Yanlışın Bir Kaynağı
İhtiyaçtan müstağni olan yalnız Allah’tır. Bütün yaratılmışlar, yaradılış şartlarına, çağlarına, hayat dönemlerine göre bir ihtiyaç kataloğunu taşırlar umutlarının sırtında. Umut, bir ihtiyaç repertuvarıdır. Cansız eşya, kimya bağıntısıyla açıklar ihtiyacını ve umudunu. Ateş suya, su ateşe muhtaç. Toprak buluta muhtaç. Bitki, hayvan, insan, derece derece bütün yaratıklar gittikçe kabaran bir ihtiyaç dizisiyle çevrili.
İhtiyaçtan arınmamışlık, yalnız müşahhas varlıklar için değil, mücerret varlıklar için de söz konusudur. Her reel varlığın bir beslenme alanı ve kaynağı olduğu gibi kavramların ve kavramlara dayalı kuruluşların da beslendiği öbür kavramlar ve kuruluşlar vardır. Yaratılmış varlık ve kavramlar böylece bir süreklilik kanunu içinde hep birbirine muhtaçtırlar. Putlaştırma ve ortak-koşma, unsurlardan birini muhtaç oluştan kurtarıp bütün öbür unsurları ona muhtaç saymadan doğar. Böylece yalnız Allah’a ait bir özellik, fani ve yaratılmış bir varlık veya kavrama haksız olarak bağışlanmış olur.
İşte yaratıkların ve kavramların ilâhlaştırılması böyle başlar. Kaç çarpık yol ve düşünce varsa aşağı yukarı böyle doğmuştur. Allah’ın yalnız İsrail kavmine aitliği, bir ırkın öbür ırkların üstüne çıkarılması ve ihtiyaç bağının kırılmak ve koparılmak istenmesi arzusunun bir iddiası olmuştur. Hristiyanlık sözde merhamet unsurunu yücelteyim derken, onu besleyen kaynaklardan mahrum etmiş ve bunun farkında bile olmamıştır. Bu yüzden en büyük zulûmlar, hristiyan ırklardan sadır olmuştur. Halbuki merhametsiz sevgi olmadığı gibi adaletsiz merhamet olmaz. Yalnız merhameti tutundurayım derken onun dayandığı sütunları yıkmak, bizzat merhameti yıkmak demektir. Bunun için Hristiyanlık tarihi, adetâ merhametin yıkılış tarihi olmuştur. Nihayet merhametin tam zıddı olan komünizm, bu yanlış merhametçilikden doğmuştur. Kapitalizm aşın hürriyetçilik adına adaletin yıkılışıyla gerçekleşmiştir.
İslâm yalnız insanların değil, kavram ve kuruluşların da birbirine ve her şeyden önce ve her şeyin üstünde Allah’a muhtaç olduğunu ilân etmiş, bir kavramı öbür kavrama, bir inşam öbür insana köle yapmanın yanlışlığını açıkça ortaya koymuş, yaradılışın sürekliliğine eş olarak, her alana hâkim sürekli bir hayat sistemini varlık tablosuna sindirme yolu olmuştur.
İnsanlığın ilerleyiş çizgisinde kimi topluluklar eşyaya, kimileri hayvana, kimileri insana tapmak noktasına takılıp kalmış. Biraz daha ilerde takılanlar peygamberleri veya melekleri ilâhlaştıranlardır. Modern çağda da, kavramlar ve kuruluşlar putlaştırılmıştır. Yalnız müslümanlardır ki, eşyada, canlı ve cansız varlıklarda, kavramlarda ve kuruluşlardaki ihtiyaç damarım görmüşler ve ihtiyaçtan müstağni olanın Allah olduğunu bilmişlerdir. Onun için müslüman sadece Allah’a tapar ve O’na kulluk eder. İnsanlara ve kavramlara kulluk ve kölelik yapmaz. İnsanlara ve kavramlara duyduğu saygı ancak Allah’ın buyruğu iledir. Allah yolunu tıkayan her eşya, insan ve kavram bir engel sayılır. Cihad,işte bu engellerin kırılışıdır. Yolun ayıklanması, kölelik karanlığından arıtılmasıdır.
Aşk, sevgi, hakikat, merhamet, adalet, hürriyet, disiplin gibi bütün kavramları birbirine ihtiyaç bağıyla bağlaya bağlaya, insanın, Allah’ın razı olduğu bir mutlu düzen içinde ebediliğe bitişmesi gerçekleştirilmiş olur.
Sezai Karakoç-Günlük Yazılar 2