Yanlış Yorumlanan Bir Hadîs-î Şerîf
CEMİYETTE GÖRÜLEN KÖTÜLÜKLERİ DEVLET Mİ ÖNLER, FERT Mİ?
Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Sizden her kim bir münkeri (kötülük) görürse onu eliyle düzeltsin. Eğer ona muktedir olamazsa diliyle, diliyle de yapamazsa kalbiyle (buğz etsin); bu da imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim)
Bazı âlimler, münkeri def vazifesini devletin bizzat “Kuvvet kullanarak”, âlimlerin “Tebligatta bulunarak”; avâm-ı nâsın ise “Kalben buğz etmekle” yapacaklarını beyan etmişlerdir.
Nitekim, Fetava-i Hindiyye’de Emr-i Bi’1-Ma’ruf bahsinde şöyle buyrulur: “Emr-i Bil’l-Ma’rufu ümerâ el ile, ulemâ dil ile, avâm-ı nâs ise kalb ile yapar.”
Evet, bir münkeri kuvvet kullanarak defetmek devletin vazifesidir, zira kuvvet kullanmak selâhiyeti onundur, ferde verilmemiştir. Kuvvet kanundadır, kanunu tatbikle de devlet vazifelidir. Fertler kendi sahalarını tecavüz ettikleri takdirde buna bir hudut çizmek mümkün değildir. Zira her kuvvetliden daha kuvvetlisi de çıkar. Bu ise çeşitli zulümlere, anarşiye, kargaşaya yol açar. Meselâ, ölüm cezasını hak etmiş bir kimseyi cezalandırmak devletin vazifesi iken, bu vazifeyi bir fert kendi başına yapmaya kalkışamaz.
Fertlerin kuvvet kullanma hususundaki saha tecavüzleri fiilî anarşi doğuracağı gibi, bir âlimin yapması gereken vazifeyi bir cahilin yapmaya kalkışması da fikrî anarşi meydana getirir. Bu da netice itibariyle yine fiilî anarşiyi doğurur.
Bir kısım âlimler de bu noktadan hareketle söz konusu hadîs-i şerifi şöyle izah etmişlerdir:
Bir insan bir münkeri gördüğü takdirde, onu eliyle önlemek durumundadır. Lâkin bu kimse o münkeri önlemeye muktedir olsa dahi, böyle bir teşebbüsle daha büyük bir fitneye yol açacağını yakînen bilirse, el ile önlemekten vazgeçer, dil ile, nasihat yoluyla önlemeye çalışır. Bu durumda da yine bir fitnenin çıkacağım bildiği takdirde bu defa hiç olmazsa o münkere kalbiyle razı olmaz, buğz eder.
Hadîs-i şerifte geçen “İman Zaafiyeti”meselesini de kısaca izah edelim. Bir münkerle karşılaşan bir mü’minin yapması lâzım gelen asgari tepki, kalben buğz etmekdir. Yoksa bu hadîs, “O münkeri defetmeye gücü yetmeyen bir mü’minin imanı zayıftır” şeklinde anlaşılmamalıdır. Nitekim İmam-ı Nevevî bu hadîste zikri geçen “İman Zaafiyeti” mes’elesini “sevabın noksaniyeti” olarak tefsir etmiştir. Yine birçok âlimlerimiz, hadîste geçen iman lâfzına, “Amel” mânâsı vermişlerdir.
Hadiste geçen “Her kim” lafzıyla, bu hadîsin herkese şâmil olduğu mes’elesine gelince:
Her mü’min kendi selâhiyet sahası içerisinde cereyan eden bir münkeri defetmekten veya hiç olmazsa ona buğz etmekten mes’uldür. Nitekim bir hadîs-i şerîfte, şöyle buyurulmuştur:
“Hepiniz çobansınız, hepiniz idare ettiği riayetinden mes’uldür.”
Aile reisi, aile fertlerinden; öğretmen öğrencilerinden… ve nihayet devlet, bütün bir milletten sorumludur. Bu mes’uliyetin bir ciheti de râiyeti kötülüklerden korumak, onların işledikleri münkerleri defetmektir. Bu vadide gerek fertler, gerekse devlet kendine düşen vazifeyi yapmakla mükelleftir.
Mehmed Kırkıncı