Korku ve Umut
Kalbimde bîm-i çevri ümîd-i visali var
Râh-i emelde havfü recâ meşrebimcedir
Erzurumlu Zihnî
Kalbimde eziyetinin korkusu, vuslatının da umudu var. Emel yolunda korku da umut da bana yoldaştır vesselâm…
KALBİN içinde birbirini kovan en önemli duygulardan birisi korku, diğeri umuttur.
Kalp bugünü, bu zamanı, bu anı yaşamayı tercih eder ve geçmişe yönelik kazanmalarını kaybetmekten korkar. Bu korkunun temeli geleceğe ait kazanım umududur. Seven kalp daima bu iki duyguyla çalkanır. Bazen biri diğerini, bazen de öteki bunu bastırır.
Bir kalbin sevip sevmediğini anlamak için içinde bir korku olup olmadığına bakmak lâzımdır. Eğer kalp, sevgiliye dair bir korkuyu içinde sürekli taşıyorsa o kalp seviyor demektir. Sevgilinin âşığa ihsan ettiği nimetlerin şükrünü gereği gibi yapmayıp bu nimetlerden mahrum kalma korkusu sevginin de temelidir. Kalp, korku ile umut arasında olduğu surece sevgiliye hizmetten ve itaatten geri durmaz.
Bir kalp vardır, sevgilinin kendisine hoşgörüyle bakacağını umar. Bir başka kalp vardır, sevgiliye itaatini azalttığı için korkar. Her iki kalp de sağlıklıdır ve zaten de böyle olmak gerekir. Bir sevgili, pek çok âşık edinme potansiyeli var iken bir kalbe iltifat gösteriyor onu önemsiyorsa âşığın da ona karşı umut ve korku arasında titreyerek yaşaması, üzerine bir aşk borcudur. Çünkü sevgili, bir kalbe sevgisini emanet ettiyse o sevgiye lâyık olmak için sevenin umut ve korku vasıtasıyla bütün dizginlerini tutması ve kalbi sevgiliye adaması gerekir.
İbn Teymiyye, “Havf ve reca sahibi kişinin; korkusu Allah’ın kendisine örtülü olmasından, ümidi de Allah’ın ona tecelli etmesinden ileri geliyorsa bu, Allah’ı sevdiğinin sonuçlarından biridir. Sevginin kendisi, tecelli etme sevgisini ve örtülü olma korkusunu doğurmuştur” der.[*] Buradan korku ve umudun kalpte yer etmesinde en önemli faktörün sevgi olduğunu çıkarabiliriz. İnsanın sevdiğinden korkması kadar tabii bir şey olmadığı gibi umduğunu da sevgiliden ummasına şa- şılamaz. Nitekim Allah’ın “Onlar korku ve umut içinde Rablerine dua ederler!” (Kur’ân-ı Kerim, Secde, 16) âyeti müminlere bir müjde gibidir ve müminin korkuyla umut arasında, daha doğrusu korku ve umut ahlâkıyla yaşaması gerektiğini gösterir. Buradaki korkunun ahiret azabını, umudun ise cennet nimetlerini kapsadığı düşünülebilirse de beis yoktur.
Korku ile umut, biri itaate çeken, diğeri kötülükten sakındıran iki iptir. Uçan kuşun iki kanadı gibi; biri olmazsa uçuş yok. Bunlardan biri kalbi terk ederse isyan tehlikesi belirir. Korkmayan veya umudu olmayan bir insanın işlemeyeceği suç yoktur. Gerçekten de korku ve umut kalbimize bir lütuf diye verilmiş olsa gerektir. Bir an ikisinden birinin veya her ikisinin yokluğunu hayal edin… Dehşet!
Kalbin korkusu titremekten ibaret olan korku değildir. Bilakis kararlar aldıran bir korkudur. Kalpteki umut, sahibine tembellik veren boş bir umut değil, bilakis o umudun gerektirdiği gibi davranmaktır.
Bir âşığa “Sevgiliye karşı kalbinde olan sevginden ve miktarından haber ver!” dediler, “İşte benim gibi!” deyip kestirdi. Maksadı, “Bunu ölçmek nefsin işi, kalbim bunu ölçemez!” demekti. Keza, “Kalp için korku mu önceliklidir, umut mu?” diye sorulan bir bilge, “Ben buna cevap veremem, çünkü bu nefsin işidir ve nefis kalbi ölçemez!” buyurdu. Sonuç şu, eğer sevgi bir kalbi kaplamışsa; umut veya korku, ikisi de o sevgiyi büyütmek için oradadır. Biri olmazsa, diğeri… Umut veya korkunun olmadığı bir sevgi taşıyanlar o sevgiyi hemen terk etsinler, değilse kalpleri onları terk edecektir.
İskender Pala – Kalp,syf.252-255