Okuma Neyin Göstergesi?
Bizler, çok kitap okumanın meziyet olduğuna inandırılarak yetiştirildik. Daha ilkokul sıralarından başlayarak bize kitabın en iyi arkadaş olduğu belletildi. Hayatımızın önemli bir kısmını, en azından kendi payıma rahatlıkla söyleyeceğim gibi, belletilen bu sözlerin doğruluğuna inanarak geçirdik. Bu sözlere uzun süreler inanabildiğim için kuşkusuz şimdi kalkıp kendimi suçlamıyorum. Nasıl inanmayabilirdim ki, yılda hiç olmazsa bu konuda birkaç kompozisyon ödevi kaleme alır, bir o kadar bu konu çevresinde münazaralar dinler, okuduklarımızın arasında da kitap okumanın erdemlerine dair parçalara rastlardık.Bu cümlelerden, hayatımın kitap okuyarak geçirdiğim vakitlerini boşa harcadığım ve pişmanlık duyduğum anlamı çıkarılmasın. Şimdiye kadar okuduğum tek bir satırdan bile ”Niçin okumuşum?” diye pişmanlık duymuyorum.
Söylemek istediğim, biraz yanlış anlaşılabilmeyi de göze alarak bize talim ettirilen mahiyette kitap okumanın bir erdem olduğuna artık inanmadığımdır. Günümüzde kitap okumanın”yabancılaşmanın” bir göstergesi, yabancılaşmanın bir parçası olduğunu düşünüyorum.
Çok kimsenin modern romanın başlangıcı saydığı Don Kişot romanının kahramanı Don Kişot’un şövalyeler üzerine yazılmış eserleri okuya okuya çevresine yabancılaştığını, giderek ”donkişotlaştığını” herkes bilir. Madame Bovary de, Don Kişot gibi, okuduğu romanların etkisiyle çevresine yabancılaşan günümüz modern Batı kadınının haminnesi sayılmalı.
Bu uyumsuz (intibaksız) tipler, artık sadece romanlarda yaşamıyor, günümüz hayatının olağan tiplerini oluşturuyor.
Günümüz Batı dünyasında kitap okuyan insanların geniş rakamlara ulaşmasını bilim aşkıyla izah etmek yanıltıcı olur. Çünkü okunan kitapların tümü bilimsel olmadığı gibi, okuyan her insanın bilimsel bir düzeyi tutturduğu da ileri sürülemez. Günümüzde, kitabın esasen nesneleştirildiği, meta haline getirildiği bilinmektedir. Her türden kitap talebini karşılayabilmek için bilimsel kitapların bile avamileştirildiği gene bilinenler arasında.
Böylesine yaygınlaşmış olan okumayı bir takım motifleri suni biçimde yücelterek açıklamak mümkündür ama, bu, gerçeği yansıtmayacaktır. Öyleyse kitap, bu insanlarca muhteviyatı ile açıklayamadığımız bir başka ihtiyaçlarının karşılanmasıyla talep edilmektedir. Bu da, büyük ölçüde yalnızlıklarının giderilmesi olabilir.
İmdi, okumanın Müslümanlara da yabancı sayılmayacak bir olgu olduğu söylenebilir. Ne var ki, o dönemin okumasıyla çağcıl (modern) okuma arasında fark olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Okuma, o dönemlerde bilim çabasıyla yerine getirilen bir etkinlik alanıydı, hayatın belli başlı sığınaklarından biri diye kabul edilmiyordu. Çağcıl okuma ise, insanların hem çevrelerinden, hem kendilerinden kaçmak için uyguladıkları bir sığınak yeri olarak kullanılmaktadır.
Geri kalmış diye yaftalanan ülkelerde bütün çırpınmalara rağmen okumanın yaygınlaştırılamamasının sebepleri arasında, bu insanların henüz Batılı insanlar düzeyinde çevreye ve hemcinslerine yabancılaşmamış olmaları da sayılmalıdır.
Insanların çevreleriyle barışık bir yaşama ortamına girmeleriyle şimdiki okuma hızının kesileceği ve okumanın yeniden sağlıklı bir dönemece geleceği tahmin edilebilir sanıyorum.
Rasim Özdenören – Yaşadığımız Günler,syf.200-202