Hakikat Tekliği ve Çokluğu
Günümüz insanını belirleyen en belirgin niteliklerin başında “hakikat algısı” gelmektedir.Günümüz insanının hakikate ilişkin yargısı, hakikati ele alış biçimi ve hakikat ile olan ilişkisi onu kendinden önceki insan ve çağ özelliklerinden ayırır.
Günümüz insanı hakikati bulamadığından hakikat arayışına girmediğinden daha kötüsü günümüz insanı hakikatin varlığı konusunda endişeli olduğundan onun varlığına inanmıyor. Hakikati ister varolanlar içerisinden ayrı Varlık olarak alın, ister olayların, kişilerin, nesnelerin, fikirlerin özleri, görünenin arkasındaki gerçek saikleri, örtülerin altında kalmış ve gizlenmiş asıl neden, temel ruh, belki “cevher” olarak düşünün… hepsi için günümüz insanı mütereddit, onların varlığını kabul etmiyor ya da hakikat peşine düşme gerekçesini, gücünü, enerjisini, niyetini yitirmiş durumda. Hakikate ulaşma kaygısı ve amacı gütmeyen günümüz insanı, hakikati çoğullaştırarak belki de postmodernler ve postyapısalcılardan bile daha ileri giderek, hakikatin üzerindeki örtüleri kaldırmanın yerine daha çok örtü örtmekte beis görmüyor.
Tarihi bağlamı içindeki millet yapımız, perdelerin arkasındakine bakan, örtülerin altındakini bulmaya çalışan, hadiselerin ve nesnelerin özlerini araştıran asıl kıymeti “ruha ve töze” veren karakterini yitirdi. Gölgelere razı oldu.
Hakikatin bu derece merak edilmeyecek olması, içinde bulunduğumuz teknoloji ve iletişim organlarının sürekli ve yenileyici yapısıyla, akışı kesilmeyen bilgi ve görüntü bolluğuyla izah edilebilir.
Geçmişte bir kitaba ya da bir bilge kişiye ulaşıldığı zaman, kitabı okuyup, bilgeden mevzu dinlendiğinde hakikat bir şekilde belirebilmekteydi. Hakikat ile insan arasındaki perde sayısı çok azdı. Fakat bugün internet, cep telefonları, televizyonlar, bilgisayarlar vasıtasıyla bol bilgi, sürekli akan haber ve kaynak bireyin hakikatle bağlantısını kurmuyor bilakis kesiyor. Çünkü birbiri ardına bağlanmış bilgi ve haber hep yeni bir bilgi ve habere açıldığı, hep yeni bir tarza bağlandığı için asıl olana ulaştırmıyor. Sürekli yeni, sürekli bilgi akışı hakikatin tekilliğini kaybettiriyor. Bir konuda sadece bir bilgi ya da izah yok artık. Olayın, nesnelerin farklı bakış açılarına göre yorumlanabilme kapasitesi, farklı gözlerden ele alınabilmesi hakikate ulaştırmayı engelliyor.
Hakikat konusunda inatçı olanlar bile, araştırdıkça, inceledikçe hakikate ulaşamıyor tam tersine ondan kopuyor. Ne kadar az kaynak kullanırsa günümüz insanı, ne kadar kadim ve kült kaynağa ulaşabilir, temel eserleri incelerse hakikate o kadar yakın olabiliyor.
Bugünkü bilgi kaynaklarıyla hakikate ulaşılmaz; ancak hakikatten uzaklaşılır.
Sebat göstererek meselelerin, varolanların, nesnelerin özüne inmeye karar verenler bile onların hakikatleriyle ilgili genel kanılara ulaşabilir. Hakikat parlamaz; hakikat ihtimali belirir.
Genel kaidedir: “İnsan elan mevcut olmayanı ve geleceği düşünmek suretiyle her şeyi görülmedik biçimde büyütmektedir, böylelikle ortaya ilk kez gerçekten tasa, korku, kaygı ve umut dediğimiz şeyler çıkmaktadır.” (Schopenhauer, 2007,18) Fakat günümüz insanı, tarihin geri kalanından tamamen ayrı olarak, var olmayanı, ideali, hayali olanı, gizili, hakikati değil, gerçekliği istiyor; var olanı, şu an olanı, nesneleri talep ediyor. Bu yüzden nesnelere talip olduğu için her türlü saldırıya, yönlendirmeye ve etkiye açık hale geliyor.
Bugün insanlar, çok az ve basit şeye talip. Talep ettikleri ne kaf dağının ardında ne ukbada ne de gaybda, gelecekte; gözünün ve gönlünün önünde, hemen yanı başında. Ona ulaşması çok kolay fakat bir o kadar da meşekkatli.
Bugünün insanının çoğul hakikatler peşinde koşmasının ve “göz önündeki”ne talip olmasının temel nedenlerinden biri de devamlı “güncellenen” ve fakat hiçbir zaman “değişmeyen” aktif bir dünya imgesinin bulunmasıdır. Dünya yavaş, olgun ve sıhhatli bir değişim göstermiştir tarih boyunca. Fakat bugünkü dünya sürekli kendi içinde devinir, yenilenmez fakat varolanları yeniler, eski olana az bir katkı yaparak onu “yeni” diye piyasaya sürer.
Ercan Yıldırım-Zamanın Ruhuna Karşı,syf;220-222