Kudüs’te Müslümanlar Gayr-i Müslimlere Nasıl Davrandı?
Diğer Müslüman devletler gibi, Osmanlı Devleti de, her meselede olduğu gibi, Müslümanlara ait topraklarda yaşayan gayr-i Müslimler hususunda da “Şer-i Şerif” dedikleri hukukun çizdiği sınırlar çerçevesinde hareket etmişlerdir. Osmanlı Devleti, “şer’-i şerif” dediği İslâm hukuku-na göre, Müslümanlarla sulh yapan ve İslâm Devleti’-nin hâkimiyetini kabul eden gayr-i Müslimlere “zimmî” adı verilir. Renk, dil ve ırk farkı gözetilmeksizin hepsine aynı şekilde ve “şer-i şerif” ne diyorsa öyle mu-amele yapılır. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u kılıç zoruyla fethettiği halde, sırf sulh yolunun burada yaşayan gayr-i Müslimlere daha yararlı olmasından dolayı, araya giren papaz ve hahamların arzusuyla, İstan-bul’u sanki sulh yoluyla fethetmiş gibi kolaylıklar göstermiştir. Osmanlı hukukunun mimarı olan Ebussuud Efendi, İstanbul’daki kilise ve havrala-rın devamını bu ince anlayış ve lütuflu muameleyle açıklamaktadır. Aynı şey Rumeli, Mısır, Filistin ve benzeri ülkeler için de söz konusudur.
Müslümanlara ait topraklarda yaşayan Zimmîlerin, Müslümanlar-dan farklı olduğu yönleri elbette vardır. Ancak bu farklılık, din ayrılığın-dan doğan bir farklılıktır. Meselâ, Müslümanlar bir ibadet çeşidi olan zekâtla mükellef oldukları halde, gayr-i Müslimler mükellef değillerdir. Onlar güç ve kazançlarına göre değişen, senede bir defa adam başına “cizye” denilen bir vergi verirler. Fakirler, işsizler, din adamları, yaşlılar ve hastalar bu vergiden muaftırlar. Gayr-i Müslimler cihad yani askerlik yapmak mecburiyetinde değillerdir. Aile hukuku, miras hukuku ve dinle-rinin gereği olan diğer hukukî mevzularda, kendi inandıkları hukukî hü-kümler uygulanır.
Gayr-i Müslimler, Arabistan’a seyahat edebilirler, ancak zaruret olmadıkça Mescid-i Haram’a giremezler. Kılık kıyafet konusunda gayr-i Müslimler, Müslümanları taklid edemezler. Bütün bunların yanında, gayr-i Müslimlerin de can, mal, namus ve şerefleri Müslümanlarınki gibi dokunulmazdır. Muhtaç gayr-i Müslimler, sosyal haklardan aynen yararlanırlar. Bazı istisnaların dışında, devlet hizmetini ifa ederler; mezarları ve ölüleri hürmet görür. Bütün hukukî davalarda, gayr-i Müslim ile Müslüman arasında fark yoktur. Bu dediklerimize, İstanbul’daki kiliseler, havralar, mezarlar; arşivlerdeki belgeler ve Yor-gi’ye karşı Ahmed’i, Dimitri’ye karşı Osman’ı mahkûm eden mahkeme kararları, en büyük delillerdir .
Bu son nokta üzerinde ayrıntılı olarak duracak ve şunları müzakere edeceğiz.
1- Hz. Ömer’in, buna dayanarak verilen Selahaddin-i Eyyubi’nin; bunları esas alarak Kudüs’teki Hıristiyanların haklarını düzenleyen Fatih Sultan Mehmed’in, Kudüs’ü Osmanlı Hâkimiyeti altına sokan Yavuz Sul-tan Selim’in ve nihayet bunları takip eden Osmanlı Padişahlarının verdik-leri imtiyaz fermanlarının önemli olanlarını zikredeceğiz.
2- Bu imtiyaz fermanları ışığında Müslümanlara, Hıristiyanlara ve Yahudilere ait olan mukaddes mekânları ve statüleri incelenecek.
3- Günümüz şartları içerisinde Kudüs’e nasıl bir çözüm bulunabilir? Osmanlı Modeli adı altında bazı teklifler sunulacak.
