Gidiyoruz, gidiyoruz, gidiyoruz, sonra dönüp arkamıza bakıyoruz ki, bir çuvaldız yol gitmişiz. Bir masal içinde yaşıyoruz da onun için mi? Yoksa kaskatı gerçekler mi zahmet çokluğunu, alınmış yol gibi gösteriyor? Yoksa dümdüz sanılan yol, bir tabakadan ansızın bir başka tabakaya düşüş yüzünden, içice girmiş çemberler gibi dolambaçlı da ondan mı?
Belki.
Ama yolun çetinliği, sonunda, ulaşılacak olanı büyütmektedir. Yani, bir bakıma, hedeften, varılmak istenen noktadan sonrasını kolaylaştırmaktadır. Sen, yolla uğraştıkça, varmadığın hedef de yerinde duracak değildir. Belki de hedef de seni artık beklemeyecekte kendi kendini kurmaya kalkacaktır. Ama bu yine senin eserindir. Sen yolla uğraşmasan, yolun son ucunda böyle bir karıncalanma ve kımıldanma beklemek hakkın olamaz. Ama sen yolun kendisiyle uğraştıkça, hedefe varmak umudu hiç kaybolmayacak demektir. Hedefin şuurunu zorluyorsun demektir. Elbet, «her güçlükten sonra bir kolaylık vardır». Sen, ileriye doğru hamle yapıp, içinde ilerlediğin tabakaların toprak damarlarının elverişsizliği yüzünden döne döne yine ayni noktaya, çıkış noktasına dönsen bile, kazançlısın. Çünkü, nokta ayni nokta olsa da, sen artık eski sen değilsin. Yol ilerlememiş de olsa sen ilerlemişsin. Kaybettiğin mesafeleri ve zamanı elverişli ilk rüzgârda geri alabilirsin. Bir şey ki, ilerde oluşmaktadır, sen ona yetişeceksin.
Şartlar hazır olmasa da, insan hazır oluyor ya, bu da ilerlemenin ta kendisidir. Sen etten gözleriyle değil, zihin gözleriyle, iç gözleriyle bu ilerlemeyi görenlere bak ey ideal arkadaşım! Sen konuşanlara değil, susanlara bak.
Büyük alınyazıları, çetinliklerden yazılmıştır.
Bayram, asıl zindandan ve asıl kurbandan gözlenmiştir.
Yepyeni bir dünya, hep sabırdan ve imândan beklenmiştir.
Bırak, kara basın, inkâr basını, onlar bizimle uğraşsın. Nasıl olsa bir gün onlarla uğraşan, evlerinin içinden çıkacaktır. Bu bir İlâhi bağıştır: kutlu çocuk, Musa, firavunun sarayında yetişecektir.
Döne döne ayni noktaya dönsen bile bu yolda dön, yine dön! Çünkü bu dönme, Mevlâna’nın dönmesidir.
Yalnız ayakların değil, sesin de var. Gidemediğin yerleri çağırabiliyorsun ya. Hem ilerle, hem çağır. Sen gidemesen bile, çağırdıkların sana gelecektir.
Sen asıl öze bak, mayaya bak. O düzelince hepsi birden düzelecektir. Teker teker suyu, toprağı, havayı ılıklaştıramazsın. Bahar gelince hepsi birden ısınacaktır. Öyleyse, sen ayrı ayrı suya, böceğe, ağaca, taşa bakma, bahara bak.
İnsanın içindeki baharı gözle, baharı bekle.
Yola ne bakıyorsun, yolcuya bak. Yolu nasıl olsa gidecek olan o değil mi?
Yolun çetinliğinden ve uzunluğundan, bitmezliğinden ne yakınıp duruyorsun? Her doğan gün, gidiş gücünü tazeledikten sonra.
Kitaptan gelen bad-ı saba, ruhunu ve vücudunu ilerilerin esintisiyle doldurduktan sonra.
Kendime böyle dedim; size de böyle derim.
Sezai Karakoç-Günlük Yazılar 2
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…