Günahın Küçük Ya Da Büyük Oluşunun Tespiti
Küçük günahla büyük günah arasındaki fark tespit edilmek istendiğinde büyük günahlarla ilgili olarak ayet ve hadislerde beyan edilen mefsedetlere bakılır. Mefsedeti en az olan büyük günahtan daha az mefsedet içeren ameller küçük günah, daha fazla ya da eşit derecede mefsedet içerenler ise büyük günahtır.
Allah’a ya da Resulüne sövme, veya O’nlardan birini yalancılıkla suçlama, Hz. Peygamberi aşağılama, Kabeye pislik sürme, Kuran’ı çöplüğe atma fiillerinin her biri; Allah (cc) tarafından büyük günah oldukları açıklanmadığı halde günahların en büyüklerindendir.
İffetli bir kadının ırzına geçecek kimse için kadını yakalayıp tutmak, ya da müslüman bir kimseyi, onu öldürecek kimse için tutmak günahların en büyüklerindendir. Bunların mefsedetinin, büyük günah olan yetim malı yemekten daha büyük olduğunda şüphe yoktur.
Müslümanları yok edeceklerini, kadın ve çocuklarını esir alacıklarını, mallarını yağmalayacaklarını, kadınlarına tecavüz edeceklerini, yurtlarını harap edeceklerini bile bile müslümanların zaaf noktalarını kafirlere bildirmek günahların en büyüklerindendir. Zira sebep olduğu mefsedet, ordunun hareket edeceği zaman cihaddan kaçmaktan çok daha büyüktür; ki cihaddan kaçma büyük günahlardandır.
Yine bir kimseye onun öldürülmesine sebep olacağını bile bile yalan söylemek büyük günahlardandır: Halbuki bir kimseye bir tane hurmasının alınmasına vesile olacak bir yalan söylemek büyük günahlardan değildir.
Allah (cc) yalancı şahitlik yapma ve yetim malı yemenin de büyük günahlardan olduğunu beyan etti. Bu fiillerin sonucunda ortaya çıkan haksızlık önemli miktarda bir malla ilgiliyse bunun büyük günah olduğu açıktır. Söz konusu olan mal önemsiz bir şeyse bunun büyük günah olup olmadığı pek net değildir. Bu mefsedetlerden kaçınmak için bunlar da büyük günah kabul edilebilir. Nitekim bir yudum şarap içmekle mefsedet gerçekleşmediği halde bu da büyük günahlardandır. Ancak mallarla ilgili bu meselenin büyük günah olup olmadığı konusunda hırsızlık suçunun gerçekleşmiş olması için aranan miktar ölçü olarak benimsenebilir.
Hakimin hak olmayan bir şeye hükmetmesi de büyük günahtır. Yalancı şahit hükmün verilmesine sebeptir, aracıdır. Hakim ise bizatihi hükmü verendir. Sebep olma büyük günah ise doğrudan yapma daha büyük günahtır. Buna şu durumu örnek verebiliriz: İki yalancı şahit, bir kimse aleyhinde öldürülme cezası verilmesi gereken adam öldürme suçunu işlediğine dair şahitlik yapar, hakim de bu doğrultuda hüküm verip davalıyı öldürüldüğü iddia edilen kimsenin yakınlarına teslim eder ve onlar da adamı öldürürler. Halbuki hepsi şahitlik yapanların yalancı olduğunu bilmektedir. Bu durumda yalana şahitlik büyük günah, hakimin davalı aleyhine hükmetmesi daha büyük günah, öldürülen kimsenin yakınlarının davalıyı öldürmeleri ise hepsinden daha büyük günahtır.
Mefsedetlerin aynı derecede mi yoksa farklı derecede mi olduklarım tespit etmek zordur. Bunu ancak Allah’ın muvaffak kıldığı kimseler yapabilir. Mefsedetlerin özellikle birbirine denk olduklarını tespit etmek, farklı olduklarını tespitten daha zordur. Maslahat ve mefsedetlerin derecelerini tespit etmek ancak ilgili konuya açıklık getirmekle mümkün olur.
Bir şeyin büyük günah olduğunun ayet ve hadisle bildirilmesi, o şeyin diğer büyük günahlara denk olduğu anlamına gelmez. Resulullah şöyle buyurmuştur: “Kişinin ana babasına sövmesi büyük günahlardandır. Ashab (s.a.v.) dedi ki, ey Allah’ın Resulü kişi anasına babasına nasıl söver? Buyurdu ki, başka bir adamın babasına söver kendi babasına sövmüş olur, anasına söver kendi anasına sövmüş olur.” [29]
Hadiste ana babaya dolaylı olarak sövmenin büyük günah olduğunun belirtilmesi, doğrudan sövmenin daha büyük günah olduğu anlamına gelir. Hadis Buhari’de de şu şekilde geçmektedir: “Kişinin ana babasına lanet etmesi günahların en büyüğüdür. Sahabe, ey Allah’ın Resulü kişi ana babasına nasıl lanet eder diye sorar. Buyurdu ki; kişi bir başkasının babasına söver kendi babasına sövmüş olur, anasına söver kendi anasına sövmüş olur.” [30] Hz. Peygamber sövmeye nazaran çok daha kötü bir fiil olması hasebiyle lanet etmeyi günahların en büyüğü olarak zikretti.
Resulullah (s.a.v.) ana babaya itaat etmemeyi de büyük günahlardan saydı. Ancak ne derece itaatsizliğin büyük günah olduğu tartışmalıdır. Ana babaya itaatsizlik ve onlara ait haklarla ilgili güvenilir bir kaide bilmiyorum. Zira başkaları hakkında haram olan şey onlar hakkında da haram, başkaları için vacip olan şey onlar için de vaciptir.
Ana babasının emrettiği her şeyi yapması ya da yasakladığı her şeyi terk etmesinin evlada vacip olmadığı konusunda alimler ittifak etmiştir. Evladın ana babanın izni olmaksızın cihada çıkması haramdır. Zira evladın ölmesi ya da bir uzvunu kaybetmesi, hem onları geçim sıkıntısına sokabilir, hem de onlara büyük acı verir. Ana babanın evlatlarının hayatını ya da bir uzvunu kaybetmesi açısından tehlikeli gördükleri sair yolculuklar da böyledir. Ana baba nafaka, giyinme ve barınma ihtiyaçlarını karşılama hususunda aynı derecede zayıf kabul edilir.
Bazı âlimler büyük günahların tespiti hususunda şöyle bir Ölçü benimsemişlerdir: Nasslarda hakkında tehdit, had cezası ya da lanet bulunan şeyler büyük günahlardandır. Mesela arazinin sınırlarım değiştirmek bu konuda lanet söz konusu olduğundan büyük bir günahtır. Yine bir mümini katletmek hakkında tehdit ve lanet vaki olduğu için büyük günahtır. Yol kesip eşkıyalık yapma, zina, hırsızlık ve namuslu bir insana zina iftirasında bulunma, haklarında had cezası vaki olduğu için büyük günahlardandır. Bu durumda hakkında tehdit, had cezası ve lanet bulunan şeylerle aynı derecede mefsedet içeren ya da bunlardan daha fazla mefsedet içeren şeyler de büyük günahtır.
Şöyle bir soru gelebilir; fayda ve zararı olmayan yalan küçük günahtır, öyleyse Allah ve hafaza melekleri dışında iftira atılan kimse de dahil hiç kimsenin duymayacağı şekilde iffetli bir insana iftira niye had cezası gerektiren büyük günah olsun? Üstelik hiç kimse duymadığı için iftiraya maruz kalan için herhangi bir hoşnutsuzluk da söz konusu değildir. Gerçekten de bu durumda mefsedet olmadığı için had cezası gerektiren büyük bir günah söz konusu değildir. Bu şekilde iftira eden kimse ahirette açıkça iffetli insanın yüzüne karşı iftira eden ya da iftirayı insanlar arasında dile getiren kimsenin çarptırılacağı cezaya da çarptırılmaz. Sadece yalanında ısrar etmeyen yalancı kişinin çarptırılacağı cezaya çarptırılır. Şair şöyle demiştir;
Sana eziyet veren şey, onun senin yüzüne karşı söylediği sözlerdir
Arkandan konuşanların sözleri ise sanki hiç söylenmemiş gibidir.
Şair o kimseyi herhangi bir zarar ve rahatsızlık vermediği için hiç söyle-meyene benzetmiştir.
Şu da sorulabilir; iffetli kimsenin gıyabında ona iftira atan kişiye niye had cezası verilsin? Zira iftirayı duymadığından karşı taraf için mefsedet söz konusu olmaz.
Buna şu şekilde cevap veririz: Had cezası gerekir, çünkü şayet iftira kadına ulaşırsa onun için sadece yüzüne karşı söylenmesinden daha kötü olacaktır, insanların önünde iftira atılınca, insanlar o kimseyi hor görür, onunla olan bağlarını koparır, ilişkilerini keserler. Bu tür iftiralar çoğu zaman yayılır ve iftira atılan kimsenin kulağına gider. Halbuki başka kimsenin olmadığı bir yerde sadece kişinin yüzüne karşı söylenmesi böyle değildir. İnsanoğlu da gıyabında namusuna halel getirecek şeylerin söylenmesinden hoşlanmaz. Ama başka kimsenin olmadığı bir yerde kişinin yüzüne söylenen iftiranın dil ile söylenmesiyle sadece kalpten geçirilmesi arasında pek fark yoktur.
Izzeddin Ibn Abdüsselam – Islami Hükümlerin Esas ve Hikmetleri,syf.48-51
[29] Müslim, Kitabu’1-iman, 1 /92
[30] Buhari, Kitabu’1-edeb, 10/463
ilimdunyası.com