Erdemlerin Zıddı Olan Erdemsizlikler
Erdemlerin dört tür ile sınırlandığı açıklığa kavuşunca bunların zıddı olduğu için erdemsizliklerin de dört tür olması parlak düşüncenin gereğidir. Mesela, erdem olan hikmetin zıddı erdemsizlik olan bilgisizliktir. Yiğitliğin zıddı korkaklık, iffetin zıddı fücur ve adaletin zıddı zulümdür. Ama yeterli araştırma ve keşiften sonra ortaya çıkan dakik düşünceye göre her erdemin sonsuz zıtlarının olması gerekir. Çünkü her erdem, ifrat ve tefrite asla meyletmeyen orta merkez ve son dengedir.
O zaman itidal noktasından sapmış olan çok sayıda derecenin bulunduğu düşünülebilir. Hissedilir dünyadan örnek verecek olursak, dairenin tam ortası merkezî bir noktadır. İki noktanın daire merkezi ve tam orta olması imkânsızdır. Ama merkezden başka kimisi dairenin çevresinde, kimisi dairenin içinde olan sonsuz noktalar tasavvur edilebilir. Öyleyse hakiki mutedil bir tanedir ve itidal dışında olanlar sayısızdır. Aynı şekilde bir noktadan başka bir noktaya ulaşan doğru çizginin birden fazla olması mümkün değildir. Bu çizgi, iki nokta arasında varsayılabilen çizgilerin en kısasıdır. Ama o iki noktayı birbirine bağlayan sayısız eğri çizgi vardır. Bu nükteden anlaşıldığına göre hak din ve doğru mezhep bir, ama farklı sapıklıklar ve değişik arzular sayısızdır. Şeriat sahibinin sözünde yetmiş iki diye ifade edilmesi çokluktan kinayedir.
Yetmiş iki milletin savaşını mazur gör
Hakikati görmediler efsane yolu sandılar“(Hafız,Divan)
Hakiki mutedil olan orta merkeze yönelip yaslandıktan sonra onda sebat edip kalmak en zor iştir.
Hakk’ın dergâhına çok yakın olanların başıdır
“Allah ile birlikte benim” makamına layıktır
En üstün ve temiz salavat kendisine olsun, Yâsîn ve Tâhâ emrinin sahibi, Hûd sure-i şerifi nazil olunca hakikati gösteren mucizevi dili, “Hûd suresi beni ihtiyarlattı.(Tirmizi) deyip uzak kalmış dertlilerin gamlı gönüllerini korku kılıcıyla ikiye ayırdı.
Hû şarabıyla elimden tut ve kendimden geçir
Adamlar Hûd suresiyle kendinden geçmiştir
HÛd suresine ihtiyarlatma nispet edilmesinin sebebi, bu surenin “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”(Hud,112) emrini ihtiva etmesidir. Bu emrin zorluğundan dolayı samimi ve muttaki insanlar dehşete kapılmışlardır. Yüzlerce ah ve binlerce can yakıcı gözyaşı olsun ki yetkinlerin önderi ve ilk nedenli olan resul Ahmed’in mübarek saçma “dosdoğru ol” emrinin korkusundan dolayı yaşlılık akı düşmüş ve “Gözü kaymadı”(Necm,17) sürmesiyle sürmeli nergislerinden gözyaşı şebnemi akmış ise, doğruluk sokağından koku ve doğru yoldan kıl kadar nasip görmeyen bizlerin kederli hâli nice olur!
Şol gün ki nefsini ede derhâst enbiyâ
Ahvâl-i nefs-i mücrim ve âsi ne ola yâ
Doğru yol ve orta merkez çok zor olduğundan nübüvvet dilinde sırat “kıldan ince ve kılıçtan keskin” olarak tasvir edilmiştir. Kerim Kitap’ın Fatihasında “Bizi dosdoğru yola İlet!”(Fatiha,5) sözü ile işaret edilen gerçek de budur.
Meyhanenin yolunu arıyoruz bize doğru yolu göster
Zira müminin bu dünyadaki işi, bilgi ve davranış bakımından dosdoğru yola koyulmaktır, Ahiret hayatında ise uzatılmış sırattan geçmesi gerekir. Daha doğrusu bu, onun suret ve misalidir. Çünkü büyük veliler ve ileri gelen filozofların işaretleri, daha önce giriş bölümünde geçtiği gibi, doğru habercinin vaat ile müjdeleyip tehdit ile korkuttuğu ahiret işlerine ait ayrıntıların bu dünyada nefis tarafından kazanılıp ahiret hayatında ortaya çıkan bilgi, davranış ve huyların suretleri olduğu gerçeğiyle uyuşmaktadır.
