Yezid bin Muaviye ve Kerbela Vakası
Paylaş:

1) Tarih kitaplarının hiç şüphesiz yalan ve iftira karışmış haberleri ile dolu olduğu bu elim vakanın rivayetlerini, taraftar olmadan ve senetlerini inceleyerek zikretmeye gayret edeceğiz.

Hazreti Muaviye’nin vefatından başlayan ve Hazreti Hüseyin’in şehid edildiği ana kadar devam eden bu vetire, Müminlerin kederden kahrolmasına, Allah Rasülü’nün öptüğü saçların kan  dolmasına, peygamberlerini katleden geçmiş ümmetlerin ardından peygamber evladının katledilerek onların izlerini bu ümmete bir leke olarak taşınmasına sebep olmuştur.

Okurlar, yıllardır milletimizin Hafızasına yerleşen kalıp ve ithamları bir kenara bırakırlarsa, insanların birbirlerine hakaret etmek için ismini bir küfür haline getirdiği Yezid’in bu vakadaki konumunu görecek ve adaletle hükmetme kapısının anahtarlarını elde edeceklerdir.Tarih boyunca ilim ve fikrin yerini, kara propaganda ve mesnedsiz sloganlar doldurmuş, insanlar hakikati araştırmak yerine toplulukların inandığı söylemlerin peşinden sürüklenmeyi tercih etmişlerdir. Bu başlıkla sizleri ilme ve hakikate davet edip, düşünmeye ve tetkik etmeye davet ediyoruz.
Tevfik Allah’tandır.

a) Hazreti Hüseyin’in Yezid’e Biat Etmeye Karşı Çıkışı

Hazreti Muaviye’nin oğlunu veliaht olarak ilan etmesi sürecinde ashaptan birkaç kişi dışında herkesin biat ettiğini zikretmiştik. Muhaliflerden Hüseyin ve İbn Zübeyr (radıyallcihu anhuma), İbn Abbas ve İbn Ömer’ in hilafına biat etmekten hep sakınmış ve Yezid’i halife olarak tanımamıştı. Bu vakanın evvelinde Hazreti Hüseyin’in yönetimle alakalı fikir ve beklentilerini izah edecek şu rivayeti inceleyebiliriz.

Hazreti Hasan’ın vefatından sonra Kufelilerden birkaç kişi Hazreti Hüseyin’in yanına geldi. Bu kişiler Hazreti Hüseyin’i,Hazreti Muaviye’yi görevden hall etmeye davet ettiler ve şöyle dediler:

“Biz senin ve kardeşinin görüşünü biliyoruz.” Hüseyin (radıyallahu anh) ise şöyle yanıt verdi: “Savaştan geri durmayı sevdiği için Allah’ın kardeşime mükafat vereceğini ümit ediyorum. Bana da zalimlere karşı cihadı sevme niyetine sahip olduğumdan ötürü Allah’ın mükafat vereceğini ümit ediyorum.” Bu görüşmeyi haber alan Mervan b. el-Hakem, Hazreti Muaviye’ye Hazreti Hüseyin hakkında şöyle bir mektup göndermiştir: “Korkarım ki Hüseyin, fitne çıkarmak için pusuya yatmıştır ve öyle sanıyorum ki onunla uzun uzadıya uğraşacaksınız.” Bunun üzerine Hazreti Muaviye de, Hazreti Hüseyin’e şöyle bir mektup gönderdi: “Allah adına söz verip ahdu peyman eden kimsenin vefakarlık göstermesi gerekir. Duyduğuma göre Kufelilerden bir topluluk, seni ihtilaf çıkarmaya davet etmiş. Daha önce de denendiği gibi Iraklılar, babana ve kardeşine karşı baş kaldırıp, düzeni bozmuşlardı. Allah’tan kork, ahde vefa göster, verdiğin sözü hatırla. Sen ne zaman bana karşı hile yaparsan, ben de sana karşı hile yaparım.”

Hazreti Hüseyin ise, Muaviye (radıyallahu anh) ‘a şöyle bir mektup gönderdi:  “Mektubunu aldım. Hakkımda sana anlatılan şeylerle ilgim yok. Ben o şeylerden başkasına layığım. İyiliklere ancak Allah yol gösterir. Ben seninle savaşmak ve sana karşı muhalefette bulunmak istemedim. Seninle cihadı terk ettiğimden dolayı Allah katında artık mazeretin olacağını da sanmıyorum.” Muaviye (radıyallah anh) hasta yatağında can çekişirken oğlu Yezid’i çağırmış ve ona vasiyetini yaptıktan sonra şöyle demiştir: “Rasulüllah’ın kızı Fatıma’nın ve Ali’nin oğlu Hüseyin’e dikkat et, çünkü o, insanların en çok sevdiği bir kimsedir. Onunla ilişkilerini düzelt, ona iyi davran ki seninle iyi geçinsin. Eğer herhangi bir kusur işleyecek olursa umarım ki babasının öldürülmüş, kardeşinin yardımsız bırakılmış olması sebebiyle ona acırsın ve ona mukabelede bulunmazsın.” Muaviye (radıyallah u anh) hicretin altmışıncı senesinin receb ayının on beşinci gecesinde vefat etti. İnsanlar Yezid’e biat ettiler. Yezid de Abdullah b. Ami b. Üveys el-‘Amiri, ‘Amir b. Lüey ile Medine valisi el-Velid b. Utbe b. Ehi Süfyan’a haber göndererek kendisine biat etmeleri için insanlara çağrıda bulunmasını ve bu işe Kureyş’in önde gelen şahsiyetleriyle başlamasını, herkesten önce Hazreti Ali’nin oğlu Hazreti Hüseyin’in biatını sağlamasını emretti ve babası Muaviye (radıyallahu anh)’ ın kendisine, Hüseyin’e yumuşak davranmasını ve onunla iyi geçinmesini emretmiş olduğunu da bildirdi. Yezid’in Medine valisi Velid gece yarısı Hüseyin ve Abdullah b. ez-Zübeyr (radıyallahu anhuma)’ya haber göndererek Muaviye (radıyallahu anh) ‘ın vefat etmiş olduğunu bildirdi ve gelip Yezid b. Muaviye’ye biat etmelerini istedi. Onlarda: “Sabahı bekleyelim ve insanların ne yaptığını görelim.” dediler. 352

Hüseyin (radıyallah anh), o gece bineğine atlayıp İbnu’zZübeyr ile birlikte Medine’den ayrıldılar ve: “O, bizim tanıdığımız Yezid’dir. Vallahi onun azmi ve mürüvveti yoktur” dediler. Sabah olunca insanlar Yezid’e biat için Velid’in yanına geldiler. Velid, Hüseyin ile İbnu’z-Zübeyr (radıyallahu anh)’ı arattırdı ama bulamadı. Mekke’de Hazreti Hüseyin Hazreti Abbas’ın evine, Hazreti İbnu’z-Zübeyr de Hicr’in evine yerleştiler. İbnu’z-Zübeyr insanları, Ümeyyeoğullarına karşı kışkırtmaya başladı. Sabah akşam Hüseyin’in yanına gidiyor ve onun Irak’a gitmesini tavsiye ediyor, sonra da: “Iraklılar senin ve babanın taraftarlarıdırlar.” diyordu. 945 İnsanlar, Yezid’ e biat edeceklerine dair söz olarak Hazreti M uaviye’ye biat ettiklerinde Kufeliler yanlarına gelmesi için Hazreti Hüseyin’e mektup gönderiyor ve onu davet ediyorlardı, ancak o, Kufelilerin davetine icabet etmiyordu. Kufelilerden bir grup, Muhammed b. el-Hanefıyye’nin yanına giderek yanlarına gelmesi için talepte bulundular; ancak o Kufelilerin bu talebini yerine getirmedi, gidip durumu abisine anlattı. Hazreti Hüseyin de ona şöyle dedi: “Bunlar sizi vasıta edinerek dünya servetini elde etmek ve varlıklarını bizim sayemizde uzun süre devam ettirmek, ayrıca hem bizim hem de insanların kanlarını akıtmak istiyorlar.” Hüseyin (radıyallahu anh) Kufe’ye gitmek istiyordu; bazen de onlardan uzak kalmayı da istiyordu.946

Hazreti Muaviye’nin ölüm haberi geldiğinde Abdullah b. Ömer ve İbn Abbas (radıyallahu anhum) Mekke’de idiler. Mekke’den dönerlerken Hüseyin ve Abdullah b. ez-Zübeyr (radıyallahu anhuma) ile karşılaştılar. Hazreti Muaviye’nin vefat ettiğini ve Yezid’e biat edildiği haberini alınca Abdullah b. Ömer onlara: “Allah’a karşı gelmekten sakının. Ondan korkun, müslüman cemaati tefrikaya düşürmeyin. ” diye tavsiyede bulundu. 947

b) Hazreti Hüseyin’in Mekke Süreci

Hüseyin (radıyallah u anh) Yezid’ e biat etmemişti ve hilafete ehil olmadığını düşündüğü için biat etmemek niyetinde idi. Ehil olmayan birinin halife olmasını ve de hilafete vesayetle geçmeyi münker bir iş olarak gördüğünden bu münkeri kaldırmak ve halifeyi İslam’a uygun bir şekilde seçmek için mücadele etmek niyetinde. Bu yüzden bekleyişe ve insanların ne yapacağını izlemeye koyuldu. 948

Mekke, Yezid’ e biat etmeyenlerin karargahı halini almadan evvel Hazreti Hüseyin’e Kufeliler’in davetleri gelmeye başlamıştı. Hazreti Hüseyin’in Abdullah b. ez-Zübeyr’e şöyle dediğini rivayet edilmiştir: “Bana bağlı olduklarına ve benimle beraber olacaklarına talakları ve kölelerinin azatlığı üzerine yemin eden 40.000 Iraklının bey ‘ati gelmiştir. 949 Kufelilerin daveti duyulmaya başladığında Hazreti Hüseyin, bir taraftan Kufelilerin arka arkaya gelen davetleri, diğer taraftan ise sükunetle hareket etmesini tavsiye edenlerin arasında kalmıştı. Mekke ve Medine ahalisi ona Kufe’ye gitmemesini tavsiye etmekte idiler. Ebu Seleme b. Abdurrahman bu davetlerin sonunda olanlar olunca dedi ki: “Hüseyin’in Iraklıları fitnelerini bilmesi ve yanlarına gitmemesi gerekirdi. Ancak ibnu’z-Zübeyr, onu bu hususta yüreklendirdi,ona cesaret verdı950. el-Misver b. Mahreme Hazreti Hüseyin’e şu mealde bir mektup gönderdi: “Sakın Iraklıların mektuplarına ve İbnu’z-Zübeyr’ in: ‘Iraklıların yanına git, onlar sana yardım edecektir’ demesine aldanma. Harem’den ayrılma. Eğer Iraklıların sana ihtiyacı varsa develerine binip senin yanına büyük bir kuvvetle geleceklerdir.” Allah Hüseyin’e hayır mükafat versin. O benim bu sözüme aldırış etmeyip şöyle söyledi: “Bu hususta istihare yapacağım ve Allah’tan hayır dileyecegım.951

Yezid, babasının tavsiye üzerine Hazreti Hüseyin konusuna hassas davranıyor ve insanların onu kullanarak bir fitnenin peşine düşmesinden endişe duyuyordu. Bundan ötürü Abdullah b. Abbas (radıyallahu anhuma)’ya bir mektup göndererek Hazreti Hüseyin’in Medine’den ayrılıp Mekke’ye gittiğini haber vermiş ve mektubunda şöyle demişti: “Öyle sanıyorum ki Hüseyin’in yanına doğululardan bazı kimseler gitmişler ve ona halifelik ümidini vermişlerdir. Sende bu hususta tecrübe ve haber vardır. Eğer böyle yapmış ise, akrabalık bağlarını koparmış olur. Sen ailenin yaşlısı ve işaretlisi kabul edilen bir kimsesin, onu ayrılık çıkarmaktan men et.” Yezid mektubunda, İbn Abbas (radıyallahu anhuma)’ya ve Mekke ile Medine’de bulunan Kureyşlil,ere şu beyitleri de yazmıştı: “Ey Süvari! Ey hızla giden güçlü deveye binen ve devesi süratli olan! Kureyşlilere duyur ki, benimle onlar arasında mesafe uzaktır. Benimle Allah’ın Hüseyin’i arasında akrabalık bağları vardır. Beytin avlusundan ki bir yerde, İlah’ın ahdini ve uyulması gereken sözü hatırlatıyorum. Kavminize böbürlenmemeyi anneniz vasıtası ile kazandırabildiniz. Öyle bir anne ki, hayatıma yemin ederim, o iffetli, iyi ve yüksek şahsiyet sahibidir. Onun faziletine hiç kimse ulaşamaz. O Rasulüllah’ın kızıdır. İnsanların en hayırlısı da bilir ki, Fatıma’nın size kazandırdığı ve başkalarına kazandırdığı faziletler vardır. Sizin, onun faziletinde payınız vardır. Ben onun alemini böyle sanıyorum. Sanmak da bazen doğru sonuca vardırır ve yolu gösterir. Bu iddialarınızdan bir gün kopacaksınız, bir gün öldürüleceksiniz. Akbabalarla yırtıcı kuşlar etlerinizi birbirlerine hediye edeceklerdir. Ey Milletimiz! Savaşı -durmuş iken- alevlendirmeyin. Barışın iplerine sarılın ve tutunun. Sizden önceki nesiller de savaşı denediler. Ümmetler onları mahvettiler. Milletinize acıyıp insaf edin. Onları perişan düşülüp mahvetmeyin. Zira perişan düşen birçok kimsenin ayağı kayar.” İbn Abbas da ona cevap olarak şu mektubu gönderdi: “Öyle umarım ki Hüseyin, senin hoşlanmadığın bir sebeple Medine’­ den çıkıp gitmiş değildir. Aranızı bulmak ve öfkeyi yatıştırmak maksadıyla her vesileyle ona öğüt vermekten vazgeçecek değilim.”

