Salihlerin,Şehidlerin Bulunduğu Kabristan’a Defnedilerek
ÖLÜYE, BEREKETLENMESİ İÇİN, İÇİNDE BİRÇOK SÂLİHLERİN, ŞEHİDLERİN BULUNDUĞU MEZARLIKTA DEFNEDİLMESİNİN MÜSTEHAB OLDUĞU
Hanbelî mezhebinden İbn Kudame, «Muğni» kitabında der ki: «İçinde bir çok sâlih ve şehidlerin türbelerinin bulunduğu mezarlıkta ölüyü defnetmek müstehabtır ki, onların bereketleri kendisine ulaşsın. Diğer şerefli mekânlar da böyledir». Bağdatlılardan sonra, Müslümanlar da Mârufun (salih bir kul) olduğunda ittifak etmişlerdir. Gerçekten Allahü Teâlâ merhamet eylediği bu ümmetin velilerinin ruhlarına, kerem ve faziletiyle, dünyadan nakil olduktan sonra, dünyadaki manevî güçlerinden daha kuvvetli bir güç vermiştir. İbn Teymiyye’nin talebesi ve onun havasına âşık olanın (İbn Kayyım’ın) «Er-Ruh» adlı eseri de buna şahittir. Onda çok taaccüb edilecek şeyler vardır.
İBN KAYYIM’IN KİTABI OLAN «KİTABÜ’R-RUH»UN BİR PARÇASI, İBN TEYMİYYE’NİN BÂTIL İTİKADINI YOK EDİCİ BİR TÂBİRDİR
İşte mezkûr kitaptan okuyuculara bir parça sunuyorum: İbn Kayyım, Haydarabad’ta basılan «Kitabü’r-Ruh» adlı eserinin 3’üncu baskısının 127’nci sahifesinde der ki: «Bilinmesi lâzım gelen meselelerden bazısı: Zikrettiğimiz ruhun kuvvet, zaaf, büyüklük ve küçüklük itibariyle durumu muhteliftir. Bu vasıflardan büyük ruha olan pay, vasıfça kendisinden aşağı olan ruha yoktur. Dünyadaki ruhların hükümlerini, yani yekdiğerine nazaran kuvvet, bati (ağırlık) ve sür’ât (çabukluk) hareketlerini ve birbiriyle yardımlaşmalarını, birbirlerinden en b,üyük ayrıntılı keyfiyetle ayrıldıklarını biliyorsun.
Bedenin esaretinden, ilgisinden ve engellemesinden kurtulan ruhta öyle bir-tasarruf, güç, nüfuz, himmet ve Allah ile alaka vardır ki, bedenin alakalarında ve engellerinde tutuklu hakir ruh için yoktur. Yukarıda sayılan vasıflar, bedenden müfarekat ve tecerrüd edip bütün kuvvetleri kendisinde toplanan ve zatın aslında da temiz, büyük himmetli olan ruhun tasarrufunun nasıl olacağını artık düşün!
İşte bu, ruhun bedenden ayrıldıktan sonra, ayrı bir durumu ve ayrı bir fiilidir. Ruhlar, beden öldükten sonra, bedende oldukları vakit hezimetlerine güçleri olmayan savaş askerlerinin çoğunu sayıca bir, iki kat olanların hezimete uğrattıkları ve buna benzer fiillerin insan oğulları tarafından müşahede edildiği tevatürle rivayet edilmiştir. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem ve beraberinde Ebû Bekir ve Ömer olup Müslüman askerleriyle savaşanların sayı ve teçhizatları Müslüman ordusunun teçhizat ve askerlerinden daha çok olduğu halde, onların ruhları küfür ve zulüm ordusunu mağlûb edip hezimete uğrattıkları nice defa rüyada görülmüştür.
Acayip şeylerdendir ki, aralarında en uzak bir mesafe olduğu halde, birbirlerini sevip tanışan mü’minlerin ruhları, birbirine rastlayıp müsafaha edip tanışıyorlar, arkadaş ve aynı aşiretten olanlar gibi birbirlerini biliyorlar. Hattâ rüyadan ayrıldıktan sonra, o kimseleri görünce, ruhu rüyada gördüğü kimsenin aynı zat olduğunu anlıyor». (Burada «Kitabü’r-Ruh»un ibaresi sona erdi).
İBN KESİR’İN RUM SÛRESİNİN TEFSİRİNİN SONUNDA BELİRTTİĞİ GÖRÜŞ
Şüphesiz bu mevzuda (ruhların birbirlerine rastlamaları ve tanışmaları hakkında) İbn Kesir tefsir kitabında Rûm sûresinin sonunda tafsilâtlı bilgi vermiştir. Allâme Hâfız Celâlüddin es-Suyuti de «Şerhu’s-Sudûr fi şerhi halli’l-mevtâ fi’l-kubur» adlı kitabında bunu iyice ifade etmiştir.
Adı geçen kitabın nefis bablarından «Ölülerin kabirlerindeki halleri ve ünsiyetleri (alışkanlıkları) babı: Ölüler, kabirlerinde namaz kılıp okurlar, birbirlerini ziyaret eder, nimetlenip giyinirler», dediği kavlidir. Suyu ti bu babtaki beş büyük sahif esinde bu hususta birçok hadîsleri, ulemanın kavillerini ve hikâyelerini zikretmiştir Yine aynı kitabındaki nefis kavlinden biri de*. «Kabirlerin ziyaret ve ölülerin ziyaretçileri tanıdıkları ve onları gördüklerinin babı» diye yazdığı bölümdür.
Bu babta da on iki büyük sahifede bu konu hakkında hadisleri, eserleri, İslâm ulemasının kavillerini ve hikâyelerini zikretmiştir. Hâfız İbn Abdülberr, «İstiab» kitabında, meşhur sahabi Büreyde b. el-Hasîb el-Eslemî radiyallahü anhün hal tercümesinde, Hz. Büreyde’nin oğlu- Abdullah’tan rivayetle der ki, pe derim Merve’de vefat etti. Türbesi Hasîn’dedir. Kendisi meşrik ehlinin önderi ve nurudur. Zira Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem, «Ashabımdan her kim bir beldede vefat ederse, kıyamet günü o belde halkının önderi ve nurudur», diye buyurmuştur.
SAHABEDEN MEŞHUR ŞEHİD ABDÜRRAHMAN B. RABİA’NIN MEZARI BAŞINDA YAĞMUR DUASI EDİLMESİ
«El-İsâbe fi Temyizi’s-Sahabe» kitabında meşhur sahabi Abdür- rahman b. Rabiatü’I-Bahili adlı ve zinnû’r-lakablı zatın hal tercümesinde (Allah ondan razı olsun) deniliyor ki: Kendisi Türk toprağının Belencer ülkesinin Rabü’l-Ebvab nahiyesinde şehid olup orada defnedilmiştir. Şimdiye kadar oranın ahalisi onu şefaatçi edinerek Allah’tan yağmur talep etmektedirler.
ULU BİR TÂBİÎ OLAN UKBE B. NAFÎİ’L-FİHRÎ’NİN BÜYÜK BİR KERAMETİ
«İstiab» ile «El-İsâbe» kitaplarında, ulu tâbiî olan Ukbe b. Nafî el-Fihrî’nin hal tercümesinde şöyle yazılıdır: Afrika kitasını feth ettiğinde, Kayravan denilen yerde bir vâdi olup içinde birçok ağaçlar bulunuyordu. Ormanlık, vahşi hayvanların ve yılanların yatağı idi. Ukbe orada ordusunu yerleştirmek için, bir şehir yapmak istedi. Vadinin üzerinde durarak şöyle seslendi: «Ey bu vâdi ahalisi!.. Biz inşaallah buraya gireceğiz. Buradan gidiniz!» diye üç kere seslendi. Beraberinde olanlar anlattılar ki, bu seslenişinden sonra deredeki her taşın ve ağacın altından bir vahşi hayvan veya bir sürüngen çıkıp tâ vâdinin derinliğine gittiklerini gördük. Daha sonra Ukbe ordusuna, «Allah’ın ismiyle dereye inip konaklayın!» dedi. Bunu Halife b. Hayyat, hasen bir isnadla rivayet etmiştir.
Medine-i Münevvere’de ikamet eden Belhli Seyyid Hamidi’l-Be- dehşanî, bana şöyle haber verdi: Kendisi, bu asrın başında ilim talebi için Buhara şehrine giderken, İmam Muhammed b. İsmail el- Buhârî’nin Hartenk yakınında bulunan kabrini ziyaret etmiş. Kabrinin toprağından halis misk kokusu geliyormuş. Bu, oradaki ahalinin nezdinde tevâtürle rivayet olunuyormuş.
Kaynak:Ebu Hamid bin Merzuk – Bera’atü’l –Eş’ariyyin(Ehl-i Sünnet’in Müdafaası),syf:312-314,Bedir yay.