Unamuno’da Trajiğin Anlamı
*
Miguel de Unamuno (18641936) modern Ispanyol düşünce ve edebiyatının önde gelen kişiliklerindendir. Uzun bir süre Salamanca Üniversitesi’nde Yunan ve Lâtin edebiyatları profesörlüğü yapan Unamuno; monarşik düzene ve başındaki diktatör Primo de Riviera’ya karşı yazdığı sert yazılardan dolayı yurtdışına sürgüne gönderildi. Romain Rolland ve Gabriel D’Anunzio başta olmak üzere pek çok aydının protestoları ve Fransa’nın diplomatik girişimleri sonucu Fransa’ya yerleşti. 1930’da yurduna dönerken şenliklerle karşılandı. Yeni kuruları Cumhuriyet’e İsyan eden Francocu asilere de karşı çıktı. Savaşı hiçbir zaman tasvip etmedi.
Unamuno’nun felsefi denemelerinin en önemlisi “Hayatın Trajik Duygusu”dur (Tragic Sense of Life). Ispanyol ruhunu işleyen ve aydınlatan Don Quijote ile Sancho’nun Hayatı adlı eserinden başka El Cristo ve Velazquez (1920) de önemli çalışmalanndandır. Şiirlerine düşüncelerini yoğun bir biçimde katan Unamuno’nun piyesleri de vardır. “Yaman Adam “‘ (El Otro1932)
Yurdundan Sürgün Romencero (1928), Memleketimden (1903) ve burada üzerinde duracağımız “Sis’2 (Niebla-1916) adlı romanların da yazarıdır.
Unamuno’yu felsefe tarihçileri, genel düşünce karakteristiği olarak varoluşçuların Hıristiyan kanadına mensup saymaktadırlar. Gerçekten uğraştığı problemler açısından bakıldığında (Allah, iman, hayatın anlamı, insanın kaderi, ölüm Vb.) onu bu kategoriye sokmamız gerekecektir. Ancak böyle bir tasnif çok genelde kalacaktır. Çünkü Unamuno da Kierkegaard gibi hayatı boyunca dar bir öğretinin çerçevesine sıkışmamaya çabalamış, gerçeği çeşitli açılardan araştırmaya ve görmeye çalışmıştır. “Şüphe ve tereddüt” onun bu yolda kılavuzu olmuştur.
Unamuno’ya göre Allah kavramı (iman) insanın “kendi iç boşluğunu (vacio) Allah’ı tasdik etmesinin dayanak noktası haline” getirmesiyle var olur. Ona göre iman, insanın iç boşluğunu doldurmasıyla belirir. “Biz duygusal var olma ihtiyacından gelen imana dayanmalıyız. Allah’a iman bizim görüşümüzü genişletir, sonsuzluk ümidimize açıklık verir.”3
Ölümsüzlük arzusu veya hasreti de Unamuno’nun metafizik felsefesinin ana bağlamlarından birisidir. (Burada onun metafiziği nasıl kavradığını örneklemek gerekirse, Wittgenstein’in “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” sözüne “Metafizik, me
talinguistiktir” diye karşılık vermesi de gösteriyor ki Unamuno, metafiziği iyice dil ve bilim ötesine taşıyor.)
İnsanı diğer varlıklardan ayıran en büyük özelliği sonsuzluk fikridir, sonsuza duyduğu hasrettir. “Biz daima var olmayı arzu ederiz. Perişan bile olsa var olmayı, her zaman var olmamaya tercih ederiz.”4
Işte Unamuno’ya, hayatın hızla akışının ortaya çıkardığı trajik duygusunu veren nokta burasıdır. İnsan bir yandan sonsuzluk hasretiyle yanarken; sonsuz olarak var olmayı başka hiçbir türlü var olmamaya değişemezken, bu geçici dünyadaki günlerinin ayağının altından kayıp gittiğini görerek içinde “trajik bir duygu” doğar. Çatışmadır söz konusu olan burada. İnsan ruhundaki sonsuzluk duygusu ile katı realitedeki, dış dünyadaki ölümlülük çatışmakta ve insana acı ve ızdırap vermektedir.
Sartre buna angoise (iç daralması) diyordu, Camus saçma (absürd)… Sartre “angoise”nin insanda“bulantı” yaratacağını söyler, Camus yaşamanın saçmalığını savunur. Bu varoluşçu filozoflara göre, insan “kör ve sağır tabiat”a bir başına, kimsesiz “atılmış”tır. Çaresizdir. Oysa Unamuno, bu acıklı noktada yetersiz, aciz kaldığını anlayan insanın imana muhtaç olduğunu, ona dayanarak bu boşluktan (vacio) sıyrılabileceğini öne sürer.
İkiye ayırır insanları Unamuno: ruh insanı ve zekâ insanı. Bunların arasındaki fark, birinin varlığı içinden kavramaya, duymaya çalışması, diğerinin dış yüzünde dolanması, dışarıdan edindiği bilgilerle yetinmesidir. Bu iki halin tezahürü (öznellik/ nesnellik), bir araya gelmesi en yetkin ifadesini Cervantes’in ünlü romanında bulur: Ruh insanı Don Kişot’a benzer, zekâ insanı Sanço Panza’ya. Bu iki ruh hali en iyi terkibini bu eserde bulur. Ona göre aynı zamanda bu terkip Ispanyol ruhunda da mündemiçtir.
Burada biraz durmamız ve trajik çatışma üzerine eğilmemiz gerekecektir. Nedir trajik olan ve çatışan? Nasıl çıkar ortaya? Kimi filozoflardaki tanımlamalara bir bakalım:
Schopenhauer, evreni kör ve mutlak iradenin kuşattığını ve bizi evrenin peşinde koşturduğunu söyler. Onun için evren tasarım olarak “vardır.” Bu mutlak iradenin bizi peşinden sürüklemesi “bizi bir düş arkasında koşturması, sonunda bizi bahtsız kılar; hayatı yaşamak kendi başına bir acı olur. ”5 Schopenhauer’ag öre bu acıdan da Nirvana ile kurtulunur, yahut “güzellik ve sanat yoluyla (mutlak) iradenin üzerimizdeki basıncını hiçe indirmek”e ile. Bu etkiyi en iyi azaltan, en az maddi olan sanat ise müziktir.
Nietzsche’de ise trajik olan mitolojiye dayanır. Dionyzos kültü coşkunluğu, sınır tanımamayı, taşkın içgüdüyü ifadelendirir. Bu Yunan Tanrısı’nın sanattaki izdüşümü ise müziktir. Bu noktada Schopenhauer’la birleşen Nietzsche, daha ileri giderek bu taşkın içgüdüyü frenlemek, belli bir kalıba oturtmak ister. Apollon, güzelliğin, ölçülülüğün, yetkinliğin, dengeliliğin ve plastik sanatların sembolüdür. Ona göre trajedi “her iki içgüdünün barışması ve bağdaşması ile meydana gelmiştir.” Yani “Dionyziak coşkunlukların Apollonik biçimiyle gösterilmesi.” Sonunda bu iki kült birbirinin dili konuşturularak sanatın en üstün hedeüne erişilir.
Max Scheler içinse trajik, iki değerin karşılıklı çatışmasındadır. Trajik, bir öge olarak dünyanın içinde vardır. Bu ögeyi bünyesinde taşıyan dünya, trajik kederle kendini açığa vurur, önümüze serer.7 Şöyle tanımlar trajiği Scheler:
Belli bir durumda iki yüksek (ve olumlu) değerin yan yana gerçekleşmesinde, birinin gerçekleşmesi için diğerinin yok olması gerekliliğinde ve kaçınılmazlığında ortaya çıkar trajik.8
Unamuno, Sis adlı romanında umutsuz bir aşka düştükten sonra bunalımlı günler geçirmekte olan roman kahramanı Augusto Perez’i öldürmeye karar verir. Fakat Perez daha önceden intihar etmeye karar vermiştir. Karşı çıkar yazara, “Beni öldüremezsin” der, “Kendimi ben öldüreceğim.” Yazar “Sen kendini öldüremezsin, çünkü yaşamıyorsun, ancak tasavvurda varsın; sen ancak benim hayalimin verimisin” diye uyarır onu. Perez ise hayal mahsulü (fictive) şeylerin bile bir iç mantıkları olduğunu ve bu “elindeki”nin kendine verilmesini söyler, ama Unamuno onu o gece öldürmeye kararlıdır.
Bitkin bir halde eve dönen Perez’in son düşünceleri şöyledir:
“Hayır,hayır! Ölemem ben! Yaşayan, var olan bir kimse ölür, bense yokum; var olmadığıma göre nasıl ölebilirim? Ölümsüzüm ben’. Tek ölümsüzlük benim gibi ne doğmuş ne de
var olmuş bir yaratığın ölümsüzlüğüdür. Ben bir düşünceyim, düşünce!”9
Ardından ölür Perez. Ama Unamuno onu öldürdüğüne pişmandır,tekrar diriltmeyi kurar kafasında. O gece rüyasında gördüğü roman kahramanı ona “bir hayal yaratığının; kanlı canlı bir insan gibi yaratabileceğini, onun gibi öldürülebileceğini, fakat onu tekrar diriltmenin imkânsız olduğunu” söyler.
Unamuno bu romanında da görüldüğü gibi Ölümsüzlüğü aramaktadır. Bu dünyada ona göre ölümsüzlük ancak sanat eserlerince sağlanabilir. Ancak “ne doğmuş ne de var olmuş” sanat eserleriyle biz sonsuzluk fikrine ulaşabiliriz hayatta.
Unamuno için insanın gerçek yanı, olduğu şey değil, olmak istediği şeydir. Bu şey sanatçının kurgusu ile ebedileşir. Geleceğe yönelik bir varlık olarak görülen insan, düşünmekte, bu düşünmenin sonucunda sonsuzluk fikrine dayanmakta ve bu fikri
sonlu dünyada gerçekleştiremeyince hasretini sanat eserleriyle ölümsüz kılmak istemektedir.
Mustafa Armagan – Gelenek ve Modernlik Arasında,syf.223-217
*Yönelişler, Yıl 2. Sayı: l4, Mayıs 1982, s. 22-25.
Dipnotlar:
1 Miguel de Unamuno. Yaman Adam, Çeviren: Behçet Necatigil, Varlık Yayınlan, Istanbul 1955.
2 Miguel de Unamuno, Sis, Çeviren: Behçet Necatigil, Istanbul 1948, MEB Ispanyol Klasikleri: I; Aynı çeviri 2. baskı, Bilgi Yayınları, Ankara 1970.
3 Frederick Mayer, Yirminci Asırda Felsefe, Dergah Yayınları, Istanbul. s. 65.
4 A.g.y., s. 64.
5 F. Nietzsche, Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe, Çeviren: Nusret Hızır, ElifKitabevi, Istanbul 1963; Önsöz, s. XII. .
6 A. g. e., Önsöz, s. XII.
7 ionna Kuçuradi, Sanata Felsefeye Bakmak, Şiir-Tiyatro Yayınları, Ankara 1979, S. 22.
8 Age., 8. 38.
9 Unamuno, Sis, s. 245