Zaferin Serhat Türküsü
Cebrail’in kanadı yeniden dokunacak mı ipekten hafif bir esintiyle insanlığın omuzlarına? İnsanlığın ağır yük altında çökmeğe yüz tutan omuzlarını, yeniden, Vahiy meleğinin şifa verici elleriyle onanacak mı? Çürümüş, morarmış omuzlar, yeniden erecek mi eski altın günlerine?
Ruhun doğusundan batısına bir yeni soluk üflenecek mi? İsrafil’in Sûru, ölmeden önceki dirilişi geri getirecek mi, aklın buzulunda donup kaskatı kesilen insan özüne? Derleniş toparlanış şafağı ağacak mı dağılmış, toz haline gelmiş hakikat mantığına?
Yeniden gök sofrasını açacak mı ölesiye acıkmış insan ruhunun önüne Mikâil, nîmet saçma görevlisi melek? Tabiat içinde katmerli, kıvrım kıvrım yatan tabiatı, bereket tabiatını bulup çıkaracak, ortaya koyacak, sergileyecek mi?
Ve yüzünde, celâl şimşeğinden bir maske, insanlara keskin bir kılıç gibi inen o korkutucu fizikötesi elçi, Azrail, “ölüm dersi” kürsüsüne oturduğu her vakit, can kulağıyla dinleyen kişileri tekrar bulacak mı? O, “ölmeden önce ölme”yi öğrenmeğe can atanlardan. Ölümün korkulu perdesini kaldırabilecek yüreklilerden. Eşyanın donuk yüzünde, cama çarpan sinek gibi kuruyup kalmayanlardan.
Melekler mi gitti, insan mı gitti? Herkes ve her şey yerliyerinde, ama konumlarda, bakışlarda, tutumlarda bütün değişme. Şeytanın zaferi mi yani? Hayır, hayır, hiç bir vakit, hiç bir zaman, şeytanın zaferi olamaz.
Şeytan, yenilmeye mahkûmdur. Her zaman yenilmeye mahkûm. Ama, o öyle ters bir duygu karmaşasındadır ki,yenilgiden zevk alır. Kendisiyle birlikte yenilenleri gördükçe, kendi dışında da, kendisinden ötürü bir yenilgi gördükçe, yendiğini sanır. Yenen kendisi midir? Yenilendir o aslında. Ama ne yazık ki, yenilgisi, bir çoklarını da ardından sürükler…
Şeytan bilir yenileceğini. Her zaman yenildiğini bilir. Ama, o, tek başına yenilmeyi sevmez. Başkalarının da kendisi gibi ve kendisiyle birlikte yenilmesinden hoşlanır. Bundan öylesine sevinç duyar ki, kendisinin de zavallılarla birlikte yenilmiş olduğunu unutur. Bu sevinci, başkalarının yenilmesinden duyulan ters hazzı, bir yengi sevinci sanır.
Yenilgiye aracı veya araç olan, yenen midir? Hayır. Yenilgi aracı veya aracısı, ancak yenilgiye aittir. Onun zaferle ne ilişkisi olabilir?
Sürgün,başkalarının da sürünmesinden zevk alırsa ve biraz da bu zevk yüzünden bir çok kişileri baştan çıkarıp sürülmelerine sebep olursa, bu onun zaferi midir?
Sürgündür o. Başkasını sürgüne gönderen değil, sürgünlüğüne yoldaş toplayandır o.
Ebedî sürgündür o. Sıkıldığı sürgün yalnızlığına mahkûmdur. Bu yalnızlığı bir parça gidermek için arkadaş arayan ve her bulduğunda bir avunuş bulan sürekli sürgün.
Kürek mahkûmu, kendine eşlik edecek kolların artmasını diler. Ama bu onun alınyazısını değiştirir mi?
Arasıra dönüp insanlığın üzerine samyeli benzeri olan soluğunu üfürür. Kavrulan, bu zehirli yelle çılgınlaşan ruhlar, ona doğru koşarlar. O da, adasına, sürgünlük ve yalnızlık adasına bu koşuşanları gördükçe ufak bir ferahlama duyar.
Cüzzamlının, frengilinin arada bir duyduğu ferahlama gibidir bu ferahlayış. Gerçek bir ferahlama, şifadan doğan, nekahat dönemi ferahlaması değil.
Öyleyse gerçekte korkacak bir şey yok. Melek kanadını solduramaz o zehirli yel. Geçicidir, güçsüzdür çünkü. İnanmış insanın üzerine gerilmiş kanadı kıramaz, aşamaz.
Şeytanın aşılmaz handikapıdır melek. Ve ruhumuzun meleklere açık pencereleri. Onun soluğunu içeri bırakmaz bu pencerenin gümüşten tül perdeleri.
Varoluşa örtük inanç kalesini zorlayacak yeni bir harekete hazır olmalıdır toprağı aşan tarafımız, ki Kur’an’dan, Vahy Sultanı’ndan, Cebrailin diriltici soluğu erişebilsin.
Ki ruhumuzun içindeki türbenin kapısı açılsın.
Ve abdest alan yatırı izleyelim gün doğmadan.
Ki zaferin serhat türküsü işitilsin ta ufuklardan.
Sezai Karakoç-Gündönümü,syf:65-68