Bu sûreden öğrendiğimize göre, gün gelecek, yeryüzü deprenecektir. Zaten, zeminin tamamının depreneceği o kıyamet ânına bedel, parça bölük depremler ile el’an bunun nümuneleri sergilenmektedir. Yer sarsılır; yıkar, mahveder, ezip geçer. Beka yatırımının arsası olarak, uygun bir seçim değildir kısacası.
Hem, öyle bir deprem sûretinde deprenir ki, ona yüklediğimiz bütün ağırlıkları dışarı atar. Ne ‘biz gitsek de arkamızda kalacak’ dediğimiz malı mülkü arkamızda bırakır; ne de neslimize daimi bir hayat zemini olarak hizmet verir. Üzerine yaptığimiz yatırımları ve kendisine yüklediğimiz hesaplan reddedip atıverir. Böylece, celâl yüklü bir hal lisanıyla, “Arzu ettiğiniz bekanın mercii ve zemini ben değilim” der gibidir.
Ve, yeryüzü müthiş bir deprenme ile sarsılıp bütün ağırlıklarını dışarı attığında, havada korkan, suda korkan, lâkin ayağı yere basıyorsa huzur duyan insan şaşırıp kalacaktır. Âdeta, ummadığı birinden ihanet gören ve güvendiği biri tarafından aklatılan birinin şaşkınlığı içinde olacaktır insan.
Gerçi, her an o incecik kabuğunun altında kaynayıp duran cehennem- misal magma tabakasıyla; üstelik, o tabakanın varlığını bildiren yanar veya sönmüş dağlarıyla veya deprem adlı sarsıntılarıyla yeryüzü bize diyeceğini demiştir durmaksızın. Lâkin, beka arzusunu bir Bâkî-i Zükelâl’in varlığına imanla besleyip ahrete imanla doyurmanın bazı vazgeçilmez uzantıları nefsinin hesabına gelmediği için, insan bu arzunun adresini ‘yeryüzü suretinde saptırmıştır. Lâkin, yer müthiş bir sarsıntıyla deprenip sarsıldığında, kendi eliyle ördüğü aldanışların kofluğuyla yüzyüze gelip, ”Ne oluyor buna?” şaşkınlığına dûçar olacaktır. Onun anlamadığı ve anlamlandıramadığı bu sarsıntı hengâmında, arz, Rabbinin vahyetmesiyle, haberlerini anlatacaktır.
İşte o an, zerre miskal hayrın ve zerre miskal şerrin karşılığının görüleceği bir günün başlangıcıdır.
Kabiliyetimiz nisbetinde, en azından bu derece anlayabildiğimiz Zilzâl sûresi, işte ‘yerin sarsılması’ ekseninde, Kıyameti ve Hesap Gününü anlatır bize. Bilvesile, Bâkî-i Zülcelâle bedel kendisine sığındığımız yerin, bekanın arsası olarak çürük ve adresi olarak yanlış olduğunu bildirir. Dolayısıyla bizi, son tahlilde dünyada kalan beka teşebbüsleri yerine, zerre-miskal hayrın da, zerre-miskal şerrin de karşılığının görüleceği bir ahiret âlemine yönlendirir.
Metin Karabaşoğlu – Kısa Surelerin Sınırsız Dünyaları
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…