Uydurulmuş Dinden İndirilmiş Dine Kurân Müslümanlığı…

kuran-tesbih-ve-ay Uydurulmuş Dinden İndirilmiş Dine Kurân Müslümanlığı...

İslâmı yeni tanıyan biri İslamoğlu, Bayındır, Okuyan, Dorman, Taslaman veya Yaşar Nuri gibi birine rastlarsa ne olur…?

– Merhaba, ben İslâm ile yeni tanışacağım!

– Ehlen Vesehlen, merhaba kardeşim, ne iyi etmişsin, tam yerine geldin (!).

– Hristiyan ve Musevilerde olduğu gibi İslamda da aynı Tanrı var sanırım bir de Muhammed var, bir de Kur’ân mı? Ne yapmam gerekiyor İslâma girmek için?

– Hah evet, çok güzel araştırmışsın, ben de eksik kalanları düzeltip tamamlarım sana, mesela Tanrı değil Allah ve İslâma girmek için şehadet getirmelisin!

– Peki şehadet nedir, ne demektir?

– Eşhedu Enla İlâhe illallah Ve Eşhedu enne Muhammeden Rasulullah, diyoruz, yani Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Onun Rasulu olduğuna şahitlik ederim demek.

– Peki, ama önce aklımdaki soruların cevabını bulup tatmin olmak istiyorum, olur mu?

– Elbette kardeşim, tabi ki bak çok önemli bir hususu dile getirdin (!) AKIL, aklına hakaret etmeden, uydurulmuş şeylerden uzak, indirilmiş dini anlatayım sana…

– Uydurulmuş mu, Baba Oğul gibi mi?

– Öyle sayılır, bazı insanlar şeyh evliya keramet mucize gibi şeylerin peşine düşmüşler ve TEK SAĞLAM KAYNAK olan KUR’AN’dan kopmuşlar. Biz de “Kurân müslümanlığı” diye ümmeti kurtarıyoruz…

– Kurân, İslâmın kitabı değil mi?

– Evet.

– Mucize her dinde vardı, yaratıcı kendi varlığını bizi aciz bırakan hallerle göstermiyor mu?

– Yok kardeşim, bunlar hep işte o Güya(!) keramet sahibi evliya veya şeyh’ler vasıtasıyla uydurulmuş şeyler(!) Tek Mucize Kurândır.

– Ben Kur’ânı okudum ancak, kendisi bizzat mucize haklısınız, diğer yandan içinde türlü mucizelerden bahsediyor, sadece Muhammedin değil diğer peygamberlerin de mucizelerinden bahsediyor, Süleyman ve sarayı, İbrahim ve ateşi, ve daha niceleri. Hem evliya ifadesi uydurulmuş dediniz, Kuranda geçiyor.

– A ah okudun mu? Ben sana izah ederim hepsini (!) o evliya anlatıldığı gibi değil, hem keramet ya da mucize diye birşey yok, tercüme edenler el etek öptürmek için, aklımızı kullanmayalım diye böyle yazmışlar…! Herkes okusa anlar, makamlar uydurmuşlar, AKLA HAKARET EDİYORLAR…

– Kafamdakiler çok netti, şimdi siz böyle deyince kafam çok karıştı, TEK SAĞLAM KAYNAK dediğiniz bu kitapta herşey açık.

– Evet işte ben de bunu diyorum, TEK REFERANS bu.

– Peki size bir kaç soru sorayım madem, bu Kurân’ı diğer Kitaplar gibi bozulmamasının delili nedir? 1400 yıldan beri kimler getirip taşımış?

İnceleyin:  Mustafa İslamoğlu'nun Esbab-ı Nüzul Çelişkisi

– Kendi içinde yazıyor zaten, bu kitabın bir harfi bile bozulmaz, hem Allah’ın korumasındaki bu ayetlerin taşınmaya ihtiyacı yok ki, bizzat O’nun korumasında…

– Şimdi ben size bir kitap versem içine de yazsam; bu kitap bozulmamıştır, korunmaktadır diye (!) Akıldan bahsettiniz ya ondan soruyorum! Kitabın dışından bir delil yok mudur? Hem bu kitap havadan kendi kendine mi indi, 1400 yıl geriden buraya ışınlandı mı? Yoksa siz mi zamanda yolculuk yapıp oradan gidip aldınız? AKLA HAKARET olmasın diye tekrar sorayım dedim. Bir de bu peygamberin (S. A. V) hadisleri yani sünnet varmış, hani Kuranda diyor, “Rasûlüme uyun ki Ben de sizi seveyim” ya, “Alemlere Rahmet” olana nasıl uyacağız?

– Yahu hiç şüphe edilmez Kurandan, elbette insanlar taşımış getirmişler, ancak bu kitap Allah’ın korumasında olduğu için dokunamamışlar, ancak hadisler uydurup kendilerine makam vermişler. Peygamberimiz Kuran’ın dışında hareket etmemiş ve konuşmamış, “o hevâsından konuşmaz” ayetle sabit, o yaşayan Kurân’dır. Kurandan başkasına ihtiyaç yoktur. Kafanı karıştırma hiç, aradığın her şeyi Kuranda bulursun…

– Bu Allah, kitap olan Kuranı koruyabiliyor da yaşayan Kurân olan ve uyun dediği âlemlere rahmet olanı koruyamamış yani! Bu insanlar hem Kuranı saf ve duru ve bozmadan sadakatle taşımış, hem hadis uydurarak fitne mi çıkarmışlar yani? AKILDAN BAHSETMESENİZ HİÇ SORMAZDIM bunları…

– Kafan çok karışmış senin, Allah ile aramıza perde koymamalıyız, din ile ilgili, hayat ile ilgili her şey bu kitapta…

– Sizinle konuşana kadar çok netti aslında! Şehadet dediniz, ikinci cümlesini katlettiniz… Peki, namaz kılıyorsunuz mesela, Kurânda baktım nasıl kılınacağını tarif etmiyor, siz neye göre kılıyorsunuz?

– Kurânda olmaz olur mu, sabaha doğru, akşam, gecenin bir vakti, Güneş tepedeyken vs. ayetlerle 5 vakit yazılı, usulca tesbih edin diye de yazıyor tarif ediyor üstelik.

– Hayır, kraat, rüku, secde, kaç rekat olduğu, nasıl duracağını, hangi duaları ya da âyetleri okuyacağını yazmamış. Oysa camilerinizde 14 asırdır uygulanan bir şekli var, bunun delilini soruyorum!? Madem sadece Kurân diyorsunuz, Kurân müslümanlığı diyorsunuz, aklınıza hakaret ettirmeyin diyorsunuz, ben de delili nerede diye soruyorum? Banyoda ya da amuda kalkarak mı kılmalıyım namazı, sırt üstü ya da yüzüstü yatarak mı?

– Edeplice yaklaşın diyor Kurân, nasıl kılındığı Hz. Adem’den İbrahim’den beri hep bilinir. Biz de onlara uyuyoruz. Kaç rekat ve şekli sana kalmış, uydurulmuş şeylerden uzak durun yeter, kabul edecek olan ise Allah’tır.

İnceleyin:  İslamoğlu'nun Mütevatir Hadisleri İnkar Etmesi ve Bir Samimiyetsizlik Örneği: Cessase Rivayeti

– Bakın ben bir denizciyim, Kurânda binler mucize var, ancak hiç deniz görmemiş biri yani Muhammede (S. A. V) inen bu kitapta denizcilerin bile yeni öğrendiği şeyler yazılı, geleceğe yönelik haberleri vermesi bir yana, bizzat görülen mucizeler (miraç vs.) anlatılmış. Bugün nasa ayın ikiye ayrılıp birleştiği izleri bulmuş gizliyor. Dünyadaki tüm denizciler sizin bu Üsküdar’da bulunan Hüdai yolunu bilirler, korumalı bir alandır ve fırtınalar kopsa, orada rüzgar esmez, bir damla yağmur düşmez. Fizik kanunlarına aykırı şeyler keramet ise, kimsenin inkâr edemeyeceği yüzyıllardır süre gelen bir keramet değil mi bu? Aziz Mahmut Hüdai bir evliyadır o halde. Yaşayan Kurân’ı yaşamayıp, Kurândan sadece meali ile ne anlarsak onu mu yaşayacağız? Anlayamadığımız yerde uydurmak serbest mi? Mucizeye karşı çıkmanız acizliği kabul edemeyişiniz ve kibrinizden mi?

Benden önce siz şehadet getirin de, ikinci cümleyi sözde bırakmayıp hayata geçirin lütfen. Kendinizden başka herkesi makam iftirası ile yaftalarken, hepsinin üstünde bir âlim, bir hoca, bir müslüman olarak ilan ediyorsunuz. Akla hakaret diyor, ancak akla bizzat siz hakaret ediyorsunuz. Neden okuduğunuz okulda üniversitede hocanızı oturtup siz ders vermediniz? Böylesine sadık, ve sünnet ile yaşayan asil bir silsileye tavrınız, yücelere ulaşmaya çalışan cücelerinki gibi, havaya tükürüyorsunuz.

Dönüp geldiği adres belli. Hakk etmediğinizi de kimse söyleyemez herhâlde! Amman siz kimseye tebliğde bulunmayın! Ben sizi ve siz gibileri dünyaya ilan edeyim ki, başkalarının aklına da hakaret etmeyin, çarpık ve yamuk güdümlü ifadelerinizden korunsun “ümmeti davet”…

– Hep cahiller(!) beni buluyor, sen git zaten! Akıllı olan, aklını bana verip dikkatle dinleyecek olan, nasibi olan gelsin. Peh…!

– Allah ile aranıza kimseyi almayın derken, kendinizi araya sokup, 1400 yılı tarihten silip, yüzlerce hadis âlimi ve hafızlara türlü hakaretler ediyor uydurulmuş din diyorsunuz! Fizik kanunlarına karşı çıkıyor, Kurana havadan zembille inmiş muamelesi yaparak indirilmiş din diyorsunuz! Demek Sui ulema diye duyduğum hadis buymuş. Sizden önce Kuranı okuyup biraz soruşturmasam, ne uyduruk bir din bu(!) deyip dönerdim muhakkak. Allah sizden sadece ümmeti daveti değil, ümmeti icabet olan Müslümanları da korusun…

Psk Dr Hikmet Hocaoğlu

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir