Meleklerin Vasıfları
Meleklerin vasıflarına gelince, bunlar birkaç yöndendir:
1) Melekler, Allah’ın elçileridirler. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: “Melekleri elçiler yapan (Allah’a hamdolsun)”(Fatır, 1) “Allah, melekler içinden elçiler seçer”(Hacc, 75) ayetinin meleklerden sadece bir kısmının elçi olduğuna delalet ettiği söylenirse bunun cevabı şudur: Âyetteki harf-i cerri teb’îz (kısmîliği ifade etmek) için olmayıp beyan (açıklama) içindir.
2) Onlar, Allah’a yakındırlar. Bu yakınlığın mekan ve cihet itibarı ile olması imkansız olduğuna göre, geriye bunun şeref itibarı ile olması ihtimali kalır. Cenab-ı Hakk’ın: “Allah’ın yanında bulunanlar, Ona ibadetten büyüklenmezier”(Enbiya, 19); “Daha doğrusu onlar, ikrama nail olmuş şerefli kullardırlar”{Enbiya, 26) ve “Onlar gece gündüz Allah’ı teşbih ederler, bunda hiç gevşeklik göstermezler”(Enbiya, 20) ayetlerinde anlatılan budur.
3) Onların itaat ile vasfedilmeleri. Bu da birkaç bakımdandır.
a) Cenab-ı Allah, onlardan şöyle dediklerini nakleder: “Biz, seni hamdinle teşbih ve takdis ediyoruz” (Bakara, 30).
Bir başka ayette ise şöyle buyurulur: “Bizler saf saf olanlarız, bizler Allah’ı teşbih edenleriz’ (Saffat, 165).
Cenab-ı Allah, bu hususta onları yalanlamamıştır. Böylece meleklerin sürekli ibadet ettikten sabit olmuştur.
b) Onların, Allah’ı ta’zim ederek, O’nun emrine hemen koşuvermeleridir. Bu, Cenab-ı Hakk’ın: “Bunun üzerine, bütün melekler hemen secde ettiler”(Hicr, 30) ayetinin anlattığı haldir.
c) Onlar, Allah’ın bir vahyi ve emri olmadıkça hiçbirşey yapmazlar. Nitekim Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur: “Bunlar, sözleri ile asla Allah’ın önüne geçmezler. Onlar Allah’ın emri ile hareket ederler”{Enbiya, 27). 4)
Onların kudret ile vasfedilmeleridir ki bu da birkaç yöndendir.
a) Sayıları sekiz olan Arş’ın taşıyıcıları Arşı ve Kürsi’yi taşırlar, sonra Arş’tan daha küçük olan Kürsi, yedi kat göğün tamamından daha büyüktür. Çünkü Cenab-ı Allah: “Allah’ın Kürsî’sigökleri ve yeri kuşatmıştır”(Bakara, 255) buyurmuştur. Buna göre,sen meleklerin nihayetsiz güç ve kuvvetine bak!..
b- Arş’ın yüksekliği vehimlerin ihata edemiyeceği bir şeydir. Buna Cenab-ı Allah’ın: “Melekler ve rûh O’na mikdan ellibln sene olan bir günde akarlar”(Meâric, 4) ayeti delalet eder. Sonra melekler, son derece güçlü oldukları için, oradan bir anda inebilirler.
c- Allah’ın; “Sûra (birinci defa) üfürülünce, Allah’ın diledikleri hariç, birden göklerde ve yerde kim varsa düşüp ölür. Sonra sûra ikinci kez üfürülür. O zaman bir de bakarsın ki, (ölüler) ayağa kalkmış, bakmıp duruyorlar “(zümer, 68) ayetinde ifade ettiği gibi, sûrun sahibi olan İsrafil (a.s.) o kadar güçlüdür ki, sûra bir üflemesiyle göklerde ve yerde olan herkes ölür. İkinci bir üfleyişiyle de, herkes yeniden dirilir. Sen onun bu gücünün azametini var düşün!
d) Cebrail (a.s.) Lût kavminin dağlarını ve beldelerini bir defada yerinden sökebilecek bir kudrete sahiptir.
5) Meleklerin korku ile vasfedilmeleridir. Buna birçok husus delalet eder:
a) Onlar çok ibadet etmelerine ve kesinlikle küçük günahlara da yönelmemelerine rağmen, sanki ibadetleri bir günahmış gibi, korkar ve ürperirler. Bu hususta Cenab-ı Allah; Kendilerine kahir olan Rablerinden korkarlar “(Nahl, 50). ve: “Onlar Allah’ın korkusundan titrerler”(Enbiya, 28) buyurmuştur.
b) Bu, Allah’ın şu ayetinde anlatılan husustur: “Kalblerinden korku giderildiği zaman, “Rabbiniz ne buyurdu?” der. Onlar, “Hakkı” derler. O, çok yüce, çok büyüktür “(Sebe, 23). Bu ayetin tefsirinde rivayet edildiğine göre, Cenâb-ı Hak vahyi bildirdiği zaman, onu semavat ehli, zincirin çıplak bir kayaya çarptığında çıkardığı ses gibi işitirler ve korkuya düşerler. Vahiy sona erdiğinde, birbirlerine, “Rabbimiz ne dedi?” derler, Hak dedi, O yücedir, büyüktür” diye cevap verirler.
c) Beyhakî, “Şuabu’l-İman” da İbn Abbas (r.a.)’ın şöyle dediğini rivayet fitti: “Resulullah (s.a.s.) bir yerde bulunuyordu; yanında da Cebrail (a.s.) vardı. Birden semanın ufku yarıldı; Cebrail (a.s.) sinmeye ve küçülmeye başlayarak, iyice yere yapıştı. Derken, Hz.Peygamber’in önünde bir melek belirerek, şöyle dedi: Ey Muhammed, Rabbin sana selâm ediyor ve seni, melîk, yani hükümdar bir peygamber olmak ile insan bir peygamber olman arasında muhayyer bırakıyor. Peygamber {s.a.s.) etiyle, Cebrail (a.s.)’in mütevazıliğine işaret ederek, “Anladım ki o, bana nasihat ediyor; bunun üzerine ben de, “kul olan bir peygamber olmayı tercih ederim” dedim. Bunun üzerine melek göğe yükseldi.. “Ey Cebrail, bu hususta sana sormak istedim, fakat senin, sana bunu sormaktan beni alıkoyan o halini gördüm.. Ey Cebrail, O kimdi? dedim.
Cebrail, “O İsrafil idi; Allah onu yarattığı gün o Allah’ın huzurunda idi. O, bakışlarını yerden kaldıramaz. Çünkü, onunla alemlerin Rabbı arasında yetmiş nur bulunmaktadır. O nurların her biri, kendisine yaklaşan her şeyi yakar. İsrafil (a.s.)’in önünde Levh-i Mahfuz bulunmaktadır. Cenab-ı Allah, gökteki veya yerdeki herhangi bir şey hakkında O’na izin verdiğinde, bu Levh, onun alnının hizasına kadar yükselir, o da Levh’a bakar; eğer bu benimle alakalı bir iş ise, onu bana emreder; Mikail (a.s) ile ilgili bir şey ise, O’na emreder; eğer ölüm meleğinin işi ise, ona emreder” dedi.
Ben de “Ey Cebrail, senin işin neyle ilgilidir?” deyince, o “Rüzgarları ve orduları idare ederim” dedi. Mikail (a.s.)’in işi nedir? dedim, “Bitkileri idare eder” dedi. Ölüm meleğinin işi nedir? dedim, “Canlan alır; öyle sanıyorum ki, İsrafil ancak kıyamet için indi; bende müşahade etmiş olduğun o hal de, kıyametin kopmasından duyduğum korkudandır.”
Meleklerin vasfı hususunda Allah’ın ve Resulullah’ın sözünden sonra, müminlerin emiri Ali (k.v)’nin sözünden daha yüce ve daha ulu bir söz yoktur. O, hutbelerinin birinde şöyle demektedir:” Sonra Cenab-ı Allah, yüce göklerin arasını ayırdı… Onları her çeşit meleklerle doldurdu… O meleklerden bir kısmı rükusuz secde etmektedirler; bir kısmı, doğrulmaksızın rükû etmektedirler, bir kısmı hiç yerlerinden ayrılmaksızın saf tutmaktadırlar, bir kısmı, uzanmaksızın Allah’ı teşbih etmektedirler. Onların ne gözleri uyur, ne akılları yanılır, ne bedenleri gevşer, ne de unutma gafletine düşerler!..
Onlardan kimi de, Allah’ın vahyinin eminleri, peygamberlerine konuşan diller, Allah’ın emri ve hükmüyle gelip giden meleklerdir. Kimi, Allah’ın kullarının muhafızları, cennet kapılarının bekçileridir. Kiminin ayakları süfli yeryüzünde, boyunları ise en yüksek semaları delmiş, uzuvları mıntıkaları aşmış, omuzlan Arş’ın direklerine münasib, Allah’ın huzurunda bakışları eğik, onlarla Arş arasına izzet perdeleri ve kudret örtüleri çekilmiş olduğu halde, onlar kanatlarıyla örtünürler, Rablerini tasvir etme vehmine düşmezler, Allah’a mahlûkatın sıfatlarını vermezler. O’nu ne mekanlarla sınırlar, ne de O’na nazirelerle işarette bulunurlar.
Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 2/240-242.