Öyleyse huy ve davranışlarda itidal sınırını gözetmenin misali, kıldan ince, kılıçtan keskin ve cehennem yolu üzerine uzatılmış olan sırattır. Bu itidale dünya hayatında riayet eden kimse misali sırattan şimşek gibi geçip temiz insanların makamı olan bilgi ve yetkinlik cennetlerine ve salih amel bahçelerine ulaşır.
Temiz olanların yeridir orada temiz olmak gerek
İtidale riayette gevşeklik gösterenler sıratı düşe kalka geçerler. İtidal sınırını aşıp ifrat ve tefrit yoluna sapanlar uhrevi sırattan geçemezler ve kötülerin yeri olan cehennem ateşine düşerler. Filozof Pisagor’dan şöyle nakledilmiştir: “İnsanın kazandığı meleke iyilik ve yetkinlik ise bir meleğin varlığına, eğer kötülük ve sapıklık ise bir şeytanın ortaya çıkışma sebep olur. Her biri ahiret yurdunda sahibinden ayrılmaz ve failine daimi yoldaş olur.” Bu manaya ayet-i kerimede de işaret edilmiştir: “Ona yanından hiç ayrılmayan bir şeytan musallat ederiz.”(Zuhruf,36) Öyleyse akıllı kimsenin huy ve davranışları ile kendisine nasıl bir dost ve arkadaş edindiğini görmesi gerekir. Allah beni ve sizi dosdoğru yola girmeye muvaffak eylesin ve acıklı azap uyarısı yapılan çukurlara düşmekten korusun.
Ortanın iki anlama geldiği bilinmelidir. Birisi, iki nesnenin arasında birbirine nispeti eşit olarak bulunan hakiki ortadır. Dairenin çapından iki tarafına nispeti eşit olan merkez noktası böyledir. İki ile altıya eşit nispette olan dört sayısı da böyledir. Bu orta, filozofların mizaçta gerçekleşmediğini düşündükleri hakiki mutedildir. Diğeri, filozofların mizaçta gerçekleştiğini kabul ettikleri ve türsel itidal, şahsi itidal ve mizacın arazı dedikleri izafi ortadır. Ahlâk ilminde muteber olan da bu ortadır. Bundan dolayı erdem her kişiye göre değişir, hatta zamana ve duruma göre de farklılık gösterir. Bir kimseye göre erdem olan huy başkasına göre erdem olmayabilir. Yine bir zamanda erdem ve muteber olan huy başka bir zamanda muteber olmayabilir.
Erdem itidal ve orta olunca erdemsizlik itidalin dışındaki iki uç olur. “İşlerin en hayırlısı orta olanıdır.”(Acluni,Keşful Hafa,c.1,s.391,n:1247) sözü de buna işaret eder.
Her işte uçlar kesinlikle yerilmiştir
Her erdemin karşılıklı ikişer erdemsizliği vardır. Erdem turleri dört olduğuna göre erdemsizlik türleri de sekizdir.
1. Hikmetin İfrat ve Tefriti
İkisi hikmet erdeminin uçlarıdır.
Hilekârlık: Hikmetin ifratı hilekârlık ve kurnazlıktır.35 Akleden gücün hile, yalan, soytarılık ve eğlence gibi layık olmayan yerlerde hak etmediği derecede harcamp kullanılmasıdır. Hilekârlığın pratik akıl gücünde olduğu bilinmelidir. Teorik akıl gücünün ifratı hilekârlık değildir. Çünkü metafizik, tabiat ve matematik konularında ne kadar hakikat keşfedilir ve incelik gün yüzüne çıkarılırsa o kadar makbul ve övgüye layıktır.
Ahmaklık: Hikmetin tefriti ahmaklıktır. Akleden gücün işlevsiz bırakılıp ilim ve amel yönünde ihmalkârlık ve kullanmama sebebiyle teorik ve pratik felsefenin hakikat ye inceliklerinin kavranmasına kusur ilişir; hakiki bilgilerin öğrenilmesi ve iyiliklerin ayırt edilmesi perdelenir.
İlim öğren çünkü ilim erbabına konuşurken
Giydiği güzel elbiseden daha çok yakışır
Hayır yoktur bilmeden yaşayan ve
Geleni öğrenmeden gören kimsede
Kıta;
İlim derleyebileceğin en güzel şeydir
ilim tahsil edenin iftiharı eksik olmaz
İlme yönel erdemlerini tamamla
İlmin başı da sonu da ilerlemektir
Kıta:
Sürekli bolluk ve güçtür ilim
Şeriat ilim ile ayakta durur
ilmin güzel bir özellik olduğunu bil
Onunla insan hayvandan ayrılır
İlmin fazileti hakkındaki Kur’an ayetleri, Hazret-i Peygamberin hadisleri, büyük âlim ve filozofların sözleri kitap ve risalelere sığmayacak kadar çoktur.
2.Yiğitliğin İfrat ve Tefriti
Tehlikelere atılma: Yiğitlik erdeminin ifrat ucu tehlikelere atılmadır. Aklıselim sahiplerinin atılganlık ve saldırıyı makul ve makbul saymadığı işlere düşüncesizce atılıp harikalar yaratıcısının faaliyet alanındaki en değerli cevher olan kıymetli nefsi veya mutlak vericinin armağanları olan organ ve güçleri boş yere telef etmeye sebep olmaktır.
Korkaklık: Bu erdemin tefriti korkaklıktır. Aklıselime göre korkunun caiz olmadığı durumlarda gereksiz yere korku, ödleklik ve kaygı göstermektir.
3.İffetin İfrat ve Tefriti
Fücur ve doyumsuzluk: İffet erdeminin ifratı, fani şehvetleri tatmin etme ve duyusal zevkleri tatmada itidal derecesini aşıp din ve aklın caiz görmediği mertebelere geçmek şeklinde ortaya çıkan fücur ve doyumsuzluktur.
Sönmüşlük: İffetin tefriti, şeriat ve aklın mubah görüp ruhsat verdiği lezzet ve şehvetlerden tamamen yüz çevirip beden ve güçlerine zarar veren ve neslin tükenmesine sebep olan sönmüşlüktür.
4.Adaletin İfrat ve Tefriti
Zulüm: Adalet erdeminin ifratı, başkasının hakkım şer’î yolla olmaksızın çiğnemek, namusuna tecavüz etmek veya nefsine zarar vermek şeklinde ortaya çıkan zulümdür.
Zulme boyun eğmek: Adaletin tefriti, başkasından kendisine yönelik bir zulüm ve haksızlık olduğunda boyun eğip kabul etmesi, nefis alçaklığı ve himmet düşüklüğü sebebiyle sefalet ve alçakgönüllülüğü seçmesi şeklinde ortaya çıkan inzılam yani zulme boyun eğmedir.
Bazıları adaletin iki aşırı ucunun da zulüm olduğunu söylemişlerdir. Çünkü zulüm başkasına haksızlık, inzılam kendine haksızlıktır.39Adaletin bütün yetkinlikleri kendisinde toplaması gibi zulüm de bütün eksiklikleri kendisinde toplar. Bundan dolayı Hâce Abdullah Ensarî gibi bazı şeyhler, “İncitmeyen şey günah değildir.” demişlerdir.
Ne yaparsan yap ama sakın incitme
Tarikatımızda ondan başka günah yoktur
Ama bazı mülhitler bu sözün manasındaki hakikati kavrayamayıp başka bir kişiye zulmetmedikçe kendi hakkında yapacağı her şeyin caiz olduğunu zannettiler ve ibadetleri terk edip bazı günahları işleyerek şu beytin dış anlamına göre davrandılar:
Küfrü meslek edin ve Kâbe’yi ateşe ver
Meyhaneye hizmet et ama insana zulmetme
Ama pak şeriatta yasaklanmış olan her şeyin kişinin ya kendisine ya başkasına zulüm olduğu açıkça hatadır. Ayrıca zulmün genellikle mal ve mülk sahibi zenginden ve zulme boyun eğmenin fakirden sâdır olduğu bilinmelidir. Fakat adalete riayet çoğunlukla zenginlik ve fakirlikte ortadır.
Hikmetin Alt Erdemlerinin İfrat ve Tefritleri
Erdem cinslerinin ifrat ve tefrit dediğimiz iki ucunun erdemsizlik olduğu açıklığa kavuşunca aynı şekilde bu cinsler altında yer alan erdem türlerinden her birinin de itidal derecesi ve ifrat ve tefriti olan uçlarının erdemsizlik olduğu anlaşılır. Erdemsizlik olan uçlardan bazısına bazı dillerde belli bir isim verilmemiş olması mümkün ve hatta vakidir. Ama mana tasavvur ve temyiz edilince ibarenin darboğazından geçmek caizdir. Çünkü ibare giysileri ve lafız süsleri, yeni fikirleri gösteri sahnesinde sergilemek için konulmuştur. Düşünce sahnesinden ve sezgi ve kıyas penceresinden mana güzellerinin yüzü görününce ibare giysisini ödünç almaya ihtiyaç kalmaz. Akıllı ve zeki kimse o manaları çıkarabilir.
Biz öğrencilere ve ilgililere yardım etmek için birkaç misal verelim.Böylece işin içyüzü anlattığımız konularda açıklığa kavuşunca bahsetmediğimiz konularda da kıyas yoluyla açıklığa kavuşur. Mesela, hikmet erdeminin altında yer alan erdem türlerini yedi ile sınırlamış ve bunların zekâ, çabuk anlama, zihin açıklığı, kolay öğrenme, güzel düşünme, ezberleme ve hatırlama olduğunu söylemiştik.