Bundan sonra İbn Abbas, Hüseyin’e (radıyall:ihu anhum) giderek onunla şöyle konuştu:

“Ey amca oğlu! insanlar senin Irak’a gideceğini kendi aralarında konuşuyorlar. Söyle bakalım, sen oraya gidip ne yapacaksın?” “Bugün veya yarın oraya gitmeye karar verdim.” “Onlar, emirlerini öldürüp düşmanlarını kovduktan, ülkelerini hakimiyetleri altına aldıktan sonra seni çağırırlarsa oraya git, ama emirleri başlarında durup hayatta, görevlileri de vergilerini toplamakta ise, buna rağmen seni çağırmışlarsa, demek ki fitne ve savaş için seni çağırmışlardır. “Ben bu hususta Allah’tan hayır dileyeceğim, istihare yapacak ve neticeye bakacağım.” Bu karşılıklı konuşmalardan sonra İbn Abbas (radıyallahu anhuma), Hazreti Hüseyin’in yanından çıktı. Ondan sonra Abdullah b. ez-Zübeyr, Hüseyin’in (radıyallahu anhum) yanına gidip şöyle dedi: “Muhacirlerin evlatları olarak bu işe onlardan daha layık olduğumuz halde işin peşini ne diye bunlar lehine bıraktığınızı bilemiyorum. Ne yapmak istediğini bana anlatır mısın?” “Kendi kendime Kufe’ye gitmeye karar verdim. Orada taraftarlarım ve ileri gelenler bana bu konuda mektup yazmış bulunuyorlar. Allah’tan hayırlısını diliyorum.” “Şayet benim de senin gibi taraftarlarım olsaydı, oraya gitmekten hiçbir şekilde vazgeçmezdim.” Abdullah b. ez-Zübeyr, ayrılıp gittikten sonra Hazreti Hüseyin şöyle dedi: “İbnu’z- Zübeyr de biliyor ki, ben burada bulunduğum sürece yönetimde kendisi söz hakkına sahip olamayacak ve insanlar benden başkasına yönelmeyecek ve başkasını bana denk tutmayacaklardır. Bu yüzden Mekke’yi kendisine bırakmam için buradan çıkıp gitmemden hoşlanıyor.”

Akşam olduğu zaman İbn Abbas, tekrar Hazreti Hüseyin’in yanına gelip şöyle dedi: “Ey amca oğlu! Sabretmek istiyorum ama edemiyorum. Korkarım ki, Irak’a gittiğin takdirde orada öldürüleceksin. Çünkü Iraklılar, hain bir millettir. Onlara aldanma. Iraklılar, düşmanlarını kovuncaya kadar sen bu şehirde kal. Sonra yanlarına git. Bunu da yapmayacaksan Yemen’e doğru yola çık. Orada kaleler ve dağlar arasında boğazlar vardır. Babanın da orada taraftarları vardır. Yemen’e gidersen insanlardan çekilmiş, uzlette kalmış olursun. Oradan Irak’a mektuplar yaz, propagandacılannı oraya gönder. Böyle yaptığın takdirde istediğin amaca ulaşacağını umuyorum.” Hazreti Hüseyin karşılık olarak şöyle dedi: “Ey amca oğlu! Allah’a yemin ederim ki, bana öğüt verdiğini ve benim için endişe ettiğini anlıyorum, ama Irak’a gitmeye karar verdim.” İbn Abbas (radıyallah u anlı uma) kararından dönderemeyeceği Hüseyin (radıyallahu anh)’a şöyle bir tavsiyede bulundu: “Eğer mutlaka gideceksen bari çocuklarını ve kadınlarını götürme. Allah’a yemin ederim ki, senin de Osman gibi çocuklarının, ya da kadınlarının gözü önünde öldürülmenden korkuyorum. Hicaz’ı kendisine bırakmandan ötürü İbnu ‘z-Zübeyr’in gözleri aydın olsun. Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah’a yemin ederim ki, eğer seni saçından ve alnından yakaladığım ve herkes etrafımızda toplanıncaya kadar seni bu şekilde tuttuğum takdirde bana itaat ederek kalacağını bilseydim, bunu gerçekten yapar ve seni yola çıkmaktan men ederdim.” Bu konuşmalardan sonra İbn Abbas, Hazreti Hüseyin’in yanından ayrıldı ve İbnu’z-Zübeyr’e rastladığında ona:  “Ey İbnu’z-Zübeyr! Gözün aydın olsun” dedi, sonrada şu şiiri okudu: “Ey kalabalıktaki kuş, artık etraf boş. Dilediğin kadar yumurtla ve öt. Canın çektikçe etrafı gagala. (Bugün avın öldürülmüştür, sana müjdeler olsun.)” Bu şiiri okuduktan sonra İbn Abbas: “İşte Hüseyin, Irak’a gidiyor ve Hicaz’ı sana bırakıyor.” dedi.952

Ebu Said el-Hudri, Hazreti Hüseyin’in yanına gelip şöyle dedi: “Ey Abdullah’ın babası! Ben sana öğüt veriyorum. Senin için endişe ediyorum. Duyduğuma göre KUfe’deki bazı taraftarlarınız yanlarına gitmen için sana mektuplar yazıp davette bulunuyorlar. Sakın onlara gitmeyesin, Çünkü babanın Kufe’de iken şöyle dediğini işittim: ‘Vallahi ben Kufelilerden bıktım, usandım, onlara kızdım. Onlar da benden bıkıp usandılar ve kızdılar. Onlarda asla vefa yoktur, onlar sayesinde kazanç sağlayan kişi, kazanç getirmeyen kumar okuyla kazanç sağlamak isteyen kişi gibidir.’ Allah’a yemin ederim ki, onların herhangi bir işe niyet ve azimleri yoktur, kılıca karşıda sabır göstermezler.”953 Ashabın büyüklerinden pek çok kişi Hazreti H üseyinle defaatle görüşmüş ve onu vazgeçirmeye çalışmışlardı: Ebu Bekir b. Abdurrahman b. el-Haris b. Hişam Hüseyin’e gidip şöyle dedi: “Ey amcaoğlu! Iraklıların babana ve kardeşine yaptıklarını gördün. Sen ise onların yanına gitmek istiyorsun. Onlar, dünyanın kullarıdırlar. Sana yardım sözü verenler seninle savaşacaklardır.

Kendisine yardım etmeyi çok istediğin kimseler, seni yardımsız bırakacaklardır. Allah aşkına nefsine mağrur olup aldanma.” Hazreti Hüseyin de Ebu Bekir’e şu cevabı verdi: “Ey amcaoğlu! Allah sana hayır mükafat versin. Allah’m takdiri mutlaka yerine gelecektir.” Ebu Bekir bunun üzerine: “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve O’na dönücüleriz. Hüseyin için Allah katından sabır dili”dedi.954 . Abdullah b. Muti’de Hazreti Hüseyin’e şöyle diyordu: “Anam babam sana feda olsun. Hayatta kalarak bizi vücudunla yararlandır. Irak’a gitme. Allah’a yemin ederim ki, eğer Iraklılar seni öldürecek olurlarsa, bizi köle ve hizmetçi edinirler.”955 Harameyn’in naibi Amr b. Sa’id b. el-As da Hüseyin (radıyallahu anh)’a şöyle bir mektup gönderdi: “Sana doğru yolu göstermesini ve yuvarlanmakta olduğun uçurumdan seni geri çevirmesini Allah’tan diliyorum. Duyduğuma göre Irak’a gitmeye karar vermişsin. Ayrılık çıkarmaktan Allah’a sığınmam istiyorum. Eğer korkmakta isen yanıma gel, ben sana eman veririm. Sana iyi davranırım. Aramızdaki bağların kopmamasına özen gösteririm.” Hazreti Hüseyin de ona şu mektubu gönderdi: “Eğer göndermiş olduğun bu mektubunla bana iyilik yapmak ve aramızdaki bağların kopmamasına özen göstermek istemiş isen, dünyada ve ahirette hayır ve iyilik gör. İnsanları Allah’a davet edip iyi işler yapan ve “Ben Müslümanlardanım” diyen kimse ayrılık çıkarmış olmaz. Emanların en iyisi ve hayırlısı Allah’ın verdiği emandır.

Dünyada Allah’tan korkmayan kimse Allah’a iman etmiş olmaz. Biz, kıyamet gününde, katında bize emanı vacip kılacak bir korku ile dünyada Allah’tan korkuyoruz.”956 Iraklılardan, Hüseyin’e peşpeşe mektuplar ve elçiler geldiği sırada Müslim b. Akil’in mektubu da geldi. Müslim mektubunda Hüseyin’in, ailesi ile birlikte Irak’a gelmesini yazıyordu. Bu arada Müslim b. ‘Akil, Irak’ta öldürüldü. Ancak Hüseyin’in bundan haberi yoktu. O, lrak’a gitmeye karar vermişti. Müslim’in öldürülmesinden bir gün önce -ki Müslim, arefe günü öldürülmüştüHüseyin tevriye gününde Mekke’den yola çıktı. Onun çıkışını duyan halk ona acıdılar ve gelip onu yola çıkmaktan sakındırdılar. Onu sevenler ve görüş sahibi olan kimseler, Irak’a gitmemesi için tavsiyelerde bulunarak Mekke’de kalmasını isteyip babasının ve kardeşi Hasan’ın başına gelen olayları hatırlattılarsa da Hazretı Huseyın yoluna koyulmuştu.957

c) Kufe’nin Durumu

Hazreti Hüseyin kendisi gitmeden evvel durumlarını öğrenmek ve niyetlerini sorgulamak adına amcaoğlu Müslim bin Akil’i önden Kufe’ye göndermişti. Kufe valisi Numan bin Beşir’ in yumuşak davranmasından ötürü çalışmasını rahatça yapmış ve Kufeliler’in biatını Hazreti Hüseyin için toplamış ve Kufelilerin tamamının onun safında olduğu haberini hızlıca Hazreti Hüseyin’e yollayıp acele ile Kufe’ye gelmesini tavsiye etmişti. Kufe eşrafından halife Yezid bin M uaviye’ye bağlı olanlar gelişmeleri mektupla Yezid’ e bildirip Müslim bin Akil’in yaptıklarını haber verdiler. Yezid, Numan bin Beşir’i azlederek dirayeti ve baskıcı tavrı ile bilinen Basra valisi Ubeydullah bin Ziyad’ı Kufe’ye vali olarak atadı ve şu mektubla yeni vazifesini tevdi etti: “Müslim bin Akil Kufe’ye gelmiş Müslümanların birliğini bozmak adına faaliyetler yapıyormuş. Mektubumu alır almaz hemen harekete geç, adeta iğne deliğinde de olsa bulup ortaya çıkar; ya sana güven vermeli, ya onu öldürmeli ya da başka yere  surgun etmeısın, vesselam.958 Ubeydullah bin Ziyad, on adamı ile birlikte Kufe’ye gelmiş ve şehrin durumunu anlamak için kimliğini açığa çıkarmamayı tercih etmişti. Ahali tarafından tanınınca insanlara isyan etmemeleri, idareye baş kaldırmamaları noktasında nasihatte bulunmuş ve Kufe eşrafını yanına çekmeyi başarmıştı. Müslim bin Akil, Ubeydullah’ın geldiğini öğrendikten sonra saklandığı evden çıkmamış ve taraftarlarına işaretini beklemesini söylemişti.

Ubeydullah, Müslim bin Akil’i evinde saklayan kişinin Hani bin Urve olduğunu ajanları sayesinde öğrenip, Müslim’i teslim etmesi için Hani’yi hapse attırmıştı. Hani’nin kavmi onu öldürüldü sanarak vilayet konağını abluka altına almaya karar verdikleri esnada Müslim bin Akil’ de bu karışıklıktan istifade ile adamlarına toplanmaları için işaret vermiş ve dört bin biatlısı ile şehrin kontrolünü teslim almak için vilayet konağına yürümeye başlamıştı. Ubeydullah, kuşatmayı yarmak için yanında bulunan Kufe eşrafının kendi adamlarını ikna etmesi için öne sürmüş, Suriye halkının ve idarenin gazabı ile Iraklıları tehdit etme yoluna başvurmuş ve Müslim bin Akil’in etrafından adamlarını dağıtmayı başarmış ve çatışmalar neticesinde Müslim’i yakalatarak huzuruna getirtmiş ve idam etmişti. İdam edilmeden evvel Müslim, Ubeydullah’ın adamlarından Ömer bin Sad’ a vasiyet etmek için izin istemiş ve Ubeydullah da buna müsaade etmişti. Müslim, Hazreti Hüseyin’e haber göndertip, Kufeliler’in onu terk ettiğini ve asla buraya gelmemesini söylemesini vasiyet etmiş ve vasiyeti yerine getirilmişti.959 Müslim b. ‘Akil’in davet mektubu, kendisi öldürülmeden yirmi yedi gece önce Hazreti Hüseyin’e ulaşmıştı. Mektubun özeti şöyleydi: ” İdareci, halkına yalan söylemez. Bütün Kufe halkı seninle beraberdir. Bu mektubumu okuduğun zaman yola çık, size selam olsun.” Kufe’de olan bitenden haberi olmayan Hüseyin (radıyallahu anh) ise kendisini bekleyen, itaat altına girmiş ve merkezi idareyi tanımayan bir şehre gideceği zannı ile yola çıkmış bulunmakta idi. Bütün ikazlara rağmen Hüseyin (radıyall:ihu anh) ‘ın şehit edileceği yer olan Irak’ a doğru hareket etmesinin sebebini Amcaoğlu olan Abdullah bin Cafer bin ehi Talib’le olan yazışmasından anlıyoruz: Abdullah b. Ca’fer b. Ehi Talib de Hazreti Hüseyin’e bir mektup göndererek onu Iraklılardan sakındırdı. Onlara karşı dikkatli olmasını istedi. Onların yanına gitmemesini söyledi. Hazreti Hüseyin de cevaben şöyle bir mektup gönderdi:

“Ben bir rüya gördüm. Rasulüllah (aleyhisselam)’in bana bir emir verdiğine şahid oldum. Bu emri yerine getireceğim. Ancak işin sonuna varmadan bu rüyayı kimseye anlatacak değilim.”960 Bir rivayete göre İbnu’z-Zübeyr, Hazreti Hüseyin’e şöyle dedi: “Nereye gidiyorsun? Babanı öldüren, kardeşini mızraklayan bir millete mi gidiyorsun?” Hazreti Hüseyin de şöyle cevap verdi: “Falan yere gidip orada öldürülmek, benim için Mekke’de öldürülmekten daha iyidir.” 961 Bütün bu tavsiye ve ikazların devam ettiği esnada Hüseyin (radıyallahu anh) Medine’ye haber göndererek, Abdülmuttalib oğullarından bir kısmının gelmesini istedi. Bunlar: kadın, erkek, çocuk olmak üzere on dokuz kişiydiler ve Hazreti Hüseyin’in kardeşleri, kızları ve zevceleri idi. Kardeşi Muhammed b. el-Hanefiyye de bunlara katıldı. Gelip Mekke’de Hüseyin’e ulaştı. Ancak Hüseyin’e bu gidişin uygun olmayacağını söyledi. Hazreti Hüseyin ise onun bu görüşünü kabul etmedi. Muhammed b. el-Hanefiyye, çocuklarından hiçbirini Irak’a gitmek üzere harekete geçirmedi. Hazreti Hüseyin bu yüzden Muhammed’e biraz darıldı ve: “Çocuğunun öldürülmesinden korkarak yola çıkarmak istemiyorsun, öyle mi?” deyince Muhammed b. el-Hanefiyye: “Senin öldürülmeni, onların da seninle beraber öldürülmelerini istemiyorum. Benim buna ihtiyacım yok. Gerçi senin öldürülmen, onların öldürülmesine nispetle benim için daha büyük bir musibettir.” diye cevap verdi.

Hazreti Hüseyin ile aile efradı ve altmış Küfeli arkadaşı ile birlikte Iraklılara doğru yola çıktı. Zilhicce ayının onuncu gününde (pazartesi günü) harekete geçti. İbn Ömer (radıyallahu anhuma), Hazreti Hüseyin’in Mekke’ den lrak’a doğru yola çıktığını duymuş ve peşine düşerek üç günlük mesafede ona ulaşmış ve kendisine sormuştu: “Ne yapmak istiyorsun, nereye gidiyorsun?” Hazreti Hüseyin: “Irak’a gidiyorum, işte Iraklıların mektupları ve biatları.” diyerek kendisine gönderilen mektupları İbn Ömer’e gösterdi. İbn Ömer: “Onlara gitme!” dediyse de Hazreti Hüseyin, mutlaka gideceğini söyleyince İbn Ömer şöyle dedi: “Ben sana bir hadis nakledeceğim, şöyle ki: Cebrail, Peygamber (aleyhisselam)’e geldi, onu dünya ve ahiretten birini seçmekte serbest bıraktı. O da dünyayı istemedi, ahireti seçti. Sen de Rasulüllah (aleyhisselam)’in bir parçasısın. Vallahi kıyamete kadar sizden hiçbir kimse, dünya makamlarının başına geçemeyecektir ve Allah sizin için en hayırlı olandan dolayı dünya makamlarını sizden uzaklaştırmıştır.” Hazreti Hüseyin, mutlaka Irak’a gideceğini söyleyince İbn Ömer (radıyallahu anhuma), onun boynuna sarılarak ağladı ve şöyle dedi: “Seni, öldürülmekten Allah’a emanet ediyorum. (Allah’a ısmarladık ey maktul!) Allah, seni ölümden korusun.”962

d) Hazreti Hüseyin’in Yolculuğu

Aile efradı ile birlikte bütün ikazlara rağmen Kufeliler’in daveti için yola çıkan Hazreti Hüseyin hakkında Yezid, İbn Ziyad’a şu mealde bir mektup göndermiştir: “Duyduğuma göre Hüseyin, Irak taraflarına yönelmiştir. Yollara gözcüleri ve silahlı adamları yerleştir. Onu zan ve töhmet altında bırakarak yakala, hapse at, ancak seninle savaşmayanlarla savaşma. Meydana gelen bütün hadiseleri bana mektupla bildir,vesselam.”963

Ubeydullah’ı ikaz için Mervan b. el-Hakem de şöyle bir mektup gönderdi: “Ali’nin oğlu Hüseyin sana doğru gelmektedir. O Fatıma’nın oğlu Hüseyin’dir. Fatıma’da Rasulullah (aleyhisselam)’in kızıdır. Allah’a yemin ederim ki, onu öldürüp ruhunu Allah’a teslim edecek bir kimse kesinlikle bize göre Hüseyin’den daha sevimli olamaz. Sakın ileride telafi edemeyeceğin bir harekete girişme. Nefsini fevri bir harekette bulunmaya sevk etme. Bu hareketini halk asla unutmaz. Aksi takdirde onun ünü kıyamete kadar devam eder vesselam.” Amr b. Sa’id b. el-As da , İbn Ziyad’a şöyle bir mektup gönderdi: “Hüseyin, sana doğru gelmektedir. Onun gibi biri ya azad edilir, ya da köle gibi esir alınır ve köle yapılır.964 Ubeydullah’ın sert ve katı mizacı belki bundan daha fazla ikaz edilmesini gerektirmekte idi; zira Ubeydullah kan dökerek ve taviz vermeyen katı bir tutumla devletin gücünü göstermek gayretinde olan bir idareci idi. Yezid, talimat olarak Hazreti Hüseyin’in Kufelilerle buluşmaması için önlem almasını emrederken ısrarla Hazreti Hüseyin’in kıymet ve değerine dikkat çekmeli idi; ama bunu yapmadı.

Hazreti Hüseyin, Mekke’den çıktığında Ten’im’e uğradı ve orada bir kervanla karşılaştı. Bu kervanı Yemen valisi Bahir b. Reysan el-Himyeri, Yemen’den Muaviye oğlu Yezid’e göndermekteydi. Kervan yükü alaçehre bitkisi ile bol miktarda elbiselerdi. Hüseyin, bu kervanı ele geçirdi ve yola devam etti. Kervandaki deve sahiplerinden develerini Kufe’ye kadar kiraladı, ücretlerini verdi.965 Hüseyin ve etrafındakiler Mekke’den çıktıklarında Abdullah b. Ca’fer, oğulları Avn ve Muhammed ile birlikte Hazreti Hüseyin’e şöyle bir mektup gönderdi: “Senden, şu mektubumu okuduktan ve gereğini düşündükten sonra Allah aşkına geri dönmeni istiyorum. Yönelmekte olduğun yerden, yani KUfe’den sana bela gelmesinden, senin öldürülmenden ve ailenin kökünün kazınmasından korkuyorum. Eğer bugün sen öldürülecek olursan İslam’ın nuru söner. Sen hidayete erenlerin bayrağı, mü’minlerin umudusun. Hareketinde acele etme. Ben bu mektubun cevabını bekliyorum. Vesselam.” Sonra Abdullah b. Ca’fer, Mekke valisi Amr b. Sa’id’e giderek şöyle dedi: “Hüseyin’e bir mektup gönder ve ona eman verdiğini, ona iyi davranacağını, dostluk bağlarına riayet edeceğini söyle, ona teminat ver. Geri dönmesini iste. Belki bu şekilde güven duyup Mekke’ye geri gelir.” Vali Amr b. Sa’id, Abdullah b. Ca’fer’e şöyle dedi:

İnceleyin:  Hamd ile Şükür

“Benim adıma dilediğin şekilde bir mektup yaz, getir, altını mühürleyeyim.” Abdullah b. Cafer de vali Amr b. Said’in adına dilediği şekilde bir mektup yazdı. Sonra mektubu Amr’a götürüp mühürleterek valiye şöyle dedi: “Benimle birlikte emanını da gönder.” Vali, Abdullah ile birlikte kardeşi Yahya’yı gönderdi. İkisi Mekke’den ayrılıp yola çıktılar. Hüseyin’in yanına vardılar, ona valisinin mektubunu okudular, geri dönmesini istediler, ancak o geri dönmeye yanaşmadı ve şöyle dedi: “Ben rüyada Rasülüllah (aleyhisselam)’i gördüm. Bana bir işi yapmamı emretti. Ben o işi yapmaya gidiyorum.” Gelenler ona sordular: “Gördüğün rüya neydi?” Hüseyin dedi ki: “Ben aziz ve celil olan Rabbimin huzunına varıncaya kadar bu rüyayı kimseye 966 anlatmayacagım.

Hazreti Hüseyin yoluna devam etti. Batnu’r-Rumme vadisindeki Hacir mıntıkasına vardı. Orada Kays b. Müshir es-Saydavi’yi Kufelilere şu mealdeki bir mektubuyla gönderdi: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Ali oğlu Hüseyin’­ den, mü’min ve müslüman kardeşlerine selam olsun. Kendisinden başka ilah bulunmayan Allah’a hamd ederim. Şimdi Müslim b. Akil’in mektubu bana geldi. Görüşünüzün güzelliğinden, hepinizin bize yardım etmeye ve hakkımızı talep etmeye kararlı olduğunuzdan bahsediliyor. İşimizin neticesini güzelleştirmesini ve bu gayretinizden ötürü size en büyük sevabı vermesini Allah’ tan diliyorum. Zilhicce ayının sekizinci gününde (terviye günü olan Salı gününde) Mekke’den çıkıp yanınıza gelmek üzere yola çıktım. Elçim yanınıza vardığında işinizi gizleyin, işi ciddiyetle muhafaza edin. Ben inşaallah bu günlerde yanınıza varacağım. Allah’ın selamı, rahmet ve bereketi üzerinize olsun.” Kays b. Müshir es-Saydavi, Hüseyin’in mektubunu alarak Küfe’ye gitti. Kadisiyye’ye vardığı zaman el-Husayn b. Nümeyr tarafından yakalanarak Ubeydullah b. Ziyad’ın yanına gönderildi ve öldürüldü. Hüseyin (radıyallahu anh) ise Küfe’ye doğru yoluna devam etti. Orada cereyan eden hadiselerden haberi yoktu.967

Hazreti Hüseyin Irak dolaylarına yaklaştığında kafilesinden bazıları Kufe’ den gelenlerle karşılaşmış ve Müslim bin Akil’in öldürüldüğünü öğrenmişler ve durumu Hazreti Hüseyin’e haber vermişlerdi. O da: “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve O’na dönücüleriz.” mealindeki ayeti defalarca okumaya devam ederken adamları kendisine: “Allah aşkına kendini koru” dediler ama O: “Müslim öldürüldükten sonra artık yaşamakta hayır yok.” dedi. Bazı arkadaşları da Hazreti Hüseyin’e şöyle dediler: “Vallahi sen Müslim b. ‘Akil gibi değilsin. Eğer Küfe’ye varırsan insanlar hemen senin etrafında toplanırlar.” Hazreti Hüseyin geri dönme arzusunda bulunmuş olsa bile Akil b. Ehi Talib’in oğulları hemen ayaklandılar ve şöyle dediler: “Hayır, vallahi öcümüzü almadan veya biz de kardeşimiz gibi ölmeden geri dönmeyeceğiz.” Bunun üzerine Hazreti Hüseyin yola devam etti. Bezerud mıntıkasına vardığında mektubunu Kufelilere götüren Kays b. Müshir es-Saydavi’nin de öldürüldüğünü duydu ve şöyle dedi: “Taraftarlarımız bizi yalnız bıraktılar. Bize yardım ellerini uzatmadılar. Şimdi sizden geri dönmek isteyen varsa geri dönsün. Biz, geri döneni ayıplamayacağız ve kınamayacağız.” Hazreti Hüseyin’in böyle demesi üzerine etrafındaki insanlar dağıldılar. Her biri bir tarafa gitti. Yalnız Mekke’­ den çıkarken beraberinde gelen arkadaşları yanında kaldılar. Böyle yapmasının sebebi ancak ölüme dek kendine yardım edecek olan kimselerin yanında kalmasını istemişti. ” 968

e) Hazreti Hüseyin’in Kufe’ye Giremeyeceğini Anlaması

Ubeydullah, Kufeliler Hazreti Hüseyin’le buluşmasınlar diye baskısını artırmış, kendi idaresine bağlı kalmaları için bahşişler dağıtmış ve Kufe’ye yakın mevzilere askerler konuşlandırarak şehre girmesini ve irtibat kurmasına mani olmuştu. Hazreti Hüseyin Şeraf mıntıkasına varıp konakladığında beraberindekilere bol miktarda su alıp saklayın diye emir verdi. Sonra yoluna devam etti, günün ortasında arkadaşlarından birisi tekbir getirince ona: “Neden tekbir getirdin?” diye sordu: Adam: “Hurma ağaçlarını gördüm.” diye karşılık verdi. Fakat Esedoğullarından iki kişi: “Bu bölgede kesinlikle hurma ağacı yok.” dediler. Bu sefer Hazreti Hüseyin onlara: “Peki sizce bu nedir?” diye sorunca bu iki adam: “Atlılardan başka bir şey olduğunu sanmıyoruz. İşte atlılar geldi.” diye cevap verdiler. Hazreti Hüseyin de kendilerine: “Ben de aynı şey olduğunu sanıyorum.” dedikten sonra: “Kendisine sığınıp arkamıza alacağımız ve gelenlere karşı tek bir istikametle duracağımız bir sığınak yok mudur?” diye sorduğunda o iki kişi: “Öyle bir yer vardır, işte Zuhusm denilen yer yan tarafındadır. Sola doğru oraya gidersin. Eğer bunlardan önce oraya varacak olursan, orası tam istediğin gibi bir yerdir.” dediler. Hazreti Hüseyin oraya doğru gitti, oraya varınca çadırların kurulmasını emretti. Karşı tarafın adamları da el-Hurr b. Yezid et-Temimi komutasında geldiler. 1000 süvari idiler.

Bunlar İbn Ziyad’ın gönderdiği askeri birliğin öncüleri idiler. Bunlar öğle vakti gelip Hazreti Hüseyin’in karşısında durdular. Hazreti Hüseyin ve arkadaşları sarıklarını sarmış, kılıçlarını kuşanmışlardı. Arkadaşlarına kana kana su içmelerini ve atlarına içirmelerini, aynı zamanda düşmanlarına da su vermelerini emretti. Kendisi de diğerleri de kana kana suyu içtiler. Öğle vakti girdiğinde Hüseyin (radıyallahu anh), Haccac b. Mesrfık el-Cu’fı’ye emir verdi. Haccac ezan okudu. Sonra Hazreti Hüseyin, bir izar ve ridaya bürünmüş, bir çift ayakkabı giymiş olarak ortaya çıktı, arkadaşlarına ve düşmanlarına konuşma yaptı. Irak’a geliş sebeplerini anlattı. Kufelilerin imamları olmadığına, kendisinin oraya gelmesi halinde kendisine bey ‘at edeceklerine ve onunla omuz omuza savaşacaklarına dair mektuplar yazmış olduklarını söyledi. Sonra namaz için Ubeydullah b. Ziyad tarafından gönderilen askerlerin komutanı el-Hurr’e şöyle sordu: “Arkadaşlarına namaz kıldırmak istiyor musun?” el-Hurr: “Hayır, sen kıldır. Biz de sana tabi oluruz.” diye cevap verdi. Hazreti Hüseyin de onlara namaz kıldırdı. Sonra kendi çadırına giderek arkadaşlarıyla toplantı yaptı. el-Hurr da kendi askerlerinin başına gitti, iki taraf tetikte durmaktaydılar. İkindi vakti olunca Hazreti Hüseyin, onlara namaz kıldırdı. Namazı tamamladıktan sonra onlara hutbe irad etti. Emrini dinlemeleri, kendisine itaat etmeleri ve kendilerine zulümle muamele eden yöneticileri başlarından kovmaları için teşvikte bulundu. El-Hurr, ona şöyle dedi: “Bu mektupların ne olduğunu, bunları kimlerin yazdığını bilmiyoruz.” dedi.

Hazreti Hüseyin de mektup dolu iki çuvalı ortaya koydu, mektupları el-Hurr’un önüne boşalttı. Bunlardan bir kısmını okuduktan sonra el-Hurr ona şöyle dedi: “Biz bu mektupları sana yazanlardan değiliz. Yalnız bize emir verildi; seninle karşılaştığımız takdirde seni Ubeydullah b. Ziyad’a götürünceye kadar senden ayrılmayacağız, peşini bırakmayacağız.” Hazreti Hüseyin şöyle dedi: “Ölüm oraya gitmekten daha iyidir.” Böyle dedikten sonra Hüseyin, kendi arkadaşlarına: “Bineklerinize binin” diye emir verdi. Onlar ve kadınları bineklerine bindiler. Oradan ayrılmak istedikleri zaman el-Hurr ve adamları, ayrılmalarına mani oldular. Hüseyin, elHurr’e şöyle dedi: “Anan seni kaybetsin, ne yapmak istiyorsun?” Hurr de: “Vallahi bu sözü, senin üzerinde bulunduğun bu hal üzere bulunan başka bir Arap söylemiş olsaydı ona misillemede bulunurdum (kısas uygulardım), onun anasını da bırakmazdım. Ama senin anan hakkında yapabileceğimiz ve söyleyebileceğimiz bir şey yok. Elden geldiğince onu en güzel bir şekilde anmakla yükümlüyüz. İki taraf karşılıklı söz düellosunda bulundular, nihayet el-Hurr, Hüseyin’e şöyle dedi: “Ben seninle savaşmakla emrolunmadım, ancak seni Küfe’ye İbn Ziyad’a götürünceye kadar peşini bırakmamakla emrolundum. Eğer Kufe’ye gelmeye razı olmuyorsan başka bir yol tut, ancak o yol seni ne Kufe’ye getirsin, ne de Medine’ye götürsün. Sen Yezid’e bir mektup yaz. Ben de İbn Ziyad’a yazayım. İstiyorsan böyle yapalım. Belki Allah beni, seninle sınandığım bu işten kurtaracak bir yol ortaya koyar.

Hazreti Hüseyin, Uzeyb ve Kadisiyye yolunu tutarak sol tarafa yöneldi. el-Hurr b. Yezid de onun yanı sıra gitmekteydi. Ona şöyle diyordu: “Ey Hüseyin! Allah aşkına kendine zarar verme. Eğer savaşırsan öldürüleceğine şahitlik ederim. Öldürülürsen bence helak olursun.” Hazreti Hüseyin de şöyle karışılık  verdi: “Sen, beni ölümle mi korkutup tehdit ediyorsun? Ama ben Evs’in kardeşinin, amcası oğluna -Rasülüllah aleyhisselam’e yardıma giderken karşılaşması esnasında- söylediğini söylüyorum. Amcası oğlu ona: “Nereye gidiyorsun? Sen öldürüleceksin.” Deyince, Evs’in kardeşi şöyle cevap vermişti: “Yoluma devam edeceğim. Yiğit kimseler hayır niyet edip müslüman olarak cihad ederlerse, ölümden dolayı ayıplanamaz. Bunlar salih kimselere iyi davranır ve bizzat iyilikte bulunurlar. Yaşadıkları sürece korkudan azade yaşar ve korkuyu yere fırlatırlar.” el-Hurr bu sözleri duyunca Hazreti Hüseyin’den uzaklaştı.

Arkadaşlarıyla birlikte ondan uzakta olarak yollarına devam etti. Nihayet ‘Uzeybulhicanat mevkiine vardılar. Orada Hazreti Hüseyinle Küfe’den gelmekte olan dört kişiyle karşılaştılar. el-Hurr, gelen adamların Hazreti Hüseyin’in yanına gitmelerine müsaade etmek istemese de Hazreti Hüseyin onu böyle yapmamasını söyleyince Küfe’den gelenler Hazreti Hüseyin’in yanına vardılar. Hazreti Hüseyin de onlara şöyle dedi: “Geride bıraktığınız adamların durumunu bana haber verin.” Gelen dört Küfeli’den biri şöyle cevap verdi: “Halkın eşrafı sana karşı birleşmiştir. Çünkü onlara rüşvet verildi. Heybeleri dolduruldu. Böylece onların muhabbetleri kazanıldı. İtaatleri sağlandı, hepsi sana karşı birleştiler. Diğer insanlara gelince onların gönülleri seninle beraber ama kılıçları yarın sana karşı çekilecektir.” Hazreti Hüseyin, onlara “Size gönderdiğim elçim hakkında ne biliyorsunuz?” diye sorup öldürüldüğü haberini alınca bu cevap karşısında Hüseyin’in gözleri yaşardı ve “İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.” (Ahzab, 33/23) ayetini okuyarak şöyle dua etti:

“Allah’ım! Bize ve onlara cenneti nasip et. Biz ve onları rahmetinin karargahında senin gizli olan ve mü’minlerin arzuladığı sevabında bir araya getir.” Gelen heyetten bir diğeri Hazreti Hüseyin’e şöyle dedi: “Beraberindeki adamlara bak. Yanında kaç kişi var? Yanında şu küçücük gruptan başka kimse yok. Öyle sanıyorum ki, sana karşı şu karşıda gördüğüm birlikten başkası savaşmayacak olursa bunlar bile senin hakkından gelmeye yeter. Hal böyle iken Küfe dışında süvariler, piyadeler dolup taşıyor, hepsi seni yakalamayı amaç edinmişler. Hedefleri sensin. Allah aşkına Allah’ın seni Gassan ve Himyer meliklerinden, Nu’man b. el-Münzir’den siyah ve kızıl renkli herkesten koruyacağı bir beldeye gidip yerleşmek istiyorsan bunu yap. Vallahi bu durumda bize zillet asla gelmeyecektir. Ben seninle beraber yürüyeceğim. İstediğin beldeye yerleşinceye kadar seninle beraber olacağım. Sonra Tayy kabilesinin Ece’ ve Selma kollarına haber gönderip adam iste. İstediğin kadar yanımızda kal. Ben, Tayy kabilesinden 10.000 kişinin sana gelip destek olacaklarını tekeffül ediyorum. Bunlar, senin uğrunda kılıçlarıyla savaşacaklardır. Allah’a yemin ederim ki onların gözleri açılıp kapandığı sürece sana asla zarar dokunmayacaktır.” Hazreti Hüseyin ona şöyle karşılık verdi: “Allah sana hayır mükafat versin.” dedi ve yolundan geri dönmedi, kararından vazgeçmedi.

Kufe’den gelenler onunla vedalaştı, Hazreti Hüseyin yoluna devam etti. Gece olunca Hazreti Hüseyin, hizmetçilerine, yeterince su alıp saklamalarını emretti. Su temin edildikten sonra yola devam etti. Yolda bineğinin üzerinde iken uykuya daldı. Başı önüne düştü. Sonra uyanıp şöyle dedi: “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve O’na dönücüleriz. Alemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun. Rüyamda bir süvarinin at üzerinde şöyle dediğini gördüm: ‘Bu millet yürüyüp gidiyor ama ölüm de onlara doğru geliyor.’ Anladım ki ölüm haberimiz veriliyor.” Fecir doğduktan sonra arkadaşlarına sabah namazını kıldırdı, acele ile bineklerine bindiler. Sonra sol taraftan yola devam ettiler. Nihayet Ninova’ya vardılar, orada bineği üzerinde yayına yaslanmış bir süvarinin Kufe’den gelmekte olduğunu gördüler. Gelen süvari, el-Hurr b. Yezid’e selam verip Hazreti Hüseyin’e selam vermedi ve el-Hurr’e, İbn Ziyad’ın mektubunu verdi, mektupta bir kasaba-köy veya kaleye uğramaksızın Irak’a doğru gelmeleri ve İbn Ziyad’ın elçileri ve askerleri gelinceye kadar yola devam etmeleri isteniyordu.

Ertesi gün Ömer b. Sad b. Ehi Vakkas, 4000 askerle geldi. İbn Ziyad, İbn Sad’ı bu askerlerle Deyleme doğru gitmekle görevlendirmişti. Hazreti Hüseyin’in durumunu haber aldıklarında İbn Ziyad ona: “Hüseyin’in üzerine git, onun işini bitirdikten sonra Deylem’ e git.” diye emir verdi. Ömer b. Sad kendisini bu görevden affetmesini İbn Ziyad’ dan istedi ancak İbn Ziyad, ona şöyle dedi: ” İstersen seni bu görevden affederim ama sana vermiş olduğum bu beldelerin valiliğini de senden alırım.” İbn Ziyad’ın böyle demesi üzerine Ömer b. Sad: “Müsaade et de durumumu düşüneyim.” dedi ve süre istedi. Bu süre zarfında her kiminle istişare yaptıysa herkes ona, Hüseyin’in üzerine gitmemesini öğütledi. Öyle ki kız kardeşinin oğlu Hamza b. el-Muğire b. Şu’be, ona şöyle dedi: “Sakın Hüseyin’in üzerine gitmeyesin. Aksi takdirde Rabbine asi olmuş ve akrabalık bağlarını koparmış olursun. Allah’a yemin ederim ki, Hüseyin’in kanı ile Allah’ın huzuruna çıkmaktansa, bütün yeryüzü hakimiyetinden mahrum kalmak senin için daha hayırlı ve daha iyidir. ” Bu tavsiye üzerine Ömer: ” İnşaallah böyle yaparım.” dedi. Sonra Ubeydullah b. Ziyad, onu korkutup tehdit etti.

Görevden azledip öldürüleceğini söyledi. Bunun üzerine Ömer b. Sad, Hüseyin’in üzerine gitti ve Hazreti Hüseyinle karşılaşıp elçisi vasıtasıyla sordurdu: “Buraya niçin geldin?” Hazreti Hüseyin cevaben: “KUfeliler yanlarına gelmem için bana mektup yazdılar. Eğer beni istemiyorlarsa, sizi bırakıp Mekke’ye dönerim.” dedi ve bu cevap üzerine Ömer b. Sad: Umarım ki Allah, beni Hüseyin ile savaşmaktan kurtaracaktır.” dedi ve bu durumu bir mektupla İbn Ziyad’a bildirdi. İbn Ziyad, ona şu karşılığı gönderdi: “Mü’minlerin takvalı, temiz ve mazlum emiri Osman b. Affan nasıl sudan yoksun bırakıldıysa sen de bunları sudan yoksun bırak. Kendileri ile suyun arasına engel koy. Hüseyin’e, beraberindeki adamlarıyla birlikte müminlerin emiri Muaviye oğlu Yezid’e biat etmelerini teklif et. Eğer böyle yaparlarsa, biz de görüşümüzü ortaya koyanz.” Bunun üzerine Ömer b. Sad’ın adamları, Hazreti Hüseyin’i ve adamlarını sudan yoksun bıraktılar. Sonra Hazreti Hüseyin, Ömer b. Sad’dan iki ordugah arasında kendisiyle bir görüşme yapmasını talep etti. İki taraftan yirmi kadar süvari toplantı yerine geldiler. Uzun uzadıya konuştular. Gecenin bir kısmı geçse de bir karara varılamamıştı. 969

Bir rivayete göre Hazreti Hüseyin İbn Sad’a: “Sana teklif edeceğim üç şeyden birini kabul et. Ya beni bırak, geldiğim yere geri döneyim, ya da bırak Yezid’ e gideyim veya bırak da sınır beldelerinden birindeki ordulara katılayım.” dedi ve Ömer b. Sad da onun bu teklifini kabul etti. Durumu bir mektupla Ubeydullah b. Ziyad’ a bildirdi. Ubeydullah b. Ziyad bu teklifi kabul ettiğini açıklayınca meclisinde bulunan Şemir b. Zilcevşen kalkıp şöyle diyerek müdahalede bulunmuştu: “Hayır, vallahi Hüseyin ve adamları senin hükmüne boyun eğmedikleri takdirde bu olmaz. Vallahi duyduğuma göre Hüseyin ile Ömer b. Sad, iki karargah arasında orta bir yerde oturup görüşüyorlar ve gece boyunca konuşuyorlarmış.” İbn Ziyad da: “Ne güzel bir görüş ileri sürdün” dedi.970 Hazreti Hüseyin’in İbn Ziyad’ın adamları ile karşılaşmasını anlatan başka bir rivayet de Ukbe b. Sim’an şöyle demiştir: “Mekke’den yola çıktığı andan öldürülüşüne kadar geçen sürede Hüseyin’in yanında bulundum. Vallahi o, her nerede ne söylediyse bütün sözlerini işittim. O, Yezid’e gitmek, ona bey ‘at etmek veya sınır boylarına gitmek gibi taleplerde bulunmadı. Onlardan sadece iki şeyden birini yapmalarını istedi: Ya kendisini bırakıp geri dönmesine müsaade edeceklerdi veya kendisini bırakıp açik bir alana gitmesine izin verecekler,orada insanların akıbetini bekleyecekti ” 971

Son zikredilen rivayet Hazreti Hüseyin’in Yezid’e gitme veya sınır boylarına gönderilmesini talep ettiği rivayetlere göre kabule daha yakındır; zira Hazreti Hüseyin’in en başından beri Yezid’e muhalif olduğu ve O’nu halife olarak kabul etmediği bilinmektedir. Aynı zamanda “Hüseyin bin Ali ailesinden 18 taraftarlarından da 60 kişi ile bize geldi biz de ona İbn Ziyad’ın hükmüne teslim olmasını veya savaşmasını istedik onlar ise savaşmayı tercih ettiler.”972 rivayeti de gösteriyor ki Hazreti Hüseyin teslim olmak ve Ubeydullah’ın veya Yezid’in boyunduruğuna girmek yerine savaşmayı tercih etmiştir. Ubeydullah bin Ziyad, Hazreti Hüseyin’in bu teklifini kabul edemezdi; zira Hazreti Hüseyin bu isteğini elde ederse yeniden toparlanma ve idareye karşı yeniden güç toplamak fırsatını kazanmış olurdu. Hazreti Hüseyin’den evvel Kufe’ye gelen Müslim bin Akil’in Kufelileri Hazreti Hüseyin adına idareye isyan ettirmesini bastıran da kendisi idi, bu yüzden idarenin selameti için Hazreti Hüseyin’in biatını almak veya savaşmakla karşı karşıya bırakmalı idi.973 Ubeydullah, şayet Hazreti Hüseyin’i elinden bırakırsa insanların ona yeniden biat edeceği ve daha güçlü bir toplulukla yeni bir savaşın başlayacağını düşünüyordu. Kendince gerekçeleri bu olan Ubeydullah’ın biat ve teslim teklifi Hazreti Hüseyin tarafından reddedilince olanlar oldu ve iki cemaat arasında savaş başlamış oldu.

f’) Kerbela’da İki tarafın Karşı Karşıya Gelmesi

Ömer bin Sad Hazreti Hüseyinle karşılaşmamak ve mücadeleye girişmemek adına işi ağırdan almaya başlayınca İbn Ziyad, Semir b. Zilcevşen’i Hüseyin’in karşısına gönderdi ve dedi ki: “Eğer Ömer, Hüseyin konusunda geri adam atarsa Ömer b. Sad’ı öldür ve onun yerine geç. Komutanlığı sana verdim.” 974 Şemir b. Zilcevşen, Ömer b. Sad’a, Ubeydullah b. Ziyad’ın mektubunu getirdiğinde Ömer ona şöyle dedi: “Allah senin diyarını uzaklaştırsın ve getirdiğin şeyi çirkinleştirsin. Hüseyin’in talep ettiği ve benim İbn Ziyad’a arz ettiğim teklifi İbn Ziyad’ın kabul etmesine engel olan kişinin sen olduğunu sanıyorum. Vallahi doğrusu da budur.” Şemir karşılık olarak Ömer b. Sad’a şöyle sordu: “Ne yapacağını bana söyle. Bunlarla savaşacak mısın, yoksa beni bunlarla baş başa mı bırakacaksın?” Ömer b. Sad, ona şu cevabı verdi: “Hayır, şeref sana ait olmayacaktır. Bu işi bizzat ben yerine getireceğim.” Böyle dedikten sonra Ömer b. Sad, onu piyadelerin başına komutan yaptı. Ömer b. Sad, askerlere şöyle seslendi: “Ey Allah’ın atlıları! Bineklerinize binin. Size müjdeler olsun.”

Aynı gün ikindi namazından sonra bineklerine bindiler ve Hazreti Hüseyin’in tarafına doğru hücuma geçtiler. Hazreti Hüseyin ise, çadırının önünde kılıcına yaslanmış, uyuklamaktaydı. Kardeşi el-Abbas b. Ali, Hazreti Hüseyin’e dedi ki: “Ey kardeşim! Düşman sana doğru geliyor.” Hazreti Hüseyin de: “Onlara git, niçin geldiklerini sor.” dedi ve el-Abbas onlara yirmi süvariyle birlikte gitti ve sordu: “Neyiniz var, niçin geliyorsunuz?” “Vali İbn Ziyad’ın emri geldi. Ya onun hükmüne boyun eğeceksiniz ya da sizinle savaşacağız.” “Yerinizde durun, gidip durumu Abdullah’ın babasına (Hüseyin’e) bildireyim.” El-Abbas, Hazreti Hüseyin’in yanına döndü ama arkadaşları düşman karşısında beklemekteydiler iki taraf birbirlerine laf attılar. Birbirlerini kınayıp azarladılar. Hüseyin’in adamları, İbn Ziyad’ın adamlarına şöyle dediler: “Siz ne kötü bir milletsiniz. Peygamberimizin zürriyetini ve bu zamandaki insanların en hayırlılarını öldürmek istiyorsunuz.” Bundan sonra el-Abbas, Hazreti Hüseyin’in yanından gelip İbn Ziyad’ın askerlerine şöyle dedi: “Abdullah’ın babası (Hüseyin), bu gece geri dönmenizi, geceleyin, kendi durumunu düşünmek istediğini söylüyor.” –

Ömer b. Sad, Şemir b. Zilcevşen’e dedi ki: “Sen ne diyorsun?” Şemir b. Zilcevşen: “Komutan olan sensin, görüş, senin görüşündür.” diyerek kararı ona bıraktı ki Amr b. el-Haccac b. Seleme ez-Zübeydi dedi ki: “Sübhanallah! Vallahi Hüseyin değil de Deylemlilerden bir adam dahi sizden böyle bir talepte bulunmuş olsaydı, onun bu talebini uygun karşılamamız gerekirdi.” Bunun üzerine bu ertesi günü beklemek adına gece Hazreti Hüseyin ve adamlarını bıraktılar. Hazreti Hüseyin, o gece kendi ailesine vasiyetini yaptı. Gecenin ilk kısmında arkadaşlarına bir konuşma yaptı. Allah’a hamdü senada bulunduktan, Rasulüne de salatü selam getirdikten sonra fasih ve tesirli bir ifadeyle arkadaşlarına şöyle hitap etti: “Bu gece, ailesinin yanına dönmek isteyen varsa, ben ona izin vermiş oldum, çünkü şu karşıdaki düşmanın asıl ele geçirmek istediği kişi benim.” Malik b. en-Nadr “Benim borcum var, çoluk çocuğum var.” deyip gitti. Hazreti Hüseyin, onlara şöyle dedi: ” İşte, gece sizi örtmüş bulunuyor, gece karanlığından istifade edip gidin. Sizden her bir erkek, benim ailemden birinin elini tutup şu gecenin karanlığında yola çıksın. Şehirlerinize gidin. Çünkü bu düşman sadece beni ele geçirmek istiyor, eğer beni yakalarlarsa, benimle oyalanır ve sizi yakalamaktan vazgeçerler. Kendi yolunuza gidin ki Allah size genişlik versin 975

Ertesi gün Hazreti Hüseyin, Şemir ve arkadaşlarına hitaben dedi ki: “Bırakın da yeryüzünde güven duyabileceğim bir yere döneyim.” Onlar da: “Amcan oğlunun (Yezid’in) hükmüne boyun eğmene ne engel var?” dediler. Hazreti Hüseyin de onlara şu ayet-i kerimeyi okuyarak karşılık verdi: “Musa da: Ben hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizinde Rabbinize sığındım dedi.976

Bu cevaptan sonra Hazreti Hüseyin bineğini çöktürdü. ‘Ukbe b. Sim’an’a emir verdi. ‘Ukbe de bineğini yere bağladı. Sonra da Ubeydullah’ın adamlarına şöyle dedi: “Söyleyin bana, sizden bir adam mı öldürdüm ki onun kanını benden talep ediyorsunuz? Yoksa sizden birinin malını mı yedim ki onun malını benden talep ediyorsunuz? Yahut sizden birinizi yaraladım mı ki kısas talep ediyorsunuz?” Ancak karşıdakiler ona cevap vermediler. Hazreti Hüseyin devamen yine şöyle seslendi: “Ey Şebes b. Rib’i! Ey Haccar b. Ebcer! Ey Kays b. el-Eş’as! Ey Zeyd b. el-Haris! Siz bana: ‘Meyveler olgunlaştı, bahçeler yeşerdi, bize gel, geldiğin takdirde sen düzenli orduların başına geçeceksin.’ diye mektup yazmadınız mı?” Onlar da böyle mektuplar yazmadıklarını söyleyince Hüseyin şu karşılığı verdi: “Sübhanallah! Vallahi siz yazdınız ey insanlar! Eğer benden memnun değilseniz bırakın da geri döneyim.” Kays b. el-Eş’as dedi ki: “Amcaoğullarının hükümlerine boyun eğsene! Eğer onların hükümlerine boyun eğecek olursan, onlar sana asla eziyet etmeyeceklerdir ve hoşlanmadığın bir muameleyi onlardan görmeyeceksin.” Hazreti Hüseyin ona şöyle karşılık verdi: “Sen kardeşimin kardeşisin. Haşimilerin senden Müslim b. ‘Akil’ in kanından daha çok kan bedeli talep etmelerini ister misin? Hayır, Allah’a yemin ederim ki, ben Yezid ve taraftarlarına, alçalmış bir şekilde el uzatmam. Köle gibi onların hükümlerine boyun eğmem.”

Bu konuşmalardan sonra öncü kuvvetin komutanı olup Hazreti Hüseyin’in imametinde vakit namazlarını kılan el-Hurr b. Yezid; “Allah’tan korkmuyor musunuz? Bunların size yaptığı teklifleri niçin kabul etmiyorsunuz? Vallahi eğer Türkler ve Deylemliler dahi size bu teklifleri getirecek olsalardı, yine de bu teklifleri reddetmeniz size helal olmazdı.” dedi ve atının yüzüne bir şamar indirip Hazreti Hüseyin’in tarafına acelece geçti. Hazreti Hüseyin’in adamları el-Hurr’un kendileri ile savaşmak için geldiğini sandılarsa da el-Hurr Hazreti Hüseyin’e yaklaşınca kalkanını ters çevirdi ve onlara selam verdi. El-H urr karşı tarafta olmasından ötürü Hazreti Hüseyin’ den özür dileyip şöyle dedi: “Eğer onların niyetlerinin bu olduğunu daha önceden bilseydim, seninle birlikte Yezid’ e giderdik.” Hazreti Hüseyin, onun bu mazeretini kabul etti. Sonra el-Hurr, Hazreti Hüseyin’in askerleri önüne geçerek Ömer b. Sad’a şöyle seslendi: “Yazıklar olsun size! Rasülüllah (aleyhisselam)’ in kızının oğlu Hüseyin’in size teklif ettiği şeyi niçin kabul etmiyorsunuz?” Ömer b. Sad ise: “Eğer yetki bende olsaydı kabul ederdim, diye karşılık verdi.” Sonrasında Hazreti Hüseyin’in adamlarından Zübeyr b. el-Kayn, silahını kuşanarak at üzerinde ilerledi ve düşmana şöyle hitap etti: “Ey Küfeliler! Allah’ın azabından korkun. Müslümanın Müslüman üzerine hakkı ona nasihat etmesidir. Biz, şu ana kadar ve aramızda kılıç söz konusu olmadığı sürece bir tek dinin sahipleri olan kardeşleriz. Fakat aramıza kılıç girecek olursa her şey biter ve bağlarımız kopar. O zaman biz ayrı bir ümmet, siz de ayrı bir ümmet olursunuz. Gerçek şu ki, Allah bizi de sizi de göndermiş olduğu peygamberi Muhammed (aleyhisselam)’in soyundan gelmiş olan kimselerle imtihan etmiş bulunuyor. Böylece bizim ve sizin ne yapacağımızı görmüş olacak. Sizi Muhammed’e yardımcı olmaya ve azgın oğlu azgın Ubeydullah b. Ziyad’ a yardım etmemeye çağırıyoruz.

İnceleyin:  Selefteki(r.a) Dehanın Sebepleri

Siz, Ubeydullah b. Ziyad’ dan kötülükten başka bir şey göremeyeceksiniz. Bunlar gözlerinize mil çeker, ellerinizi ve ayaklarınızı keser, kulaklarınızı ve burunlarınızı kopartır ve sizi hurma dallarına asarlar! Size işkence yaparlar. Sizin ileri gelenlerinizi ve kurralarınızı öldürürler.” Karşı tarafta bulunanlar, Züheyr b. el-Kayn’a hakaretler yağdırarak İbn Ziyad’a övgüde bulunduktan ve ona dua ettikten sonra şöyle dediler: “Allah’a yemin ederiz ki, senin adamını ve onunla birlikte olanları öldürmedikçe buradan ayrılmayacağız.”977 O sırada el-H urr taraf değiştirdiği için kendisine laf atanlara şöyle karşılık verdi: “Vallahi ben kendimi, cennet ile cehennem arasında serbest bırakıyorum. Fakat istersem paramparça edileyim ve ateşlerde yakılayım, hiçbir şeyi cennete tercih edemiyorum. Ey Kufe halkı! Ananız sizi kaybetsin ve sizin kaybınızdan ötürü ağlasın! Siz, Hüseyin’i yanınıza çağırdınız, gelince de onu düşmanlarına teslim ettiniz. Daha önce onun uğruna canınızı feda edeceğinizi iddia ettiniz. Ama daha sonra onu öldürmek için ona karşı saldırıya geçtiniz. Köpeklerin ve domuzların bile engellenmediği Allah’ ın geniş beldelere yönelmesine engel oldunuz. Köpeklerin ve domuzların dahi içtiği Fırat’ın akarsuyunu içmesine mani oldunuz. Oysa onlar, susuzluktan bitap düşmüşlerdir. Vefatından sonra Muhammed’in soyuna ne de kötü davrandınız! Eğer bu yaptıklarınızdan hemen tevbe edip geri dönmezseniz, en büyük  susuzluk günü olan kıyamet gününde Allah size su içirmesin ve sizi susuz bıraksın.”

Ömer b. Sad; Eğer yetki bende olsaydı Hüseyin’in taleplerini kabul ederdim. Ancak onun bu taleplerini Ubeydullah b. Ziyad kabul etmemiştir.” dedi ve kolunu sıvayarak Hazreti Hüseyin’in tarafına bir mızrak atarak: “Bunlara ilk olarak benim mızrak attığıma şahit olun!” dedi, sonra da iki taraf birbirlerine mızrak atmaya başladılar. Ziyad’ın azatlısı Yesar ile Ubeydullah’ın azatlısı Salim ortaya çıkarak: “Bizimle mübareze yapacak kimse yok mu?” diye seslendiler. Abdullah b. ‘Umeyr el-Kelbi, Hazreti Hüseyin’den izin aldıktan sonra bunlara karşı çıktı, önce Yesar’ı, sonra da Salim’i öldürdü. Fakat Salim, bir darbe vurarak Abdullah’ın sol elinin parmaklarını uçurdu.

Abdullah b. Havze adında biri saldırıya geçerek Hazreti Hüseyin’in önüne gelip durdu ve şöyle dedi: “Ey Hüseyin! Sana cehennem ateşini müjdeliyorum.” Hazreti Hüseyin de: “Yalan söyledin. Aksine ben Rahim, şefaatleri kabul eden ve emirlerine uyulan bir Rabbin huzuruna gidiyorum. Aslında cehennem ateşine layık olan sensin!” dedi. 978 Savaş ilk başlarda mübareze şeklindeydi. Ömer b. Sad’ın ordusu Hazreti Hüseyin’in arkadaşları tarafından şiddetli bir direnişle karşılaştı. Çünkü onun savaşçıları kendilerini feda etmiş kimselerdi ve yaşama ümidleri bile kalmamıştı. Hüseyin (radıyallahu anh) başlangıçta savaşa katılmamıştı, arkadaşları onu koruyordu. Arkadaşları öldürülüp de yalnız kalınca kimse onu öldürmeye cüret edemedi.

Ömer b. Sad’ın ordusu adeta birbirine girmişti, hepsi onu öldürmekten korkuyordu, istiyorlardı ki bir an önce teslim olsun. Fakat Hüseyin (radıyallahu anh) hiç bir zayıflık alameti göstermiyor, bilakis görülmemiş bir şecaatle onlara karşı savaşıyordu. O anda işin çığrından çıkmasından korkan Şemir b. Zilcevşen askerlere bağırarak onu öldürmeleri için emir verdi. Bunun üzerine onun üzerine çullandılar ve Zur’a b. Şerik et-Teymi ona vurdu sonra Sinan b. Enes de yaraladı ve ba979 şını yardı. Kerbela vakası ile alakalı tarih kitaplarımız pek çok yalan haberlerle doludur. İleride izah ve ta1ilini yapacağımız gibi mesele, olanca mihneti ile birlikte pek çok da yalanı asırlara taşımıştır. Bunlardan en çarpıcı olanlarından bir nakli İbn Kesir şöyle aktarmıştır: O gün yıldızlar ortaya çıkacak derecede güneş tutulması, kaldırılan taşın altından kanın çıkması, semanın kızıla boyanması, güneşin ışınlarının adeta kan olup semayı kan pıhtısı haline getirmesi, yıldızların birbiriyle çarpışması, semanın kırmızı kan yağdırması, Beyt-i Makdis’in herhangi bir taşının kaldırılmasında altında kanın görünmesi … gibi bir çok yalan ve fahiş derecede hadis uydurmuşlardır ki, bunlar hakkında sahih hiç bir ri980 vayet bulunmamaktadır.

2) Kerbela Sonrası Yaşananlar

Çatışmanın sona ermesinden sonra Ömer b. Sad, kimsenin Hüseyin’in hanımlarının ve çocuklarının yanına girmemesine ve hiç birisine karşı kötülüğe tevessül edilmemesine dair emir verip Hazreti Hüseyin’in başını, hanımlarını ve beraberindeki çocuklarını İbni Ziyad’a gönderdi.981 Hazreti Hüseyin başı kesilip İbn Ziyad’a getirildiğinde elindeki değneğiyle Hüseyin’in burnuna vurarak: “Abdullah’ın babası (Hüseyin) yaşlanmış ve ihtiyarlamış.” dedi. Bir rivayete göre de Ubeydullah elindeki bir çubukla onun mübarek başını dürtmeye koyuldu ve güzelliği hakkında bir şeyler söyledi. O esnada mecliste bulunan Enes (radıyallahu anh) bu olayı zikrederken şunu da eklemiştir: “Aralarında Resulullah (aleyhisselam)’e en çok benzeyenleri o idi. Hüseyin’in saçları vesme denilen bitki ile boyalı (kınalı) idi.’982

Ubeydullah, Hazreti Hüseyin’in kadınları, çocukları ve aile efradı için kenarda bir ev hazırlatıp onlara erzak, harçlık ve elbiselerinin verilmesini emretmekten başka bir iyilik yapmadı. Ehli beytten Abdullah b. Cafer’in ya da İbn Ca’fer’in iki çocuğu kaçıp Tayy kabilesinden bir adama sığındılar. Adam da boyunlarını vurarak ödül almak ümidi ile kafalarını İbn Ziyad’ın yanına getirip bıraktı. İbn Ziyad da hemen harekete geçti ve onları vuran adamın boynunu ve emir verip evini yıktırdı.983

3) Hazreti Hüseyin’in Başının Yezid’e Gittiği İddiası

Birtakım rivayetlerde Hazreti H üseyin’in başının Yezid’ e yollandığı ve Yezid’in elindeki sopa ile başı dürtüp tekebbür ettiği geçse de bu iddiayı destekleyen sahih olan bir nakil mevcut değildir. Bu meseledeki en meşhur rivayet şudur:

İbn Ziyad, Hazreti Hüseyin ile beraberindeki adamları öldürdüğü zaman başlarını Yezid’e gönderdi. Yezid, ilk anda buna sevinip memnun oldu ve bu sayede İbn Ziyad’ın da Yezid katında mertebesi yükseldi. Çok geçmeden Yezid, bu yapılanlara pişman oldu.” Yezid der ki: Ne olurdu, eğer eziyetlere katlansam ve tahammül etseydim de Hüseyin’i kendi konağıma yerleştirsem ve onu dilediği gibi hükümdar kılsaydım! Sırf Rasülüllah (aleyhisselam)’in hakkına riayet etmek, onun akrabalığını gözetmek ve hatırasına saygı göstermek için otoritemin gevşemesi ve iktidarımın zayıflaması pahasına da olsa bunu yapmak isterdim. Allah, Mercane’nin oğlu İbn Ziyad’a lanet etsin. Hüseyin’i o zorladı ve sıkıştırdı. Hüseyin, ondan kendisini Salıvermesini veya yanına gelmesine müsaade etmesini veya İslam ülkesinin serhat şehirlerinden birine gidip vefatına kadar orada kalmasına izin vermesini istemiş, ancak o bu teklifleri kabul etmemiş, aksine onu öldürmüştü. Onu öldürmekle beni Müslümanlar nazarında sevimsiz kıldı. Müslümanları bana karşı öfkelendirdi ve Müslümanların gönüllerine bana karşı düşmanlık duygusunu yerleştirdi. İyi kötü herkes, Hüseyin’in tarafımdan öldürülmesini büyük bir vebal sayarak bana öfke duymuştur. Ben İbn Mercane’nin oğluna ne yapayım ki? Allah, onu kahretsin ve ona gazab etsin.”984

Hazreti Hüseyin’in başının Yezid’ e götürüldüğü meselesi, munkatı senetlerle rivayet edilmiş olup böyle bir şey sabit değildir. Hatta İbn Hacer de bu gerçeği şöyle ifade etmektedir: “Eski dönem alimlerinden bir cemaat, Hüseyin (radıyallahu anh)’ın katledilme hadisesi hakkında içinde bozuk ve iyi, sahih ve zayıf haberlerin yer aldığı bazı eserler derlemişlerdir.” 985 Hatta bu rivayetlerin uydurma olduğuna işaret eden hususlar vardır. Çünkü söz konusu rivayetlerde Yezid’in (Hüseyin’in) dişlerini bir çubukla dürttüğü, orada hazır bulunan Enes b. Malik ve Ebu Berze gibi Sahabenin bu davranışa karşı çıktıkları kaydedilmektedir ki bu, bir iltibas (karıştırma)’ dır. Zira bu davranışta bulunan Ubeydullah b. Ziyad’dır. Sahih rivayetlerle müsnedlerde nakledilen budur. Yani bu rivayetlerde Yezid, Ubeydullah b. Ziyad’ın yerine konulmuştur. Kuşkusuz öldürülmesini emreden de Ubeydullah b. Ziyad idi ve başı da bu şahsa götürülmüştü. Başı çubukla dürtme işinin İbn Ziyad tarafından yapıldığını belirten diğer bir husus rivayetlerde söz konusu edilen Enes ve Ebu Berze gibi sahabilerin Şam’da değil, Irak’ta bulunmalarıdır. Bu yalanları uyduranlar cahil kimseler olup görüşlerine neyi delil getireceklerini de bilmemektedirler. 986 Hüseyin (radıyallahu anh) Kerbela’da Fırat nehrine yakın bir yerde öldürülmüştür. Naaşı öldürüldüğü yerde gömülmüş ve başı Ktıfe deki Ubeydullah b. Ziyad’a götürülmüştür. Buhari’nin Sahih’inde ve başka imamların rivayet ettikleri budur.987 İbn Kesir de bu rivayetler hakkında şöyle demektedir: “Ben derim ki: Sahih rivayetlerde anlatıldığı üzere İbn Ziyad, H üseyin’ in başını Şam’a göndermemiştir. 988 Hazreti Hüseyin’in başının nereye gömüldüğü konusu ihtilaflı olsa da doğruya en yakın olanı Medine’ye gönderilip, Hazreti Fatıma Annemizin kabrinin yanına defnedildiğini haber veren rivayettir.989

4) Yezid’in Hazreti Hüseyin’in Katline Olan Tavrı

Ubeydullah b. Ziyad, meydana gelen hadiseyi haber vermek ve Hazreti Hüseyin’in çocuk ve hanımlarının durumu hakkında kendisine danışmak için Yezid b. Muaviye’ye mektup yazdı. Haber Yezid b. M uaviye’ye ulaştığında ağlayarak şöyle dedi: “Ben, sizin Hüseyin’i öldürmeksizin itaatinizden razı olurdum. Bağıy ve isyanın sonucu budur. Allah İbni Mercane’ye (ibni Ziyad) lanet etsin, onu (Hüseyin’i) kendisinden uzak buldu (yani akrabası değildi). Şayet ben onunla karşılaşsaydım onu bağışlardım. Allah H. . . ‘ h . 990 useyın e ra met etsın. Bir rivayette Yezid şöyle demiştir: “Eğer ben olsaydım, Mercane’nin oğlu Ubeydullah b. Ziyad gibi yapmazdım (yani Hüseyin’i öldürmezdim).” Bundan sonra Yezid, Hazreti Hüseyin’in ailesine ikramda bulunmuş ve kaybettikleri malları kat kat fazlasıyla onlara geri vermişti. Onları mahfel içine koyup develere bindirerek büyük bir koruma altında ve asayişle Medine’ye göndermişti. Hüseyin’in aile efradını konağında misafir ederken üç gün süreyle kendi ailesi, Hüseyin’in matemini tutmuştu.991

Yezid’in, eşlerinden biri olan Hind binti Abdullah b. ‘Amir b. Kureyz’e şöyle dediği nakledilmiştir: ” İbn Ziyad, Hüseyin’e karşı acele edip onu katletti. Allah da İbn Ziyad’ı katletsin.” 992

5) Yezid’in Hazreti Hüseyin’in Öldürülmesi ile Alakası Var mıydı ?

Nakil ehlinin ittifakıyla Yezid, Hüseyin (radıyallah anh)’ı öldürme emri vermemiştir. Fakat Irak valiliğinden onu vazgeçirmesi için İbn Ziyad’a mektup yazmıştır. Hüseyin (radıyallah anh) Iraklıların kendisine yardım edeceğini ve kendisine yazdıkları mektuplardaki vaadlerine bağlı kalacaklarını zannetmişti. Bundan dolayı onlara amcasının oğlu Müslim b. ‘Akil’i yolladı. Onlar Müslim’i öldürüp ona hainlik edip peşinden de İbn Ziyad’ a beyat edince Hüseyin (radıyallah anh) geri dönmek istedi. Ancak Ubeydullah’ın askeri birliği ona yetişti. O da bu durumda Yezid’in yanına veya serhat şehirlerinden birine gitmek veyahut da memleketine dönmek istedi. Ancak onlar kendilerine esir olarak teslim oluncaya dek onun bu isteklerinden hiçbirine ulaşmasına imkan vermediler. O ise onların bu isteklerine karşı direndi. Bunun üzerine onlar, onunla savaştılar ve sonunda Hüseyin (radıyallahu anh) şehid ve mazlum olarak katledildi.” 993

Pek çok tarihçinin naklettiğine göre Yezid, Hüseyin (radıyallahu anh)’ı öldürme emri vemediği gibi Hüseyin (radıyallahu anh)’ı öldürme gibi bir amacı da yoktu. Aksine babası Muaviye (radıyallahu anh)’ın kendisine Hazreti Hüseyin’e yapmasını emrettiği gibi Hüseyin’e ikramda bulunmayı ve onu yüceltmeyi tercih ediyordu. Fakat Yezid, Hüseyin’in yönetim işlerinden ve kendi yönetimine karşı çıkmasından kaçınmasını da tercih ediyordu. Hüseyin (radıyallahu anh) lrak’a gelip de Iraklıların onu yalnız başına bırakacaklarını ve Ziyad’a teslim edeceklerini anlayınca Y ezid’in yanına varmak veya vatanına dönmek veyahut da serhat şehirlerinden birine gitmek istemişti. Ancak onlar kendilerine esir olarak teslim oluncaya dek onun bu taleplerine ulaşmasına engel oldular. Hazreti Hüseyin ile savaştılar, sonunda Hüseyin (radıyallah anh) mazlum ve şehid olarak katledildi.994 İbn Kesir ise bu meselede şöyle demektedir: “Ali (radıyallah anh)’in oğlu Hüseyin (radıyallah anh)’in öldürülmesinden Yezid’in haberi yoktu. Onun bilgisi dahilinde öldürülmemişti. Belki de Yezid, bu olaydan memnun olmamıştı. Zannı galibe göre Yezid eğer katledilmesinden önce Hüseyin (radıyallahu anh)’ ın yanına gidebilseydi onu affederdi. Nitekim babası Muaviye (radıyallahu anh) da ona bu şekilde vasiyette bulunmuş, bizzat kendisi de zaten bunu açıkça ifade etmişti. Yezid, sözlerinde de açıkça görüldüğü üzere Hüseyin (radıyallah anh)’ı öldürmesinden dolayı ‘Ubeydullah b. Ziyad’a lanet etmiş ve ona sövmüştü. Ancak yine de onu görevden azletmemiş ve cezalandırmamıştı. Onu kınayıp ayıplayan bir haber de göndermemişti. Allah en doğrusunu bilir. 995

6) Ehli beyt Yezid Tarafından Nasıl Karşılandı?

Hazreti Hüseyin’in çocukları Yezid’in yanına girdiklerinde Fatıma binti Hüseyin; “Rasulüllah (aleyhisselam)’in kızları esir midirler?” deyince Yezid ona şöyle yanıt verdi: “Ey kardeşimin kızı! Vallahi onların bu durumu bana, sana geldiğinden daha ağır geldi. Allah’a yemin ederim ki, eğer İbn Ziyad ile Hüseyin arasında bir akrabalık bağı olsaydı bu işe kalkışmazdı. Allah, Hüseyin’e rahmet etsin. İbn Ziyad ona karşı aceleci davrandı. Allah’a yemin ederim ki eğer ben o anda Hüseyin’in yanında olsaydım onun katledilmesine engel olabilmek için ömrümün bir kısmının eksilmesi pahasına seve seve onun katledilmesine engel olur ve onu sağ salim buraya getirirdim.”996 Sonra Yezid, Hazreti Hüseyin’in oğlu Ali ile Hüseyin’in diğer çocuklarını ve kadınlarını yanına çağırdı. Bunlar yanına geldiler, meclistekiler onlara bakıyorlardı. Yezid, Hüseyin oğlu Ali’ye dedi ki: “Ey Ali! Baban akrabalık bağlarını kopardı, hakkımı tanımadı, hükümdarlığımı elimden almak istedi ve Allah, gördüğün şeyleri onun başına getirdi.” Ali de ona şu ayet-i kerime ile cevap verdi: “Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce o, bir kitapta yazılmış olmasın.”997 Bunun üzerine Yezid, oğlu Halid’e: “Buna cevap ver.” dedi, ancak Halid ne cevap vereceğini bilemedi. Bunun üzerine Yezid ona: “Şöyle de” diye emir verdi: “Başımıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.”998 Yezid, bir süre sustu. Sonra kadınların ve çocuklarının getirilmesini istedi. Onların halini görünce: “Allah, İbn Mercane’yi kahretsin. Eğer onunla bunlar arasında akrabalık bağı olsaydı, bunlara acısaydı böyle yapmazdı.” dedi.999

Yezid, Hazreti Hüseyin’in kafilesindeki bütün kadınlara, miktarı ne olursa olsun isteklerini fazlasıyla karşılayacağını bildirerek onlara ikramda bulundu. Yanında kaldığı zaman boyunca her sofraya oturuşunda mutlaka Ali b. Hüseyin’i de davet ederek onun izzetını teslim etmıştır.1000

Yezid Medine eşrafından bir heyet getirterek Hazreti Hüseyin’in ailesini Medine’ ye onlarla göndermek arzusunda idi. Yezid belki de Hüseyin ve zürriyetinin konumunu izhar ediyor ve Medine’ye girişleri de ihtişamlı olsun istiyordu. 1001 Heyetin Şam’a ulaşmasının ardından Yezid, Hüseyin’in hanım ve kızlarına hazırlanmalarını emretti ve kendilerine istedikleri her şeyi, hatta Medine’ de dahi ihtiyaç hissetmeyecekleri şekilde istediklerini almalarını söyledi. Sonra Numan b. Beşir ve otuz atlıdan oluşan Süfyanoğullarının mevalisinden bir heyetin onlara refakat etmesini ve nerede ve ne zaman isterlerse konak yerlerinde indirip istirahat etmelerini sağlamalarını emretti.1002 Gitmeden önce Yezid, Ali b. Hüseyin’ e şöyle dedi: ” İstersen bizim yanımızda kalabilirsin, sana iyi davranırız ve hakkını da biliriz ve bu yapılır da.” Fakat Ali b. Hüseyin Medine’ye dönmeyi tercih etti.1003 Onlar Dımaşk’ı terkederlerken Yezid, Ali b. Hüseyin’ den tekrar tekrar özür diledi ve şöyle dedi: “Allah İbni Mercane’ye lanet etsin. Vallahi benimle karşılaşacak olsaydı ve Hüseyin’in benden isteyecekleri çocuklarımın helakına sebep olsaydı bile ben elimden geleni ona verirdim. Ancak elden ne gelir ki; fakat Allah gördüğün üzere böyle takdir etmiş. İhtiyacın olan her şey ıçın bana yaz.1004

Sahih yollarla sabit olan Yezid’in Hazreti Hüseyin’in ehli beytine olan ikram ve ihtimamı, Şia kaynaklarında yer alan ehli beytin esir edilmesine, hatta çıplak gezdirilmesinin yalan olduğunu izhar etmektedir. Bu konu hakkında şöyle söylenmiştir: Yezid, Hüseyin’in ailesini çıplak olarak develerin sırtına bindirdi. Bu sözün aslı yoktur. Hatta bazı Rafıziler, şu iddiada da bulunmuşlardır: “Hüseyin’in aile efradı çıplak olarak develere bindiklerinde onların avret mahallerini örtmek için develerin sırtında önden ve arkadan birer tane olmak üzere bir çift deve hörgüçü o zaman develerin sırtında meydana gelmiştir.” Bu iddia da asılsızdır. 1005 Hüseyin (radıyallahu anh)’ın hanımlarının, cariyelerinin ve kız çocuklarının cariye olarak esir alındıklarına ve bu vaziyetle Küfe sokaklarında hörgüçsüz develerin Üzerlerinde taşınıp dolaştırıldıklarına dair zikredilen haberlere gelince bunlar yalan ve batıl haberlerdir. Hüseyin (radıyallahu anh)’ın çoluk çocuğunun da esir edildikleri bilinmemektedir. Aksine Hüseyin (radıyallahu anh)’ın eşleri, cariyeleri ve çoluk çocuğu Yezid’in evine girdiklerinde evde ağıt ve ağlama sesleri yükselmiş, Yezid onlara ikramda bulunmuş ve onları kendi yanında kalmakla Medine’ye gitmek arasında serbest bırakmıştı. Ancak onlar Medine’ye dönmeyi tercih etmişlerdi. Hüseyin (radıyallahu anh)’ın kesik başına yapıldığı iddia edilen şeylerden dolayı öfke ve hiddet duyma. Çünkü bu olaylar hakkında aktarılan haberlerde yalanlar bulunmaktadır. 1006

Burak Kızıldaş – Sahabe Kapısının Kulpu Hz.Muaviye(r.a),syf:349-394

Dipnotlar:

945 İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 14/205-207; Mizzi, Tehzibu’l-Kema.l 6/4 13-416; Zehebi, Siyeru A ‘/:imi ‘n-Nübel:i, 3/294-295; İbn Kesir/ el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1 /500-502; İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 1 4/207

946 İbn Asakir, a.g.e., 1 4/204-205; Mizzi, a.g.e., 6/412-413; Zehebi, a.g.e., 3/293- 294; İbn Kesir, a.g.e., 1 1 /499-500.

947 Taberi, Tarihu’r-Rusül ve1-Mülak, 3/272; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1 /469.

948 Hüseyin Atvan, el-Fukaha vel-Hulefa fi Asri1-Emevi, nşr. Daru1-Ciyl, Beyrut, (1991), s, 23.

949 İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 1 4/203; İbn Kesir, a.g.e., 1 1 /498.

9 5 0 İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 1 4/208; Mizzi, Tehzibu’l-Kemal, 6/41 7; İbn Kesir, el-Bidaye ven-Nilıaye, 1 1/503.

9 5 1 İbn Asakir, a.g.e., 14/208-209; Mizzi, a.g.e., 6/4 17; İbn Kesir, a.g.e., 1 1 /503. Hz. Muaviye (Radzyallahü Anh) 355

9 52 Taberi, Tarihu’r-Rusül vel-Mülü.k, 3/294-295; Mizzi, Tehzibu 7-Kemal, 6/ 420-42 1; Zehebi, Siyeru A 7ami ‘n-Nübela; 3/297; İbn Kesir/ el-Bidaye venNih:iye, 1 1 /495 – 497; Fesevi, el-Ma ‘rik ve ‘t-Tarih, thk. Abdullah b. Ca’fer b. Deresteveyh en-Nahvi, Mektebetü’d-Dar, Medine, (1989), 2/297-298; Belazuri, Ensabu7-Eşraf;l/408; Taberani, el-Mu’cemu 7-Kebir, no. 2859.

9 5 3 İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 14/205; Mizzi, Tehzibu 7-Kem:il, 6/41 3; Zehebi, Siyeru A Jami’n-Nübela ; 3/294; İbn Kesir/ el-Bidaye ven-Nihaye, 1 1 / 500.

9 5 4 İbn Sa’d, Kitabu Tabakati1-Kebir, 5/ 1 10; İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 14/207; Mizzi, Tehzibu ‘1-Kemal, 6/41 6; İbn Kesir, el-BidJye ve’n-Nihaye, 1 1 /502; Zehebi, Siyeru A ‘lami ‘n-Nübela; 3/296.

955 İbn Asakir, a.g.e., 14/205 -Mizzi, a.g.e., 6/413; Zehebi, a.g.e., 3/294; İbn Kesir, a.g.e., 1 1 /500.

9 56 İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 1 4/209-2 10; Mizzi, TehzibuJ-Kema/, 6/ 418; 419; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye 1 1/503; 504.

9 5 7 İbn Kesir, a.g.e., 1 1/494; Mizzi, a.g.e., 6/4 16-422, 427-428; Zehebi, Siyeru Alami’n-Nübela, 3/292-298.

9 58 Taberi, Tarihu’r-Rusül veJ-Mülrlk, 3/301.

9 5 9 İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1/525; Taberi, Tarihur-Rusül vel-Mülük, 3/308

960 İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 14/209; Mizzi, TehzibuJ-Kemal, 6/4 1 8; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1/ 504.

961 İbn Ebu. Şeybe, el-Musannef, 7/477, no. 37349; Fesevi, ef-Ma ‘rife ve’t-Tarih, 2/753; İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 14/203; Zehebi, Siyeru A ‘Jami’nNübela, 3/293; İbn Kesir, ef-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1 / 498.

962 Belazuri, Ensabu7-Eşraf, 1/412; Bezzar, el-Müsned, 3/232-233, no. 2643, 2644; İbn Hibban, el-Müsnedü’s-Sahih, no. 6968; Taberani, el-Mu’cemu7-Evsat, no. 597; Acurri, eş-Şeri’a, no. 1 668; Beyhaki, es-Sünenu7-Kübra, 7/ 100, Delailün Nübüvve, 6/470-471; İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 1 4/201, 201-202, 202; Mizzi, Tehzibu7-Kemal, 6/41 6; Zehebi, Siyeru A 7ami’n-Nübela ; 3/292, 296; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 11497; İbn Hacer, Tehzibu7-Tehzib, 2/322.

9 63 Taberi, Tarihu’r-Rusül vel-Mülk, 3/293; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1 /508.

9 64 İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 14/2 10-2 12; Mizzi, TehzibuJ-Kemal, 6/4 19-422; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1 /504-508.

965 Taberi, Tarihu’r-Rusül ve1-Mülı1k, 3/296; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1 /509-510.

9 66 Taberi, Tarihu’r-Rusül vel-Müluk, 3/297; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1 /51 1 -512.

96 7 Taberi, Tarihu’r-Rusül vel-Mülük, 3/301-302; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1/5 1 2-5 1 3.

968 Taberi, Tarihu’r-Rusül vel-Müluk, 3/303; İbn Kesir, el-Bidaye ven-Nihaye, 1 1 /514-51 5.

96 9 Taberi, Ta.rihu’r-Rusül vel-Müluk, 3/305-3 1 2; İbn Kesir, el-Bidaye venNihaye, 1 1 /521 -527.

970 Taberi, Tarihur-Rusül vel-Mülük, 3/308; İbn Kesir, el-Bidaye ven-Nihaye, 1 1 /523.

971 Taberi, a.g.e., 3/3 13; İbn Kesir, a.g.e., 1 1/528.

972 Taberi, a.g.e., 3/325.

973 Hamdi Şahin, ed-Devletul-Ümeviyye el-Müftera Aleyha, s. 296

974 İbn Asa.kir, Tarihu Medineti Dıma$k, 14/220-22 1; İbn Kesir, el-Bidaye venNihaye, 1 1 /5 1 6-5 1 7.

975 Taberi, Tarihu’r-Rusül ve1-MülıJ.k, 3/312-3 1 5; İbn Kesir/ el-Bidaye venNihaye, 11 \527-530.

976 Mü’min, 27

977 Taberi, Tarihur-Rusül vel-Mülük, 3/3 1 8-3 19; İbn Kesirf e/-Bidaye venNihaye, 1 1 /535-536.

978 Taberi, Tarihur-Rusül vel-Mülük, 3/322-324; İbn Kesir, el-Bidaye venNihaye, 1 1 /538-540.

979 Taberi, Tarıhu’r-Rusül vel-Mülük, 3/298; Mizzi, TehzibuJ-Kemal, 6/ 427-428; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye 1 1 /565-566; İbn Hacer, Tehzibu’t-Tehzib, 2/3 19 .

980 İbn Kesir, a.g.e., 1 1/569.

98 1 İbn Kesir, a.g.e., 1 1 /570

982 Buhari, “Fedailu’s-Sahabe”, 88.

983 Taberi, Tarihu’r-Rusül vel-Mülük ve’l-Mühik, 3/300; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1/519.

98 4 İbnu’l-Esir, el-Kamil fi’t-Tardı, 3/439-440; Zehebi, Siyeru A 1ami ‘n-Nübe/a, 3/3 17, Tarihu1-İslam, 2/369; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1 /651.

985 İbn Hacer, el-Isabe fi Temyizi’s-Sahabe, 2171.

986 İbn Teymiyye, Mecmuu1-Fetava, 27/469.

987 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 261, Fadailu’s-Sahabe, no. 1394, 1 395; Bezzar, el-Müsned, Keşfu1-Estar, no. 2646, 2647, 2648, 2649; İbn Hibban, el-Müsnedü-sSahih, el-İhsan no. 6972; Taberani, el-Mu’cemu 1-Kebir no. 2878, 2879; İbn Hacer, Fethu1-Bari Şerhu Sahihi1-Buhari, 7 /121.

988 İbn Kesir� el-Bidaye velı-Nihaye, 1 1 /508

9 8 9 Kurtubi, Yezid, thk. Abdusselam Muhammed, nşr. Darul-Kütübi’ Tezkire, 2/295; İbn Cevzi, er-Red ala 1-Mutaasıb el-Anid el-Mani ‘min ZemmiJ- Yezid, thk. Abdusselam Muhammed, nşr. Darul-Kütübil-İlmiyye, Beyrut, (2005), s. 46.

 

990 Taberi, T:irihu’r-Rusül ve1-Mülük, 5/393; İbni Abdirabbih, el-JkduJ-Ferid, 4/381; Belazuri, EnsabuJ-Eşraf, 3/2 1 9, 220.

991 İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Niha.ye, 1 1 /650.

992 Taberi, Tarihu’r-Rusül veJ-Müluk, 5/34 1; İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 62/85; İbnu ‘1-Esir, el-Kamil fi ‘t-Tarih, 3/437.

993 Zehebi, el-Münteka min Minhacis-Sünne s. 278; İbn Teyıniyye, Minhacu’sSünne, 4/472.

994 İbn Teyıniyye, Minhacu’s-Sünne, 4/457.

995 İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1 /578.

996 Zehebi, Siyeru A 7ami ‘n-Nübela, 3/3 13 – Cevrekclni, el-Ebatil ve7-Menakir Ve’s-Sıhah ve1-Meşahir, thk. Abdurrahman Abdulcebbar el-Ferivai’, nşr. İdaratu1 -Buhusu1-İslamiyyeti ve’d-Da’veti ve1-İftai1-caıniati’s-Selefı Nibnls,1983, 1/143.

997 Hadid, 22

998 Şura, 30

999 Belazuri, Ensabu7-Eşraf, 3/220; Taberi, Tarihu’r-Rusül ve1-Müluk; J/339; İbn KesirJ el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1/561-562.

1000 İbn Sa ‘d, Kitabu Tabakatil-Kebir, 5/397.

1001 Abdulhadi Şeybani, el-Kavlu’s-Sedid fi Siretil-Husayni’ş-Şehid, nşr. Mektebetu Kuveyt, Müberratu1-Al ve’l-Ashab, (2010), s. 1 23.

1002 Taberi, Tarihu’r-Rusül vel-Mülük, 5/46 1.

1003 İbni Sa’d, Kitabu Tabakatil-Kebir, 5/397; Zehebi, Siyeru A 7ami’n-Nübela, 4/386, 387; Taberi, a.g.e., 5/461.

1004 Taberi, Tarihur-Rusül vel-Mülük, 5/462. l

1005 İbn Kesir/ el-Bidaye ven-Nihaye, 1 1 /56 1-565; Taberi, a.g.e., 3/339-341.

1006 İbn Teymiyye, Minhacüs-Sünne, 4/558-559