1- Hz. Ömer’in Kudüs’ü Feth Ettiğinde Gayr-i Müslim-lere Verdiği İmtiyaz Fermanı
Önce şunu belirtelim. Osmanlıların “şer’-i şerif” dediği İslâm huku-kuna göre, Müslümanların hâkimiyeti altında bulunan topraklarda, ter-cih edilen görüşe göre, köylerde ve şehirlerde, yeniden kilise, havra veya Mecusilerin ateş evi yapılmasına müsaade edilmez. Ancak eskiden var olanların devamına ve yıkılanların yeniden eski haliyle inşasına mü-saade edilir.
Bu görüş doğrultusunda hicretin 15. yılında Hz. Ömer Kudüs’ü sulh yoluyla fethettiğinde, aynı hakları bütün gayr-i Müslimlere tanımıştır. Bunu yazılı bir belgeyle te’yit de eylemiştir .
Müslümanlardan Kudüs’ü sulh yoluyla ilk fetheden Hz. Ömer’dir. Ebu Ubeydet’üb’nül-Cerrah kumandasındaki İslam orduları, ehl-i İliya tabir edilen Kudüs ahalisine ‘Ya Müslüman olacaksınız, ya da Müslüman ülkenin vatandaşlığını kabul edeceksiniz’ deyince, uzun müzakerelerden sonra, yerli halkın isteği üzerine Hz. Ömer, Hz. Ali’yi de yanına alarak Kudüs’ü teslim almaya gitmiştir. Patrik’den kendisini Sahratullah tabir olunan Mescid-i Davud’a ve Süleyman Mescidi’ne yani Mescid-i Aksa’ya götürmesini arzu etmişse de, Kamame Kilisesi ve Sahyun Kilisesi göste-rilmesi üzerine, buraların Hz. Pyegamber’in tavsifine uymadığı belirtile-rek eski mabedin yani Mescid-i Aksa’nın yeri ve mihrabı bizzat Hz. Ömer tarafından tayin olunmuştur.
Kur’an’ın da işaret ettiği ve Müslümanlar katında üçüncü mukaddes cami olan bu mekânda Cuma namazını kıldık-tan sonra, biri bütün Kudüs’lülere ve biri de sadece Hıristiyanlara ait olmak üzere iki ferman vermiştir. Bunlardan bizi asıl ilgilendiren Hıristi-yanların din ve vicdan hürriyetini temin eden fermandır. Biz her ikisini de zikredeceğiz:
1) Hz. Ömer’in genel olarak Kudüs ahalisine verdiği sulh anlaşması şöyledir:
‘Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
a) Bu sözleşme, Müminlerin emiri ve Allah’ın kulu Ömer tarafından İliya halkına verilen bir emandır.
b) Onların canlarına, mallarına, kiliselerine, haçlarına, yerleşik ve göçebe olan bütün fertlerine verilen bir teminattır.
c) Kiliseleri mesken yapılmayacak ve yıkılmayacak ve kısmen dahi olsa işgal edilmeyecektir. İçindeki kutsal eşyaya dokunulmayacaktır.
d) Mallarına el sürülmeyecektir.
e) Kimse dini inançlarından dolayı zorlanmayacak, kendilerine asla zarar gelmeyecek ve yurtlarına Yahudiler iskan olunmayacaktır.
f) Buna karşılık onlar da cizye vereceklerdir.
g) Bunlardan kim yurdunu terk etmek isterse, gideceği yere kadar mal ve can emniyeti sağlanacaktır. Yurdunda kalmak isteyenler ise, güvende olacaklardır ve cizye vereceklerdir. İsteyen Rumlar’la gidecek ve isteyen de toprağına dönecektir.
h) Hasat elde edinceye kadar onlardan bir şey istenmeyecektir.
i) Bu, Allah’ın Resülünün, halifelerin ve mü’minlerin Kudüs halkına verdiği güvenlik ahdidir. Cizye ödedikleri müddetçe geçerlidir.
ŞAHİTLER: Halid bin Velid, Amr bin As, Abdurrahman bin Avf ve Mu’aviye bin Ebi Süfyan’ .
2) Hz. Ömer’in Kufi hattı ile kaleme aldığı ve Kudüs’teki gayr-i Müs-limlerin hak ve hürriyetlerini özellikle zikrettiği ve sonradan Osmanlı Sultanlarına ilham kaynağı olan fermanı ise, aslı Osmanlı Arşivlerindedir. Zamanında Fatih Sultan Mehmed’in huzuruna getirilen bu fermandan bir nüsha Fatih Mehmed zamanında istinsah edilmiştir. Biz bu istinsah edi-len Hz. Ömer’e ait fermanın orijinalini de neşredeniz. Bu fermanın 20 Rebiülevvel 15 H’de kaleme alındığı açıkça belirtilmektedir. Bu fermandaki şahitler farklıdır.
‘1) Allah’a hamd olsun ki, bizi İslam ile aziz kıldı; iman ile şerflendir-di; peygamberi Muhammed ile bize rahmet eyledi; bizi dalaletten hida-yete götürdü; aramızdaki dağınıklıktan sonra bizi bir araya getirdi ve kablerimizi birleştirdi; düşmanlarımıza karşı zafer verdi; bize bu beldeleri nasip etti; bizi birbirini seven kardeşler haline getirdi. Ey Allah’ın kulları! Bu nimetlere karşı Allah’a hamd ediniz.
2) Bu Ömer bin Hattab’ın Kudüs-i Şerif’deki Tur-i Zeytun’da millet-i İseviyenin şerefli patriği Safranbos’a verdiği ve bütün re’aya ile papaz ve patrikleri içine alacak şekilde tanzim olunan yazılı ahidnamesidir.
3) Bütün papazlar nerede ve hangi şartlarda olurlarsa olsunlar, biz Müslümanlardan emana sahiptirler. Bütün gayr-i Müslimler, zimmet akdinin hükümlerine riayet ettikleri müddetçe, emanları geçerlidir. Biz müminler ve bizden sonra gelecek olanlar, onları korumakla mükellefiz. İtaat ve bağlılıkları devam ettikçe de bu devam edecektir.
4) Verilen bu kroma ve eman sözü kendileri için geçerli olduğu ka-dar, kiliseleri, manastırları dışarıda ve içeride bulunan bütü ziyaret ma-halli olan mukaddes mekânları için de geçerlidir.
5) Bu mukaddes mekânlar şunlardır: Kamame Kilisesi; Hz. İsa’nın doğum yeri olan Beytüllahm’deki Büyük Kilise; Kıbleye, kuzeye ve batıya açılan üç kapılı mağara.
6) Kudüs’te bulunan Hıristiyanların dışındaki Hristiyan cemaatleri, yani Habeş Hıristiyanları, Avrupa’dan ziyaret için gelenler, Kıbtiler, Sür-yaniler, Ermeniler, Yakubiler, Marunîler ve benzeri taifeler, tamamen adı geçen Patrik’e tabidirler; Patrik bunlara takdim olunur.
7) Zira bu sayılan patrik ve papazlara, Hz. Peygamber mübarek mührü ile eman vermiş ve korunmalarını istemiştir. Biz müminler de, onlara iyi davranan Peygamber hürmetine onlara iyi davranacağız.
8) Bu patrik ve papazlar, cizye ve benzeri mükellefiyetlerden, de-nizde ve karada muaf olacaklar; bunların Kamame Kilisesine ve diğer mukaddes mekânlara girişlerinden dolayı kendilerinden bir şey alınma-yacak. Ancak Hıristiyanların elindeki Kamame Kilisesine gelen ziyaretçi-ler, Patrik olana 1 1/3 dirhem vereceklerdir.
9) Bütün müminler, erkek olsun kadın olsun, sultan, hakim veya vali olsun, zengin olsun fakir olsun, mutlaka bu emirlerimizi koruyacaklardır.
10) Hristiyan reislerine bu mersum (ferman) sahabe-i kiramdan Ab-dullah, Osman bin Affan, Sa’d bin Zeyd, Abdurrahman bin Avf ve diğer sahabe kardeşlerimizin huzurunda verilmiştir.
11) Bu yazılı fermanda açıkladığımız emirler korunsun, riayet edilsin ve ellerinde kalsın.
20 Rebiül-Evvel 15 H.
12) Müminlerden kim bu fermanımızı okur da şimdi veya kıyamete kadar, ona muhalefet ederse, Allah’ın ahdini bozmuş ve Habibine isyan etmiş olur.’
Fermanın metninden de anlaşılacağı üzere, fermanın hükümleri, yi-ne Hz. Peygamber’in hadislerine dayanmaktadır .
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz