Ercan Öztemel[*]
Giriş
Yapay zeka, kendi kendine karar verebilen, muhakeme yapabilen, yorumlayabilen ve benzeri işlevleri insan gibi yerine getirebilen bilgisayar programları, sensör sistemleri vb. üretebilme bilimidir. Geliştirilen sistemler sahip oldukları zeka düzeyinin geleneksel programlara göre yüksek olmasından dolayı “zeki sistemler” olarak algılanmaktadır. Bazıları ise “akıllı sistemler” kavramım kullanmaktadır. Bu söylem, zeka ve akletme yeteneklerinin birbirinin aynı olduğu yönünde bir kabul ile yürütülmektedir. Akletmenin ruh ve kalp ile ilgili olduğunu düşünenler ise bunlara zeki sistem demeyi yeğlemektedirler. Bu makalenin yazarı da bu düşünceye sahiptir. Zeka olaylar arasında ilişki kurabilme yeteneği olup beynin bir özelliğidir. Bilgisayarlaştırılmasının mümkün olduğu artık net olarak gösterilebilmektedir. 1900’lü yılların başından beri üzerinde çalışılan, insanoğlunun “mekanik adam” yapabilme hayali ve gayreti 1950’li yıllarda ivme kazanmış ve 1980’li yıllarda yeni bir boyut kazanarak devam etmiştir. 2010’lu yıllarda ise artık bunun bir hayal olmaktan çıktığı ve gerçek olabileceği yönünde önemli sonuçlara ulaşılmıştır. Her ne kadar mekanik bir insan yapmak mümkün olmasa da insan gibi davranabilen robotların üretilebilmesinin önündeki tüm engeller ortadan kalkmıştır.
An itibari ile yapay zekâ teknolojisiyle geliştirilen makinelerin aşağıdaki niteliklere sahip olduğu, bilinen ve deneyimlenmiş bir gerçektir. Makineler, robotlar ve yazılımlar artık;
> Rahatlıkla olaylarla ilgili yorumlar yapabilmektedir. Problemleri çözebilmektedir. Olaylar arasında ilişkiler kurabilmekte, tıpkı bir insan gibi bu ilişkilere dayanan kararlar verebilmektedir. Bu özellikleri kazanması nedeni ile yapay zekâya olan ilgi de doğal olarak artmaktadır.
> Olayları öğrenebilmekte ve bilinen verilerden hareketle otomatik olarak bilgi türeterek hiç görmediği olaylar hakkında kararlar verebilmektedir.
> Kelimeleri anlayabilmektedir, insanlar gibi artık “normal”, “civarında”, “yaklaşık”, “çok fazla”, “soğuk”, “sıcak” gibi tam olarak ne kastedildiğini sadece söyleyenin kendisinin anladığı ve dinleyenin de kendi anlayışlarına göre anlam verebildiği kavranılan anlamlandırabilmektedir. Bu kelimelerle işlem yaparak karar verebilmektedir. Yani bu makineler ve yazılımlar “oda sıcaklığı çok yüksek” denilince, kaç derecelik bir sıcaklık kastedildiğini anlamlandırıp ona göre davranabilmektedir. Bu kapsamda, herkesin, farklı bir sıcaklık derecesi için çok yüksek diye düşüneceğinin unutulmaması gerekir. Kimilerine göre 28 derece çok yüksek iken kimilerine göre bu 30, hatta 32 derece olabilir. Yapay zekâ bu farklı anlayışlar altında kendisine özgü bir yaklaşım belirleyip uygulayabilmekte ve yüksek sıcaklık karşısında yapılması gerekenleri yürütmekte veya önermektedir.
Metinleri okuyabilmekte, özetini çıkarabilmektedir. Uzun bir metin içerisinde konuya esas olan bilgiye atıf yapabilmektedir. Sesten metne, metinden sese dönüşümler yoluyla insanlarla istenilen şekilde iletişim kurabilmektedir. Hatta metinleri birbirleriyle ilişkilendirebilmekte, anlamlandırabilmekte ve öğrenebildiği gibi öğretebilmektedir.
Geliştirilen sohbet robotları ile artık her konuda insanlarla sohbet edebilmekte, olaylarla ilgili görüş ve önerilerini sunabilmektedir. Bir ders için sunum hazırlayabilmekte, bir bilgisayar programını otomatik olarak yazabilmekte, bugün bizim bildiğimiz bilgisayarların geleneksel programlama yöntemleri ile çözemediği karmaşık problemlere çözümler üretebilmektedir. Bir satıcının 40 şehre gitmesi gerektiğinde en kısa yoldan tüm şehirlere bir kere uğrayıp bulunduğu yere dönmesi problemi bunun en güzel örneğidir. Bilinen programlar bu problemi çözmek için yetersiz iken yapay zekâ mesela Genetik Algoritmalar yöntemi ile bu problemi çok kısa bir sürede çözebilmektedir.
–Bir insan gibi merdiven çıkabilmekte, top oynayabilmekte, birbirleri ile haberleşebilmekte, birbirlerinden destek isteyebilmekte, insanlar ile karşılıklı ve insanların doğal dilleriyle etkileşim sağlayabilmektedir.
–Merdiven çıkabilmekte, top oynayabilmekte, sorulara cevap verebilmekte ve birbirleri ile haberleşebilmektedir.
> Çevrede olup biteni algılayabilmekte, önceliklendirebilmekte ve olaylara önemine göre odaklanabilmektedir.,
Gelişmeler öyle gösteriyor ki yakın zamanda yapay zekâ ile zenginleştirilen sistemler (robotlar ve yazılımlar) birbirleri ile konuşabilecek, aynı amaca yönelebilecek, birbirleri ile sosyalleşip yardımlaşabilecek, birbirlerine destek üretebileceklerdir. Hatta robotların birbirlerine olayları öğretmesi ve birlikte ARGE çalışmaları yapmaları da artık bir hayal değildir. Yapay zekânın hayatın her aşamasında kendisini gösterebilme kabiliyeti ve insan olan her noktada var olabilmesi ona bilim dünyasında olduğu kadar pratik hayatta da ilgi duyulmasına yol açmaktadır. Eskiden akademik bir tutku halinde yürütülen yapay zekâ çalışmaları artık robotlar ile arkadaşlıkların olduğu bir dünyaya doğru evrilmektedir.
Yapay Zekânın Toplum ile Bütünleşmesi
Yapay zekâ sistemlerini geliştirmek için en önemli gereksinim, bir olay ile ilgili bilgilerin bilgisayar tarafından işlenebilmesidir. Çünkü zekâ, olaylar arasında ilişki kurabilme yeteneğidir. Kimilerine göre ise lisanı kullanabilme yeteneğidir. Her iki durumda da dile gelen bilgilerden türetilen bilgiler ve bilgilere dayanılarak verilen kararlar söz konusu olmaktadır. Bir olay ile ilgili ne kadar “derin” bilgiye sahip olunur ise onu kullanan yapay sistem de o kadar zeki olmaktadır İnsanların sahip oldukları deneyimleri, yılların verdiği tecrübeyi kelimelerle ifade etmelerindeki zorluk, derin bilgiye ulaşmayı da zorlaştırmaktadır. Bu nedenle geliştirilen makine öğrenmesi yöntemleriyle bir olayla ilgili verilerden “derin bilgiye” otomatik olarak ulaşma yoluna gidilmiştir. Bu yöntemlerle örneklerden olayları öğrenebilmek ve en ince ayrıntılarına kadar nüfuz etmek mümkün olabilmiştir. Bu aynı zamanda yapay zeka sistemlerini geliştirme süresini de 1-2 yıllık periyotlardan 2-3 aylara kadar indirmiştir. Daha kısa sürede çok başarılı sistemlerin geliştirilmesi akademik dünyanın olduğu kadar pratik dünyanın da ilgisini yapay zekâ üzerine çekmiştir.
Makine öğrenmesi ile bilginin otomatik olarak üretilebiliyor olması ticari sistemlerin hayatımıza girmesine yol açtı. Endüstri 4.0 furyası ile yapay zeka artık sadece mühendislerin ve yazılımcıların değil, hemen herkesin ilgisini çeker bir duruma geldi. Sağlık, savunma, finans, tarım, sosyo-kültürel akti- viteler, ticaret vb. her alanda sistemler büyük bir hızla kendisini göstermeye başladı. Özellikle sosyal hayatın bir parçası olan yapay zekâ robotlarının şekil olarak da insana benzetilmesi yönündeki çalışmalar (insansı robotlar) ile fiziki bir dönüşüm sürecinin de yaşandığım görmeye başladık. Evlerimizde artık arkadaş robotların oluşacağı dünyaya doğru hızla yürüyoruz. Robotların sensörlerle buluşması neticesinde birbirleri arasında otomatik olarak verileri paylaşabilmeleri ve otonom olarak (kendi kendilerine başka hiçbir kişi veya sisteme ihtiyaç duymadan) karar verebilme yetenekleri robotların toplumla bütünleşmesinin yollarını açmaya başladı. Geldiğimiz an itibariyle bu yönde önemli başarılar elde edilmiş ve mesafeler kat edilmiştir.
Yapay zekâ, bilişim teknolojisi ve robotik bilimindeki gelişmelerin birbirini tetiklemesi ile zeki sistemlerin hayatın bir parçası olmasının önüne geçmek nerede ise imkânsız hale gelmiştir. Bir de buna 2021 yılında üretken yapay zekâ uygulamasının toplumla buluşması eklenince artık sadece karar vermekle kalmayıp aynı zamanda halden anlama yolculuğunda da bir adım daha ileri gidilmeye başlanmıştır. Her geçen gün yeni sistemler ortaya çıkmaktadır. Artık gelişmeleri izlemek bile nerede ise mümkün olmamaktadır.
Teknolojik Gelişmelerin İnsani Değerler Üzerindeki Etkisi
Yapay zekâ sohbet robotlarından sanal asistanlara, sürücüsüz arabalardan yüz tanıma teknolojisine kadar günlük yaşamımızdaki çok farklı alanlarda giderek daha yaygın hale gelmektedir. Genel olarak hayatımızı pek çok açıdan iyileştirme potansiyeline sahip olsa da yapay zekâ ile teknolojinin insanın hayal gücünün ötesinde gelişmesi, onun insani değerler üzerindeki etkisine ilişkin önemli soruları da gündeme getirmektedir. Bu noktadaki genel kanaat, yapay zekânın toplumun inanç ve değerler sistemini etkileyeceği yönündedir. Bu konuyu çok iyi irdelemek ve değerlendirmek gerekmektedir. Ancak öncelikle “insani değerler” ile neyin kastedildiğinin açıklanması gerekir.
“İnsani değerler, insanların yaşam çizgisinde, davranışlarında ve kararlarında rehberlik eden ilkeler, inançlar ve idealler” olarak tanımlanırsa yapay zekânın bu kapsamdaki etkilerinin aşağıdaki gibi analiz edilmesi mümkündür.
Yapay zekânın insani değerleri etkilemesini tetikleyen en önemli unsurlardan birişi “özerklik” niteliğidir. Yapay zekânın herhangi bir dış etki veya zorlama olmadan, bağımsız olarak karar verme ve eylemde bulunma yeteneği vardır. İnsanlara daha fazla bilgi ve daha fazla seçenek sunarak özerkliği geliştirme potansiyeline sahiptir, örneğin yapay zekâ destekli kişisel asistanlar, insanlara bilgi ve tavsiyeler sağlayarak daha iyi kararlar alınmasına yardımcı olabilir. Sürücüsüz arabalar insanları araba kullanma görevinden kurtararak gündelik zaman üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmalarını sağlayabilir, insanlar bu zamanlarını iyi işler yapmak için kullanabilir; kendi özgür iradeleriyle gerçekleştirmek isteyip destek bulamadıkları noktalarda yapay zekâ desteği ile istediklerini yapabilirler. Kendi inançlarını ve değerlerini çok rahatlıkla yaşatabilir, yayılmasını sağlayabilirler. Ancak bunun tersinin de mümkün olabileceğini unutmamak gerekir. Yapay zekâ aynı zamanda insanların seçimlerini ve fırsatları sınırlayarak özerkliği baltalayabilir. Mesela yapay zeka algoritmaları önyargılı olabilir ve belirli insan gruplarının erişebileceği fırsatları sınırlayan ayrımcı sonuçlara yol açabilir. Yapay zekâ aynı zamanda insanları izlemek ve kontrol etmek için de kullanılabilir, bu da doğal olarak kişilerin özgürlüklerini ve özerkliklerini sınırlandırır.
Yapay zekâyı insani değerler üzerinde etkin kılan diğer tetikleyici unsurlardan biri de adalettir.” Herkese eşit ve önyargısız davranılması için gerekli alt yapının desteklenmesi mümkündür. Doğru bilgi ile donatılmış zeki sistemler, bilginin özüne aykırı hareket etmeyeceklerinden, daima olması gereken “doğruya” sarılacaklardır. Çünkü yapay zekânın insan önyargısını azaltarak ve nesnelliği artırmak sureti ile adaleti artırma potansiyeline sahip olduğu açıktır, örneğin işe alma ve terfi kararlarında önyargıyı ortadan kaldırmak ve ceza adaleti sisteminde herkese adil davranılmasını sağlamak için yapay zekâ algoritmaları kullanılabilecektir. Yapay zekânın bilgisinin yanı sıra verdiği kararların arkasındaki gerçekleri açıklayabilme kabiliyeti arttıkça adaletli olması yönündeki algı da pekişecektir. Hayatın doğrulan ile insanların doğruları arasındaki uyuşmazlıklarda yapay zeka kendisini sahip olduğu hakikat bilgisi çerçevesinde konumlandıracak ve bunun gerekçelerini ifade edebilecektir. Yukarıda belirtildiği gibi bunun tersinin olması da mümkündür. Eğer yapay zekâ hakikati baz alan doğru bilgi ile donatılmaz ve doğru bir şekilde modellenerek kullanılmazsa önyargıyı da sürdürebilir ve hatta güçlendirebilir. Yapay zekâ algoritmaları, geliştiricilerin önyargılarım ve üzerinde eğitim aldıkları verileri temel alarak bunlara göre hareket edebilir. Böylece kişilerin doğruları ile hakikatler arasında taraflı davranmak söz konusu olabilir. Bu tür uygulamalar mevcut eşitsizlikleri güçlendiren ayrımcı sonuçlara yol açabilir.
Yapay zekânın “empatî’ gücü de bu konuya olan ilgiyi artırmaktadır. Yapay zekâ empatiyi insanlarla aynı şekilde deneyimleme yeteneğine henüz sahip olmasa da bunu geliştirmek için çeşitli şekillerde kullanılabilir, örneğin yapay zekâ destekli sohbet robotları ve sanal asistanlar, kullanıcılarla daha empatik ve insana benzer bir şekilde etkileşim kurarak duygusal destek ve rehberlik sağlayacak şekilde tasarlanabilir. Sohbet robotları insanların kendi inanç ve değerlerine sarılmalarını teşvik edebilir, uygulamada eksikliklerin giderilmesini sağlayabilirler. Hatta zamanlı olan olaylar için hatırlatmalar yapılabilir. İnsanların sıkıntılarını giderecek dostane ilişkiler kurulabilir. Yapay zekânın bir psikolojik danışman gibi kullanılmasının önünde bir engel bulunmamaktadır.
Yapay zekâ aynı zamanda davranış ve duygu kalıplarını belirlemek amacıyla sosyal medyayı ve diğer veri kaynaklarını analiz etmek için de kullanılabilir; bu da farklı insan gruplarının ihtiyaçlarını ve deneyimlerini daha iyi anlamaya yardımcı olur. İnsanlar kendi inançlarını bu yolla pekiştirebilirler. Davranışlarına çok haklı gerekçeleri yapay zekânın desteği ile oluşturabilirler. Bu açıdan bakıldığında yapay zekâ ters etki de oluşturabilir. İnsan etkileşimini ve bağlantısını azaltarak empatiyi zayıflatabilir. Duygusal destek ve sosyal etkileşim için yapay zekâya çok fazla güvenen insanlar, başkalarıyla anlamlı şekillerde bağlantı kurma yeteneklerini kaybedebilirler, özel olarak tasarlanmış robotlar/yazılımlar insanları hiç istemedikleri inanç ve davranışlara çekebilme potansiyeline de sahiptir.
“Gizlilik” üzerinde de yapay zekânın derin etkisi olabilir. Yapay zekâ, veri koruma önlemleri otomatikleştirilerek ve güvenli iletişim sağlanarak gizliliği artırmak için kullanılabilir. Yapay zekâ destekli şifreleme araçları ile siber tehditlere karşı koruma kalkanı oluşturulabilir. Yapay zekâ eğer iyi tasarlanabilir ise çok iyi bir sırdaş olabildiği gibi hiçbir şeyi unutmayacağından aslında gizli sanılan şeylerin bir yerlerde kayıtlarını oluşturabilir. Günümüz dünyasında artık hiçbir şeyin gizli kalmadığı bîr ortamda yapay zekâ insanların tehlikeli alanlara girmelerine ve erişilebilir ortamlarda davranış sergilerken daha dikkatli olmalarına destek verebilir. Öte yandan yapay zekâ, yaygın gözetleme ve veri toplamayı mümkün kılarak mahremiyete de zarar verebilir. Örneğin yüz tanıma teknolojisi, insanların kamusal alanlardaki hareketlerini ve etkinliklerini izlemek için kullanılabilir ve potansiyel olarak kişilerin mahremiyetini ve sivil özgürlüklerini ihlal edebilir. İnsanların kimsenin bilmesini istemedikleri yerlerde bulunmaları halinde bunu aşikâr edebilir.
Yapay zekânın insan değerleri üzerindeki bir diğer etkisi “türetme”, icat etme, ortaya çıkarma yeteneklerinin yaygın olarak kullanılmasıdır. Bunun anlamı zeki sistemlerin (yani robotların veya yazılımların) kalıpların dışında düşünebilme, yeni fikirler ve çözümler üretebilme, benzersiz ve özgün yollarla durumu ifade edebilme yeteneğine sahip olmalarıdır. Yapay zekâ, inançlar sistemindeki sabit olguları kökten değiştirecek gerekçelere de erişebilir. Bu sistemler, “akletme” yetenekleri (ruh ve kalpleri) bulunmadığından yaratılış hakikatleri yerine türetilmiş bilgilerden oluşan gerçeklere dayalı karar verme yoluna gideceklerdir. Bu da gerçekte inanç sistemine ters bir durumun oluşmasına meydan verebilir.
İnanç sisteminin tartışmaya çekindiği birçok konu tartışmalara konu edilebilir Ancak yaratılış hakikatleri (Yaratıcının tek olması, kutsal kitaptaki bilgilerin değişmez hakikatler olduğu, yalandan uzak durulması, karşı tarafa zarar vermemenin temel amaç olması vb.) kesin kabuller olarak kabul edilip sistemlerin o kabuller üzerine oturtulması, geliştirilecek sistemleri destek üreten ve çok makbul” bulunan bir yol arkadaşına dönüştürebilir. Şunu da unutmamak gerekir: Yaratılış hakikati olarak tanımlanacak unsurlar da farklı inanç sistemlerinde farklı şekillerde görünmektedir. Dolayısı ile her inanç sistemi kendisini yaşatacak, doğru görecek, kendi dinamiklerini hayatın vazgeçilmez kabulleri haline getirecek zeki sistemler geliştirebilecektir.
Bununla birlikte yapay zekâ sistemleri ortaya çıkarma görevlerini otomatikleştirerek ve bu sürece insan katılımını azaltarak İnsanın ortaya çıkarma (türetme) kabiliyetini de zayıflatabilir. Yapay zekâ özgünlük (türetme) endüstrilerinde çok baskın hale gelirse inanç sistemlerinin çeşitliliğini ve özgünlüğünü sınırlayabilir. İnsanın hazıra konma alışkanlığını tetikleyebilir. Bu çok tehlikeli sonuçlara da yol açabilir. Daha zeki olan robotlar insanların yaşam tarzlarını, doğrularını ve bakış açılarını değiştirme yönündeki girişimlerde başarılı olabilir. Nasıl ki savaş dronları güçlü olan ülkeler diğerlerine üstünlük sağlayacak ise inanç robotları güçlü olan ya da daha güçlü bir şekilde inançlarına sarılan robotlar da o inanç sisteminin üstünlüğünü sağlamaya destek olacaklardır.
Yukarıdaki açıklamalardan, yapay zekanın toplumsal etkisini derinden etkileyen unsurlardan birinin de doğal olarak önyargı ve ayrımcılık olduğu ortaya çıkmaktadır. Yapay zekâ algoritmaları, geliştirenlerin önyargılarını yansıtabilir. Bu da doğal olarak taraf tutma, adam kayırma, borç verme ve ceza adaleti gibi konularda ciddi sorunlara yol açabilir. Ancak yapay zekânın adil ve tarafsız bir şekilde tasarlanması sağlanır, verilerdeki ve algoritmalardaki önyargıyı ortadan kaldıracak yaklaşım sergilenebilir ise yapay zekâ sistemleri şeffaf ve hesap verebilir olabilir ve düzenleyici etkileri daha yüksek hale gelir.
Gizlilik gibi “gözetim” de yapay zekâ ile önem kazanmıştır. Yapay zekâ, daha yaygın veri toplama ve gözetleme olanağı sağladığından, potansiyel olarak insanların mahremiyetini ve sivil özgürlüklerini ihlal edebilecektir. Bu sorunu çözmek için veri gizliliği ve güvenliğine ilişkin net politikalar ve düzenlemeler geliştirilmesi kaçınılmazdır. Bu, veri toplama, kullanma ve depolama konusunda net kurallar oluşturmak ve bireylerin kişisel bilgileri üzerinde kontrol sahibi olmasını sağlamak anlamına gelmektedir. Bireylerin kişisel bilgilerinin kötü amaçla kullanılması da insan değerleri üzerinde olumsuz etki oluşturabilecektir.
Son olarak yapay zekâyla ilgili bir diğer önemli konu “hesap verebilirlik” ve “sorumluluktur ‘. Yapay zekâ daha özerk ve kendi kendine öğrenebilen hale geldikçe, doğal olarak bireyleri ve kuruluşları yapay zekâ eylemlerinden sorumlu tutmak daha zor hale gelecektir. Mesela, bir yapay zekâ sistemi suç işlese kim cezalandırılacaktır? Bu ve bunun gibi birçok sorunu çözmek için yapay zekâ sistemlerine yönelik net sorumluluklar ve sorumluluk çizgileri oluşturmak gerekmektedir. Bu da geliştiricilerin, kullanıcıların ve düzenleyicilerin rollerini ve sorumluluklarını tanımlayan yasal çerçevelerin ve etik kuralların geliştirilmesi demektir. Yani bir taraftan yapay zekâlı toplumlarda yasal düzenlemeler gerçekleştirilirken diğer taraftan toplumun inanç ve değerleri ile uyumun sağlanmasına da özen gösterilmesi önem arz edecektir.
Yapay Zekânın Gelişmesi ve Transhümanizm
Yapay zekâ yerinde durmamakta ve sürekli gelişmektedir. Yapay zekânın zekâ seviyesi arttıkça kabiliyet ve yetenekleri de artmaktadır. Bu da doğal olarak yapay zekâdan beklentileri artırmaktadır. Daha zeki sistemler daha fâzla insan gibi davranmaya meyletmekte ve bilim insanları başta olmak üzere herkes insana benzer nesneler yapmaya odaklanmaktadır. Bu çalışmalar, bir taraftan yapay zekâ gelişirken onu geliştirecek insan doğal zekâsının da gelişmesine yol açmaktadır. İnsanın en üstün yaratılmış olduğu gerçeğini göz ardı eden düşünceler ise insanüstü zeki sistemler geliştirilebileceğine inanmakta ve insandan da daha zeki olacak sistemlerin geliştirileceğini düşünmektedir. Bu düşünce Transhümanizm anlayışını tetiklemektedir.
Bu düşüncenin temelini insan zekâsını ve fizyolojisini büyük ölçüde geliştirmek için gelişmiş teknolojileri yaygın olarak kullanmak ve insanlığı dönüştürmek anlayışı oluşturmaktadır. Gelecekte tüm insanlığın tek zekâya (tekillik) sahip olacağı yönünde düşüncelere yer verilmektedir. İnsan vücudunun parçaları kullanılarak tabiri caiz ise “mükemmel askerler” geliştirilmesi hedeflenmektedir. Beyin yükleme yolu ile yapay bir ortamda ölümsüz dijital varlıklar ortaya çıkarmanın mümkün olabileceği dile getirilmektedir, özellikle Kurzweill gibi yapay zekâ meraklıları ve gelecek bilimcileri, makinelerin biyolojik olmasa da gelecekte insanın kendisi olacağını iddia etmektedir. Bilgisayarların insan yeteneklerini hızla geride bıraktığı ve dünyamızı ele geçirdiği an “teknolojik tekilliğin” kaçınılmaz olacağı düşünülmektedir. Temel felsefe “internetin her şeyi bildiği” üzerine kurgulanmaktadır.
Burada göz ardı edilmemesi gereken bir nokta vardır. Gelişen yapay zekâ değil, insan zekâsıdır. Yeni yapay zekâ yöntemlerini bulan, geliştiren ve yaşamın bir parçası olmasını sağlayan da insan zekâsıdır. Bugünün insanlarının geçmiş dönemlerin insanlarından daha zeki oldukları gibi gelecek insanları da bugünkü insanlardan daha zeki olacaktır. Mesela 10 yüzyılın en zeki insanları bile uzaktan algılama, televizyon, otomatik makineler vb. gibi bugün çok basit görülen olayları hayal dahi edemiyorlardı. Gelecek nesiller de bizlerin zekâ seviyesini çok düşük olarak görebilecektir. Yapay zekâyı geliştiren bir insandır. Geliştirme sürecinin tam merkezinde insan bulunmaktadır.
İnsanoğlu kendi zekâsının üretebildiği noktaya kadar yapay zekâyı geliştirebilecektir. Bunun artık durdurulamayacak bir süreç olduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. Bu süreçte doğal zekâ; yaratılmış olan bilgiyi ortaya çıkartmak, onu işlemek ve ondan yeni bilgiler türetebilmek kabiliyetine her zaman sahip olacaktır. Yapay zekâ çalışmaları ile gerçekte yapılan da bu kabiliyetin bilgisayara /robotlara kazandırılmasıdır. Bunu teminat altına almanın en doğru yolu, bilgi işleme modellerinin geliştirilmesi yoluna gidilmesidir. Geliştirilen ve geliştirilecek olan tüm yapay zekâ sistemlerinin arkasında bu gerçek bulunmaktadır. Onu geliştiren zekâ ise her zaman ona olan üstünlüğünü muhafaza edecektir. Geçmişin insanlarının bugünün yapay zekâsı ile baş edememesi gibi bugünün insanı da geleceğin yapay zekâsı ile baş edemeyecektir. Bu doğal bir süreçtir. Ama gelecek insanı gelecek yapay zekâsı ile nasıl uğraşması gerektiğini de çok iyi bilecektir.
Üretken Yapay Zekâ ve Olayları Birbirine Uydurma/Haritalama
Bugün için özellikle yapay zekâ geliştiricilerinin şu gerçekleri çok iyi anlaması gerekir. Yapay zekâ özde bilgiye sahip değildir. Kendisine sunulan bilgiler arasında ilişki kurmaya çalışmakta ve bu ilişkiyi tabiri caiz ise uydurmaktadır. Yapay zekâ her şeyi bilemez. Sadece etraftan elde ettiği verileri ve bilgileri kullanarak bazı çıkarımlarda bulunur. Veriler ve bilgileri doğruyu bulacak şekilde birbirine haritalar ve uydurmaya çalışır. Yapay zekâ geliştiricileri ortaya çıkardıkları yöntemler ile bu uydurma operasyonunu kontrollü ve doğru olacak şekilde yapmanın çabası içerisindedirler. İnsanlar faillik ve niyetlilik özelliklerini kolaylıkla yapay zekâya atfedebilirler. Mesela basit animasyonlu geometrik şekillerin hareketlerindeki yönelimi okuyabilirler. Üretken modeller sonuçları henüz kanıtlayamasa da “niyeti” uydurarak yorumlayabilmektedir. Teknoloji kendiliğinden neyin ahlaki neyin kötü olduğuna özünde karar verememektedir. Bir bilgi setinin ona bu yorumu yapacak bilgileri sunması ve bu yorumu yapacak kabiliyete kavuşturulması gerekir. Bu yönü ile yapay zekânın insan ile mukayesesi dahi söz konusu değildir. Bu ilişkiyi insandan daha hızlı uydurması ve uydurduğunun gerçekle özdeşmesi ve/ya gerçeğe yakın olması onu üstün bir yaratığa dönüştürmeyecektir. Her ne kadar tam anlamı ile mükemmel çalışan, otonom hareket edebilen, kendi kendisine çevresine en doğru tepkiler üreten, kendisini yeri geldiğinde savunan, yeri geldiğinde saldırmaya da karar verebilen robotlar geliştirilecek olsa da özellikle ruh, kalp ve vicdan gibi unsurların sağladığı insan olma (iyiyi doğrudan ayırt edebilme, akletme) niteliklerinin robotlaştırılması mümkün olmayacaktır.
Üretken yapay zekâ modellerinin aşırı abartılı ve gerçekçi olmayan yetenekler ile takdim edilerek insan düzeyindeki akıl yürütmeyi aştığı algısını oluşturmaya yönelik bir gayret dikkati çekmektedir. Bu da doğal olarak insanlara yanlış ve olumsuz bilgilerin iletilmesi riskini artırmaktadır. Bu kapsamda geliştirilecek olan yapay zekâ modellerinin beklentileri aşan uygulamaları, insanların zihnini ele geçirmekte ve sunulan verilerin geniş çapta benimsenmesine yol açmaktadır. Neticede bu durumdaki insanların inançlarının olumsuz etkilenmesi potansiyeli doğmaktadır. Bu teknolojiden doğru yönde faydalanabilmek için çalışma prensibinin çok iyi anlaşılması önemlidir. Yapay zekâyı yönlendiren bilgilerin doğruluğu ve hakikati göstermesi onun başarısını doğrudan etkileyecektir. Yanlış bilgiler ile donatılan/eğitilen sistemler doğal olarak öğretildikleri doğrultuda hareket edecek ve âlim robotlar olabileceği gibi zalim robotların da oluşturulması mümkün olabilecektir.
İnsanların birbirleriyle ilişkileri ile üretken yapay zekâ ve insanlar arasındaki ilişkilerde de farklılıklar bulunması çok doğaldır. Günlük yaşamda insanların daha büyük oranda hata yapması veya yanılgı içinde olması, geliştirdikleri yapay zekâ yargılamalarını zorlaştıracaktır. Mesela, insanlar belirsizliği düzenli olarak “sanırım” ifadesiyle, geç cevap vermeyle, düzeltmeler ve konuşma değişiklikleri ile geçiştirebilmekte iken, üretken modeller tek taraflı olarak hiçbir belirsizlik temsili olmadan ve kendinden emin, akıcı yanıtlar üreteceklerdir. Zaten yapay zekâya güç kazandıran da yargısındaki bu netlik ve kesinliktir. Ancak hakikatte bu netlik her zaman kesin doğruluk anlamına gelmemektedir ve kesin doğruluk ile ifade edilmesi mümkün olmayan olaylar ile karşılaşmak çok olasıdır.
Üretken yapay zekâ ile ilgili dikkat edilmesi gereken çok önemli bir diğer nokta da onun ürettiği bilgilerin kesin doğruluğuna olan inancın ortaya koyacağı sorundur. Yapay zekâya inanç artınca yanlış bilgiler de doğru olarak görülebilecektir. Diğer bir deyişle, üretken yapay zekâ modellerinin neden olduğu/olacağı insan inançlarındaki çarpıklıklar, sorunlar, keşfedildikten sonra kolayca düzeltilemeyecektir. İnsan zekâsının bu yönden karşısında olduğu inançları yıkma çabasına gireceği de çok net ve açıktır.
Dahası, üretken zekânın çok doğru olduğuna olan inanç ve aksini söyleyenlere tepki gösterilmesi, mevcut üretken yapay zekâ sistemlerinin “temel sorununu ve mimarilerindeki kurgu ile gerçeği[n] ayırt ed[il]ememesini” göz ardı etmeye yol açmaktadır. Mimarinin çok iyi kavranması, çalışma usulünün öğrenilmesi ve bilgilerin haritalanma durumu gibi unsurlar iyi anlaşılır ise o zaman insanlığa faydalı sistemlerin geliştirilmesi mümkün olur. Benzeri şekilde, inançları, değerleri kasıtlı olarak yıkma çabasında olan sistemlere karşı tedbirlerin geliştirilmesi de mümkün olacaktır.
Üretken yapay zekâ modellerinin, birincil eğitim veri kaynağı internettir, internetteki veriler önyargı ve uydurmaları çoğaltma potansiyeline sahiptir. Mesela, Stabil Difüzyon (resim üretici olan bir yapay zekâ aracı) gibi üretken modeller hızla büyümekte ve kolay erişim nedeni ile her gün milyonlarca çıktı üretip internette yaymaktadır. Bir zaman sonra üretilmiş veri İle hakiki verinin ayrıştırılamaması söz konusu olacak ve bu da hakikatin perdelenmesi gibi bir netice doğurabilecektir. Bu çıktılar, yeni nesil modellerin eğitim verilerinin bir parçası haline gelirse sistemik çarpıklıkların ve önyargıların, sürekli bir geri bildirim döngüsü içinde geleceğe olan etkisi güçlenecektir. Bu tür sistemler ne kadar hızlı kullanılır ve benimsenir ve gerçek yaşamda kullanılan sistemlerin arka uçlarına ne kadar çok entegre edilirse, sistemlerin insanların inançlarını olumlu ve olumsuz yönde etkileme gücü de artacaktır. Örneğin, pazarlama içerikleri artık üretken yapay zekâ modelleri tarafindan oluşturulabilmektedir. Daha sonra psikometrik yöntemler kullanılarak bu içerikler hedef kullanıcılara iletilebilmektedir. Sonrasında ince ayarlar yapılabilmekte ve karşılıklı etkileşimi destekleyen davranışları teşvik edecek şekilde tasarlanmış otomatik bir sistem içinde kullanıcılara geri gönderilebilmektedir. Bu durum insan inançları için de çok rahat bir şekilde mümkün olabilir. Bir inanç sistemi/olayı/öngörüsü yapay zekâ tarafından tasarımcısının istediği şekilde oluşturulmuş içeriklerle hedef kitlelere iletilebilir, ince ayarlar yapılabilir. Küçük dokunuşlar ile doğru ya da yanlış bilgiler veya yönlendirmeler içeriklere enjekte edilerek genel olarak hakikat (insan inançlarını) çarpıtılabilir veya doğru inançlar güçlendirilebilir.
İnsanlar belirli anlarda, kararsız oldukları ve dolayısıyla yeni bir şeyler öğrenmeye en açık oldukları anlarda hiç tereddüt etmeden doğru olduğunu düşündükleri bilgiler ile donatılmış, konuşmaya dayalı üretken yapay zekâ modellerinden bilgi talep edeceklerdir. Bugün de yapay zekâya proje yazdıran akademısyenlerin/araştırmacıların olduğunu unutmamak gerekiyor. Doğal olarak böyle bir sistemden talep edilen bilgiler alınınca beyinde o konudaki belirsizlik azalmakta, merak azalmakta ve daha sonraki kanıtlar, karar vermenin ilk aşamalarında olduğu gibi değerlendirilmeye, tartılıp biçilmeye gerek duyulmadan kabul edilmektedir. Yani yapay zekâyı her derde deva gören anlayış ile “yanlış inançlar” kolaylıkla “doğru” olarak yansıtılabilmektedir. Dolayısıyla aktarılan önyargılar veya uydurma bilgiler, olay gerçekleştikten sonra ne bireylerde ne de toplum düzeyinde kolayca düzeltilebilmektedir. Yapay zekâ sistemleri daha geniş çapta benimsenip diğer günlük teknolojilere daha derinlemesine entegre edildiğinde sorun büyümektedir. Mesela üretken yapay zekâ modellerinin özellikle çocukların inançlarım daha kolay etkileyeceği açıktır. Çünkü onlar inançların çarpıtılmasına karşı daha çok savunmasızdır. O nedenle geliştirilen yapay zekâ sistemlerinin hakikatlerden uzaklaşması inançları olumsuz etkiler ve olumsuz etkilerin kolayca yaygınlaşmasına yol açarken tersi de mümkün olabilecektir ve inançların doğru şekilde pekiştirilmesi sağlanabilecektir.
Yapay Zekânın İnsanların İnançlarını Etkilemesi
Yukarıda yazılanlardan hareketle, yapay zekânın insan inançları ve değerleri üzerinde etkisinin olacağını söylemek yanlış olmaz. Genel olarak bu etkinin iki yönlü olacağını söylemek mümkündür Bunlar;
- İnanç sistemi içerisinde olası uygulamaların makinelerin zekâsı ile desteklenmesi
- Transhümanizm ve robotların tanrılaştırılması gibi aşırı düşüncelerin empoze edilmesi
İnanç sistemi uygulamalarının desteklenmesi yapay zekânın bilgiyi işleme kabiliyetinin tezahürüdür. Bilgiye dayalı olarak çalışan yapay zekâ teknolojisinden; kendileri de bilgiye dayalı yaşamı oldukça önemseyen dinî toplulukların büyük faydalar sağlaması kaçınılmaz olup bu yöndeki talepler her geçen gün artacaktır. An itibariyle gecikmeli de olsa bu, yeni yeni fark edilmekte ve bazı kurumlar tarafından bu yönde projeler başlatılmaktadır.
Dinî hassasiyetleri olan topluluklar, kurum ve kuruluşlar bilgisayarın bir makine olmasına karşılık, Allah tarafından insana verilmiş davranış kabiliyetini ve zekâ melekesini taklit edebileceğini artık kabullenmek durumundadırlar. Bu doğrultuda, derin dinî bilgilere sahip insanlar (âlimler) ile yapay zekâ geliştiricilerinin birlikte çalışması topluma fayda temin edecek ve doğru bilginin yayılmasını sağlayacak sistemlerin toplum içinde gerek gerçek hayatta gerekse sanal âlemde dolaşmasına yol açacaktır. Doğru sistemlerin sayısı ve nitelikleri ile zekâ düzeyleri arttıkça kötü niyetli uygulamaların önünü kesmek için de önemli bir adım atılmış olacaktır. Burada özellikle teknik yönde çalışma yapanların kendi uzmanlık alanları olmadığı için yanlış yapmakla suçlanmaktan korkmadan ve dinî olaylara karışmaktan çekinmeden çalışabilmeleri için ilahiyat camiasının destekleyici olması önemlidir.
Robotların insanlar gibi, hatta onların bazılarından daha zeki olmaları durumunda bugün insanların üstesinden gelemediği yoksulluk, savaş, hastalık vb. gibi sorunları kökten halledebilecekleri de unutulmaması gereken diğer bir konudur, tleri derecede zeki sistemler, sevgi, doğruluk ve şefkat aracı olabilir; bu yönleri ile toplumu yok etmeyi değil, iyileştirmeyi ve gelişmeyi destekleyebilirler. İnsanları bu yönde yönlendirebilir ve toplumsal eğitim araçları olarak kullanılabilirler. Toplumun psikolojik yapısını da pozitif yönde yakından etkileyebilecek güce kavuşabilirler. Dahası, araştırmalar eğer konu uzmanı ulema, bilgin ve yetkin bireylerce desteklenir ise;
–Dinî konularda dâhice hizmet veren yapay zekâ ile donatılmış sistemler topluma sunulabilir.
–Toplumun her kesiminde eksikliği duyulan din adamı ihtiyacının giderilmesine destek verilebilir.
–Kültürel değişim ve teknolojik değişimlerin dinî doğrular ile hizalanması sağlanabilir.
–Her alanda internet ve sosyal medya üzerinden sunulan bilgiler dinî doğrular ile karşılaştırılarak “yanlış bilginin yayılmasının önüne geçilebilir.
–Kutsal kitap, hadisler, tarih, kelâm ve fıkıh gibi farklı alanlardaki bilgiler birlikte kullanılarak sağlıklı yorumlar yapılabilir.
–Hatta yapay zekâ, Kuran talimlerinde okuyanı dinleyip var ise yanlışlıklara dahi işaret edebilir.
Bu konuda olabilecek uygulamalara birkaç örnek vermek gerekirse bunlar arasında “açıklayıcı bilgi haritalama sistemlerini saymak mümkündür. Bilgi haritalama, dinî alanlarda, temel kaynakların, ulemanın bireysel ya da grup halinde sahip olduğu bilgi ve malumatın, yetenek ve yetkinliklerin birbirleri ile ilişkilendirilerek herkese açılması ve kolay erişimin sağlanmasını mümkün kılar. Kötü niyetle dağıtılan bilgiler kolaylıkla ortaya çıkartılabilir ve onların negatif etkisini ortadan kaldırmaya da önemli oranda destek verilebilir. Örneğin; “İslâm’da neden yılda bir defa hayvan kurban edilir?” sorusu sorulduğunda, doğru tasarlanmış bir yapay zekâ sistemi bunu ayetlerle, hadislerle, müçtehit görüşleri ile, dinî otoritelerin kararlan ile, daha önceki uygulamalarla, harta gerekirse geleneklerle ilişkilendirebilir.
Diğer bir örnek ise “öğüt vericilerin” geliştirilmesidir. Yapay zekâ sistemlerinin her alanda öneri ve tavsiye verebilme yetenekleri bilinen bir gerçektir. Bu yetenek insanların dinî konulardaki taleplerini de en doğru şekilde karşılayabilir, örneğin iyi tasarlanmış bir yapay zeka sistemi, bir kişinin hac ibadetini yapmak durumunda olup olmadığını ve sorumluluklarını kendisine bildirebilir. Sadece bilgileri (öğütleri) vermekle kalmayıp aynı zamanda bu ibadetin nasıl yapılacağını, farz, sünnet, mubah, mekruh vb. olan amelleri, hangi durumlarda neler yapılacağım, cezai durumları vb. de bildirebilir. Üstelik bu bilgiler cep telefonu üzerinden kesintisiz olarak sunulabilir. Sesli ve görüntülü uygulamalar ile bilgi, sürekli olarak talep edenin yanında olabilir.
“Fetva veren” sistemler de yakın gelecekte yapay zekânın uygulama alanına girecektir. Dinî alandaki aslî faaliyetlerden biri de insanların belirli eylemleri yapıp yapmamaları konusunda uygunluk kararının verilmesidir. Bilindiği gibi, her konu kendi özelinde değerlendirilmektedir. Sorunun sorulduğu ortam, yaşam koşullan, tarafların durumları, sahip olunan kişisel bilgi ve nitelikler, kişinin mezhebi, cinsiyeti, ekonomik durumu vb. fetvaların içeriğini değiştirmektedir. Bazen çok basit bir soruya cevap vermek için derin bilgilere sahip olmak gerekir. Bazı durumlarda soruya verilecek cevap kişiye göre değişebilmektedir. “örneğin zengin bir kişi sonradan Müslüman olsa geçmiş yıllara ait malının zekâtını ödemek zorunda mıdır?” sorusunun cevabını zekât bilgisi İle donatılmış yapay zekâ kolaylıkla verebilir. Dinî otoritelerce onaylanmış bîr yapay zekâ sistemi istenilen nitelikte bir fetvayı rahatlıkla oluşturabilir.
Her alanda olduğu gibi “sanal eğitim” alanında da yapay zekâ uygulamaları önemli kullanım imkânları bulabilecektir. Özellikle görsel benzetim teknolojisi yapay zekâ ile birleştiğinde beklentilerin çok üstünde ve dikkate değer eğitim sistemlerinin geliştirilmesi mümkün olmaktadır. Sosyal ve teknik hayatta bunun birçok örneği bulunmaktadır. Tam Görev Simülatörleri (uçak, tren, araba vb), görsel şehir simülatörleri (sanal gezinti), benzeri şekilde geçmiş olaylar, savaşlar, diğer sosyo-politik durumların görsel olarak modellenmesi ve benzetimi gibi birçok başardı uygulama bulunmaktadır. Bu başardı uygulamalar ile geliştirilmiş olan kabiliyet ve teknolojik yetkinlikler, rahatlıkla dinî olayların öğretilmesinde de kullanılabilecektir. Hicret simülatörü (Peygamberin izlediği yolun benzetimi), Hac Simülatörü, Namaz benzetim ve animasyonları, dinî eğitim amaçlı oyun tasarımları ve zeki öğretim sistemleri geliştirilerek bunların ilgili kurum ve kuruluşlar tarafindan hedeflenen amaca uygun olarak kullanılmaları sağlanabilir. Bunun eğitim kalitesini olumlu yönde etkileyeceği değerlendirilmektedir.
İslâm dini doğrularını, başta Kur’an ve hadis olmak üzere sağlam temellere oturtmuştur. O nedenle İslâm, olumsuz düşünce ve karşı propagandalardan diğer inanç sistemlerine göre daha az etkilenecektir. Müslüman bilim insanları ve ilahiyatçılar bu noktada birlikte çalışarak aktif sistemler geliştirirler ise olumsuz düşüncelerin önüne geçmek de diğer inanç sistemlerine göre daha kolay olacaktır. Doğru bilginin ortaya konulması, yapay zekânın önyargı ve uydurma kabiliyetini sınırlayıp tam aksine doğru bilgilerle temas etme kabiliyetini geliştirecektir. Bu noktada dinî kavramların öz manalarına (ıstılahı anlamlarına) sadık kalınması ve bunun canlı tutulması önem arz edecektir. Birkaç örnek vermek gerekirse;
> Islâm inancında Kur’an-ı Kerim korunmuş bir kitaptır. Onun içindeki her şey hakikattir, doğrudur. Allah her şeyin en doğrusunu bilir. Bunu kimsenin değiştirme hakkı ve imkânı bulunmamaktadır. Ayetlerde belirtilen konular tartışmasız doğru kabul edilir ve insanların ilgili tüm davranışlarını bağlayıcıdır. Yani domuz eti haramdır. Gerekçesi ne olursa olsun bu değişmez. Bu anlayışla donatılan yapay zekânın da karar verme süreci doğal olarak bu çerçeve ile sınırlı kalacaktır. Yapay zekâyı aksi yönde destekleyecek bir Islâmi bilgi bulunmayacaktır. Böyle bir bilgi olur ise bu bilgi kasıtlı olarak türetilmiş demektir. Yapay zekâ bunu öğrenebilecektir.
> Robotlar kendi başlarına herhangi bir şey yaratamazlar, çünkü “yaratmak” fiili sadece Allah’a mahsustur. İnsanlar gibi robotlar da “yaratılmış olan bilgilere” ulaşabilir ve onları işleyebilirler. İşlerken de edille-i şer’iyye denilen (kitap, sünnet, kıyas-ı fiıkaha, icma-i ümmet..:) temel hükümlere aykırı bir durum kabul edilemez. Yani Kuranda açıkça yasaklanan bir durum yine yasak olacaktır. Peygamberin hadisleri (sahih kitaplardaki hadislerin öğrenilmesi ile) Kur’an ı açıklayıcı ve tamamlayıcı nitelikte olacaktır. Kur’an ve sünnet bir duruma işaret etmiyorsa o zaman fakihlerin (Islâm hukuku uzmanlarının) yapacakları kıyaslar doğru kabul edilecektir. Bu anlayışla bezenmiş ve iyi tasarlanmış olan yapay zekâ da sorulan sorulara bu doğrultuda cevap arayacaktır.
> Müslüman için tek ilah (tanrı) Allah’tır. Dolayısı ile başka hiçbir canlı ya da cansız ilah (tanrı) olamaz. Bu değişmez ve kesin bir hakikattir. O nedenle Islâm inancı, robotların tanrılaştırılması gibi bir argümanı kabul etmez. Normal görmez. Bu tür bir akıma katılanların hatalı olduklarım düşünür. Onları doğruya davet eder. Bu inanışı destekleyen bilgilere sahip olan yapay zekâ da insanları tek tanrı inancına yönlendirecektir.
> iyiyi kötüden ayırt edebilmeleri için insanlara akletme melekesi verilmiştir. Bu meleke ruh ve kalp ile ilgilidir. Robotların akletmesi diye bir şey söz konusu değildir. Robotlar zeki olabilirler. Zekâ, olaylar arasında ilişki kurmaktır ve bilgi ile mümkün olur. Beynin bir operasyonudur.
Mekanikleştirilebilir.
İnsan akledebilme melekesi ile her zaman tüm yaratılmışlardan üstün olmaya devam edecektir. Dolayısı ile robotların insanları kendi hükümranlıkları altına almaları ve tekilleşme gibi bir durumun oluşması ancak çok sınırlı bir kesimin kabulü ve robotlara tâbi olunması ile mümkün olabilecektir. Ancak bu durumda da insanlara hükümran olan robotları üretecek beyinlere (yani gelişmiş insan zekâsına) ihtiyaç olacaktır. Yeri gelmişken, akıl ve zekâ kavramlarım da birbiri ile karıştırmamak gerekmektedir. Akletme ruhun bir yönelimi olarak görülmelidir. Hz. İbrahim’in ortada hiçbir şey yokken rabbini bulmasını sağlayan şeydir. Zekâ ise daha önce söylendiği gibi insan beyninin olaylar arasında ilişki kurabilme ve bunu açıklayabilme (dili kullanabilme) yeteneğidir. Bu iki terim birbiri ile çok ilişkilidir. Çok yakın anlamlarda kullanılmaktadır. Aradaki farkı net bir şekilde açıklamak yapay zekânın ulaşabileceği nihai sonu görmeyi de kolaylaştırır. Karnı çok acıkan birisi, cebinde parası olmadığı halde bir lokantanın önünden geçse, orada kızarmakta olan tavukları görse ve ortada kimse olmaz ise (yanı dini uzatıp alarak tavukları yiyebilecek bir durumda olsa) insan beyni aç olduğu için alıp yemesini uygun görürken; akletme yetisi, parasını ödemeden alıp yemesinin haram olduğunu bilerek yememesi gerektiğini söyleyecektir. Yapay zekânın sahip olacağı tüm kabiliyetler bilginin çağrıştırdığı ilişkilere odaklanacaktır. Eğer öyle programlanmaz ise zekâ üstü bir düşüncenin yeri olmayacaktır. Onun için bu bölümde özellikle “akıllı sistemler” yerine “zeki sistemler” tabiri kullanılmıştır.
Sonuç
Sonuç olarak yapay zekâ hızla gelişmeye devam edecektir. Toplumun her kesimini her alanda etkileyeceği de şüphe götürmez. Doğal olarak bu gelişmeden insanın inanç sistemi ve değerleri de etkilenecektir. Olumlu ya da olumsuz etki oluşturması ise tamamı ile sistem tasarımcıları ile onlara destek verecek bilgin (ulema) kesiminin elinde olan bir şeydir. Şunu açıkça söylemek mümkündür. Eğer toplumlar teknolojiyi yönetmez ise teknoloji gelir ve toplundan yönetir. Teknolojiyi kim yönetirse onun sistemleri sorumluluk alanlarında baskın olacaktır. Dronlara sahip olan ülkeler diğerlerine üstünlük sağlayacağı gibi dijital âlimleri olan toplumlar da kendi inanç sistemlerini hem koruyacak hem de yaygınlaşması için önemli bir alan bulmuş olacaklardır. Şunu da çok iyi anlamak gerekir. Teknoloji yönetmek için olağanüstü yetenekler gerekmez. Önemli olan stratejik bakış açısına sahip olmaktır. Bazı kesimlerdeki teknolojik yılmışlık ve çaresizlik teknolojiye hükmedebilen kesimlerin sürekli pompaladığı korkunun ve propagandanın eseridir.
İkinci dünya savaşında her şeyini kaybetmiş bir Japonya, 30-40 yıl içinde dünyanın teknolojik liderlerinden birisi olmayı başarmıştır. Zamanının lider ülkesi olan Osmanlı ise teknolojik gelişmelere ayak uyduramadığından gücünü sürekli kaybedegelmiştir. Her toplum, kolaylıkla, istediği şekilde çalışabilen yapay zeka sistemleri geliştirebilir. Bunun için herhangi bir mâni bulunmamaktadır. Geliştiricilere zaman tanımak, sabırla beklemek, ısrarlı bir şekilde geliştirmeye devam etmek ve ekonomik destek vermek yeterli olacaktır. Geliştiricilerin zeka düzeyi hiç tahmin edilemeyen zekâ düzeyine sahip sistemler geliştirebilirse bu da sürpriz olmayacaktır.
Üretken yapay zekâ ile birlikte insan benzeri bir robot yapabilme kabiliyeti biraz daha belirgin bir şekilde öne çıkmıştır. Robotlara zekâ atfedebileceğimiz konusunda bir şüphe kalmamıştır. Ancak onlara ruh, kalp ve vicdan gibi unsurları kazandırabilmemiz mümkün olmayacaktır. Aksini düşünenler olsa da İslâm inancı bunun mümkün olamayacağına işaret eder. Ancak bu, üretken yapay zekânın gücünü göz ardı etmek anlamına gelmemelidir. Her geçen gün artan bir zekâ seviyesine sahip zeki sistemler ile muhatap olunacağı unutulmamalıdır. Eğer tedbir alınmaz ise üretken zekâ, insanları o zekâyı geliştiricilerin ve veri kaynağı sahibinin kontrolünde ve istediği şekilde etkileyebilecektir. O nedenle, bu teknoloji ve üretken modellerin insan inançları ve önyargıları üzerindeki etkisini ölçen disiplinler arası çalışmalar yürütmek toplumun geleceği için çok önemlidir. Toplumlar kendi inanç sistemlerine ve hakikatlerine dayanarak karar verebilen ve olabilecek en alt düzeyde ha- lüsinasyon gören sistemler geliştirmek durumundadırlar. En önemlisi de kendi lisanlarının Büyük Dil Modellerini baz alacak sistemler geliştirilmesi kaçınılmaz görünmektedir, özellikle gelecek nesillerin korunması için kendi kontrolümüz altında çalışan büyük dil modelleri oluşturmak ve hepsinden de öte, doğru bilgilerin bulunduğu veri ve bilgi tabanlarını gecikmeden ortaya çıkarmak kaçınılmaz bir gereksinimdir.
Sözün özü ise “âlim robot” yapmak da ‘zalim robot” yapmak da insanoğlunun kendi elindedir. Her toplumun kendi inanç sisteminin temel dinamiklerini yaşatması da temel sorumluluğu olup buna yönelik sistemlerin geliştirilmesini desteklemek kaçınılmaz görünmektedir.
Editör:Mehmet Bulgen – Yapay Zeka ve İslam,syf:27-43
0 Yorumlar