Toplumsal Dönüşüm Bağlamında Sosyal Medya..

sosyal-medya-takip-940x470 Toplumsal Dönüşüm Bağlamında Sosyal Medya..

 

Toplumsal Dönüşüm Bağlamında Sosyal Medya ve Değişen Aile Kavramı

Giriş

Sanayi devrimiyle birlikte kadının çalışma hayatına girmesi toplumsal yapının değişiminde etken olmuş­tur. Önceleri ev işlerinden sorumlu olan kadın, kapitalizmin etkisiyle modern toplumda çalışma hayatına çekilmiştir. Toplum ve aile içinde kadına yüklenen roller kimi zaman medyadan topluma, kimi zamansa toplumdan medyaya yansımaktadır. Bu araçların bireyi toplumsallaştır­ma işlevi, erkeklerin ve kadınların toplumdaki rollerine ilişkin ipuçları vermektedir. Kadının toplumdaki yeri bu araçlarda belli kalıplar ve normlar halinde gelenekselleşmiş bir yapıya bürünmektedir (Terkan, 1999).

Sanayi öncesi ve sanayileşme sonrası toplum sıklıkla kıyaslanmaktadır. Ancak kitle iletişim araçları ve bu araçlardaki gelişmelerin toplum üzerindeki etkisinin giderek arttığı ise herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Özellikle uydu teknolojileri üç başlayan yayıncılığının sınır ötesine taşınmasıyla birlikte bu etki gün geçtikçe artmış ve yeni medya olarak adlandırılan interne­tin icadıyla birlikte had safhaya ulaşmıştır.

İcadından kısa bir süre sonra internetin toplumu nasıl şekil­lendirdiği veya bireyler üzerindeki etkinliği birçok araştırmacı tarafından sorgulanmaya başlamıştır. Araştırmacılar sıklıkla iletişim çağı olarak nitelendirdikleri çağımızda toplumun aslın­da ne kadar iletişimsiz olduğunun altını çizmektedirler. Bunu yaparken de; bireyin artık diyalektiğin karşısındaki kişiyi yani “öteki”ni yok etmeye başladığını belirtmektedirler.

Bu duru­mun günümüzde diyalogları monologlara dönüştürdüğünü de ifade etmektedirler. Örneğin Baudrillard bu diyalektik karşıtın yok edilmesini durumunu; “eğer bilişim gerçekliğe karşı işlenen kusursuz cinayete sahne oluyorsa, iletişim de ötekiliğe karşı işlenen kusursuz cinayete sahne olmaktadır” diye nitelendir­mektedir (Baudrillard, 2006, s. 136). Diyalektikte artık öteki kavramının olmadığını, sanal dünyanın ötekini artık yok ettiğini savunan Baudrillard, bunun da toplumun her aşamasında ken­disini hissettirdiğini / hissettireceğini savunmuştur.

Kuşkusuz sunduğu olanaklar düşünüldüğünde internet ve kitle iletişim araçlarının faydaları saymakla bitmese de; aile içi iletişimin bozulmasında hatta kişiler arası ilişkilerin sıradanlaşmasında çok etkin olduğu yadsınamayacak bir gerçektir. Önce­leri sadece büyük çalışma laboratuvarlarında özel izinlerle kul­lanılan bilgisayarların küçülerek ailedeki her bireyin sahip oldu­ğu bir araç olması ve bu aracın da internete erişime imkân sağ­laması “mahrem” kavramının tanımını geliştirmiş ve özel ya­şam algısını değiştirmiştir.

Hem sanayi ile birlikte çalışan ebe­veynlerin gelirlerinin artması hem de kitle iletişim araçlarının her kişiye ayrı bir olanak sunması ailede bile iletişim eksikliği yaratmaya başlamış, toplumsal suçlar kadar ilişkiler de sanal dünyaya taşınmıştır. Bu gerçek; araştırmalara, kitaplara hatta filmlere ( You’ve got mail – 1999) bile konu olmaktadır. Bütün bu çalışmaların ortak noktası da toplumun hatta ilişkilerin inşa­sında kitle iletişim araçlarının baskınlığını gözler önüne sermek­tedir. Bu bağlamda yapılacak olan çalışmada sanal dünyanın, sanal kimliklerin hatta sanal medyanın yeni toplumsal düzenin inşasında ve gelişiminde etkisi tartışılmıştır. Verilerin toplan­ması ve değerlendirilmesi ise bilimsel gözlemi esas alan litera­tür tarama yöntemi ile gerçekleştirilmiştir.

Sosyal Bir Olgu Olarak Aile ve Değişen Yapısı

Her bireyin şüphe etmeksizin katıldığı toplumun en küçük birimi ailedir (Bulut, 1993, s. 1). Evlilikle kurulan aile, insanlığın var olduğu günden bugüne kadar, üye sayısının büyüklüğü, aileyi oluşturan evlilik türleri veya ailedeki karar veren cinsiye­te göre çeşitli şekillerde incelenmiştir. Bunun dışında aile ku­rumu; iç dinamikleri veya içinde paylaşılan roller bakımından çeşitli değişimlere uğramıştır. Ancak aile kurumundaki en kes­kin değişim kuşkusuz sanayi devrimi sonrası, büyük geniş aile­lerin yerini çekirdek ailelerin almasıyla yaşanmıştır (Günay,2002, s. 18).

Birçok düşünüre göre de, sanayileşmenin artmasıyla birlikte aile yapılarının çekirdek yapıya dönüşmesi ve kadının da işgücü olarak çalışma hayatına girmesi ile birlikte, toplumun en küçük parçası olarak adlandırılan aile kurumu zarar görmüştür. Ço­cukluk yaşlarından itibaren aile içinde büyümeyen bireyler, ilerleyen dönemlerde toplumsal faaliyetlerden, gelenek – gö­reneklerden uzaklaşmaktadırlar. Sanayileşme ile birlikte her­hangi bir maddeye aşırı tapınma olarak nitelendirilen parasal ilişkilerin yüceltilmesi; insan ilişkilerini çıkara dayalı, nesneler arası ilişkiye dönüştürmüş, dolayısıyla insanı “İnsanî” değerlere yabancılaştırmıştır.

Sanayi toplumu olarak nitelendirdiğimiz toplumsal yapıda özellikle kitle iletişim araçlarının yerleşik bir hal alması ile birlik­te, insan davranışları, tutumları kanaatleri, düşünceleri ve ey­lemleri de bir standartlaşma içerisine girmiştir. Sanayi toplumlarında bireyler; topluma ve siyasete etkin olarak katılan bir kamu toplumu değil, aksine kitle iletişim araçları vasıtasıyla yönlendirilen ve güdülen kitle toplumu biçiminde dönüşmüş­lerdir. İnsanlar kitle toplumunda yabancılaşmaktadır. 21. yüzyı­la doğru, iletişim araçlarının gelişmesi ve etkinliğiyle, dünya bağlamında ekonomik, sosyal ve siyasal küreselleşmenin ya­nında, özellikle etkisi daha yoğun olarak görülen kültürel küre­selleşme yaşanmaktadır.

Önceleri aile bireylerinin her birisinin gelecek için işgücü olarak değerlendirildiği ve neredeyse her ailenin kendi işinin patronu olduğu deyim yerindeyse KOBİ’lerin yerini, küçük hat­ta çekirdek aileler almıştır. Hem kadın hem de erkek bu sis­temde değişen modern yaşamın gereği doğrultusunda çalışma­ya başlamış, ortak bir payın paydası durumuna gelmişlerdir. Bu paylaşımda geleneksel aile yapısında alışılmış bir tabu olan, “ev işlerinden sorumlu olan kadındır” imgesi yıkılmıştır. Erkek de ev işlerinde kadına yardım etmeye başlamıştır. Hatta erkekle öz­deşleşen alış – veriş yapma hatta alış – veriş yapma ile ilgili kararların alınması durumu da kadın lehine değişmiştir. Ortak üreten, ortak kazanan bireyler olan ailenin üyeleri harcama konusunda da ortak hareket eder duruma gelmişlerdir (Suğur & Suğur, 2005, s. 23).

Modernleşme ile birlikte toplum, köylerden kentlere gelmiş ve burada sanayi kollarında çalışmaya başlamıştır (Suğur & Suğur, 2005, s. 22). Bu çalışma sürecinde sadece erkek değil kadın da aktif olarak rol almaktadır. Özellikle savaşlar sonrasında azalan erkek nüfusunun yerine ikame güç olarak da ça­lışma yaşantısına girmek zorunda kalan kadının 1988 yılında %88 olan tüm çalışan nüfus içerisindeki oranının, 2001 yılına gelindiğinde %48’e gerilediği görülmüştür.

Bu oranın gerileme­sinde sigortasız olarak gündelikçilik yapan, çocuk, hasta veya yaşlılara bakıcılık yapan veya takıcılar için takı, mağazalar için örgü veya el işi yapan vb. kadınların olmadığı da bilinmektedir. Ancak bunlara rağmen rakam bize Türkiye’de yaşayan kadınla­rın neredeyse yarısının çalışma yaşantısında olduğunu, yani her iki aileden birisinde hem kadının hem de erkeğin çalıştığını varsayma olanağı sağlamaktadır (Ankara İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Derneği, 2010, s. 5).

Sanayileşme sonrasında, hızla değişmeye başlayan aile yapı­ları incelendiğinde, bu değişimin tarıma dayalı köy ekonomile­rinde istedikleri kazancı elde edemeyen bireylerin şehirleri tercih etmesi ile göç durumunun ortaya çıkışına ve bunula bir­likte gece kondu yaşantısına, bazı yerlerde ise günümüzde hala devam eden ve adına “varoş kültürü” denilen kültürün ortaya çıkmasına sebebiyet verdiği görülmektedir (Görentaş, 2007). Varoş kültürü olarak nitelendirilen bu bölgelerde geniş aileden çekirdek aileye dönüşüm tamamlanamamıştır (Sökmensüer, 2008).
Ancak her ne şekilde olursa olsun yoğun iş temposuyla yo­rulan bireyler çalışma saatleri dışında evlerinin kapılarını sıkıca kapatarak dış dünyayla ilişkilerini medya ve internet üzerinden kurmaya başlamışlardır.

Mesai saatlerinde boş evler olarak duran apartman binaları genel Osmanlı mimarisinin iki katlı ve bahçeli yapısının aksine, en az dört kat ve her katında ortalama iki ailenin yaşadığı, sokak ile birinci kat üzerindeki mesafenin arttığı binalara dönüşmüştür. Bu apartman binalarında hapis olan çocuklar yalnız çocuklar olarak bir şekilde büyümeye de­vam etmekte ve toplumla yabancılaşmaktadır (Özamaç, 2010,s. 22). Bireyin sosyalleşmesinde ailenin etkisinin önemi yadsı­namaz. Çünkü bireyin toplumla olan bağlarının temelinin atıl­dığı ortam aile kurumudur.

Birey öncelikle davranışları ve sos­yalleşmeyi ailede öğrenerek daha sonra bu öğretileri çevresini geliştirmek / düzenlemek amacıyla kullanmaktadır. Ailede ya­şanan sorunların bireyin gelecek yaşamında etkili olduğu da bilinen bir gerçektir. Ancak bireyin yaşadığı toplumla yabancı­laşması sadece aile içi ilişkiler veya kitle iletişim araçlarıyla açıklanamayacak kadar önemli bir olgudur. Bireyin yabancılaş­masındaki diğer etken de bireylerin gelir durumudur. Gelir seviyesinin düşük olduğu ailelerde bireyler artık her şeyin mali­yet analizini yapmaya başlamışlar ve düşük gelirleri nedeniyle ev eğlencelerine yönelmiş veya arkadaşları ve akrabalarıyla internet üzerinden görüşmeye başlamışlardır.

SOSYAL MEDYA VE SOSYAL AĞLAR

Sosyal medya teriminin ortaya çıkışı internetin kullanıma açılması kadar eskidir. 19701i yıllarda geliştirilen MUD yani Multi – User Dungeon (Çoklu Katılımcılı Zindan), Multi-User Dimenson (Çok Katılımcılı Boyut) veya Multi User Domain (Çok Katılımcılı Alan) olarak adlandırılmaktaydı (Edosomwan, Praka- san, Kouame, Watson, & Seymour, 2011, s. 80-81). Bu uygula­ma, 1978 yılında BBS’nin 1 (Bulletin Board Sytem) kullanıma açılmasıyla birlikte aktif olarak kullanılmaya başlamıştır. Bu sistem, Web 1.0 arayüzünü kullandığı için bu arayüzdeki sitele­rin içerikleri genel olarak yazılardan ibaretti, ancak Web 2.01n kullanıma açılmasıyla birlikte sitelerin içerikleri yazılar kadar görsellik de taşıyabilir duruma gelmiştir. Daha sonraki bir ge­lişme olan Web 3.0 uygulamasıyla birlikte de taşınabilir araçlar

Bilgisayar kullanıcılarının, modem ve telefon hattıyla internete erişerek, mesaj alışverişinde bulundukları sisteme verilen isimdir (Ayrıntılı bilgi için Bkz.https://en.wikipedia.org/wiki/Bulletin__board_system).için yeni bir arayüz kullanılmaya başlanmıştır (http://nonprofitorgs. wordpress.com, 20io). Bu gelişmeler ile birlikte sosyal medya gü­nün her anında bireylerin kullanabildiği bir araç haline dönüş­müştür.

Sosyal ağların ortaya çıkışı ise 1997 yılında kurulan SixDeg- ress sitesi ile olmuştur. Bu siteyi sırasıyla 1990 yıllarda faaliyet­lerini sürdüren, BlackPlanet, AsianAvenue ve MoveOn takıp etmiştir (Edosomwan, Prakasan, Kouame, Watson, & Seymour, 2011, s. 81). 2000 yılıyla birlikte sosyal ağlar yükselişe geçmiş­tir. Özellikle fotoğraf paylaşım siteleri ve blog sitelerinin çıkışıy­la birlikte sosyal ağların yükselişi hızlanmıştır. Ancak 2004 yılın­da kurulan Facebook Harvard ve 2005 yılında kurulan YouTube gibi sitelerle birlikte sosyal ağlar artık yaşamın bir parçası hali­ne dönüşmüştür. Özellikle 2007 yılında Facebook sitesinin üye alimim genişletmesiyle birlikte gördüğü ilgi benzerlerini de ortaya çıkartmıştır. Linkedin, Twitter, Google+ vb. sosyal ağlar ortaya çıkmış ve bireyler düşüncelerini her an tanıdıkları / ta­nımadıkları kişilerle paylaşabilir, başkalarının düşünceleri hak­kında yorum yapabilir duruma gelmişlerdir.

İnceleyin:  Sekülerleşme ve Sinema

Aslında iç içe geçen sosyal medya ve sosyal ağların ayrıştık­ları noktalardan birisi de işte burası olmuştur. Sosyal medya ve sosyal ağ arasındaki farkları beş grupta toplayan Hartshon, birinci olarak sosyal medyanın bilginin geniş bir kitleye dağıtıl­ma yolu olduğunu ve bunun da herkes tarafından kullanılabile­cek bir yol olduğunu ifade etmiştir. Sosyal ağda ise bunun sa­dece ortak düşünceler veya aralarında ortak bir bağ olan kişiler / gruplar tarafından yapılan bir faaliyet olduğunu tanımlamak­tadır. İkinci fark olarak sosyal medyanın gazete, radyo, televiz­yon vb. gibi bir iletişim kanalına benzediğinin altını çizmektedir.

Mesaj ve bilgi basit bir yolla diğer bireylere yayılmakta ve bireylerin tepkisi genel olarak bilinmemektedir. Sosyal ağlarda ise iletişim iki şekilde meydana gelmektedir. Bunlardan birincisi herhangi bir başlığa / konuya bağlı olarak yapılan yorumlar, değerlendirmeler ve paylaşımlarken, diğeri ise bireylerin ilişki­lerini sürdürmek amacıyla yaptıkları iletişim şeklidir. Üçüncü bir fark olarak Return On Investment yani yatırım kârlılığı gelmek­tedir. Hartson, sosyal medyada açıklanmasının biraz şüpheli olduğunu yani sosyal medyada bir markanın, ürünün veya ser­visin rakamsal bir değerinin verilmesinin, bununla ilgili konuş­maların yapılmasının ve takip edilmesinin, sosyal ağlara göre daha zor yapıldığının altını çizmektedir.

Dördüncü olarak za­man uygunluğunu göstermektedir. Sosyal medyada bireylerin çalışma ve sitelerini geliştirme / takip etme sürelerinin fazla olmasının ayrıca geliştirim süreçlerinin fazla olmasının sınırsız bir maratona benzediğini ifade ederken, sosyal ağlarda kişi ve karşısındakinin iletişime geçmesinin daha kolay olduğunu, ileti­şimin daha faydalı bir süreç geliştirdiğini ifade etmektedir. Son olarak ise halkla ilişikler çalışmaları bakımından takip kolaylığı ve bu sürecin başarısını değerlendirdiği süreçte sosyal ağların, sosyal medyadan daha üstün bir halkla ilişkiler çalışmasına olanak sağladığını belirmektedir (Hartshon, 2010). Tüm bu ifadeler üzerinden de anlaşılacağı gibi her ne kadar terimsel olarak bir karışıklık olsa da sosyal medya bir sosyal ağ değildir.

SOSYAL AĞLARIN TOPLUMSAL OLAYLARA ETKİSİ

Kitle iletişim araçlarındaki iletilerin bireyleri nasıl etkilediği sorusu her zaman ilgi çeken bir araştırma konusu olmuştur. Radyo, televizyon veya basılı kitle iletişim araçlarındaki geri beslemenin gecikmesi veya bireylerin herhangi bir konuda fikirlerini beyan ederlerken yaşadıkları sıkıntıların sosyal medya ve sosyal ağlar ile daha düşük seviyelere inmesi, bireylerin bu araçları kullanmalarında etken olmuştur.

Özellikle Facebook, Twitter gibi sitelerin büyük kitleler tara­fından kullanılmaya başlamasıyla birlikte sosyal ağlar sosyal olaylıda da etkili olmaya başlamıştır. Bireyin herhangi bir ko­nuda fikirlerini rahatlıkla açıklayabilmesi, ek bir ücret ödemek­sizin tanıdığı kişiler hakkında bilgi toplayabilmesi veya diğer bireylerin düşüncelerini öğrenebilmesi nedeniyle sosyal ağlar katılım kültürü adı verilen bir kültür türüyle özdeşleşmektedir. (http://www.dinkulturudefteri.com, 2013). Katılım kültüründe birey çevresinde / toplumdaki her olay hakkında fikir sahibi olup kendi fikirlerini açıklayabilmekte ve fikirleri hakkında diğer insanların neler düşündüğünü öğrenebilmektedir.

Ancak sosyal ağlar sadece kişilerin düşünceleri veya diğerle­ri hakkında bilgi toplamaktan öteye geçerek ülkelerin siyasetle­ri, toplumsal olayların başlaması gibi konularda da etkisini his­settirmektedir. 2001 yılında Filipinler’de patlak veren yolsuzluk olaylarından sonra bireylerin hem sosyal medya, hem de sosyal ağlar üzerinden artan tepkilerinden sonra ülkenin 13. Cumhur­başkanı Joseph Estrada, senatoya rağmen istifa etmek zorunda kalmıştır (Kuzuloğlu, 2013).

2008 yılında Mumbai’ye yapılan terör saldırısına en büyük tepki olayın yakınlarında olan görgü tanıklarından gelmiştir. Özellikle Flickr ve Twitter siteleri üzerinden her beş saniyede bir, patlama yerine ait fotoğrafları veya yorumlarını paylaşan kullanıcılar bölgenin ihtiyacı olan konularla ilgili en fazla bilgiyi sunmuşlardır (Beaumont, 2008).

2009 yılındaki İran seçimlerinde sandıktan ikinci kez Ahme- dinecad’ın çıkması, reformcular tarafından büyük bir hayal kırıklığı olarak adlandırıldı. Rejime karşı güveni olmayan halk seçime karşı ayaklanarak Musavi’nin kazandığını, seçimlerin iptal edilmesi gerektiğini savunmuştu. Ancak ayaklanmalar sonrasında 27 yaşındaki yüksek lisans öğrencisi Nida Sultanin rejime bağlı milisler tarafından öldürülmesi sosyal ağlarda bir­çok insanın olaya tepki göstermesine neden olmuştur. Müsavi ile reformcu liderlerden Kerrubi’nin başını çektiği reformcu gruplar, sosyal ağlar aracılığıyla İran’daki halkı direnişe geçme­ye çağırıyor, bunu yapabilmek içinde sosyal ağlara el kamerala­rı veya cep telefonlarıyla çektikleri görüntüleri yüklüyorlardı. Bu çaba kısa sürede etkisini göstererek, sosyal ağlar aracılığıyla ilk kez halkın sokaklara dökülerek tepkisini gösterdiği olay ola­rak kaydedilmiştir (Dağlı, 13).

Yine 2009 yılında Moldova’da 7 Nisan’da yapılan seçimin sonuçlarını protesto etmek için Moldova’nın en büyük şehirle­rinden birisi olan Chişinâu’nın Stefan cel Mare Boulevard’ında gazeteci Natalia Morar ile birlikte sivil itaatsizlik eylemi başla­mıştır. Yaklaşık 3000 kişinin katıldığı eylemde 278 kişi yaralan­mış ve eyleme en büyük destek Twitter sitesi üzerinden veril­miştir (en.wikipedia.org, 2013).

Sosyal ağlar her geçen gün etkisini arttırmakta, bu da yaşa­nılan olaylarda kendisini göstermektedir. Sosyal ağların etkisi­nin görüldüğü en büyük olaylardan birisi de 2010 yılındaki Arap Baharı’dır. Arap Yarımadasında başlayan ve Arap halklarının demokrasi, özgürlük, insan hakları taleplerinden ortaya çıkan eylem kısa sürede bölgesel, toplumsal siyasi bir eyleme dö­nüşmüştür. Bireylerin sadece sosyal ağlar ile organize olduğu­nu söylenmenin yersiz olduğu bir gerçekken, özellikle Arap Baharı gibi bir eylemde sosyal ağların etkisinin ne kadar büyük olduğu yadsınamaz bir gerçek olduğu araştırmacılar tarafından kabul edilmektedir (Yüksel, 2013).

Sosyal ağların etkisinin derin bir şekilde hissedildiği diğer bir olay ise 17 Eylül 2011 yılında New York’ta Kanadalı gösterici grup Adbusters tarafından başlatılan Occupy The Wall Street (Wall Street’i İşgal Et) eylemidir. Sosyal eşitsizliği ve şirketlerin Amerikan yönetimindeki etkisini protesto etmek amacıyla baş­latıldığı söylenen eylem yaklaşık iki ay sürmüştür. Sosyal ağlar aracılığıyla başlatılan ve sürdürülen eylemde zaman zaman sosyal ağlar aracılığıyla direnişçilere yardım / destek mesajları yayınlamıştır.

Sosyal ağlar sadece siyasal olaylarla değil, aynı zamanda do­ğal afet dönemlerinde toplumun yaralarının sarılmasında da önemli bir güç durumundadır. Özellikle Haiti depremi, Japonya Depremi ve Van Depremi sonrasında yaşananlar bunun en güzel örneklerindendir. “Sosyal medya son yıllarda yaşanan afetlerde, afet olduğu anda ortaya çıkan kargaşanın ve ihtiyaç­ların belirlenmesinde en önemli cankurtaran olarak görülmeye başlanmıştır” (Yates ve Paquette, 2011 Aktaran (Sarı & Aksu, 2012, s. 41).

Sosyal Medyanın Aile İçi İletişime Etkisi

Teknolojik gelişmeler doğrultusunda etkilerini gün be gün arttıran kitle iletişim araçları bireylerin merkezi durumuna gelmiştir. Bu merkezileşme kitle iletişim araçlarının içeriklerinin zenginleşmesi ve alım gücünün artmasıyla birlikte ilk dönüşü­münü evin her odasına konulan televizyon ile göstermiştir. Böylelikle ailelerin evlerinde geçirdikleri zamanlar genellikle televizyon karşısında geçer olmuştur (Albukrek, 2013).

Televizyonun aileye olan etkisi uzun süre araştırılmış ve bu araştırmalar sonucunda aile içi şiddeti ve çocuğun ileri dönem­de şiddete yönelmesi gibi davranışları da etkilediği belirlenmiş­tir. Aynı zamanda televizyonun aile içi iletişimi azalttığı ve baş­ta çocuklar olmak üzere tüm aile içi iletişimi etkileyen bir araç olduğu da sık sık ifade edilmiştir (Batmaz & Aksoy, 1995, s. 2). Araştırmalarda televizyonun sadece aile içi iletişimi değil direkt olarak aileyi etkilediğini saptayan sonuçlara da ulaşılmıştır. Bu çalışmalardan bir tanesi TÜİK tarafından yapılmıştır. TÜİK’in yaptığı araştırmada artan boşanmaların sebeplerinden bir ta­nesinin bireylerin televizyon dizlerinde gördükleri gibi yaşamı istemeleri ve bunu elde edemedikleri zaman da boşanma yolu- na gitmeleri olduğu sonucuna ulaşılmıştır (www.memurlar.net, 2010).

Aile ve aile içi ilişkilerde etkili olan bir diğer kitle iletişim aracı da kuşkusuz internettir. İnternet günümüzde bilgilenme işlem yürütme, haberleşme, eğitim ve sosyalleşme fonksiyonla­rıyla bireylerin yaşantısının ayrılmaz bir parçası olmuştur. An­cak bu olumlu özelliklerinin tersine internetin kişiler üzerinde yarattığı bağımlılık duygusu ve yarattığı dijital dünyanın içine bireyi hapis etmesi beraberinde birçok olumsuz etkiyi de ya­nında taşımaktadır. Özellikle internetin yarattığı sanal dünya­nın bireyin sosyal, toplumsal ve aile içi iletişimine olan olumsuz yansıması yaşanılan sorunların kaynağı olarak adlandırılmakta­dır. Burada internet içeriklerinin özellikle de sosyal ağların ba­ğımlılık yapıcı etkisi olduğu belirtilmektedir.

Son dönem araştırmalarda sanal ortamların bireylerin sos­yalleşmesinde etkili olduğu belirtilmekte ancak bu sosyalleş­menin gerçek bir sosyalleşmeden öte sanal bir sosyalleşme olduğunun altı çizilmektedir. Türkiye’de akademik anlamda, “bireylerin neden sosyal paylaşım ağlarına üye oldukları” ve buna bağlı olarak “demografik özellikleri ve sosyal paylaşım ağları seçimleri”, “sosyal paylaşım ağlarında en çok hangi bö­lümlerin özelliklerini kullandıkları” gibi soruları inceleyen aka­demik çalışmalar, yeni yeni yapılmaya başlanmıştır. Toplumun her kesiminden bireylerin rahatlıkla katılabildiği, görüşlerini yazabildiği sosyal ağlar; erişim kolaylıkları ve bireylerin kişilera- rası ilişkilerini yönlendirmede etkinlikleri kadar aile ilişkilerinde de belirleyici olmaktadırlar.

Bir iletişim aracı olan internetin, bağımlık yaratması nede­niyle aileleri iletişimsizliğe iten bir araca dönüştüğü araştırma­cılar tarafından sıklıkla belirtilmiştir. Özellikle gerçek mekânla­rın yerini alan sanal mekânlar, gerçek çevrelerin yerini alan sanal çevreler, gerçek sosyal ilişkilerin yerini alan sosyal ağlar üzerindeki ilişkilerin boşanmalarda da etkili olduğu görülmek­tedir. Yeni arkadaşlar, yeni çevre ve eski arkadaşları buluşturan sosyal paylaşım ağlarının aile içindeki sorunların daha da bü­yümesine neden olduğu, teknoloji bağımlılığı nedeniyle eşlerin de aileye olan sorumluluklarını yerine getirmemeye başladıkla­rı uzmanlar tarafından ifade edilmektedir (www.millyet.com.tr, 2012).

İnceleyin:  Bir Küresel Kültürün Ortaya Çıkışı

Uzmanlar aile bireylerinin bile artık birbirleriyle konu­şamadıklarını, ebeveynlerin televizyon veya internet başında vakit geçirirlerken; çocuklarını da yine televizyon ve bilgisayar­lar başına terk ettiklerini ifade etmektedirler. Günümüz toplu- munda aile bireylerinin bu nedenlerle birbirlerinden uzaklaşa­rak yabancılaşmaya başladıklarını hatta bu yabancılaşmanın aileleri boşanmaya götüren bir süreç olduğunu da vurgulamak­tadırlar (www.oku.on5yirmi5.com, 2012).

Tahiroğlu ve arkadaşları tarafından 2010 yılında yapılan ça­lışma gençlerin internet ve sosyal paylaşım ağlarından nasıl etkilendikleri sorusunu sorgulamaktadır. Çocukların ve gençle­rin interneti kullanma nedenleri ile bağımlılık dereceleri ara­sında ilişki olduğunu belirten çalışma, özellikle çevrimiçi oyun­ların ve internet gevezeliği adı verilen sitelerin internet bağım­lılığını arttığı sonucunu ortaya çıkarmıştır (Tahiroğlu, Çelik, Bahalı, & Avcı, 2010, s. 25). Bu bağımlılık çocukların ailelerin­den uzaklaşmalarına, vakitlerinin büyük çoğunluğunu sanal alemde veya sanal dünyadaki arkadaşlarıyla geçirmelerine neden olmakla birlikte çocukların / gençlerin topluma yabancı­laşmasına da sebep olmaktadır.

Sosyal paylaşım ağları bireyin kendisini özgür bir şekilde ifa­de etmesine imkân sağlamaktadır. Bunun yanı sıra sosyal pay­laşım ağları bireyin sosyal bir ilişki kurmasına veya bu ilişkileri sürdürmesine olanak sağlamaktadırlar (Dilmen & Öğüt, 2010). Ancak bu iletişim aile fertlerinin birbiri arasında değil de; sosyal ağlar üzerindeki iletişimine dönüştüğü zaman hem aile saadetini tehdit etmekte hem de aile üyelerini birbirlerine karşı ya- bancılaştırmaktadır.

Bu bağımlılık ve yabancılaşma bazen anne ile çocuk arasına bile girebilmektedir. Sosyal paylaşım ağlarının sunduğu eğlen­celi içeriklerin ve çevrimiçi oyun oynama hizmetlerinin bağımlı­lık yaptığının en güzel örneklerinden bir tanesi de ABD’de FarmVille oynarken ağladığı için çocuğunu camdan atan anne örneği ile görülmektedir. Anne, Farmville oynarken sürekli ağlayarak ilgi isteyen çocuğunu, oyunla olan ilişkisini kestiği ve bu yüzden oyundaki görevlerini yerine getiremediği için cam­dan atarak ikinci dereceden cinayetle tutuklanmıştır (Martinez, 2010).

SONUÇ

Medyanın gücü, her zaman her yerde kullanıcısını yakalayıp istediği mesajı verebilmesinden gelmektedir. Diğer bir deyişle medya bireylerin dünya görüşünü, tutum ve davranışlarını etkilemekte ve belirli bir yönde değiştirmektedir. Medya en başından beri söylediğimiz gibi aile üzerinde tek başına bir etken olmamıştır. Modernleşme, ekonomik kaygılar ve teknik gelişmelerin katkısı da yadsınamaz. Ancak medyanın; iktidarla­rı, ülkeler arası ilişkileri, toplumsal olayları yönlendirmesinden aile kurumu da nasibini almaktadır. Yakın bir zamana kadar insanın kendisini güvende hissettiği, yalnızlıktan kurtulduğu, sevgisini, üzüntüsünü paylaştığı, gündelik hayatın koşuşturma­sından uzaklaşıp huzura erdiği yer ailesi iken, bunun yerini sos­yal paylaşım ağları ve dizilerdeki sahte yaşamlar almıştır.

Med­ya içerikleri ile sunulan sanal bilinç yapısı ve tekdüze yaşam biçimi aileleri geleneksel yapılarından kopararak farklı bir yapı­lanmaya zorlamaktadır. Aile içi şiddetin, her toplumda yaşan­dığı dünyada, televizyon yayınları ile adeta bu durum onayla- tılmaktadır. Medya ve kitle iletişim araçları aslında iletişimi kolaylaştırmaları gerekirken, aile içinde iletişimsizliğe neden olmaktadırlar. Medya boşanmaların artmasında, aile içi şiddetin kanıksanmasında, çocukların şiddete olan eğilimlerinde, aile içi sohbetlerin ne olacağında; kısacası her konuda etkili ve be­lirleyici bir rol üstlenmektedir.

Bunların yanı sıra aile içinde aradıkları huzuru ve yakınlaş­mayı bulamayan gençler sosyal paylaşım ağlarında ve sanal mekânlarda kendilerine yardımcı olacak, en azından fikirlerini dinleyecek bireyler aramaya başlamaktadırlar. Anne, baba veya kardeşin yapamadığı / yapmadığı bu görevi yapacak kişileri arama yoluna gitmekteler ve internette geçirdikleri zaman artmaktadır. Bu da bireylerin küçük yaşlarda büyük hatalar yapmalarına olanak sağlamaktadır. Ancak aile içindeki iletişim­leri iyi olan bireyler ise, sadece ihtiyaç duyduklarında internete yönelmekte ve bilgi arama, ödev yapma, paylaşımda bulunma vb. gibi kısa süreli işler için internete girmektedirler. Aile içinde iletişimleri iyi olmayan çocuklar / gençler için internet “amaç” iken, aile içi iletişimleri iyi olanlar için bir “araç” olarak nitelen­dirilmektedir (Bayraktutan, 2005, s. 152-153).

Belli işlevleri yerine getirmek üzere bir araya gelmiş, arala­rında belirli bağ ve etkileşim olan kişiler topluluğu olarak ta­nımlanan aile, içinde bulunduğu etkileşimi gerçekleştirmek için özellikle psiko-sosyal açıdan da kitle iletişim araçlarını kullan­maktadır. Kitle iletişim araçları aile içindeki bireylerin sağlıklı iletişimini sağlayan bu etkileşimi olumsuz etkilediğinde ise gü­nümüzün en önemli sorunlarından birisi olan kültürel değerleri ve insani erdemleri yozlaştıran durum ortaya çıkmaktadır.

Da­ha farklı bir deyişle kitle iletişim araçları bireylerin algı düzeyini değiştirmektedir. Sonuçta medya aile içi iletişimi etkilediği gibi aynı zamanda bireylerin zihinlerinde farklı bir imaj oluşturma gücüyle toplumsal bozulmanın başlıca nedeni olmaktadır. Bu­nun önüne geçebilmek içinse; aile içindeki bireylerin birbirleriy- le iletişime geçmeleri, birbirlerine vakit ayırmaları önem arz etmektedir. Bireyler sosyalleşmenin en önemli basamağı olan ailede sosyalleşme pratiklerini öğrenerek bunu gerçek dünyada uygulayabilme yetilerini kazanabilmelidir. Burada da en önemli sorumluluk anne ve babaya düşmektedir.

Bu nedenle ebeveynler teknolojik gelişmeleri yakinen takip etmekle kalmayıp onlardan gelecek tehditlere karşı aile birey­lerini koruyabilecek önlemleri de almaya çalışmalıdırlar. Ancak bunu yaparken de aileleriyle ilgilenmeli günün belli saatleri birbirilerine vakit ayırmalıdırlar.

Yazan:Yrd.Doç.Dr.Enderhan Karakoç-Öğr.Gör.Onur Taydaş

Kaynak:Sosyal Medya Araştırmaları 1,Çizgi Yayınları(2013),syf:207-224

Editörler:Doç.Dr.Ali Büyükaslan – Yrd.Doç.Dr.Ali Murat Kınık

 

Kaynakça

Albukrek, İ. (2013). Çocuklar Televizyonu Seviyor Ama. 06 27, 2013 tarihinde www.ekipnomarazon.com:http://www.ekipnormarazon.com/ makaleler/9-tv-ve-cocuk/39-cocuklar-televizyonu-cok-seviyor- ama adresinden alındı.

Ankara İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Derneği. (2010). Toplumsal Cinsiyet – Yoksulluk İlişkisi: Değien Aile İçi Dinamikler Üzerinden Bir Oku­ma. Ankara: Ankara İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Derneği.

Batmaz, V., & Aksoy, A. (1995). Türkiye’de Televizyon ve Aile (Elektronik Hane). Ankara: Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı.

Baudrillard, J. (2006). Kusursuz Cinayet. (N. Sevil, Çev.) İstanbul: Ayrıntı Ya­yınları.

Bayraktutan, F. (2005). Aile İçi İlişkiler Açısından İnternet Kullanımı. İstanbul: Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Yapı – Sosyal Değişme Bilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Beaumont, C. (2008, November 27). Mumbai attacks: Twitter and Flickr used to break news. Temmuz 10,2013 tarihinde www.telegraph.co.uk: http://www. telegraph.co. uk/news/worldnews/asia/india/353064 O/Mumbai-attacks-Twitter-and-Flickr-used-to-break-news- Bombay-lndia.html adresinden alındı.

Bulut, I. (1993). Ruh Hastalığının Aile İşlevlerine Etkisi. Ankara: Başbakanlık Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı Yayınları.

Dağlı, T. (13, Haziran 2013). Seçim İran’ı Bir Kez Daha karıştırır mı? Tem­muz 2013,10 tarihinde www.haber7.com: http://www.haber7. com/yazarlar/taha-dagli/1038013-secim-irani-bir-kez-daha-karistirir-mi adresinden alındı.

Dilmen, N. E., & Öğüt, S. (2010). Sosyalleşmenin Yeni Yüzü: Sosyal Paylaşım Ağları. Yeni İletişim Ortamları ve Etkileşim Uluslararası Konferansı (s. 237-242). İstanbul: Marmara Üniversitesi.

Edosomwan, S., Prakasan, S. K., Kouame, D., Watson, J., & Seymour, T.(2011). The History of Social Media and its Impact on Business. The Journal of Applied Management and Entrepreneurship,
16(3), 79-91.

en.wikipedia.org. (2013, May 27). 2009 Moldova civil unrest. Temmuz 10, 2013 tarihinde http://en.wikipedia.org: http://en.wikipedia. org/wiki/2009_Moldova_civil_unrest adre-sinden alındı.

Görentaş, Z. G. (2007). Türkiye’de Köyden Kente Göçün Siyasal Yansımaları -I. 06 25, 2013 tarihinde akbulutkoyu.blogcu.com:http://akbulutkoyu.blogcu.com/turk\ye-de-koyden-kente-gocun- siyasal-yansimalari-i/1372404 adresinden alındı.

Günay, D. (2002). Sanayi ve Sanayi Tarihi. Mimar ve Mühendis Dergisi[31), 8- 14.

Hartshon, S. (2010, Mayıs 4). 5 Differences Between Social Media and Social Networking. 06 2013,10 tarihinde http://socialmediatoday.com: http://socialmediatoday.com/index.php?q=SMC/194754 adre­sinden alındı.
http://nonprofitorgs.wordpress.com. (2010,01 2010). Web 1.0, Web 2.0 and Web 3.0 Simplified for Nonprofits. 06 10, 2013 tarihinde http://nonprofitorgs.wordpress.com:

http://nonprofitorgs.wordpress.com/2010/01/28/web-l-0-web- 2-0-and-web-3-0-simplrfied-for-nonprofits/ adresinden alındı.
http://www.dinkulturudefteri.com. (2013, Haziran 06). Sosyal Medya, Blog,
Mikro Blog, Sosyal Ağlar ve Sosyal İmleme. Temmuz 10, 2013 ta­rihinde www.dinkulturudefteri.com:

http://www.dinkulturudefteri.com/bilisim/index_dosyalar/sosyal
%20medya%20bro%C5%9F%C3%BCr.pdf adresinden alındı.

Kuzuloğlu, S. (2013, Mayıs 05). Sosyal medya belası. Temmuz 10, 2013 tari­hinde www.rakidal.com.tr:http://www.radikal.com.tr/yazar- lar/m_serdar_kuzuloglu/sosyal_ medya_belasi-l136299 adresin­den alındı.

Martinez, E. (2010, October 28). FarmVille Playing Mom Admits She Killed Infant Who Interrupted Facebook Game. 06 2013, 28 tarihinde www.cbsnews.com:http://www.cbsnews.com/8301- 504083_162-20021079-504083.html adresinden alındı.

Özamaç, Y. (2010, Kasım). Çocuk Oyunları Olimpiyatları. Eğitim ve Gençlik(14),22-23

Sökmensüer, Y. (2008,12 14). Anketli Varoş Projeksiyonu. Hürriyet.

Suğur, S., & Suğur, N. (2005). Geleneksel Toplumdan Modern Topluma Geçiş Eskişehir, Türkiye: Anadolu Üniversitesi Yayınlar.

Tahiroğlu, A. Y., Çelik, G. G., Bahalı, K., 8ı Avcı, A. (2010). Medyanın Çocuk ve Gençler Üzerine Olumsuz Etkileri; Şiddet Eğilimi ve Internet Ba­ğımlılığı. New/Yeni Symposium Journal, 48(1), 19-31.

Terkan, B. (1999). Kadının Toplumsallaşmasında Yazılı Basının Rolü ve Yazılı Basında Kadın İmajı. Konya: Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

www.memurlar.net. (2010, Ekim 18). Televizyon dizilerindeki lüks hayat boşanmaları tetikliyor. Haziran 19, 2013 tarihinde www.memurlar.net: http://www.memurlar.net/haber/179356/ adresinden alındı.

www.millyet.com.tr. (2012, Mart 07). Boşanmaların En Popüler Sebebi Fa- cebook. Haziran 2013, 23 tarihinde www.milliyet.com.tr: http://kadin.milliyet.com.tr/bosanmalarin-en-populer-sebebi- facebook/ask-
iliskiler/haberdetay/07.03.2012/1331414/default.htm adresin­den alındı.

www.oku.on5yirmi5.com. (2012, Aralık 16). Araştırmalar, en ciddi boşanma sebebinin internet olduğunu gösteriyor. 10 çiften 7’si internet yü­zünden boşanıyor. Haziran 25, 2013 tarihinde www.oku.on5yirmi5.com:http://oku.on5yirmi5.com/haber/aile /iliskiler/28068/en-ciddi-bosanma-sebebi-internet.html adresin­den alındı.

 

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir