Kur’an’ı anlama faaliyetinin kavramsal araçları

indir-5 Kur'an'ı anlama faaliyetinin kavramsal araçları

 

Kur’an’ı anlama faaliyetinin kavramsal araçları

Kur’an’ın maksadının doğru anlaşılmasına ve dolayısıyla yanlış anlaşılmamasına katkıda olacağına inandığım, günümüzde yapılan modern tefsir metodolojisi çalışmalarından örnek vererek açıklayalım.

Kur’ân’ın;
· gerçekten “Ne dediği?”
· sonra “Neyi hedeflediği?”
· ve bizim bugün ne dediğiyle hedeflenenler arasında “Nasıl bir bağ kuracağımız?”

Bu üç temel soru üzerine başlattığımız zihnî çabamızı Kur’ân üzerine yapılmış tüm birikimi göz ardı etmeden sistematikleştirmeliyiz.

Kur’an’ın maksadının doğru anlaşılmasına ve dolayısıyla yanlış anlaşılmamasına katkıda olacağına inandığım, günümüzde yapılan modern tefsir metodolojisi çalışmalarından örnek vererek açıklamak istiyorum.

Dücane Cündioğlu / Kur’an’ı anlamanın anlamı adlı Hermeneutik deneme çalışması kitabında “anlama faaliyetinin kavramsal araçlarını” şöyle açıklıyor:

a- Anlatan – Anlatım – Anlatılan
b- Anlayan – Anlama – Anlaşılan
c- Doğru anlam – Yanlış Anlam
d- Söz’ün tabii bağlamı

Söz’ün tabii bağlamı
Anlam’ın doğru veya yanlış olmasının sözkonusu olduğu her durumda,anlamı doğrulamak ihtiyacı ortaya çıkar.Anlam’ı anlatana doğrulatmak konusunda anlama araçlarının sonuncusu olan “Söz’ün tabii bağlamı” na dair iki örnek verelim..

Hz.Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu :

– Bana ateş (cehennem) gösterildi.Bir de ne göreyim içindekilerin çoğu küfr etmiş kadınlar!
– Allah’ı mı inkâr etmişler?
– (Hayır!) Kocalarına karşı nankörlük etmişler,ihsan’a karşı nankörlük etmişler…(Buharî,K.2,B.19,Had.no:29)

T.Izutsu bu hadisin çevirisinde şöyle bir açıklama yapar:
Bu çeviri Buharî şârihi İbn Hacer (1402: I/70-71) ile Kirmanî’nin (1933: I/134) izahları dikkate alınarak yapılmıştır : “Kirmanî kefere kökünün ,biri küfr,diğeri küfran olmak üzere birbirinden farklı masdarı olduğunu belirtmekte,ilkinin iman,yani inancın karşıtı olduğunu,diğer taraftan,çoğu halde şükr,yani ‘minnettarlığın’ zıddı durumundaki ikincinin ise genellikle ‘bir bağışa (nimete) karşı nankörlük’ demek olduğunu söylemektedir”

Yukarıdaki hadiste geçen konuşmada görüldüğü gibi, Hz.Peygamber’in sözü tam anlaşılamamış ve muhataplarından biri kendisine bir sual sormak suretiyle onun muradını doğru bir biçimde anlamaya çalışmıştır.Çünkü konuşmada söylenen söz anlaşılmadığında ya da yanlış anlaşıldığında, anlam’ı doğrulayacak tek yetkili merci anlatan’dır.(Bu örnek aynı zamanda konuşma’nın yazılı metne nispetle ne tür bir farklılık taşıdığını da gösterir ve tabii bağlam’ın değeri yazılı metinlerde daha bir önem kazanır.)

İnceleyin:  İmam-ı Â’zam Ebû Hanife ve Mürcie İthamı Üzerine

Şayet söyleyen’e “ne demek istiyorsun?” diye sorulamıyor ve anlaşılanların hangisinin doğru olduğu, bizzat onun işaretiyle tasdik edilemiyorsa , söz’ün tabii bağlamına başvur mak gerekir.Tabii bağlam ise; söylenen (ne söylendiği), kendisine söylenen (kime söylendiği), söylenme sebebi (niçin söylendiği), söz’ün zaman ve mekânı (ne zaman ve nerede söylendiği) gibi elemanlardan oluşur.

Söz’ün sahibine “ne demek istiyorsun?” diye sorulamadığında, ister-istemez söz hakkında “Bu (söz) ne anlama geliyor?” suali sorulacaktır ki işte bu durumda doğru anlam’ı kur(tar)mak için söz’ün tabii bağlam’ına ihtiyaç var demektir.Söz’ün tabii bağlamı çerçevesinde zikredilen elemanlar ile her şeyden önce söz’ün orijinal formu,ilk muhatapları,ilk işlevi,ilk zamanı ve ilk mekânı kastolunmaktadır.

– Anlam’ın mahfazası mevkiindeki orijinal form (lafız) sabit olmadığında artık anlam da ortada değil demektir.Nitekim burada Tevrat ve İncil’in orijinal lafızlarına duyulan ihtiyacın önemi hatırlanmalıdır.

– İlk muhataplar da önemlidir ve doğru anlam onların anladıklarıdır; zira yanlış anlasalardı,anlatan özne buna müsaade etmez ve anlaşılan’ı doğrulamayarak onu yeniden ifade ederdi.

– Tabii bağlam’ın diğer elemanları olan söz’ün söylenme sebebi,muhatabı,zamanı ve mekanı gibi unsurların,anlam’ın ortaya çıkmasındaki rollerini – meseleyi basite indirgemek suretiyle – şu misalde göstermek mümkündür :
Bilindiği gibi Kur’an’da geçen küfr kelimesi

a. ‘örtmek’, ’gizlemek’

b. (şükretme’nin zıddı anlamında) ‘nimet-i küfran’

c. (iman etme’nin zıddı anlamında) ’inkar etmek’

gibi mânâlara gelmektedir.Kur’an’da oldukça sık kullanılan bu kelimenin aşağıdaki kullanımında doğru anlamı teşhis etmek için sözünü ettiğimiz elemanlara ihtiyaç vardır :

“…Sonunda yaptığını yaptın.Sen kâfirlerdensin” (Şuâra – 19)

Hem bu cümlenin,hem de bu cümlede geçen kâfirin (tekili: kâfir) kelimesinin anlamını tayin için şu soruların cevabı verilmelidir :

– Bu sözü kim söylüyor? Firavun.

– Kime söyleniyor? Hz.Musa’ya

– Nerede ve ne zaman söyleniyor? Hz.Musa (a.s) nübüvvet’e mazhar olduktan sonra Mısır’a geri döner ve tebliğ için Firavun’un sarayına gider; işte orada ve o sırada.

İnceleyin:  Anlamın Öznelleştirilmesi

– Niçin söyleniyor? Hz.Musa’nın daha önce (Mısır’dan kaçmadan)önce kazara bir Kıpti’yi öldürmesine (Kasas-15) telmih maksadıyla.

Burada, söz’ün tabii bağlamı dediğimiz hususlar dikkate alınmadığı sürece bu ibarenin anlamını ve ibarede geçen kâfirin kelimesinin vurgusunu tayin etmek çok güç olacaktır.Ancak bu araçlar bir araya geldiğinde maksad zahir olur ve kâfirin kelimesinden kastedilenin de bildiğimiz anlamıyla mümin’in zıddı mânâsında kâfir’in değil,şükr’ün zıddı anlamında nankör’ün kastedildiği ortaya çıkar.

Oysa daha önce misal verilen hadiste,söz’ün anlamı, onu söyleyen’in kendisine sorularak doğrulanabilmişti.Burada tabii bağlamın diğer elemanlarından olan orijinal lafız (=söylenen) meselesi de dikkate alınmalıdır; zira bu kelimenin yerine yanlışlıkla fâsık kelimesi yazılsaydı, anlamı tayin ve tesbit imkânı kalmazdı.

Kısaca söz’ün tabii bağlamı, anlam’ı muhafaza eden en emin merciidir ve anlaşılan, anlatan’a başvurularak doğrulanamadığı takdirde, ancak bu mercilere başvurulmak suretiyle doğrulanabilir.

Dücane Cündioğlu,Kuran’ı Anlamanın Anlamı

Erhan Koç

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir