Zikirle Allah’ı Bulma
Allah’ın isimlerini zikretmek yani saymak suretiyle o isimlerin ruhaniyeti, manası kişiye gelmeye, aksetmeye ve üzerinde hakimiyet kurmaya başlar. Bir müddet sonra o kişinin artık sırf dili değil, bütün azalan zikretmeye, o ismi söylemeye devam eder. Buna giden yol önce dil ile yani lisanı hareket ettirmek suretiyle olur. Lisanı hareket ettirmek, “Allah, Allah…”, “Lâ ilâhe illâllah, lâ ilâhe illâllah…” zikrine devam etmektir ki, bu da kişide bir müddet sonra hızlanır ve sabit bir nokta haline gelir. Bir kere “Allah” der ama o bir defa “Allah” demenin ardında, on bin “Allah” rezonansı vardır. Buna, “zikr-i dâim” denir. Zikr-i dâim, çok yüksek bir makamdır. Büyük âriflerin çıkabileceği makamdır. Onlar sayısallığı artık aşmışlardır. Çünkü onların hayatlarında Allahın mazhariyetinin dışında bir oluş kalmamıştır.
Onlar bir hadis-i kutside ifade edildiği gibi; “O kimseler beni o kadar çok anarlar, bana o kadar çok ibadet ederler ki, (ibadet, anmak demektir aynı zamanda) Allah’ın isimlerini o kadar zikrederler ki, bir müddet sonra ben ve o, o kadar yakınlaşırız ki, onlar benim gören gözüm, tutan elim, yürüyen ayağım olurlar.”10 Allah’ın eli olur mu? Allah’ın ayağı olur mu? Allah’ın gözü olur mu? Bunlar ayrı birtakım konular ama Allah hadis-i kutside, ‘olurlar’ diyor. Demek ki, yeryüzünde hiç kimse Allah ile, Allah olarak, ilah olarak yolda, sokakta karşılaşmış değildir. “Allah adamı” olarak Allah bulunur.
Allah’ın yeryüzünde Zâtı ile bulunamaması yeryüzünün, şehadet âleminin doğasının Zât’ını kaldıramayacağından ileri gelir ki, kayıtlılık âlemi, kayıtsızlık âlemini kaldıramaz. Bu sebepten dolayı, Allah ancak isimleri ile tecellileri ile bilinir. Allah’ı mükemmel bir şekilde tecelli ettirebilecek tek varlık “insan”dır. Çünkü “ve alleme’l-esmâe külleha” buyruluyor. “Ben bütün isimlerimi âdeme yükledim, öğrettim, bildirdim, bellettim.” Bu âyetin ifadesinden biz, hayvanat, nebatat, cemadat gibi insan dışındaki diğer varlıklarda da Allah’ın isimlerinin belirli oranda bulunduğunu görmekteyiz ama bütünü, küllü sadece insandadır. “Allah’a giden en güzel yol, Allah’ın mazhar-ı tammı olan insandan geçer.”
Umum dindarların, umum Müslümanların kendilerine bildirilen, aynı zamanda Peygamber Efendimizin(sav) hadislerinde de tavsiye edilen esmaların adetlerine devam etmelerinin bir mahzuru yoktur. Çünkü bunlar hafifletilmiş, herkesin günlük olarak yapabileceği zikirlerdir. Mesela, namazdan sonraki tesbihatlar gibi. Ama bunun üzerindeki özel rakamlar, beş bin kelime-i tevhid ya da yetmiş bin kelime-i tevhid ile başlamak gibi hususlar, hiçbir dindarın kendi başına karar verip bunlarla meşgul olmaması gereken önemli hususlardır. Çünkü bu, özel bir ilimdir, özel ilim, ancak bir rehber, bir bilen eşliğinde elde edilebilir.
Sayının ve esmanın doğru tespit edilememesi, çok yüksek rakamlarla kişinin kaldıramayacağı enerjiyi çekmesi, birtakım problemleri beraberinde getirir. Dolayısıyla, öncelikli olarak kişinin gücünü tespit etmek gerekir. Eğer bir insanın pazıları, ayak kasları o kadar sıkleti kaldıramayacak güçte ise -halterci tabiri ile söylüyorum- o ağırlığın altına o kişiyi sokmak bir antrenör problemini doğurur. Bu da, bilimsel bir hatadır. Herkes kaldırabileceği yükün altına girmelidir. Ama halter sporunda her zaman yüz kilo üstü kaldıran insanlar da bulunmaktadır. Bunlara da, dünya şampiyonları denmektedir. Her ilimde şampiyonlar olabilir. Tabii herkes şampiyon olacak diye bir şart yoktur. Biz pazar torbasını kaldırabilirsek -beş kilo on kilo gibi- günlük hayatımızı da böylece sürdürmüş oluruz.
İsimler şemasını gözümüzün önünde şöyle bir canlandırabiliriz. Varlık katmanlarını insanlar, hayvanlar, bitkiler ve katı cisimler âlemi olarak ele alalım. Bütün âlemin Allah’ın isimlerinden meydana geldiğine inanarak, (Nitekim O’nun isimlerinden başka bir şey yok) tek tek isimleri yazalım. Mesela, ilk olarak Allah’ın “Mütekellim” ismini ele alıp şemaya yazdığımız zaman, bu çetelede insan karşısında (+) yazabiliriz, çünkü insan konuşan bir varlıktır. Demek ki, Mütekellim ismi insanda zuhûr etmektedir. Hayvanat da -bize göre anlamsız dahi olsa- belirli sesler çıkardığından, onlar da Mütekellim ismini taşırlar. Bakınız insanlar ve hayvanlar Allah’ın el-Mütekellim isminde müşterek oldular. Kendisinden bir ses çıkmaması hasebiyle, Mütekellim ismi bitkiler âleminde noksandır. Dolayısıyla eksi (-)… Cemadata geldiğimiz zaman, orda da Mütekellim ismi noksandır, yine eksi (-).
Bu şekilde, doksan dokuz ismin yukarıdan aşağı şemasını yaptığımız zaman, sadece insanlık mertebesinin hepsinde artı (+) olduğunu, hayvanlar âleminin yetmiş küsur isimde kaldığım, ta elli küsur isimde kaldığını, cemadatın ise otuz-kırk isimde kaldığını görürüz. Allah’ın el-Alîm, el-Hakîm, el-Latîf, el-Habîr gibi isimlerinin hepsi ancak insanda zuhûra geldiğinden dolayı, insan bütün varlığın imamı, bütün varlığın kendine secde edeceği, kendine yöneleceği bir varlık oluyor.
O insan tanındığında Allah tanınır…
Mahmud Erol Kılıç – Tasavvuf Düşüncesi
Merhaba tasavvuf ilmini İstanbul’da ogrenebilecegim bir yer varmı aklımdaki sorulara cevap bulamıyorum yardımcı olabilirsiniz çok sevinirim