Din Görevlisi Kimdir?
Din görevlisi ahlakı ile örnek olan kimsedir. Onun en başta görevi, insanların sefaletlerinin yanında yaşamak, ister vücutta ister ruhta gözüksün, lakin her halde ruhu sefalete sürükleyecek olan acıların yıktığı varlıklara uzanıp onları yerden kaldırmaktır. Din görevlisi ruhların kurtarıcısı, ahlak yaramızın doktorudur. Kin ile kibirden temizlenmiş, menfaatlerden sıyrılmış, nefsini unutmuş, kalbi ve kafasıyla Allah’ın bütün kullarının imdadına koşmak isteyen, dünya gözüyle gönülsüz, Allah gözünde kahraman hizmet eridir.
Ayin, terennüm, teganni, temcit onun işi değildir. Böyle bayağı hareketler, ruhları selamete kavuşturma mesuliyetini omuzlarına yüklenen, ruhlarımızın sahibi olan insanların işi olmaktan uzak kalırlar.İslamın aslında ruhban sınıfı olmadığı gibi işi gücü merasim ve teganni olan din adamları sınıfı da yoktur.Bunlar sonraki saltanat devirlerinin uydurmalarıdır.İmam,müezzin,müftü ancak bu görevleriyle kendilerini din adamı zannetmesinler.Esasen bunların ilahi görev organları olarak tanımadıkları da son yıllardaki Diyanet projelerinde hep kendilerine yüksek maaş bağlaması davası üzerinde durulmasından anlaşılıyodu.
Halkın böyle bir parazit sınıfından hoşlandığı kabul ediliyordu Halbuki bunların varlığının hiç olduğu meydandadır.Onların görmede olduğu işleri yapmakla beraber, gerçek mânasıyla din görevlerini benimseyecek bir sınıf insanın yetiştirilmesine ve hayat sahnesine çıkarılmasına bugün her zamandan ziyade muhtaç durumdayız. Çünkü maddeyi putlaştıranların taşkınlığı ile madde putlarının fezalara yükselen heybeti, İlâhî dâvayı boğmak azmindedir. Çünkü bedenlerden ve yünlerden silinen haya duygusu, şimdiden bir efsane olmak üzeredir, artık sefillerin feryadı ruhlarda bir iz bile bırakmıyor.
Böylesine duygusuz bir insanlığı kurtaracak olanlar, tehditçilerle terennümcüler değildir, Baba, Almanya’dan kaçırdığı arabanın direksiyon zevklerine bağlanmış yaşarken, oğlu spor sirklerinde sarhoş dolaşan, tüccarı vurguncu, kontrol organları hırsız ve rüşvetçilerle dolu bir cemiyet teşkilâtı içinde helâl rızkını , kazanma sevgisi bir efsane, bir serap olmuşken, radyoda Kur’an okutulmasını dindarlık diye karşılayan; şehirler ve kasabalar, hattâ köylerın esiğine kadar henüz aşk ve iman çağında serseri, mücrim ve şaki olanlarla dolduğu bir devirde dolandırıcı tüccarları ile saf kalplı fukarası Hac yolunda günah çıkarmaya koşan; hoca talebesinden çekinirken delikanlı, talebe birliklerinde devletten saptıkları bol tahsisatı paylaşma yarışında yuvarlanan; gençliğe örnek olması lâzım gelen profesörleri fahiş fıatlarla kitap ihtikârı yapmaktan utanmayan, kürsüsü para, öğretimi para, gazetesi para, iktidarı para, seçimi para kuvvetiyle kazanılan bir cemaatın içinde telaffuz, terennüm ve taganni ile, efsanecilikle ve cansız öğütlerle yapılacak din görevi yoktur.
Bugün bunlarla yapılacak hiçbir şey yoktur. Gerçekte din, asrın günden güne artırdığı bunca sefaletlere karşı koyacak en kuvvetli silâhtır. Ancak bu silâhı kullanmasını bilenler din görevlisi olabileceklerdir. İslâm’ın bugünkü yetim ve elemli manzarası, böyle bir din adamları zümresinin yetişmemiş olmasındandır. Bu sebepten İslâm dünyası gerçekten sahipsiz bulunuyor. Din adına Hac yolunda bile soyulanlar, âdeta beyinlere kaynar yağ dökerek, mesuliyet duygusundan sıyrılmış, bilgisiz ve iradesiz bir sömürücü zümrenin, cemaatın başını çekip karanlıklara sürüklediğini fark etmiyorlar.
Din adamı kalabalıktan değil, Allah’tan kuvvet alacaktır. Onun büyük Yalnız’a iştirak vasıtası kendi ferdî ruhudur. Ruhunu köprü olarak kullanmakla Allah’ına ulaşacak ve cemaatı da bu yoldan geçirip Allaha ulaştıracaktır. Bunun için kendi ruhunun ıslahına, ihyasına çalışması lâzımdır. Ticarethaneyi, fabrikayı ve cemaatın başları üstünde sürülen saltanatı bıraksın. Yalnızlığı ile Allah’ın saltanatına sığınsın.
Nurettin Topçu, İslam ve İnsan