1)Erdem ve orta olan “zekâ”nın ifratı hilekârlık, tefriti ahmaklıktır. Burada kastedilen, yaratılıştan gelen ahmaklık değil, bilakis kötü seçim ve vakit öldürmekten kaynaklanan ahmaklıktır, Tabiatta yerleşik olduğu sanılan ahmaklık genellikle tekrar, alıştırma, öğrenim ve ders alma yoluyla giderilir. Doğuştan gelen zekâ ve tabiata yerleşmiş akıllılık akıl gücünün uzun süre terk edilmesi ve kullanılmaması sebebiyle kaybolur.
Ey yüksek kavrayışlı ama gevşek
Bu yüzden ancak çanak satan adam
Ey gönlü kapalıyken öğrenimle
Yedi iklime baş kadı olan insan
2)Orta ve itidal derecesi olan “çabuk anlama”nın ifratı hızlı hayal kurmaktır. Bu huy, önermelerin hükümleri tam olarak anlaşılmadan, belki genel olarak parlayıp hemen sönmek suretiyle hüküm hatası ve tasavvur bilgisizliğine sebep olur. Çabuk anlamanın tefriti, ölçüsünden fazla yavaş anlama ve geç idrak etmedir.
3)Orta ve itidal olan “zihin açıklığı”nın ifratı, maksadın tespitine engel olacak şekilde ölçüsünden fazla parlamadır. Tefriti ise nefiste meydana gelen ve geç sonuç çıkarmaya neden olan karanlıktır.
4)Orta olan “kolay öğrenme’nin ifratı, öğrenimde öğretmenin öğrettiği ilmî suretleri pekiştirmeye mecal bırakmayacak şekilde aşırı hızlılık ve işe koyulmadır. Tefriti, öğrenme zorluğuna yol açan taassuptur.
5)Orta olan “güzel düşünme”nin ifratı, düşünme ve akletmeyi gerekli ve uygun olmayan yerlerde harcamaktır. Tefriti, fikrin istenen konuyu tam olarak akletmekten aciz kalmasıdır.
6)Orta olan “ezberleme”nin ifratı, edepsizlik ve hiciv şiirleri, maskaralık ve komedi fıkraları, faydasız sohbet ve hikâyeler gibi ezberlenmesi gerekli ve hoş olmayan şeyleri ezberlemektir. Tefriti ise ezberlenmesi güzel görülen şeylerde tembellik göstermek ve yararlı suretleri pekiştirmekten uzak durmaktır.
7)Orta olan “hatırlama”nın ifratı, gerekli olmayan şeyi hızla bilince getirmek için vakit öldürmek ve organları zayıflatmaktır. Tefriti ise gözetilmesi zorunlu ve güzel olan şeyleri terk etmek ve kullanmayarak unutulmasını sağlamaktır.
Diğer fazilet türleri de bu şekle göre kıyaslanmalı ve değerlendirilmelidir.
Ayrıca bazı reziletlerin belirli ve meşhur adlarının olduğu bilinmelidir. Hayanın ifratı olan utanmazlık ve tefriti olan sıkılganlık43; cömertliğin ifratı olan israf ve tefriti olan cimrilik; tevazuun ifratı olein kibir ve tefriti olan alçalma böyledir. Bazen de belirli bir isim verilmemiş olmasına rağmen mana ve mahiyeti bilinecek şekilde maksat hâsıl olur. Yüce Allah yol göstericidir.
Yine bazen fazilet olan huyun varlıksal bir şeye izafe edildiği bilinmelidir. Bu durumda onun ifrat olduğu fark edilmez ve rezilet olduğunu bilmek zorlaşır. Çünkü faziletin kendisine izafetle fazilet olduğu bu varlıksal şeyin fazlalığı Ölçüsünde çok fazilet olacağı zannedilir. Hâlbuki böyle değildir. Bilakis bu olumlu şey mutedil dereceden fazla olduğunda fazilet rezilete dönüşür. Ama tefrit tarafının farkı ortadadır ve rezilet olduğu gayet açıktır. Zira yokluğun varlıktan farklı olduğu açıktır. Bunun örneği, birer fazilet ve varlıksal konu olan yiğitlik ve cömertliktir. Aynı şekilde ifratları olan tehlikeye atılma ve israf da fazilet zannedilir. Nitekim insanların çoğu pratik felsefeden habersizdir. Müsrif cahilleri çok cömert olmakla ve tehlikeye atılan kalabalıkları son derece cesur olmakla nitelerler; ama korkaklık ve cimriliğin hiçbir mertebesini yiğitlik ve cömertliğe dâhil etmezler. Eğer fazilet yokluğa ait bir şeye izafe edilirse iş tersine döner, tefritinin fark edilmesi zorlaşır, ama ifratı açıkça belli olur. Örneği, kibrin yokluğuna izafetle fazilet olan ve tefriti olan alçalmanın kendisinden zor ayırt edildiği tevazudur. Hatta bazı insanlar zelil dilenciyi onurlu müte- vazıdan ayıramazlar. Kibirsizlik onda da artık olduğu için faziletin de çok olduğu zannedilir.
Faziletlerin açıklaması genel olarak bundan ibarettir. İnsana ilişen bu tür ruhsal hastalıklar inşallah alamet ve tedavileriyle birlikte açıklanacaktır.
4.Bap: Erdemlere Benzeyen Erdemsizlikler
Erdem cinsleri ihtiva ettikleri türleriyle birlikte zikredilip erdemsizlik cinsleri de çeşitli sınıflarıyla birlikte ortaya konunca şimdi yakında görüleceği gibi erdemlere benzeyen erdemsizlikleri açıklamaya başlayabiliriz. Düşük ayarlı oldukları için erdem cevherleri pazarında saf altını koyu bakırdan, mavi boncuğu değerli inciden ayırt edemeyen ve erdemsizlikleri erdem, çirkin huyları güzel huy zanneden nice basiretsizler vardır. Bundan dolayı pratik felsefe sahibinin huyların inceliklerine vâkıf olması, iş ve davranışların gizliliklerini bilmesi, erdemi erdemsizlikten titiz bir şekilde temyiz etmesi ve kusurları güzel huylardan kılı kırk yararak ayırt etmesi gerekir.
Burada kıldan ince bin nükte vardır
Her başı tıraşlı kalenderliği bilmez(Hafız,Divan)
1. Hikmet Erdemine Benzeyen Erdemsizlik
Bazı insanlar akli ilimlerin ilkeleri ve hakiki sanatların terimlerini insanların ağızlarından ve sayfaların içinden genel olarak alıp âlimlerin konularına zayıf münakaşalarla müdahale ederler ve bunları meclislerde anlatırlar. Feraset doğruluğundan uzak ve zekâ ışığından mahrum olan kimseler, ciddi bir övgü ve garip bir hayranlıkla “Filan kişi tenkitçi akıl ve parlak tabiatla bezenmiş olup sayısız bilgiler ve her konuya dair nüktelerle temayüz etmiştir.” derler. Hâlbuki söz konusu kişinin hakiki ilimlerin meselelerinden herhangi birisini hakkıyla araştırma derecesine ve bir konuda bilgi dediğimiz kalp sükûnetine ulaşmamış olması, faziletin özetini büyük âlimlerin araştırmalarına benzetmiş olması ve bilginin saflığını mana hakikatlerinin ilkelerinden tahrif ederek ve üstünü örterek ayırması muhtemeldir. Onun âlimlerin araştırmasına ve fazılların incelemesine bu şekilde benzemesi, tıpkı maymunun hareketlerinde insanın fiillerini ve papağanın mırıltılarında insanın sözlerini taklit etmesi gibidir.
Çocuk bir altın terazi yapmak ister
Kabuğundan yapmak için portakalı soyar
Farz et ki mârçûbe otu yılan tenine benzer
Düşman için zehir dost için Güneş nerede
Hikmet erdemi, nefisle ilgili bir olgu ve onun etki ve sonuçları duyu organlarına kapalı olunca insanların çoğu bu konuda temyiz yapmaktan aciz kalır. Bundan dolayı zamanın ilim ve ders ortakları çoğunlukla yetkinlik ve erdem elbisesini çıkarmış, bilgisizlik ve erdemsizlik abasına bürünmüşlerdir. Ne gayret kuşları bilgi edinme göğünün zirvesinde uçmakta, ne de konuşma sahaları hikmet ve fazilet dairesinde dönmektedir. Ama kafasız omuzlarında Şam pamuğu ve lacivert yünden cübbeler, taş kafalarında mermerşahi ve kandehari sarıklardan kubbeler vardır. Bey kapılarının daimi zillet inceliklerini bilirler, sabah akşam at arkasında görünürler ve vezir eşiklerinde dururlar. Şüphesiz yüksek ilmî makamlara ulaşmamışlar ve eksik varlıklarında aşın istek meydana gelmemiştir. Allah’a şikâyet eder ve sığınırım.
2.İffet Erdemine Benzeyen Erdemsizlik
İffet erdemine benzeyen erdemsizlik, ihlaslı kimselere karışan ve çirkin davranışlar ile zahit ve âbidlerin mertebelerine ulaşmak isteyen kimselerin yaptıkları gibidir. Bu huya sahip olanlar, takva ve züht ile meşhur olmak, halk arasında velayet ve keramet ile anılıp bu fiiller sayesinde ileri gelenler, beyler, ulu sultanlar, itibarlı vezirler ve zengin efendiler katında sözü geçen kimse olmak, vakıf gelirlerinden ve yıllıklardan bol ulufe ve adak fetihleri, zenginlerin sadakalarından çok miktarda mal edinmek için genellikle nefsin arzularından ve tabiatın lezzetlerinden uzak dururlar, Bedenleri şeklî riyazet sebebiyle cılız ama nefs-i emmareleri insanların itibar göstermesi ve halkın el öpmesi sebebiyle semizdir. Onlar Allah katında vefasız ve hain, insanlar nezdinde güvenilir ve emindirler.
İbadet halis niyetle iyidir
Yoksa içsiz posttan ne olur
Halkın sanması için giyersen
Rahip kuşağı ile hırkanın farkı ne
Gümüş bakırla kaplansa
Ancak bilmeyene verilir
Altın kaplı şeyi ateşe atarlar
Bakır mı altın mı anlamak için(Sadi,Bostan)
Bazıları köylüler gibi katı yiyeceklere alışmak suretiyle kendilerini lezzetli yemeklerden alıkoyarlar, bazıları da mal biriktirmek ve araçları çoğaltmak için en değersiz yiyeceklerle yetinirler. Böylece zahitlik intibaı uyandırmaya, kanaatkâr ve iffetli olduklarını hissettirmeye çalışırlar. Bu grup da iffet erdeminden mahrum olup iffetli olduklarına dair anlatımları yalandır.
Cömertlik erdeminin benzeri olan erdemsizliğe gelince, bazı edepsizler ve fasıklar henüz kıtlık sıkıntısına düşmemiş, kendi ve ailesinin rızkı için acı çekmemiş, hatta mirasyedilikten bol servete veya zalim makamları ve vergi tahsildarlığından kalan büyük bir hâzineye konmuş oldukları için bunları akıl ve naklin hoş karşılamadığı gereksiz yerlere müsrifçe harcarlar. Kıt akıllılar onları cömert ve mürüvvette kardeş sayarlar. Hâlbuki onlarda ne cömertlik erdeminden bir pay, ne de mürüvvet demirinden yapılmış bir bıçak vardır. Filozoflar şöyle demişlerdir: “Mal toplamak yüksek dağın tepesine taş çıkarmak gibi, harcamak ise ağır taşı yüksek dağdan aşağı bırakmak gibidir.” Bilindiği gibi, ağır taş dağın zirvesine kalabalık bir topluluğun gücü ile çıkarılır, ama o taşı aşağı bırakmaya küçük çocuğun gücü yeter.
Değirmen taşı on bin batmandır
Onu iki kişi kayışla döndürebilir
Fakat altını üstüne getirmeye
Bin adamın gücü yetmez
Malın geçim yolları ve kalkınma sebeplerinde çok etkili olduğu açıktır. Nice insanlar malsızlık yüzünden yetkinleşememiş ve niceleri de fakirlik belası sebebiyle küfür musibetine uğramıştır.
Sonunda tecrübeyle öğrendim ki
Kişinin değeri ilim ilmin değeri mal iledir
Malı güzel ve temiz kazanç yollarıyla toplamak zor, sırf helali kanaat dairesinden artırmak nadir ve hatta imkânsızdır. “Helal damlar, haram akar.” Öyleyse harcamada cömertlik övülür, ama israf yerilir; gerçekte cömert, mal harcamada cömertlik erdemini kazanmayı ve kendisini cimrilik erdemsizliğinden temizlemeyi amaçlayan, dünyevi amaçlar gütmeyen ve değersiz karşılıklar talep etmekle ilgilenmeyen kimsedir.
3.Yiğitlik Erdemine Benzeyen Erdemsizlik
Yiğitlik erdemine sahipmiş gibi görünen kimselerin bu erdemle kastettikleri şey, nefis cevherini yiğitlik erdemiyle süslemek, korkaklık ve tehlikelere atılmaktan arınmak olmayıp, bilakis tehlikelere atılmak, korkunç durumlara girişmekteki amaçları mal elde etmek, ulufe artırmak, makam ve mevkide yükselmek veya ayaktakımı arasında şöhret kazanmaktır. Bazı alçakların haram mal kazanmak için Müslümanların yollarını kesme, koyun ve büyük baş hayvanları gasp etme, duvarları delme ve Ehl-i İslam’ın ev ve haremlerine saldırmada çeşitli tehlikelere atıldıkları çokça vakidir.
Bazıları tesadüfen şehir polisi tarafından yakalanınca arkadaşlarını ihbar etmesi için acı, işkence ve eziyete maruz bırakılsa bile konuşmadan sabır ve tahammül gösterir, beden ve ruhunu feda eder ve o melunları ihbar etmemeyi tam bir fazilet olarak görür. Ne yazık ki bu şerlilerden burna yiğitlik kokusu gelmez!*
Aksine yiğitlik, atılganlık ve itinası aklın gerektirdiği şekilde gerçekleşen, sıkıntılı işlere girişmekten sevap işlemeye dönmeyi, nefis cevherini yüksek şecaat süsüyle bezemeyi ve Yüce Allah kabında zatının mutluluk mertebesini yükseltmeyi amaç edinen kimsede bulunur. Her ne kadar aslan, kaplan, çita, timsah ve diğer yırtıcıların fiili gibi, yiğit fiiline benzese de yiğitlik fiili kapsamına girmez. Zira beden kuvvetinin üstünlüğüne güvenerek ileri atılır. Atılganlığı tamamen doğaldır; doğruluk düşüncesinin gereği ve fazilet kazanmaya yönelik değildir. Yine genellikle galip geldiği, alette kendisine denklik ve mukavemeti olmayan hayvanla dövüşür ve onlar üzerinde üstünlük kurar. Mesela, tam silahlı ve bedenen güçlü bir kimsenin zayıf cüsseli, silahsız ve çıplak biriyle dövüşüp onun üzerinde üstünlük kurmak istemesi yiğitlik şartı ve fazilet adabıyla bağdaşmaz.
Öyleyse gerçek yiğit, şecaat fiilleri kendisinden doğru fikrin gereği olarak çıkan, yiğitlik vasfına sahip olmayı alçak düyevi isteklere ulaşmak için değil, aksine ruh cevherine yiğitlik erdemini kazandırmak ve ondan korkaklık ve tehlikelere atılma reziletlerini uzaklaştırmak için isteyen kimsedir. Böyle bir kimsenin çirkin işten kaçınması, ömür süresinin sona ermesinden ve hayat şeridinin geçmesinden fazladır. Onun nazarında güzel ölüm, yerilen hayattan daha üstün; iyi şöhret sahibi olarak öldürülmek alçakça yaşamaktan daha değerlidir. Nitekim bazı Arap beyleri ve belagatçileri şöyle demişlerdir:
Ortası olmayan insanlarız biz
Biz ya önder oluruz ya kabir ehli
Canımız değersizdir şeref uğruna
Güzelin talibine mehir ağır gelmez
Yiğitlik erdeminin lezzetinin başlangıçta yaralanma ve öldürülme korkusu ile karışık olmadığı için yiğit diliyle hissedilmemesi, savaş ve mücadele ormanı aslanlarının idrakiyle bilinmemesi mümkünse de sonunda dünyevi ve uhrevi lezzet ve menfaatler, zafer balı ve onun manevi mutluluğu can dili ve cennet ağzına ebedî lezzet çeşnisi verir.
Aşk şehidi dünya ve ahirette kızıl yüzlüdür
Bu meydandan bizi de ölmüş kaldırsalar iyidir
Bilhassa can, sağlam dini himaye etmek ve Peygamberlerin Efendisinin şeriatını korumak için feda edilirse ne âlâ! Nitekim mahlûkatın Rabb’inin hakikatleri ilham eden mucizevi kelamı ondan şu şekilde haber verir: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanma, aksine onlar Rab’leri katında beslenen dirilerdir.(Al-i imran,169) Şehadetin fazileti ve yiğitliğin methi hakkında insan türünün kılavuzu Hazret-i Peygamber’e ait birçok sahih ve hasen hadis vardır. Onlardan biri şudur: ‘“Allah bir yılanı öldürme şeklinde de olsa yiğitliği sever.”(Ebu Nuaym,Hilye,6/199)
Akıllı, zeki ve mahir kimse, kaçmanın kesin hayat vesilesi,tahammül ve kararlılığın ise her halükârda ölüm sebebi olmadığını bilir. İnsanın belirlenmiş eceli ne öne atanabilir ne de geciktirilebilir. Hatta kaçışı helak ve telef sebebi,sebebi zafer ve şeref vesilesi olur.
Kaderde olan şey başına geldiğinde
Kaçsan da ona doğru yol alırsın
Muaviye’den şöyle rivayet edilmiştir: “Sıffin Savaşı’nda karar ayağını kaçış üzengisi üzerine koymuştum. Şairin şu nazmı hatırıma geldi:
Ebâ lî himmeti ve ebâ belâî
Ve ahzi’l-hamdu bi’s-semeni’rebihi
Ekûlü lehâ izâ ceşe’te ve câşet
Mekâneki tahmedî ev testerîhu
“O zaman şiirin içeriğine göre hareket ettim ve nefsimi sabır ve kararlılığa yönelttim. Allah’a hamt olsun, yenilgi ve yok oluş çıkmazından kurtuldum ve bu sabır sayesinde bilahare hilafeti ele geçirdim.”
Beyitlerin tercümesi şöyledir: “Benim himmetim ve cenkte yarar olduğum ve dahi medh ü senâyı ağır bahâ ile satın aldığım beni komadı ki firar edem. Kaçan nefs cenkte ızdırâb eylese ona derim ki sabreyle, mekânında karâr kıl, ya zafer bulup mahmûd olasın ya helâk olup istirâhat bulasın.”
Birkaç gün, sonu yine vefasız dünyanın terk edilmesine varan geçici beka müyesser olsa da ar, utanma, korku ve savaş meydanından kaçış sebebiyle işinin kötü, akranlarının kınaması ve arkadaşlarının azarı nedeniyle meclislerde üzgün ve perişan olması kaçınılmazdır. Öyleyse cesaret meydanının aslan yürekli yiğitlerine yakışan tavır, sabır ve tevekkülü başlarına miğfer, bedenlerine zırh yapmak, ok ve kılıç yarası zafer ve iyi nam eyvanının kapı ve penceresi olarak görmek ve atılganlık ve ihtimam diliyle daima şu beyti terennüm etmektir:
Bu dünyadan aşk kılıcı yarası almadan göçmem
Bize savaş meydanını yarasız terk etmek ardır55
Takdir edilen ecelin değişmeyeceğini kesin olarak bilmek ve kazaya rıza ve tevekkülle sarılmak yiğitlik erdemini kazanmada büyük bir esastır. Yiğitlik ırmaklarının kaynağı, velayet ve keramet bahçesinin selvisi, Allah’ın galip aslanı ve müminlerin emiri olan Ali bin Ebu Talip -Allah yüzünü mübarek kılsın- Sıffin Savaşı’nda iki saf arasında başı miğfersiz ve bedeni zırhsız olarak koşar ve yiğitlik haykıran dili şu beyti söylerdi:
Ölümden hangi günümde kaçayım
Belirlenmemiş günde mi belirlenmiş günde mi
Kıta:
Şu iki günde ölümden kaçmak yakışmaz
Kazanın olduğu gün ve kazanın olmadığı gün
Kaza olduğu gün çaba fayda etmez
Kaza olmadığı gün sakınmak uygun değildir
Sultanlık dizginini elinde tutan ve hükümdarlık yolunun yolcusu olan kimsenin yiğitlerin eğitimine çok önem vermesi gerekir. İlgisini tehlikelere atılmaktan çekinmeyenlere tahsis etmeli ve hem hayatta oldukları sürece onlara hem de vefatlarından sonra evlat ve yetimlerine geçim kaynağı sağlamalıdır. Bütün askerlerin, en azından subay ve komutanların şecaat vasfına sahip ve defalarca atılganlık ve sebatıyla şöhret bulmuş kimseler olmaları için çalışmalıdır.
Askerlerin padişahı koruması
Savaş meydanında cenkten iyidir
Bir defa atılganlık gösteren yiğidin
Bunun sayısını artırması gerekir
O zaman başka sefer helaki göze alır
Ye’cüc’le savaşmaktan bile korkmaz(Sadi,Bostan)
Önceki açıklamalardan anlaşıldığı üzere, bir insan yiğitlik erdemine sadece tehlikelere atılarak sahip olmaz. Böyle kimseler mesela, korkunç sarsıntılardan ve düşen yıldırımlardan korkmayıp dev deniz dalgalarına girerek ve yolsuz dağ tepelerine çıkarak canlarını tehlikeye atarlar. Onların böyle davranmaktaki maksatları, kendilerine “‘Yiğit değildir.” denmesini önlemek, kendileri gibi ahmakların “Sen bu işi yapamazsın.” şeklindeki iddialarını reddetmek yahut bol ganimet ve servete tamah etmek, çocuk, cariye ve esir çıkarmak ve bunun gibi aşağılık amaçlardır. Onlar faydasız zahmetin alçaklık çukuruna düşmüş olup yiğitlik erdemi zaviyesinden fersah fersah uzaktırlar.
Bunlardan dahi uzak ve mutluluk sokağından mahrum olan bir başka topluluk ise mal ve makamı kaybetmenin üzüntüsü veya kötülüğünü isteyen düşmanın verdiği acı sebebiyle öldürür ve çarmıha gererler, şecaat erdemi ve akü meziyetini çıkarıp atarlar. Bu iğrenç topluluğun yüksek derecede korkaklık ve ödleklik hastalığına yakalandıkları anlaşılmaktadır. Çünkü cesur insan şiddetli acılara katlanır ve sabreder. Bunlar yanlış bir düşünceyle, yakalandıkları acıdan ölerek kurtulacaklarını zannederler. Onlar şiddetli acılar ve büyük sıkıntılara aşırı bilgisizliklerinden habersiz oldukları için yakalanmışlardır. Allah bizi kötü kazasından korusun ve bize lütfuyla muamele etsin!
Kınalızade Ali Efendi – Ahlak-i Alai,Fecr yay.syf.87-112
Önceki yazı için bknz: