Günümüz insanları iki yönden toplum tarafından yılgınlığa uğratılıyor. Bunlardan biri içinde yaşanılan sistemin gereklerine uymadığı takdirde mahvolacağı korkusu, öteki de içinde yaşanılan sistemin gereklerine uyduğu taktirde mahvolacağı korkusudur. İnsanlar bu korkulardan hangisini atmaya çalışırsa diğeri tarafından tehdit edilmektedir. İçinde yaşadığımız sistemin yaşama şartlarına, geçim usûllerine, eğlenme ve bilgi edinme yollarına rıza göstermezsek hayatımızı idame ettirmenin imkânsız olduğunu düşünüyoruz. Herkes gibi çalışacağız, herkes gibi para harcayacağız, herkes gibi besleneceğiz, herkes gibi seyahat edeceğiz, herkes gibi gazete okuyacak, herkes gibi okullara gideceğiz, herkes gibi giyinecek, herkes gibi toplumsal ilişkiler kuracağız. Bütün bunları tamtamına yapmayabiliriz.

Yani herkes bir işyerine bağlı olarak çalışırken biz yaptığımız elişini satarak geçiniyor olabiliriz. Yahut herkes konserve yerken biz yalnızca taze sebze ile besleniyor olabiliriz. Herkes tedavi için hastahanelere ve özel doktorlara giderken biz kocakarı ilâçlarıyla iyileşmeyi deneyebiliriz. Ama bir alanda başkalarından ayrılışımız bir başka alanda başkalarına aşırı bağlılık göstermemizi zorunlu kılabilir, kılar da. Çünkü bazı konularda herkesten ayrılabilmek için bazı imkânlara, özellikle malî imkânlara sahip olmamız gerekir. Mali alanda güçlü olabilmek ise sistemin herkesçe yürütülen düzenin aksamadan yürümesiyle mümkündür. Yani herkes herkes gibi olmazsa siz herkesten ayrı olamazsınız.

Önemli olan sizin kendi varlığınızı koruyabilmek için herkes gibi olmaya mecbur bırakıldığınızı hissetmenizdir. Toplum yapısının üzerimize saldığı birinci yıldırıcı kuvvet bu duyguda odaklanır. İkinci yıldırıcı kuvvet eğer herkes gibi olursak bir hiç olacağımız yolunda yine toplumca türetilmiş bir önyargıdan neş’et eder. Sizde herkeste bulunmayan birşey olmalıdır. Toplumda herkesten ayrı bir yeriniz olduğunu hissetmezseniz mevcudiyetinizi de hissedemiyeceğiniz duygusu toplum tarafından size aşılanmıştır. Bir statünüz olacak. Bu statüyü size ya para yahut bilgi veya herhangi bir sebeple elde ettiğiniz şöhretiniz sağlayacaktır. Bu yüzden herkes daha zengin daha bilgili, daha meşhur olmaya çabalar.

Çünkü herkes gibi olmak herkes tarafından yok sayılmak demektir. Bu yüzden insanlar hiç kimse tarafından farkedilmeksizin yaşamaktansa, herkes tarafından kötü gözle bakılan biri olmayı tercih edebilirler. Yani statünün müsbet olması şart değildir. İnsanlar hiç statü sahibi olmamaktansa, menfi bir statüyü benimsemeye hazırdırlar. İşte yanlışın değeri burada ortaya çıkar. Doğrunun bir insan için değerli olabilmesi ancak doğruya sahip çıktığı zaman kendine üstün bir yer elde ettiği zaman vardır. Eğer doğru davranmak hiçbir dikkat çekici özellik taşımıyorsa, insanlar yanlışın değerine daha fazla inanmaya başlayacaklardır. Eğer benimsedikleri yanlış insanları toplum içinde yer sahibi kılıyorsa, bu yanlışa daha çok bağlanacaklar bu yanlışın değerini gözlerinde büyüteceklerdir.

Nitekim ideolojik inatlaşmalarda yanlışa verilen değer büyük bir rol oynamaktadır. Çoğu insan belli ideolojileri bu düşüncelerde bulduğu üstün vasıflardan ötürü değil, söz konusu ideolojilerin kendilerine bir marka temin ettiğine inandıkları için el üstünde tutarlar. Bazı insanların elinden ideolojisini alırsanız onun kimliğini, kişiliğini de almış okusunuz. Altık o da herkes gibi olur. Herkes gibi olmak ise hiçin içinde erimek, yok olmak ve mahvolmaktır.

Demek ki insanlar bir taraftan içinde yaşanılan sistemin bir birimi olmadan hayat bulamıyacaklarına inanırken, Öteki taraftan da sistemin herhangi bir birimi oldukları taktirde hayatlarının ellerinden alınacağına inanıyorlar. Ancak dikkat edersek insanlar üzerine yüklenen bu iki yıldırıcı güç insanları sadeçe dış yüzleri ile hesaba katan anlayışın hakim olduğu ortamda yıldırma imkânına sahip olabilir. İnsanları iç dünyaları bakımından önem sahibi sayan anlayış içinde bu yaklaşımlar ne kuvvet kazanabilir ne de yılgınlık doğurma fırsatı bulabilirler.

İsmet Özel, Zor Zamanda Konuşmak

Muhammed Ali

Paylaş
Paylaşan
Muhammed Ali

Son Yazılar

Tecelli Türleri

  Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…

2 ay önce

Allah’ı Bilmenin İmkânı ve Bunun Yöntemi

  Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…

2 ay önce

Varlık Mertebeleri ve Te’vil

  Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…

2 ay önce

Dilin Kabuğu

Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağır­lıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…

2 ay önce

Çözüm Aldatmacası

İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…

2 ay önce

Anda Olmak -Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Yer

İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygu­larımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…

2 ay önce