Zan ve Şüphe İçinde Olanlar Gerçeği Anlayamazlar

suphe-duymak-1024x576 Zan ve Şüphe İçinde Olanlar Gerçeği Anlayamazlar

Zan ve şüphe içinde olanlar gerçeği anlayamazlar. Onlara manevî terbiye ve hakikatleri görecek göz verilmemiştir, inanmak için elle tutulacak delil ararlar. Gönül gözüyle görülebilen delilleri ve gönül kulağıyla duyulabilen sesleri göremez, duyamazlar.

Gönül gözleri görmeyenlerdir ki istidlâl yolunu körün değneği gibi kullanmak zorunda kalırlar. Bu değnek onların taşlara çarpıp yuvarlanmalarını önleşe de bu gidiş elbette önünü gören insanın yürüyüşündeki emniyet, doğruluk ve hedef aydınlığıyla ölçülebilir bir gidiş değildir.

Körleri bilirsin. Ne toprağı ekebilir, ne mahsulü biçebilir, ne de harman yapıp hasat alabilirler. Onların ne dünyayı îmâr etmeleri, ne de milletlerini bir ticaret ve iktisat anlayışı içinde kalkındırmaları mümkündür.

Anlıyorsun ki burada körler derken gönül gözleri kapalı olanları söylüyorum. Onlar Hakk’ı görebilmek için bir istidlâl (delil ile anlama) yoluna saparak, maddî delil arayanlardır.

Ve körler, önlerini gözleriyle değil değnekleriyle görerek aramızda bedbaht bir hâlde dolaşışlarıyla bizler için ilâhı bir hikmete misâldirler.

Aynadaki hayâlin gözbebeğinde tekrar kendini gören insan gibi, ilâhî varlığın gözbebeği mânâsında ve o kıymette yaratılan kâmil insanlardır ki gözleri gördüğü hâlde bir âmâlar kervanından farkı olmayan insan kütlelerine Allah a giden yolu gösterirler.

Sen o azizleri ve velîleri beşer gibi gördükçe bil ki, sana İblis’ten miras kalan gözlerle bakıyorsun .

Yazık sana! Kalbinde nifak bitmiş. Tevbeye ve teslimiyete muhtaçsın. Yakında toz duman ortalığı kaplayınca gerçeği anlayacak ve uyanmanın ne demek olduğunu bileceksin.Her kim ki, sözlerimi işitir, onunla amel eder ve amelinde de ihlaslı olursa “mukarreb”lerden  olur. Çünkü benim sözlerimde kabuk yoktur.

Yazıklar olsun sizlere ki, Allah’a  karşı muhabbet duyduğunuzu iddia ediyorsunuz ama, kalbinizle ondan başkasına yöneliyorsunuz. Mecnun Leyla’ya olan muhabbetinde sadakat derecesine ulaşınca kalbine Leyla’dan başkasını sokmamıştı. Bir keresinde bir topluluğa rastlamıştı. Ona dediler ki:

Nereden geliyorsun?-

Leyla!-

Nereye gitmek istiyorsun?-

Leyla!

Kalp Allah-ü Teala’nın  muhabbetinde sadık olursa, Musa a.s gibi olur. Allah-ü Teala  O’nun hakkında şöyle buyurmuştur: “Biz başkalarından süt emmesini daha önceden O’na a.s haram kılmıştık.”(Kasas,12)  Yalan söyleme, çünkü senin iki kalbin yok; bir kalbin var. Onu neyle dolduruyorsun? O ikinci bir şeyi daha almaz ki! Allah-ü Teala  şöyle buyurmuştur: “Allah  hiç kimsenin göğsünde iki kalp yaratmamıştır.”  Bir kalpki, hem Halık’ı , hem de halkı sevecek: Bu mümkün değildir. Yine bir kalp ki, içinde hem dünya, hem de ahiret olacak: Bu mümkün değildir. Hakk’ın  cahili riyakarlık ve münafıklık yapar; alim-billah olan, Hakk’ı  bilen ise asla böyle yapmaz. Ahmak, Allah-ü Teala’ya  asi olur, akıllı kimse ise O’na  itaatkâr olur. Hakka buğzeden O’na isyan eder; O’nu seven ise itaat eder. Dünyalık mal toplama hırsında olan riyakârlık ve münafıklık yapar; emeli kısa olan ise asla böyle yapmaz. Ölümü unutan riyakâr olur; ölümü hatırda tutan ise riyakârlık yapamaz.

İnceleyin:  Abdulkadir Geylani (k.s) Mektupları

Hakk’ın  nazarını unutan riyakârlık yapar; O’nun nazarını gözeten ise riyakârlık yapamaz. Gafil riyakarlık yapar; uyanık ise asla.. Allah’ın  evliyasının kendilerini gafletten uyandıran uyandırıcıları, onlara ilim öğreten öğretmenleri vardır. Allah-ü Teala  onlara ilim vasıtaları elde etmeleri hususunda yardım eder. Hz. Peygamber a.s şöyle buyurmuştur: “Eğer bir mü’min bir dağın tepesinde olsa Allah-ü Teala  ona ilim öğreten bir âlimi yine de gönderir.”

Menfaat kazanma uğruna Salihlerin kelimelerini satma. Onların sözlerini konuşma.Onlarla nefsine destek çıkma. Kusur gizli kalmaz. Kendi malından giy, çıplak kalma. Pamuğu kendi ellerinle ek, kendi ellerinle sula, gayretinle büyüt. Sonra ondan kumaş yap, onu dik ve giy. Başkasının malıyla, başkasının elbisesiyle şımarma. Eğer başkasının sözünü kullanır,konuşur ve başkasının sözüyle iddiaya kalkışırsan, ariflerin kalpleri senden iğrenir. Fiilin olmazsa sözün de olamaz. İşin zahirinin amelle alakası vardır. Allah-ü Teala şöyle buyurmuştur: “Amelleriniz dolayısıyla cennete girin.”  Mümin heva ve hevesi ve malayani ile konuşarak melekleri yormaz. Onun kalbi Hakk’tan haşyet duyar. Hoş onun azaları da Hakk’tan haşyet duyar ya! Onun kalbinin dili konuşamaz, aslında onda olan hiçbir dil konuşamaz. Onun kalbinin ateşi Rabbinin  heybeti karşısında hafifler, dolayısıyla azalarının ateşi de zayıflar ve melekler rahat içerisinde kalır.

Ey oğul! Senin birbirinden ağır, akıbeti müşkül, pek çok günahın var; işin zor. Onlar ister lehine ister aleyhine olsun; ölümü hatırlama duygusuyla uyan. Ölümünü unutman hiç desenin hayrına değildir. Kıyl-u kali bırak, malayani ile uğraşmayı terk et. Emelini kısalt.Hırsını azalt. Yakında öleceksin. Belki de sen bu hal üzere iken ölümün gerçekleşi verecek.Buraya ayaklarınla geldin ama belki de bir cenaze olarak evine taşınacaksın.

Mü’min nefsini hastalıklarından kurtarır, şifa bulur. Hastalık eziyeti vaki olduğunda nefsine der ki: “Sana nasihat ettim, beni dinlemedin. Bundan seni sakındırmıştım ey cahil, ey kâfir, ey Allah’ın düşmanı!” Nefsini hesaba çekmeyen ve onunla mücadele etmeyen kimse felah bulamaz.Hz. Peygamber a.s şöyle buyurmuştur: “Kendi kendinin vaizi olmayan kimseye başkalarının vaaz ve nasihati fayda vermez.” Felah isteyen kimse, nefsine vaaz  nasihatta bulunsun, onu zühde alıştırsın, onunla mücahede etsin. Zühd, önce haramları, sonra şüphelileri, daha sonra mubahları, en sonunda dabütün hallerde mutlak helalleri terk etmektir. Böylece terk edilmemiş hiçbir şey kalmamış olur.

İnceleyin:  Abdulkadir Geylani (k.s) Mektupları

Hakiki zühd, dünyayı ve ahireti terktir; şehvetleri ve zevkleri terktir; varlığı terktir; hali,dereceyi, kerameti, makamı talep etmeyi terktir; kâinatın Rabbinin dışında her şeyi terktir. Böylece, her şeyin kendisinde son bulduğu Halık’tan başka hiçbir şey kalmaz ki,

O (c.c) bütün emellerin nihayetidir. Bütün işler O’na  döner. Konuşmacılardan kimisikalbiyle konuşur, kimisi sırrıyla konuşur ve kimisi de nefsiyle, hevasıyla ve şeytanıylakonuşur. Mü’minin adeti önce tefekkür etmek, sonra konuşmaktır. Münafık ise önce konuşur,sonra düşünür. Mü’minin lisanı aklının ve kalbinin ötesindedir. Münafığın lisanı ise aklından ve kalbinden öndedir. Allah’ım ! Bizi mü’minlerden eyle. Münafıklardan eyleme. “Bize dünyada da,ahirette de güzellik ver ve cehennem azabından bizi koru.” (Amin)

Abdülkadir Geylani, cilau-l Hatır

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir