Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

yuz_okuma-300x157 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?A – Firaset İlmine Giriş

Sözlükte anlama, kavrama, keşfetme, sezme ve ileriyi görme gibi anlamlara gelen firaset kelimesi, en geniş anlamıyla “akıl ve duyu organlarıyla bilinemeyen, ancak sezgi gücü ile ulaşılan bütün bilgi alanlarını” kapsar.  Diğer bir ifade ile söylemek gerekirse, “firaset, görünen alametlerle görünmeyen ahlâk ve karakteri ortaya çıkarmaktır.

Sözlükte anlama, kavrama, keşfetme, sezme ve ileriyi görme gibi anlamlara gelen firaset kelimesi, en geniş anlamıyla “akıl ve duyu organlarıyla bilinemeyen, ancak sezgi gücü ile ulaşılan bütün bilgi alanlarını” kapsar.  Diğer bir ifade ile söylemek gerekirse, “firaset, görünen alametlerle görünmeyen ahlâk ve karakteri ortaya çıkarmaktır.

Firaset ilminin İslam kültürünün klasik kitaplarında bir tür rasyonel mantık içinde iki esasa dayandırıldığını görüyoruz.

1.Uzun zaman içinde elde edilen tecrübeler. İnsanın görünen bedeninin görünmeyen ahlâkî ve ruhî yapısını yansıtması uzun süre süren gözlem ve çıkarımlara dayandırılmıştır.

2.Hayvanlara yapılan kıyas. Göğsü geniş olanın cesarette aslana benzetilmesi buna uygun bir misaldir. Burada göğüs, yürek, ciğer vs. gibi organlardaki sıhhat ve genişlik birçok kültürde cesaretle ilişkilendirilmiştir.Klasik kaynaklarda firaset ilmi, hikemi – tabii, riyazi ve ilahi olmak üzere üç bölümde ele alınmıştır:

Klasik kaynaklarda firaset ilmi, hikemi – tabii, riyazi ve ilahi olmak üzere üç bölümde ele alınmıştır:

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir76 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

1.Felsefî ve Fizikî Firaset

Firaset ilminin bu bölümü, İslam dünyasına İslam’dan önceki kültürlerden geçmiştir. Bu ilmin esaslarını ortaya koyanın Tarsuslu ve Yeni Platoncu Johannes Philoponus olduğu ileri sürülmüştür. Ancak esas olarak, Süryani Mütercim Huneyn İbn İshak’ın yorumuyla Arapça’ya aktarılan ve Aristoteles’e nispet edilen ” ve ” adlı eserleri İslam dünyasında Firaset ilminin gelişimini etkilemiştir.  Bu kitapların Aristoteles’e yanlışlıkla nispet edildiği iddiaları bir tarafa bırakılıp bizim konumuz açısından önemli olan yönünü ele almak gerekirse yazar bu eserinde İskender’e gireceği savaşlar öncesi tahminlerde bulunmuş ve hangi tarafın galip veya mağlup olacağını haber vererek, dünyaya hâkim olmanın kendince yollarını göstermiştir.

Firaset ilminin bu bölümü, İslam dünyasına İslam’dan önceki kültürlerden geçmiştir. Bu ilmin esaslarını ortaya koyanın Tarsuslu ve Yeni Platoncu Johannes Philoponus olduğu ileri sürülmüştür. Ancak esas olarak, Süryani Mütercim Huneyn İbn İshak’ın yorumuyla Arapça’ya aktarılan ve Aristoteles’e nispet edilen ” ve ” adlı eserleri İslam dünyasında Firaset ilminin gelişimini etkilemiştir.  Bu kitapların Aristoteles’e yanlışlıkla nispet edildiği iddiaları bir tarafa bırakılıp bizim konumuz açısından önemli olan yönünü ele almak gerekirse yazar bu eserinde İskender’e gireceği savaşlar öncesi tahminlerde bulunmuş ve hangi tarafın galip veya mağlup olacağını haber vererek, dünyaya hâkim olmanın kendince yollarını göstermiştir.

Firaset ilminin bu bölümü, İslam dünyasına İslam’dan önceki kültürlerden geçmiştir. Bu ilmin esaslarını ortaya koyanın Tarsuslu ve Yeni Platoncu Johannes Philoponus olduğu ileri sürülmüştür. Ancak esas olarak, Süryani Mütercim Huneyn İbn İshak’ın yorumuyla Arapça’ya aktarılan ve Aristoteles’e nispet edilen “Aristoteles’in İskender’e Vasiyeti” ve “Aristoteles’ten İskender’e Siyaset Hakkında Bir Risale” adlı eserleri İslam dünyasında Firaset ilminin gelişimini etkilemiştir.  Bu kitapların Aristoteles’e yanlışlıkla nispet edildiği iddiaları bir tarafa bırakılıp bizim konumuz açısından önemli olan yönünü ele almak gerekirse yazar bu eserinde İskender’e gireceği savaşlar öncesi tahminlerde bulunmuş ve hangi tarafın galip veya mağlup olacağını haber vererek, dünyaya hâkim olmanın kendince yollarını göstermiştir.

Müslümanların bu ilme ilgi duymasının sebeplerinden biri de Kur’an-ı Kerim’in Hicr Sûresinin 75. ayetinde,diğer bazı ayet ve hadislerde bu ilmin verilerine işaret edildiği tarzında bir yorumun doğmasıdır. Belki de bu yüzden Müslüman filozoflar bu tür eserlere ilgi duymuştur. İslam dünyasında konu ile ilgili ayrıntılı eser yazmış bilginler, Ebu Bekir Zekeriyya er-Razi (865 m. – 932 m.), Kindi (ö. 872 m.) ve Fahreddin Razi (ö. 1209 m.) dir.

Firaseti ilim olarak kabul edenlere göre bir kimsenin fiziki yapısına bakarak onun ahlâkî yapısını tahmin, hatta tahlil etmek bile mümkündür. Bu sebeple ilk ve orta çağlarda hükümdarlar, kendilerine görev verecekleri kimselerin seçiminde bu ilmin verilerinden faydalanmıştır.

İslam coğrafyasında Firaset ilminden doğduğu sanılan diğer ilimlerin bir kısmı sebep – sonuç ilişkisine dayanmakta; bir kısmı ise düz mantığın kavrayamadığı başka bir yönteme dayanmaktadır ve esrarengizlik hüviyeti taşır. Bu ilimleri şöyle sayabiliriz:

  • İlmu’ş-Şamat ve’l-Hayalan. İnsandaki ben vb. lekelere bakıp onun ahlâki yapısını ortaya çıkarmakla ilgilidir.
  • İlmu’l-Keff veya İlmu’l-Esrar. Kişinin el, ayak ve yüz hatlarına bakıp huyunu ve şahsiyetini ortaya çıkarmakla ilgilidir. Bazıları tarafından tıbbın bir kolu sayılmıştır
  • İlmu’l-Ektaf. Keçi ve koyunun kürek kemiğine bakıp savaş, barış, bolluk ve kıtlık konusunda sonuçlar çıkarmakla ilgilidir; bazıları tarafından kehanetin bir kolu sayılmıştır.
  • İlmu’l-İrafe. Şu anda meydana gelen bazı olaylardan hareketle gelecek hakkında yorum yapmakla ilgilidir. Bazıları tarafından kehanetin bir kolu sayılmıştır.
  • İlmu’l-İhtilac. Organlarda görülen seğirti ve çarpıntı gibi durumlardan, ilerde meydana gelecek olaylar hakkında sonuç çıkarmakla ilgilidir.
  • İlmu’l-İhtidâ bi’l-Berarî ve’l-Akfar. Sahra ve çöllerde yön tayin etmekle ilgilidir.
  • İlmu İstinbati’l-Maâdin. Madenlerin yerlerini belirlemeyle ilgilidir.
  • İlmu’r-Rifaye. Toprağın nemine, üzerindeki bitkilere ve orada yaşayan canlılara bakıp yeraltı sularını bulmakla ilgilidir. Bazıları tarafından çiftçilik ve bitki ilminin bir kolu sayılmıştır
  • İlmu Nuzûli’l-Gays. Yağmurun yağıp yağmayacağını tahmin etmekle ilgilidir.
  • İlmu Kıyafeti’l-Eser. İzcilik, avcılık; farklı hayvanların izini tanımakla ilgilidir.
  • İlmu Kıyafeti’l-Beşer. İnsanların organlarına bakıp onların ahlâki yapılarını incelemekle ilgilidir.

Konumuza en yakın olan daldır. Bu yüzden bazı kaynaklarda Firaset değil de “Kıyafetü’l-Beşer”   ilminden bahsedilir

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir58 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

  II Riyazî Firaset

Sürekli ibadet etme, nefsanî arzuları terk etme ve perhiz yolu ile elde edilen firaset kabiliyetidir. Öne çıkan husus, yoğun bir egzersizle ruhun parlatılması gerektiğidir. Başka bir ifade ile keskin bir zekâ ve üstün sezgi gücüne sahip kişilerin sıkı bir perhiz ve çile sonucu ruhi yönlerini kuvvetlendirmek suretiyle bir tür firaset sahibi olmaları mümkündür. Bu durum, Müslümanlarda olduğu gibi Müslüman olmayanlar için de geçerlidir. Bu tür bir Firaset, bedenî ihtiyaç ve arzulardan arınarak hususi bir manevi havaya giren Budist rahiplerde ve Kızılderili Şamanlarında da görülebilir.

III. İlahî Firaset

Firasetin bu bölümü tamamen sahih ilhama dayanır ve “doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan, yararı zarardan ayırmak ve insanların karakterini teşhis etmek” şeklinde tecelli eder.  Bu tür firaset ilham ehlinin ve Allah dostu evliyanın firasetidir. Âlimler “Müminin firasetinden sakınınız, çünkü o Allah’ın nuru ile bakmaktadır.” hadisinde bu tür firasete işaret edildiğini savunmuşlardır.

Mutasavvıfların bazılarına göre bu firaset, ancak tefsir, hadis, fıkıh gibi zahir ilminin usullerini terk edip yalnız nefis terbiyesine yönelmekle hasıl olur. Fakat bu kanaatin yanlış olduğu savunulmuştur. Gazâli (1058 m. – 1111 m.) İhyau Ulumi’d-Din adlı eserinde diyor ki:

“Nefsi terbiye esnasında bazen mizaç bozulur, hatta akıl bozulur ve beden hasta olur. Eğer o nefsin riyazeti ilimle beslenmezse, kalpte saçma sapan hayaller peyda olur ki, nefis onlarla uzun bir müddet doyuma ulaşır, onları gerçek bir rehber sanır; hedefe varamadan ömür biter. Ancak daha önce köklü, sahih bir ilim almışsa, hayallerin perdesi açılır.”

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir54 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

Demek ki, temiz bir gönülle ilme dalmak bu konuda kişiyi hedefe çok yaklaştırır. Nasıl ki çalışıp çabalamayı ve ziraati terk edip hazine beklemek yanlışsa, ilimsiz firaset de yanlış yollara götürebilir insanı.

Zaten zahir ehli sayılan âlimler de bu tür bir firasetten uzak olmayabilirler. Meselâ İmam Şafii’nin ıstılâhî anlamda firaset sahibi olduğu, hatta İslam dünyasında firasete dair ilk eseri onun yazdığı rivayet edilmektedir. Rivayete göre, İmam Şafii ve Muhammed İbn Hasan, Ka’benin avlusunda otururlarken bir adam mescidin kapısından içeri girer. Onlardan biri, bu adamın marangoz olduğunu diğeri de demirci olduğunu söyler. Bu durumu adama sorarlar. Adam: “Önce marangozdum, şimdi de demirciyim!” cevabını verir.

İslam kültür ve ilim tarihinde firaset ilmiyle daha çok sufilerin ilgilendiği görülür. Sufiler firaseti daha çok “ilham” anlamında kullanmışlardır. Seyyid Şerif Cürcani (1340 m. – 1413 m. ), firasetin keşif yolu ile elde edilen bir tür gayb anlamına geldiğini söylemektedir. Onlara göre, firaset, müminin Allah’ın nuru ile bakmasıdır; Allah’ın, o kulun gören gözü gibi olması demektir.

 B – Firasetin Hukuk İlminde Kullanılması

İslam dünyasında firaset ilminin yaygınlaşmasıyla birlikte İslam hukukunda ve özellikle yargı ve ceza hukukunda bu ilmin kullanılıp kullanılmayacağı tartışma konusu olmuştur. Hâkim yargılama esnasında acaba firaset ilminin verilerinden faydalanabilir mi?

Malikî mezhebine mensup Ebu Bekir İbnü’l-Arabi (468 h. – 543 h.), Halife Ömer  b. Abdulaziz döneminde İyas b. Muaviye ve ona uyan Şam kadısının firasetle hüküm verdiğini, ancak hocası Keffal eş-Şaşi’ye uyarak bunun yanlış olduğunu savunmaktadır. Çünkü ona göre, hükümlerin kaynağı bilinmektedir ve hükmün kesin delillere dayanması zorunludur. Firaset ise kesinlik ifade etmeyip sadece zan ifade ettiğinden hüküm kaynağı olamaz.

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir68 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

Ancak bazı hukukçular -özellikle Hanbeli hukukçusu İbn Kayyim el-Cevziyye gibileri, firaset ilmine daha geniş anlamlar yüklerler. Onlar hukukî firaseti, “hâkimin, ipuçlarını inceleyip olaylar arasındaki bağı görebilmesi” şeklinde ele alırlar. Hâkimin, hadiseyle ilgili karineleri dikkatle inceleyip kişilerin dış görünüşlerinden onların ahlâki ve psikolojik durumlarını sezmesi, hukuki açıdan bir sakınca içermemektedir. Açık ve kesin hükümlerle çatışma durumu hariç, yeterli delilin olmadığı durumlarda hâkim, soruşturmayı derinleştirmek maksadıyla bu ilmin verilerinden faydalanabilir.

Batı hukuk tarihinde ise bizim klasik kültürümüzde zan ifade etmekten öteye geçmeyen “zahirî firaset”, “fizyonomi” adıyla uzun bir zaman “gerçek bir bilim” gibi algılanmış; hatta fiziki özellikler ve şekil bozukluklarının kişinin şeytani niteliklerini gösterdiği dahi iddia edilmiştir! Nitekim Ortaçağda kanunlar, suç zanlıları arasında en çirkin olanın suçlu olma ihtimalinin fazla olduğunu savunmaktaydılar! İlk olarak Giambattista della Porta (1535 m. – 1615 m.), fizyonomi okulunu kurarak, insan davranışları ile yüz özellikleri arasındaki ilişkileri incelemiştir. Ona göre, hırsız, kesinlikle geniş dudaklı ve sert bakışlıdır! Porta’nın görüşleri aşağı yukarı 200 yıl sonra, İsveçli Johann Kapsar Lavater (1741 m. – 1801 m.) tarafından tekrar ele alınmıştır. Tüm bu görüşler Fransız Joseph Gall (1758 m. – 1828 m.), Johann Kapsar Spurzheim (1776 m. – 1832 m.) ve Charles Caldwell (1772 m. – 1853 m.) tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Fakat onlara göre, beyin dokusu ve hücreleri ile beyindeki girinti ve çıkıntılar, insan davranışını düzenler.

C- Firaset İlminin Kitabını Yazan Fahreddin Razi ve Görüşleri

Fahreddin Razi firaset ilmiyle en geniş açıdan ilgilenen âlimlerdendir.Bu konudaki eserinin adı “İlmu’l-Firâse”dir.

Fahreddin er-Râzî’nin kaynaklarda kaydedilen tam ismi, Ebu Abdillah Muhammed b. Ömer b. el-Hüseyin b. El-Hasan b. Ali’dir. Fakat o daha çok İbnu’l-Hatib, İbnu Hatibi’r-Rey, Fahreddin er-Râzî ve Fahr-i Râzî diye meş­hur olmuştur.

Râzî 543 h. / 1149 m. tarihinde Büyük Selçuklu Devleti’nin başşehri olan Rey’de doğdu. Hangi soya men­sup olduğu konusu, hayli tartışmalıdır. Bekrî, Teymî ve Kureyşî nisbelerinden hareketle soyunun Arap asıllı bir aileye dayandığı söylenmektedir. Son dönem İranlı yazar­lar onu Fars asıllı kabul etmektedirler. Ancak onun bir Türk hanedanlığında yetişmiş ve yaşamış bir alim olduğu, tartışma götürmez bir gerçektir. İbn Rüşd (v. 595 h. / 1198 m.), Muhyiddin İb­nü’l-Arabî (v. 638 h. / 1240 m.), Abdülkâdir Geylanî (v. 561 h. / 1166 m.), İzzed­din b. Abdüsselâm (v. 660 h. / 1210 m.) gibi meşhur alimler­le çağdaş olan Râzî’nin ilk hocası, Kelâm ilmine dair “Ga­yetü’l-Meram” adlı eseriyle tanınan ba­bası Ömer’dir. On altı yaşında iken babasının vefatı üzeri­ne Simnan’a giderek burada Kemaled­din es-Simnanî’nin derslerine devam et­ti. Bir süre sonra Rey’e döndü ve Mecdüddin el-Cilî’den Kelâm ve felsefe tahsil etti. Cilî ile bir­likte gittiği Meraga’da da ondan ders almaya devam etti. Üstün zekâsı ve azmi sayesinde kısa zamanda kendini ye­tiştirdi. Cürcan, Tus, Herat, Harizm, Buhara, Semerkant, Hoçent, Belh, Gazne ve diğer Hint beldele­rindeki ilim ve kültür merkezlerine yaptığı seyahatlerin, kendini yetiştirmesi ve şöhrete ulaşmasında büyük payı vardır.

Bundan sonra Razî’nin Firaset kitabından iktibaslarda bulunacağız.

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir75 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

1.Firaset İlminin Kısımları

Firaset ilmi esasen iki kısma ayrılır:

Birincisi, kalpte bir fikir zuhur edip fiziki bir alamet ve duyulur bir işaret olmaksızın insanın tavır ve görüşünde bir takım değişmelerin gerçekleşmesidir. Bunun sebebi şöyle izah edilir: Düşünen / bilinçli ruhların mahiyeti zat itibariyle birbirinden farklıdır. O ruhlardan bazıları son derece ulvîdir ve cismani özelliklerden uzaktır. Bazıları ise böyle değildir. Nasıl ki ruh, uyku anında (cüz’î de olsa) gaybı bilmeye muktedir ise aynı şekilde ulvî ve temiz ruhlar da uyanıklık halinde gaybı bilmeye muktedirdir. Bu şekilde olan ruhlar da keyfiyet itibariyle birbirlerinden farklıdırlar. Bu tür bir firasetten bahsetmeyeceğiz.

İkincisi, fiziki yapıdan yola çıkarak içte gizlenen ahlâk ve karakterleri anlama çabasıdır. Firasetin bu kısmının usulü yani ana ilkeleri yakinî, dalları zannîdir. Bu iki kısmın arasındaki fark bir sufiye sorulunca cevaben demiştir ki:

“Zan, kalbin bir takım emarelerde dolaşmasıdır. Firaset ise, göklere ve yere hükmeden ilâhî nurun tecellisidir. ‘Ona ruhumdan üfledim.’ayetinde zikrolunan ilâhî ruhun nuru kimde kuvvetli ise, onda firaset kuvvetli olur.”

Sadece kudsî güç ile gerçekleşen firaset peygamberlerin ve büyük velilerin firasetidir. Bedendeki somut fiziki işaretlerden yola çıkarak hüküm veren firaset ise eğitim ve öğrenim ile kazanılan bir ilimdir.

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir61 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

  1.  İnsan Ahlâkını Bilmenin Yolları

İnsan ahlâkını bilmenin yolları altıdır.

 1.Yol, şekil ve suretin öne çıktığı yöntem

İnsan eylemlerinden bir kısmı tabiat kaynaklı olup asli fıtrat gereğince sadır olmuştur. Diğer bir kısmı ise tedbir kaynaklı olup akıl ve eğitim ile sadır olmuştur.

İkinci kısma bakarak tabiî durumları ve içteki ahlâkı açığa çıkarmak mümkün değildir. Çünkü onu gerekli kılan şey, aslî tabiat olmayıp başka bir şeydir. Fakat birinci kısım ile içteki ahlâkı çıkarmak mümkündür. Çünkü insan, gazap duygusuyla için için kaynadığı zaman özel bir şekle ve biçime bürünür. Cinsel ilişki ile meşgul olduğunda ise başka bir şekle, başka bir biçime bürünür. Korku kendisini istila ettiği zaman bir diğer görüntü hasıl olur onda. Bu şekil ve biçimler görünür ve hissedilirdirler; birbirinden farklılık arz ederler.

Bunu anladıysan diyoruz ki:

İçimizdeki ahlâk ve zahiri görüntümüz çoğu zaman birbirini iltizam eder. Ancak tam bir araştırmadan sonra şunu kesin söylüyoruz ki öfkeye mahsus olan zahiri biçim, ancak gazabın içerde doğmasıyla hâsıl olur. Diğer durumlarda da hüküm böyledir. Bu çıkarımı bildikten sonra onlardan her biri ile diğerine ulaşmamız mümkündür. Mesela, biz birinin öfkeli olduğunu önceden bilirsek, yüzünde o özel emarelerin doğacağını anlarız. Bu özel emareleri evvelce müşahede edersek, onun öfkeli biri olduğunu biliriz. Bu, gayet sağlam bir kuraldır ve şu çıkarıma yol açar: “Şekli ve görüntüsü öfkeli kişinin şekline ve görüntüsüne benzeyen kişi de öfkeli olmalıdır.” Aynı şekilde görüntüsü korkak birinin görüntüsüne benzeyen kişinin de korkak olması gerekir. Bu önerme firaset ilminde kullanıldığı gibi tıp ilminde de kullanılmaktadır. Çünkü tıpçılar şöyle demişler: Eğer aslî tabiatında veremin doğduğu bedene benzer bir beden görürsen, bil ki o beden vereme elverişlidir. Sirozlu birinin bedenine benzeyen bir beden görürsen, o beden siroza elverişlidir ve belki de sirozludur. Akıl hastasına benzeyen birini gördüğün zaman, bu illetin onda süratle zuhur edeceğine hükmedebilirsin. Hareketleri süratli, garip ahlâklı ve sarsıntılı birini gördüğün zaman, o kişinin deliliğe elverişli olduğunu düşünebilirsin. Bu kıyas diğer hükümlerde de caridir.

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir65 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

 2.Yolseslerden yola çıkarak tahminde bulunma

Bunun açıklaması şöyledir: insanın öfkeliyken sesinin kalın ve yüksek, korktuğu zaman da sesinin kesik ve alçak olduğunu müşahede ediyoruz. Bunun sebebi şöyle izah edilmiştir: Öfkeliyken, içten dışa katı hararet çıkar ve derinin dışı ısınır; hararet ise, ses tellerindeki delikleri açar; bu deliklerin genişletilmesini zorunlu kılar. Dolayısıyla bu durumda ses kalın ve ağır olur. Ama korku anında durum bunun aksinedir. Çünkü şiddetli hararet içte mahsur kalır. Soğukluk ise dış bedeni; zahiri kaplar. Bu durum, sesin kesikleşip incelmesine sebep olur. Bu iki örneği anladığın zaman diğer durumlarda da aynısını düşünebilirsin. Bu durumda özel bir sesin oluşumu ile özel bir ahlâka istidlal etmemiz mümkün olur. Bu da sağlam bir kuraldır.

İnceleyin:  Okuma Tekniği

Ben Hint hekimlerinin bedeni hastalıkları bile musiki ile tedavi ettiklerini duydum. Bunun sebebi şöyle izah edilebilir: Onlar öfke anında ortaya çıkan sesi bildikleri zaman bu sesin hararet ve kurulukta öfkenin tabiatına benzediğini bilirler. Dolayısıyla insana soğukluk kaynaklı bir hastalık bulaştığında “zıttın ilacı zıttır” prensibine dayanarak ona bu sesi dinletirler ve neticede belli bir fayda hâsıl olur!

 3.Yol belirli mizaçlardan doğan davranışlar

Aslında hiç konuşmayan / bilinçli düşünmeyen hayvanların güzel işlere davet eden ve çirkin işlerden sakındıran akılları yoktur. Ancak hayvanların fiilleri, mizaçlarına muvafıktır ve fıtri ahlâklarına uygundur. Bu durumda her hayvanın fiili kaçınılmaz olarak içerdeki huylarına delalet etmektedir. Eğer içerdeki huylar ve zahiri yaratılış malum olursa aslî mizaç da belli olur. Dolayısıyla dış görüntü ve davranışlarıyla hayvana benzeyen bir insan gördüğümüzde “iki sonuçtan birinin gerçekleşmesinden diğer sonucun gerçekleşeceği sonucuna varmak” prensibine uyarak iç huyları keşfetmede bu akıl yürütüşten faydalanırız.

Şöyle bir itiraz mümkündür: İnsanın her bakımdan herhangi bir hayvana tam benzemesi mümkün değildir. Hatta ana niteliklerin çoğunda insan ve hayvan arasında belirgin ayrılıkların olması kaçınılmazdır. Neden o tek nitelikteki ortaklık sebebiyle bir çıkarımda bulunmak, içerdeki huylar sebebiyle zaten var olan birçok sıfat ve durumlardaki ayrılığı öne çıkarmaktan daha evla oluyor?

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir66 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

Bunun iki cevabı vardır:

Birincisi, bir şeyi benzerlik sebebiyle ile bir hükme katmak birçokları tarafından kabul görmüş bir öncüldür.  Bu sebeple denir ki, cinsiyet, birleşmenin sebebidir. Bunu anladığın zaman diyoruz ki: bu zannî öncül aklı ilk etapta bu hükme varmaya iter. Sonra o zannî öncüle tam araştırma ve uzun tecrübeyi kattığımız zaman; eğer araştırmanın sonucu mezkur zannî hükme uygun ise o zaman biz o ilk öncülün doğruluğuna hükmederiz. Velhasıl biz ne sadece kıyasa ne de yalnız tecrübeye yöneliriz; bilakis ikisine de yöneliriz.

İkincisi, belli bir insan ve hayvan arasındaki benzerliği gördüğümüz zaman, bize düşen görev, hemen hüküm vermeyip diğer hayvanların durumlarını da göz önüne almamızdır. Misal; kuvvetli ve göğsü geniş her hangi bir hayvan gördüğümüz zaman onun cesur olduğunu da müşahede edelim. Bu bedenî özelliği dört ayaklı vahşi hayvan çeşitlerinin çoğunda gözlemleyip hepsinin cesur olduğunu müşahede ettiğimiz zaman, mezkûr zahirî özelliğin cesaret emaresi olduğuna dair bizde kuvvetli bir kanaat hâsıl olur. Dolayısıyla, zahiren bu niteliklere sahip bir insan gördüğümüzde güçlü bir zanla onun cesur olduğuna hükmederiz.

 4.Yolfarklı insan türlerindeki baskın karakterler

Şüphesiz insan yeryüzünde yaratılmış canlı türlerinden biridir ve onun da muhtelif türleri vardır. Bunlar dört büyük millet denilen Farslar, Rumlar, Hintliler ve Türklerdir. Bunların her birinin dış görünüşte hususi biçimleri ve içte kendilerine özgü huyları vardır. İnsanda bir sınıfa özgü bir şekil bulduğumuz zaman onun içinde de bu şekle uygun bir ahlâkın hasıl olduğuna hükmederiz. Örneğin; doğu halkı uzun boylu, yürekli ve cesurdur. Batı halkı ise, bedenen küçük, kalben ürkek ve zayıftır. O halde bir doğuluyu batılı standartlarında yani ufak bedenli gördüğün zaman onun batılı ahlâkında olduğuna hükmedebilirsin.

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir52 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

 5.Yol, dişi ve erkeğin durumu

Bil ki, memeli hayvan nevilerinden herhangi birinin erkeği kadından daha olgun, mizaç bakımından daha kuvvetlidir. Bunun sebebi şudur: Erkeklik mizacı, ancak hararet (sıcaklık) ve yubuset (kuruluk) sebebi ile oluşur. Kadınlık mizacı ise, ancak burudet (soğukluk) ve rutubet (ıslaklık) sebepleriyle oluşur. Bu gerçek, bedende ve ruhta bazı özel nitelikleri doğurur.

Bedeni nitelikler:

  • erkek bedeni daha dayanıklı ve sert, kadın bedeni ise daha gevşektir.
  • erkekler daha kaslı, kadınlar ise daha yumuşak etlidir.
  • memeli hayvanların birçok cinsinde dişinin başı erkeğinkinden daha küçük, yüzü daha güzel, boynu daha zayıf, göğsü daha dar, kaburgaları daha ince ama kalça tarafları daha yumuşak ve etli, bacakları daha yağlı, ayakları daha güzel, memeleri daha büyük, damarları daha incedir. Çünkü dişi hayvanın büründüğü et daha rutubetlidir.

 Psikolojik nitelikler:

  • erkekler şehvette daha ateşli, daha hazmedici ve daha hareketlidir.
  • erkekler daha hamiyetli, daha kıskanç, daha cesur, daha öfkelidirler.
  • erkekler ruhî ve aklî eylemlerde kadınlardan daha kuvvetlidirler. Ruhî eylemlerden kastımız, zekâ, görgü ve ilim tahsilindeki sebat ve kudrettir.
  • kadın erkekten daha sessiz, ama duygusal olarak daha kuvvetli, daha az kaslı ve daha kolay itaat edendir.
  • kadının erkekten daha az öfkeli ve intikama daha az rağbet edici olması gerekir. Ancak kadın erkekten daha hilekâr, daha çok sınır çiğneyici ve daha utanmaz hale gelebilir. Bu da onun mizacının belli noktalarda zaafına delalet eder.

İşte bu bedenî niteliklere bakmamız ve bir insanda hangisi ağır basarsa ona göre bir huy tasvirinde bulunmamız mümkündür.

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir44 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

6.Yol, bilinen bir huydan bilinmeyen bir huya varma

Doğrusu biz yukarda zikredilen yollardan biri vesilesiyle bir huyun nasıl gerçekleştiğini bilirsek, şüphesiz o ahlâktan yola çıkıp başka bir ahlâkı keşfedebiliriz. Örneğin; biz bir insanın çabuk öfkelendiğini bildiğimiz zaman, onun işlerinde tam tefekkür etmediğini biliriz. Çünkü öfke kuvveti, beyindeki mizacın (: özel karışımın) sıcaklığına delalet eder. Ve bu sıcaklık yoğun ve sağlam tefekküre köstek olur. Yine bir insanın utanmaz biri olduğunu bildiğimiz zaman, onun hırsız ve alçak olduğunu da biliriz. Çünkü hırsızlık kötülüğe tâbidir. Bu da utanmazlığa delalet eder.

III. Kâmil Mizaçların Alametleri

Bil ki beden organlarından her biri ya sıcak tabiatlı ya da soğuk tabiatlıdır. Sıcak tabiatlı olduğu zaman bu sıcaklık ya mutedil ya da değildir. Eğer hararet mutedil olursa bu kemali ifade eder. Eğer hararet fazla ise bu durum bozukluğu ifade eder. Eğer organımız soğuk tabiatlı ise, soğukluğun az olması işlev noksanlığına, fazla olması durgunluğa delalet eder.

Bu öncülleri anladıysan bize düşen görev, mizaç alametlerini zikretmemizdir. Bunların bilinmesiyle, itidal ve bozukluğun nerede nasıl gerçekleştiğini anlarız.

Sıcak tabiatlı bedenin alametleri

Sıcak tabiatlı kişi ruhi fiiller yönünden ele alınırsa zeki, acele konuşan ve seri hareket eden diye tasvir olunabilir. Hayvani fiiller yönünden, öfkeli, cesur, saldırgan, nefesi ve nabzı hızlı atan, yüksek sesli biridir.  Şekli güçler yönünden, uzuvları kuvvetli, göğsü geniş, damarları geniş olur. Doğurganlık gücüne bakıldığında cinsî münasebeti uzun ve yoğundur. Gelişme gücü yönünden, orta cüsseli, hızlı hazmedici, etli, az yağlı ve kırmızı renkli olur. Bedenden dışarı bir şeyler çıkarma (dafi’a) kabiliyetine bakıldığında onun gayet tüylü ve umumiyetle siyah saçlı olduğu söylenebilir. Bu adam bir şeye dokunduğu zaman onu hemen ısıtır. Sıcak bir gıda veya ilaç aldığı zaman suratı ısınır ve süratle soğutuculardan faydalanmak ister. Aşırı hareket anında kuvveti düşer; çünkü harareti normalden daha hızlı artar. Hararetin yükselmesi de kuvvetin düşmesine sebep olur.

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir57 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

 Soğuk tabiatlı bedenin alametleri

Soğuk bedenin alametleri yukarıda zikrettiğimiz şeylerin zıttıdır. Bu adam ruhi ve akli eylemler yönünden kısırdır; kavrayışı zayıftır, zihni ağır işler, lisanı ve hareketleri de çok yavaştır.

Hayvanî fiiller yönünden, yüreksiz, korkaktır; nabzı ve nefesi zayıftır. Şekil kuvveti yönünden uzuvları zayıf, kan damarları dardır. Doğurma kuvveti yönünden ele alırsak şehvetinin az olduğunu söyleyebiliriz. Gelişme kuvveti yönünden, bakıldığında ağır büyüdüğü yavaş geliştiği göze çarpar. Gıda kuvveti yönünden baktığımızda, yavaş hazmedici, az etli, soluk renkli olduğu gözlemlenir. Eğer soğuk tabiatı aşırı ise bulanık renklidir.  Vücudundan bir şeyler çıkarma (dafi’a) kuvveti yönünden baktığımızda onun saçlarının seyrek ve düz olduğunu söyleriz. Bu adam dokunduğu pek çok şeyi soğuk hisseder; havadan sudan, ilaçlardan ve soğuk gıdalardan derhal etkilenir.

 Islak tabiatlı mizacın alametleri

Ruhi ve akli kuvvetler yönünden ele aldığımızda eblehlik, çok uyuma, duyularda hassasiyet kaybı, güç gerektiren işlerde titreme ve cinsel ilişkiden sonra düşülen aşırı zafiyet bu tipin emareleridir.  Hayvani kuvvetler yönünden ele aldığımızda; onun olaylara müdahale etmekten uzak, sabırsız – sebatsız, çelimsiz ve azıcık çalışmaktan derhal yorgun düşen biri olduğunu müşahede ederiz. Şekli kuvvet yönünden, sinir damarları gevşek, eklemleri pek nazik, naif damarlı ve ince derilidir.  Gıda kuvveti yönünden, vücudu çok yağlı, eti gevşek, kassız ve zayıftır.  Hazmetme kuvveti yönünden salya sümük gibi ıslak maddeleri çokça ifraz eden biridir. Hazmı yavaş ve gözkapakları hareketlidir.  Bedenden bir şeyler çıkartma kabiliyeti yönünden ele aldığımızda, onun az tüylü olduğunu söyleyebiliriz.  Bu adam yavaş ve yumuşak dokunur, soğuk su içtikten sonra gevşer ve ıslak şeylerden uzak durur. Çünkü kendisi yeterince ıslaktır.

Kuru tabiatlı mizacın alametleri

Kuru tabiatlı mizacın alametleri ıslak tabiatlı mizacın alametlerinin zıttıdır.  Ruhi ve akli kuvvet yönünden, duyuları hassas, uykusuzluğa dayanıklı ve yorulmaya karşı dirençlidir.  Hayvani fiiller yönünden bu adam kindardır.  Şeklen bakıldığında eklemleri ve damarları açıktır.  Doğurgan kuvveti bakımından ele alındığında çok şehvetli olduğu söylenebilir.  Cildi serttir.  Hazmetme kuvveti yönünden bakıldığında nem salgıları azdır;  onun tabiatında kuruluk vardır. Islak tabiatlı mizacı olan insandan daha çok, sıcak mizaçlı insandan daha az tüylüdür. Dokunduğu zaman sertlik hisseder, kurutucu aletlerin etkisinden çok çabuk etkilenir; zira zaten kurudur ve ıslaklık yaratan şeylerden daima faydalanmak ister.

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir67 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

Sıcak ve kuru tabiatlı mizacın alametleri

Ruhi ve aklî fiiller yönünden ele alındığında zeki olduğu söylenebilir. Hafıza kuvveti kuru tabiatla kâmil olur. Fikir ise, bir suretten başka bir surete intikal etmekten ibarettir ve ancak ıslak tabiatla kâmil olur. Hayvani fiiller yönünden, cesaret, şiddet, saldırganlık, laubalilik gibi niteliklerin hepsi bunda vardır. Nabız ve nefes gayet hızlı ve güçlüdür.  Şekli kuvvet yönünden göğüs genişliği, damar genişliği, eklem ve damarların açıkta ve pörtlek olduğu müşahede edilir.  Doğuran kuvvet yönünden, meni azlığına rağmen şehvet azgınlığı söz konusudur. Gıda kuvveti yönünden, incelik ve zafiyet öne çıkar.  Hazmetme kuvveti yönünden, ağır gıdalarda rahat hazım, hafif gıdalarda zor hazım dikkat çeker. Saç gayet süratli yetişir, sık ve siyah olur. Zaman ilerledikçe, hızlı dökülme olur. Renk ise aşırı esmerliktir. Bu adam dokunduğu zaman sert ve hararetli hisseder. Soğuk ıslak şeylerden faydalanmak ister, sıcak kuru şeylerden de hoşlanmaz

Sıcak ve ıslak tabiatlı mizacın alametleri

Ruhi ve akli fiiller yönünden hafıza kuvveti dikkat çeker. Ancak düşünme gücü hafıza gücünden daha olgundur. Fakat duyuları çok temiz değildir. İrade yönünden güçsüzdür.  Hayvani fiiller yönünden nabzı ve nefesi hızlı, lakin sıcak ve kuru tabiatlı mizaç kadar hızlı değildir. Cesaret, kuvvet ve atılganlık güçleri henüz olgunlaşmamıştır, tam dirençli değildir. Şekil veren (musavvira)  kuvvet yönünden, uzuvların büyüklüğü, göğsün genişliği dikkat çeker. Lakin eklemler ve damarlar belirgin değildir. Bedenen etli ve yağlıdır ancak iç yağları azdır. Hazmı orta derecededir. Mikroplu hastalılar ona süratle bulaşır. Bol miktarda ter, sümük, idrar ve dışkıyı boşaltır.  Saçlar da orta seviyede olur. Kuru ve soğuk şeylerden faydalanmak ister, sıcak ve ıslak şeylerden hoşlanmaz. Ten rengi koyu kırmızıdır.

Kuru soğuk ve ıslak tabiatlı mizacın alametleri

Bunun alametleri de bundan önce zikrettiğimiz alametlerin zıttı olmasıdır. Uzatmada fayda yoktur.

Duydum ki rüya tabircilerden biri, hükümdarın giderek demiş ki: Bütün tabirciler senin rüyan kendilerine sunulduğunda sadece onu yorumlarlar. Ama ben bu gece ne rüya göreceğini sana haber vereyim, sonra yarın tabirini söylerim. Hükümdar hayrette kalır ve der ki:

“Peki, bu gece ne göreceğim?”

“Bu gece sanki bir boyacının kendi dükkânında elbiseleri siyah ve mavi renklerle boyadığını göreceksin!” der.

Hükümdar buna hayret eder. Sonra o gece uyuduğunda anlatılanın aynısını görür ve hayreti artar. Hemen tabirciyi çağırır ve der ki:

“Bunu nasıl bildin?” Tabirci:

“Bunun yolu kolay! Çünkü kuru ve soğuk tabiatlı mizacın tüm alametleri ve siyah unsurların tümü sende mevcut! Böyle insanın hafızası güçlü olur. Sonra ben sana sen rüyanda elbise boyacılarının işiyle meşgul olacaksın, dedim. Bu, sana göre ilginç bir sanattır; ilginç sözleri dinlemek hafızada iz bırakır. Siyah unsurlar bedene hâkim olduğunda bu unsurlara münasip renklerin rüyada görülmesi kaçınılmazdır. O da mavilik ve siyahlıktır. Tüm bu şeyler senin zihninde bir araya geldiği zaman rüyana girecekti! Allah daha iyi bilir.”

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir79 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

  1.  Mutedil Olan ve Olmayan Mizacın Alametleri

        1.  Mutedil Mizacın Alametleri

Akli ve ruhî eylemler yönünden, içimizdeki kuvvetler ne kadar dengeli ve kâmil ise o kadar iyidir. Kanaatimce bütün iç kuvvetlerde mükemmellik muhaldir. Çünkü ıslak tabiat, fikrin kolaylığına yardımcı iken, hafıza kuvvetine mani oluyor. Kuru tabiat ise bunun aksinedir; üstelik duyuların temiz ve net olmasına da manidir. İşte bu durumlarda kemal sıfatı nasıl hâsıl olacak?

Laubalilik, korku, cömertlik, katılık, merhamet, saldırganlık ve vakar gibi farklı durumlarda fazilet ancak orta yoldur.  Vücudun geliştirici kuvveti / kabiliyeti yönünden, aşırı yağlı olmak ile aşırı zayıf olmak arasındadır itidal.

       2.  Mutedil Olmayan Mizacın Alametleri

Uzuvları birbirine münasip olmayan kişinin mutedil olmadığı söylenebilir. Bu durum ya mizaçtadır ya da karışıktır (terkip). Mizaçta ise, başat uzuvlardan her birinin başka mizaca açılmasıdır. Terkip durumunda ise şöyle bir manzara kaçınılmazdır: Karnı büyük, parmakları kısa, yüzü yuvarlak, boyu kısa, başı aşırı büyük veya küçük, yüzü, boynu ve ayakları etli ve suratı sanki yarım dairedir. Özellikle yüzü çok uzun, boyu çok kalın ve gözlerinde kıt zekâ alametleri varsa, o, hayırdan en uzak insandır.

  1.  Dört Temel Yaş Grubu

Ben dört yaş grubundan, gelişim yaşı, durgunluk yaşı, olgunluk (30 – 50 yaş arası) yaşı ve ihtiyarlık yaşını kastediyorum.

Gelişim Yaşı ve Özellikleri

Gelişme yaşındaki insan, -sıcak ve ıslak tabiat fazla ise- bahar niteliklerini taşır. Sarhoşluğun başlangıç anı gibidir bu yaş. Ki o yaşta insan sevinmeye şiddetle hazırdır. Bu yaşta ruhun inanç, fikir, iyilik ve kötülük konularında pek deneyimi yoktur. Bu yaşta bedeni, akli ve ruhî nitelikler, ruşeym haldedir; yeni yeni oluşmaktadır.

Birincisi: Tabiata düşkünlük, bedenî şehvet ve istekler önemlidir.

İkincisi: Onlar çok çabuk kararlarından vazgeçip, değişirler. Aşırı derecede istekli ve aşırı derecede bıkkındırlar.

Üçüncüsü: Onur duygusu onlarda baskındır. Bu sebeple şeref ve yükselmeye karşı sevgileri, mal tutkusundan daha şiddetlidir.

Dördüncüsü: Kendilerine söylenen her şeye süratle inanırlar; az bir şeyle tam bir sevinci yaşamak isterler; kötülük ve afetlere değil, iyiliklere bakarlar.

Beşincisi: Hayâ duygusu baskındır. Hayâsızlığı gerektiren kötülüklere henüz girmemiş, fıtrat üzerinde kalmışlardır. Ama ilim ve tecrübede eksik oldukları için, çoğu işlerde kendilerini eksik görürler.

Altıncısı: Başkalarına karşı şefkatlidirler, kabalık ve katılıktan uzaktırlar.

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir88 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

Kuvvet Yaşı ve Özellikleri

Kuvvet yaşına gelince, şüphesiz bu yaş, kemal yaşıdır. Dolayısıyla sıcak tabiat ve kuru tabiat bu yaşta fazladır. Bu durum da çeşitli ahlâklara sebep olur:

Birincisi: Onlar keyif ve neşeyi severler. Sevinç de ancak arkadaşlık sayesinde olabildiği için dost ve ahbapları severler. Lakin bu, akli faydaları elde etmek için değil, lezzet ve zevki kazanmak içindir. Bu sebeple şaka ve boş şeyleri de severler.

İkincisi: Onlar aşırı derecede kendilerine güvenirler, her konuda mükemmel olduklarına inanırlar.

İnceleyin:  Her Şey Allah’ın Övgüsünü Tespih Eder

Üçüncüsü: Onlarda öfke vardır. Bundan dolayı, kendileri için ayıp ve alçaklık olsa bile zulmetmekten çekinmezler. Ama merhamet duygusu da baskındır. Bir insanın mazlum olduğunu gördükleri zaman, genellikle yaşlı insanlardan çok daha fazla merhamet gösterip onu kurtarmaya çalışırlar.

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir85 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

 İhtiyarlık Yaşı ve Özellikleri

Bu yaş, soğuk ve kuru tabiatın istila ettiği yaştır. Tefekkürün ve tecrübenin çok olduğu yaştır. Akli ve ruhî gelişim birçok huyu peşinde getirir. Onlar hakikatte gelişme yaşındaki ahlâkın neredeyse tam tersi bir eğilim gösterirler.

Birincisi: Başkalarını çok az dinlerler.  Çünkü mizaçlarında baskın olan kuru tabiat, daha önce anladıkları ve kabul ettikleri hükümlerin kemikleşmesini gerektirir.  Tecrübelerinin çokluğu, başkaları tarafından söylenen şeylere şüpheli ve ihtiyatlı yaklaşmalarını gerektirir. Bu da az dinleme ve az itaate yol açar.

İkincisi: Onlar her konuda kesin hüküm vermezler. Çünkü tecrübelerine göre hükmederler. Hatta onlar için hiçbir kesin hüküm yok gibidir. Sanki çok tecrübeli oldukları halde hiçbir şey tecrübe etmemiş gibidirler! Ve gelecekten bahsettikleri zaman şüpheyle konuşurlar. Bütün sohbet ve nutuklarını “belki ve ihtimal ki” sözleriyle bağlarlar. Böylece bazı huylar öne çıkmıştır: Dostlukta ve öfkede aşırılık onların adetlerinden değildir. Garip olan şu ki; onları muhabbetlerinde öfkeliymiş gibi, öfkelerinde sevinçliymiş gibi görüyorsun.

Üçüncüsü: Mal, servet ve para tutkuları, övgü ve başarı kazanma isteklerinden daha şiddetlidir. Çünkü fakirlikle ilgili acı deneyimleri, mal konusunda şiddetli rağbete sevk eder onları.

Dördüncüsü: Genel ahlâkları pek düzgün değildir hatta çirkindir; çok tecrübeli oldukları ve şeref duygusunu önemsemedikleri içindir bu. Çünkü onlar, ne zaman bir şey gördülerse, o şeyin benzerini daha önce defalarca görmüşlerdir. Bu yüzden şeref ve övgü duyulacak şeylere inançları kalmamış gibidir.

Beşincisi: Korku onlarda baskındır. Bunun sebebi de zikrettiğimiz sebeplerdir.

Altıncısı: İşlerin nasıl biteceğine, olayların nasıl gelişeceğine dair bilgileri daha sağlamdır. Bu da tecrübelerinin çokluğu sebebiyledir.

Yedincisi: Onlar hareketli işlerde gençler gibi değildirler; sükûnete daha meyillidirler. Bu durum, mizaçlarının soğuk tabiatlı olmasındandır; birçok şeyden çekinip korkarlar, korktukları için de mala karşı hırsları şiddetlidir. Evlenmeye ve şehvet uyandıran şeylere bakmaya istekleri azdır; zaten ihtiyaçları kalmamıştır! Onlarda belki de en büyük şehvet, yeme şehvetidir. Çünkü soğuk ve kuru tabiatlı olan mizaçlarını mutedil kılmak için suya ve gıdaya muhtaçtırlar.

Mizaçlarına bağlı olarak adaleti severler; korku ve zaafları sebebiyledir bu. Çünkü adalete olan meyil, ya güvenlik kaygısıyladır ki güvenlikli ortamı istemek ruhun doğal üstünlüklerindendir. Veya korkunun nefsi istila etmesi sebebiyle adalet isterler. İki kısım arasındaki fark şudur: Adaleti sevmek, eğer, ömrün başlangıcından sonuna kadar mevcutsa, birinci kısma giren bir karakter söz konusudur. Adalet sevgisi, ihtiyarlık döneminden itibaren hâsıl olmuşsa, korku kaynaklıdır.

Sekizincisi: Utanmazlık onlarda baskındır. Çünkü kendilerinden veya başkalarından defalarca çirkinlik görmüşlerdir.

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir78 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

Dokuzuncusu: İyilik yapmaya meyilleri azdır. Bunun sebebi, harcayıp bitirme korkusudur. Belki de dünyada mahrumiyet ve ümitsizliğin yaygın olduğunu müşahede ettikleri için böyle davranır ihtiyarlar. Onların korkuları ve üzüntüleri çok, sevinçleri azdır.

Onuncusu: Onlar çabuk öfkelenirler ama öfkeleri zayıftır. Hasta mizacı taşıdıkları için böyledir bu. Öfkelerinin zayıflığı ise kızgınlığı zirveye taşımalarını engelleyen derin korku duygusundan dolayıdır.

Onbirincisi: Genç adam, zulmü açıkça yapmaktadır. İhtiyar, zulmü açık yapamaz. Bunun sebebi, öfkenin izharına mani olan korkudur. Ancak gizlilik, hile ve aldatma yolu ile ihtiyardan sadır olan zulmün, gençten sadır olan zulümden daha fazla olduğunu söyleyebiliriz.

Onikincisi: Onların merhameti gençlerinki gibi değildir. Çünkü gençler, sevdikleri ve mazlumun mazlumiyetini tasdik ettikleri için merhamet ederler. İhtiyarlar ise, ruhen zayıf oldukları, eziyete tahammül edemedikleri ve başkalarına sert, zalim davranmaktan çekindikleri için merhamet ederler.

Olgunluk Yaşı (35 – 55) ve Özellikleri

Olgunluk yaşındakiler ihtiyarlık yaşına yaklaşıp tam ihtiyarlık dönemine girmeyenlerdir. Onların ahlâkı cesaret ve korku arasında orta yoldur. Her şeyi tasdik etmek ile her şeyi yalanlamak arasındadırlar. Faydalı olanı güzel olanla, ciddi olanı şaka olanla karıştırırlar. Onlar cesur olmakla beraber temiz ruhludurlar. Bu sebeple Allah Teala (c.c) bu yaşla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Musa, güçlü çağına erip olgunlaşınca, biz ona hüküm ve ilim verdik.”Acem meliklerinin düşmanlarla savaşmak için ancak bu yaştaki kuvvetlileri seçtikleri rivayet edilmiştir. Çünkü bu yaşta akıl kuvveti kâmildir ve cismani kuvvet de eksik değildir.

1.  Beldeler ve Meskenler Sebebiyle Değişen Huylar ve Bedenler

Çok sıcak memleketler, insan derisinin deliklerini genişletir. Bu da, doğal hararetin azalmasına ve ruhun yavaş yavaş çökmesine sebep olur; kalplerin korkaklaşmasına ve hazmın zayıflamasına yol açar

Ama soğuk beldelerde halk daha kuvvetli, daha cesur ve gıdayı daha güzel hazmedicidirler. Çünkü soğuğun bedenlerinin dış kısmını istila etmesi, içlerindeki ağır hararetin hapsolmasına delalet eder.

Yakıcı olmayan belde halkının yaratılışı güzel, derileri yumuşaktır; spor faaliyetlerinde hemen gevşerler. Yazlar fazla sıcak olmaz, kışlar fazla soğuk olmaz.

Kuru memleketlerin ahalisi, mizaçlarında ve beyinlerinde kuru tabiatlıdır.

Taşlık ve bayırlık memleketlerde hava yazın ciddi olarak sıcak, kış ise soğuktur. Onların bedenleri sert olur. Onlar bazen kötü ahlâklı, kibirli, zorba ama  savaşlarda umumiyetle kahramanlık sahibidirler.

Kuzey bölgeler, soğuk yerleri gibidir. Bedenlerinin zahirini soğuk istila ettiği için, içlerindeki hararet-i gariza kuvvetli olur.

Güney bölgeler sıcak bölgelerle aynıdır. Onların kafaları ıslak tabiatlı maddelerle doludur. Damarları zayıf, duyu ve hareket kuvvetleri nakıstır.

Doğu bölgeleri halkının bedenleri umumiyetle iyidir. Batı bölgeleri ise, bunun aksinedir.

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir37 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

VII. Çeşitli Organlar ve Mizaç Alametleri

Alından Çıkarılacak Özellikler

  •  Kimin alnı buruşuk ve yayılmaya meyilli ise, o, öfkelidir. Çünkü öfkeli adamın hali böyledir.
  • Kimin alnı küçükse, o, cahildir. Bunun sebebi beynin ön lobunun gereken ölçülerde olmamasıdır. Bu da hafıza ve idrak kuvvetine afetin girdiğini gösterir.
  • Kimin alnı aşırı büyük ise, o, tembel ve öfkelidir.
  • Alnın kırışıklığı çok az ve kısa ise, övülmeyi sevendir
  • Eğer alın düz ve kırışıksız ise, kavgacıdır.

 Kaştan Çıkarılacak Özellikler

  •  Kaşlar çok tüylü ise, sahibi meraklı, endişeli ve hüzünlü olup konuşması bozuktur.
  • Eğer kaşları burun tarafından aşağıya, göz ile kulak arasındaki bölgeden yukarıya meyilli ise, övünmeyi seven cahil biridir.

 Gözden Çıkarılacak Özellikler

  •  Kimin gözleri dışarıya doğru pörtlek yani çıkıksa, cahil ve sözünde çok hata yapandır. Bu delil, eşeklere kıyasen üretilmiştir.
  • Kimin gözleri çöküp çukurlaşmışsa, pek şerlidir. Bu delil maymunlara kıyasen üretilmiştir.
  • Çöküş ve çıkış ayıplandığına göre, mutedil ve orta halin faziletli olduğu sabittir.
  • Kimin gözleri az çökük durumda ise, onun nefsi şereflidir. Bu delil aslana kıyasen üretilmiştir.
  • Kimin gözü iri ve aşırı siyah ise korkaktır. Çünkü irilik ve siyah renk ürkekliğe delalet eder.
  • Göz, kor gibi kırmızı ise, sahibi, öfkeli ve atılgandır. Çünkü, insan gözü öfke anında bu renge bürünür.
  • Gözleri saf şarap renginde olan kişi umumiyetle cahildir.
  • Gözleri sarı, titrek ve hareketli ise korkaktır.
  • Gözbebeğinin etrafında çok nokta olan kişi pek şerlidir. Eğer bu durum mavi gözde olursa kişi çok daha şerli olur.
  • Her iki gözü berrak ve parlak kişi zevk düşkünü bir şehvetperest olabilir.
  • Eğer göz kapağı gözün içine eğrilmişse, sahibi hilekâr ama ve ahmaktır.
  • Araplar erkekte gözkapağının bilerek fazlaca oynatılmasını ve gözün bu durumda süzgün süzgün bakmasını hastalık diye vasıflandırmışlardır. Çünkü bu durum, kadınlar hakkında güzelliğin meziyetlerinden olsa da erkekler için hoş değildir. Açıkçası, nazlanma ve cilvelenme niteliği taşıyan kadınlara benzemektir bu.

Burundan Çıkarılacak Özellikler

  •  Burnunun ucu çok ince olan kişi, kavga seven hafif meşrep biridir.
  • Burnunun ucu kalın ve dolgun kişi, kıt zekâlıdır. Bu delil öküze kıyasen üretilmiştir.
  • Burnu kısa ve eğri olan kişi kadınlara karşı şehvetlidir. Bu delil deveye kıyasen üretilmiştir.
  • Burnu çok şişkin olan kişi öfkelidir.
  • Burnunun yukarısı çok kalın olan, duygusuzdur. Bu delil domuza kıyasen üretilmiştir.
  • Burnu alından başlayıp yay gibi kavisli olan kişi utanmaz bir küstahtır. Bu delil kargaya kıyasen üretilmiştir.
  • Burnu doğal kavisli olanın şereflidir. Bu delil kartala kıyasen üretilmiştir.
  • Burnu derin, alın tarafından yuvarlak ve yukarıya meyilli ise o şehvet düşkünüdür. Bu delil horoza kıyasen üretilmiştir.

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir49 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

Ağız, Dudak, Diş ve Dilden Çıkarılacak Özellikler

  •  Ağzı geniş olan kişi, şehvet ve dünyevî tutkularında aşırıdır. Çünkü o hararetli mizacıyla aslana benzemektedir.
  • Dudakları fazla kalın olan ahmak ve zevkperesttir.
  • Dudağı kuru olan hastalıklıdır.
  • Köpek dişlerinin bulunduğu noktada dudağı ince olan kişi kuvvetlidir.
  • Dudağı kalın olup üst dudağı alt dudağının üstüne bağlanmış kişi, cahildir.
  • Dişleri zayıf, ince ve seyrek olan kişinin bünyesi zayıftır.
  • Köpek dişleri kuvvetli ve uzun olan kişi, şehvani isteklerinde aşırı ve pek şerlidir.

 Yüzden Çıkarılacak Özellikler

  •  Yüzü etli olan kişi tembel ve cahildir. Bu delil, öküzden alınmıştır. Yüzde et çokluğu beyin damarlarının katı maddelerle dolu olduğuna delalet eder.
  • Kimin yanakları çok etli olursa, o, katı mizaçlıdır. Bu delil deve ve eşeklere kıyasen üretilmiştir.
  • Kimin yüzü zayıf ve ince ise, işlere önem verendir. Çünkü fikirlerin derinliği ve çokluğu zafiyetli kuru bir tabiatı gerektirir.
  • Kimin yüzü çok yuvarlak ve anlamsız ise, ahmaktır.
  • Yüzü büyük olan, tembeldir. Bu delil öküz ve eşekten alınmıştır.
  • Yüzü küçük olan, habis ve yaltaklanan bir kişidir. Bu delil de maymunlardan alınmıştır.
  • Küçüklük ve büyüklük kusurlu olduğuna göre, faziletli olan yüz, mutedil yüzdür.
  • Yüzü pek çirkin olanın, istisnalar dışında ahlakı da güzel olmaz.. “İhtiyaçlarınızı güzel yüzlülerden isteyiniz.”
  • Yüzü fazla uzun olan hayasızdır. Bu delil köpekten alınmıştır.

Gülüşten Çıkarılacak Özellikler

  •  Çok gülen kişi; yumuşak, müsamahakar ve işlere ehemmiyet vermeyendir.
  • Az gülen kişi kindar ve muhaliftir. İnsanların işlerine kolay kolay razı olmaz.
  • Kim yüksek sesle gülerse, o, utanmaz ve neşelidir.

 Kulaktan Çıkarılacak Özellikler

Kulakları büyük olan, cahil ve uzun ömürlüdür. Cehalet onun eşeğe benzemesinden, uzun ömürlülük ise  kuru tabiatlı mizaçtan alınmıştır.

Boyundan Çıkarılacak Özellikler

  •  Kimin boynu kalın ise, o, kuvvetli ve saldırgandır.
  • Kimin boynu ince ise, ruhen ve bedenen zayıftır. Bu delil kadından alınmıştır.
  • Kimin boynu kalın ve dolgun ise, o, öfkelidir.
  • Kimin boynu çok kalın olmayıp, mutedil ise, onun nefsi şereflidir. Bu delil aslandan alınmıştır.
  • Kimin boynu ince ve pek uzun ise, o korkaktır.
  • Kimin boynu cidden kısa ise, o hilekârdır. Bu delil kurtlardan alınmıştır.

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir47 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir? 

Ses, Nefes ve Sözden Çıkarılacak Özellikler

  •  Kimin sesi kalın ve yüksek ise, o, cesur ve hilekardır.
  • Kimin konuşması hızlı ise, o acelecidir.
  • Kimin sesi fazla kaba, yüksek ve süratli ise, o, öfkelenmeye meyyaldir.
  • Kimin konuşması alçak ise, durum aksinedir.
  • Kimin sesi pek kötü ise, o kıskanç ve kötülüğü içinde barındırandır.
  • Kimin sesi çok güzelse, bu durum umumiyetle ahmaklığa ve zekâ azlığına delilidir.

Sırt ve Omuzdan Çıkarılacak Özellikler

  •  Sırtın genişliği, şiddet, kibir ve öfkeye delalet eder.
  • Sırtın eğri olması, ahlâkın kötülüğüne delalet eder.
  • Sırtın doğru olması, övülen alamettir.
  • İnce ve zayıf omuz, akıl azlığına ve sabırsızlığa delalet eder.
  • Geniş omuz, aklın güzelliğine ve sabra delalet eder.

Dirsek, Kol ve Avuçtan Çıkarılacak Özellikler

  •  Kol dize ulaşıncaya kadar uzun ise bu durum, nefsin şerefine, bazen de kibre ve liderlik sevgisine delalet eder.
  • Dirsekler ciddi olarak kısa ise, sahibi korkaktır ve kötülüğü sever.
  • Güzel ve yumuşak olan avuç ve el, süratle öğrenme ve anlamaya delalet eder.
  • Çok kısa olan avuç ve el, ahmaklığa delalet eder.
  • Çok ince olan avuç, dil uzunluğuna ve ahmaklığa ve serseriliğe delalet eder.

 Uyluk, Bacak ve Ayaktan Çıkarılan Özellikler

  •  Sert, biçimsiz ve etli olan ayak, kötü akla, anlayışsızlığa delalet eder.
  • Güzel ve küçük ayak, sahibinin iftihar ve sevincine delalet eder.
  • Topukların inceliği, korkaklığa delalet eder.
  • Topukların kalınlığı, şiddet, satvet ve kuvvete delalet eder.
  • Kimin ayakları büyük ve yürümeye müsait ise, o ruhen ve bedenen kuvvetlidir. Bu delil, erkek cinsine kıyasla üretilmiştir.
  • Ayakları küçük ve nazik olan kişinin bedeni ve ruhu zayıftır. Bu delil kadın cinsine kıyasla üretilmiştir.
  • Kimin ayakları ve tırnakları eğri ise, onun utanması azdır. Bu delil tırnakları eğri olan kuşlara kıyasla üretilmiştir.
  • Kimin ayak parmaklarından ikisi bitişik olsa, o korkaktır. Bu delil bıldırcın ve ayakları bitişik olan diğer kuş cinslerine kıyasla üretilmiştir.
  • Bacakların ve diz kapaklarının sinirleri, etinden daha kalın ise sahibi akılsız ve hayâsızdır.
  • Bacak damarları çok olan kişinin bedeni ve ruhu kuvvetlidir. Bu delil erkek cinsinden alınmıştır.
  • Ayak bilekleri yumuşak ve etli ise, ruhen zayıftır.
  • Kimin baldırı dolgun ve etli ise, ruhu zayıftır. Bu delil kadından alınmıştır.
  • Kimin uylukları kaslı ve büyük ise, o, kuvvetli ve zalimdir.
  • Kalçası etli, yumuşak ve yağlı olan kişinin nefsi zayıftır.
  • Kalçanın üzerinde et çok az ise, ahlâkı kötüdür. Bu delil maymunlardan alınmıştır.

(Razî’nin Firaset kitabından aldığımız iktibaslar burada sona eriyor.)

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir39 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

 E- Dikkate Alınması Gereken Önemli Bir Mütalaa

İnsan fizyonomisinden, onun yüz hatlarından ve bir kısım davranışlarından hareketle karakter tahlilinde bulunan ilm-i kıyafet uzmanları, bize göre gaybî sayılan pek çok hükümde bulunabilirler. Meselâ; “Kim ki saçı sert olur, aklıyla cüret bulur.” Yani aklına gelen her şeyi yapar ve kendini üstün görür. Ne var ki, bu tiplerin çoğu kez aynı karakteri sergilemedikleri de bir gerçektir. Hatta araştırıldığında bu tip insanların çok iyi bir terbiyecinin elinden geçtikleri ve kendi özel duygularını kontrol altına aldıkları sürece iyi bir örnek sergiledikleri görülmüştür.

Diğer bir husus da şu ki; bir insanın saçı sert olup aklına estiği gibi davranması onun sadece bir yanını yansıtabilir ama onun başka faik bir yanı daha olabilir; olumsuz hususları nötralize eden. Bir örnek vermek gerekirse, diyelim ki kıyafetnameye göre gözleri çukur olan kimse kibirli kabul ediliyor, alnı geniş olan da mütevazı. Şimdi bu iki durum, bir insanda mevcut ise, bunlardan biri diğerini tesirsiz kılacağından hüküm vermede biraz zorlanacağız demektir.

Bu itibarla ilm-i kıyafetle meşgul olanlar, bazı şeylere şerh koyma ve yeni hükümler icat etme mecburiyetini hissetmiş, istisnalara yer vermişlerdir. Meselâ, uzun boylular hakkında hüküm verirken Hz. Ömer gibileri istisna etme lüzumunu duymuş ve: ‘Bütün uzun boylular ahmak olsa da, Ömer müstesna; kısa boylular  fitne kaynağı görülse de Ali müstesna.’ şerhini düşmüşlerdir.

Aslında Hz. Ömer’le birlikte Hz. Hâlid, Hz. Abbas gibi dünya kadar uzun boylu sahabi olduğu gibi, İbn Mes’ud, Enes, Ebû Musa gibi bir hayli de kısa boylu sahabe vardır. Kaldı ki günümüzde bir hayli uzun boylu ama ahmak olmayan; kısa boylu ama fitneci olmayan insan vardır.

Ne var ki umumileştirmeme kaydıyla, bütün bunlar uydurma şeyler de değildir. Yanlış olan; bir insana, “kıyafet ilminde şöyle deniyor” diye, sadece bir uzvunun şeklinden dolayı hakkında kesin hüküm vermektir. Bu durum hem o ilme karşı saygısızlık, hem de suizanna kapı aralama açısından mahzurludur. Onun için bu kriterleri herkesin kullanması doğru değildir.

gezgindergi_fahreddin_raziden_yuzun_tarihini_okumak_ya_da_yuz_ve_beden_ruhun_-kiyafeti_midir46 Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir?

Hakikat şu ki bu ilimde doğru tespitlere ulaşmak, ancak erbab-ı firaset için söz konusudur. Allah Resulü (s.a.v.), “Müminin ferasetinden sakının. Çünkü o Allah’ın nuru ile bakar.” buyurarak buna farklı bir açıdan işaret eder.

Fahreddin Râzî’den Yüzün Tarihini Okumak Ya da Yüz ve Beden Ruhun Kıyafeti midir? –Bu yazı 2007 yılının Mayıs ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 4. sayısından alınmıştır.

– Gezgin Dergi – : http://gezgindergi.com/fahreddin-raziden-yuzun-tarihini-okumak-ya-da-yuz-ve-beden-ruhun-kiyafeti-midir/

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir