Ve insan genel olarak derinlere inmeyi sevmez, yüzeyde kalmayı tercih eder çünkü bu daha az çaba gerektirir.
Aslında yüzeysellikten daha derin bir şey yoktur ama bu derinlik bataklığın derinliğidir. Plastik sanatından daha kolay anlaşılabilen bir sanat dalı var mıdır? İzleyici masal diyarına inanır inanmaz ruhsal titreşimlere karşı bağışıklık kazanır. Ve böylece eser beyhude bir çaba içine girmiş olu’r. Bu yüzden önce masal etkisini43 engelleyen ve daha sonra da salt renk etkisinin önünü hiçbir şekilde kesmeyen yeni bir formun bulunması gerekmektedir. Bunun için formun, hareketin, rengin, doğadan alınan (gerçek veya gerçek olmayan) nesnelerin dışsal ve dışsal bağlantılı anlatı etkilerine yol açmaması gerekmektedir. Bir hareket ne kadar dışsal odaklı değilse, o kadar saf, derin ve içsel bir etkiye sahip olur.
Göz, renklerin güzelliği ve değişik özellikleri ile büyülenerek tamamen fiziksel bir etki edinir. Bakan kişi tıpkı bir gastronomun lezzetli bir şeyi tatması gibi bir memnuniyet, bir huzur duyar. Ama bu fıziksel hisler kısa sürelidir. Bunlar yüzeyseldir ve ruhu etkileyemeyerek kalıcı bir etki bırakmaz. Renklerin etkisi başımızı başka tarafa çevirdiğimizde unutulsa da farklı renklerin yüzeysel etkisi birbiriyle bağlantılı duygu zincirinin başlangıç noktası olabilir.
Asgari düzeyde hassas olan insanlarda yalnızca aşina olunan nesnelerin etkisi tamamen yüzeyseldir. Ancak ilk kez karşılaştıklarımız üzerimizde hemen ruhsal bir etki bırakır. Her nesnenin kendisi için yeni olduğu bir çocuk dunyayi bu şekilde algılar.
Sanatçı eğer güzelliğin keşişi olacaksa, bu güzelliği içsel gerekliliğin ilkelerine göre aramalıdır. Bu güzellik yalnızca içsel büyüklük ve gereklilik ölçülerine göre ölçülebilir.
Bir şey içsel gereklilikten neşet ediyorsa güzeldir. lçsel olarak güzel olan güzeldir.
Bugünün sanatında yarının sanatının tohumlarını serpen akıncılardan, ilk ruhsal sanatçılardan biri olan Maeterlinck şöyle demektedir: “Yeryüzünde ruhtan daha fazla güzelliğe karşı bu kadar hevesli olan. ondan bu denli kolay büyülenen başka bir şey yoktur… Bundandır ki onlara güzelliği bahşeden bir ruhun hükümranlığına çok az ruh karşı gelebilir.“”
Resim bir sanattır ve sanat boşlukta yüzen şeylerin amaçsızca yaratılması değil, bir amaca yönelik hareket eden, insan ruhunun gelişmesine ve rafıne edilmesine hizmet eden bir güçtür. Kendi formunda şeylerden ruha hitap eden, ruha gıda olan bir dildir. (Üçgenin hareketleri).
Eğer sanat bu vazifesinden geri durursa, o zaman bir boşluk her daim açık kalacaktır. Zira sanatın yerini alabilecek başka bir güç yoktur.54 Ve insan ruhunun güçlü bir yaşam sürdüğü zamanlarda sanat da canlanacak, ruh ve sanat karşılıklı etkileşim içinde ve birbirini tamamlayarak birbiriyle bağlantılı bir şekilde yaşayacaktır. Ruhun materyalist görüşlerle, inançsızlıkla ve ondan neşet eden salt pratik teşebbüslerle uyuşturulduğu ve ihmal edildiği dönemlerde ise “saf” sanatın insana özel bir amacının olmadığından, amaçsız olduğundan ve sanatın yalnızca sanat için var olduğundan 0’ art pour I’ art) dem vurulacaktır.55 Burada sanat ve ruh arasındaki bağ uyuşturulmuştur.
Beyazın, neşenin ve lekesiz saflığın, siyahın da keder ve ölümün sembolü olarak kabul edilmeleri boşuna değildir. Beyaz ve siyahın karışımı -mekanik bir karışımla meydana gelir bu- griyi ortaya çıkar. Bu şekilde oluşan bir rengin dışsal bir tınısı ve bir hareketi elbette yoktur. Gri sessiz (tınıdan mahrum) ve hareketsizdir. Bu hareketsizlik, iki aktif rengin arasında duran ve onların ürünü olan yeşilin dinginliği gibi başka bir karaktere sahiptir. Gri hareketsizliktir, kasvetlidir. Bu gri koyulaştıkça, kasvet ağırlık kazanır. Açık tonlarda ise nefes alma imkânı, bir umut ışığı doğar. Buna benzer bir gri, yeşil ve kırmızının karışımında ortaya çıkar. Kendinden memnun bir pasifiik ile kuvvetli bir aktifliğe sahip bir sıcaklığın karışımından meydana gelir.37
Kırmızının sınırsız sıcaklığında sarının pervasız etkisi yoktur ama kararlı ve güçlü bir yoğunluğa sahip içten içe canlı ve huzursuz bir renktir. İçten içe olgun bir şekilde parlar ve coşkusunu amaçsızca dağıtmaz. (bknz. Şekil ll)
Daha detaylı bir şekilde incelenecek olursa, genellikle renk olarak görülmeyen (özellikle doğada35 beyaz rengini görmeyen empresyonistler yüzünden) beyaz, maddesel özellikler ve özler olarak bütün renklerin kaybolduğu bir dünyanın sembolü gibidir. Bu dünya o kadar yukarıdadır ki biz oradan gelen hiçbir tınıyı duyamayız. Oradan büyük bir sessizlik geliyor, önümüzde aşılmaz bir duvar gibi yükseliyor. Bu yüzden beyaz ruhumuzda bizim için mutlak olan büyük bir sessizlik etkisi bırakıyor; tıpkı geçici olarak melodiyi sekteye uğratan müzikteki duraklar gibi. Bu bir ölüm sessizliği değil ama ihtimallere gebe. Beyazın doğumdan önceden. buz devrinden gelen bir hiçlik etkisi var.
Ve ihtimali olmayan bir hiçlik gibi, güneşin batışından sonra gelen ölü bir hiçlik gibi, geleceksiz ve umutsuz sonsuz bir hiçlik gibi içsel bir tınısı vardır siyahın. Müzikte, ardından melodinin devamı sanki başka bir dünyadan geliyormuş hissi veren derinlikli bir ese karşılık gelir. Siyah, yanıp kül olmuş gibidir ve bir ceset kadar hareketsizdir.
Sarı tipik bir dünyevi renktir. Sarı derinlere fazlasıyla nüfuz edemez. Mavi ile soğutulduğunda, yukarıda bahsedildiği gibi, hastalıklı bir tona sahip olur. Insan doğasıyla paralellik arz edebilir; örneğin delilikle. Melankoli veya hastalık hastası bir ruh halinden çok ateşli çılgın bir divanelikle benzerlik gösterir. Hastalık insanı ezip geçer, yerle bir eder, bütün fıziksel kuvvetini sağa sola dağıtır ve en sonunda da onu tüketir. Son güneş kırıntıları sonbahar yaprakların dan kaybolurken yerini sakinleştirici mavi alır ve gökyüzüne yükselir.
Biz derinlik hissini mavide ve onun fıziksel hareketinde buluruz: 1. İnsandan uzağa. 2. Kendi merkezine. Mavinin derinliğe meyli öyle kuvvetlidir ki tonları derinleştikçe (koyulaştıkça) etkisi artar.
Mavi ilahi bir renktir.32
Rengi iki ana bölüme ayırabiliriz. Sıcak ve soğuk ile açık ve koyu. Her bir renk için dört farklı ton vardır. Sıcak ve açık ile sıcak ve koyu veya soğuk ve açık ile soğuk ve koyu.
Genel olarak bir rengin sıcaklığı ve soğukluğu onun sırasıyla sarıya veya maviye yakınlığıdır. Bu aynı düzlemde rengin maddi etkisinin farklı olması durumudur. Yatay bir hareketle yatay bir düzlemde sıcak renk bakan kişiye doğru yaklaşırken, soğuk renk bakan kişiden uzaklaşmaktadır.
Diğer bir renkte yatay bir harekete sebep olan renkler bu hareketten kendileri de etkilenirken kendi içlerinde de şiddetli bir ayırıcı gücü olan bir harekete sahiptirler. Bu yüzden bu, içsel değerin ilk antitezidir ve rengin soğuğa veya sıcağa yaklaşmasının büyük bir içsel önemi ve anlamı vardır.
Ikinci antitez de beyaz ve siyah arasındadır; yani bu renk çiftinin sebep olduğu ışığa veya karanlığa yaklaşma durumudur. Bu renklerin de bakan kişiye yaklaşma ve uzaklaşma gibi hareketleri vardır ama bu hareketler dinamik bir şekilde değil daha statik. daha katı formlardadır (bknz. Şekil 1).
Sarı ve mavinin birinci antitezi etkileyen başka bir hareketi vardır: Merkezden dışarıya (dışmerkezli) ve merkeze doğru (koaksiyel) hareket.20 Aynı büyüklükte iki daire çizip biri sarıya diğeri de maviye boyandığında, kısa bir süre dairelere odaklanıldığında sarının merkezden dışarıya doğu yayıldığı ve belirgin bir şekilde ona bakan kişiye doğru uzandığı görülecektir. Mavi dairenin ise kabuğuna çekilen bir salyangoz gibi içe doğru çekildiği ve bakan kişiden uzaklaştığı görülecektir.
Bu etki açık ve koyu renklerde daha da belirgindir. Sarının etkisi açık tonlar eklendiğinde (daha basit bir ifadeyle beyaz karıştırıldığında), mavinin etkisi de koyu renkler eklendiğinde (siyah karıştırıldığında) artar. Bu durum sarının asla koyu renkte olamayacağı anlamına gelmektedir. Beyaz ve sarı arasındaki ilişki siyah ve mavi arasındaki ilişkiye benzer çünkü mavi siyaha yakın olacak kadar koyulaşabilir. Ayrıca bu fıziksel ilişki aynı zamanda ruhsaldır. Zira bu iki çift (bir yanda sarı ve beyaz, diğer yanda mavi ve siyah) içsel değerde birbirinden sert bir şekilde ayrılır.
Kromaterapiye (renk terapisi) aşina olanlar renkli ışığın bütün vücuda özel bir etkisinin olabileceğini bilirler. Renklerin bu gücü sinirsel bazı hastalıkların tedavisinde kullanılmaya çalışılmış, ayrüca kırmızı ışığın kalpte canlandırıcı, heyecan uyandırıcı bir etkisi olduğu, mavi rengin ise geçici felce neden olabileceği fark edilmiştir. Benzer bir etki hayvanlarda ve bitkilerde gözlemlendiğinde, çağrışım açıklaması geçerliliğini yitirmektedir. Yine de renklerin fiziksel bir organizma olan insan bedeni üzerinde muazzam etkileri olabileceği görülmektedir.
Renklerin ruha etkilerine dair bu açıklamalar yeterli değildir. Genelde renk ruhu doğrudan etkileyen bir araçtır. Renk tuşlardır. Göz tokmaktır. Ruh piyanodur. Sanatçı bu tuşları uygun bir şekilde kullanarak ruhta titreşimlere sebep olan eldir.
Renk ahenginin insan ruhuna uygun bir şekilde dokunulması ilkesine dayalı olduğu açıktır. Bu temel, içsel gerekliliğin ilkesi olarak adlandırılabilir.
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…