Uhud Dersi
Müslüman yenilmez, Uhud Savaşına hangi Müslüman yenilgi gözüyle baktı? Bedir Savaşı nasıl parlak bir zaferse Uhud da o zaferi tamamlayan hikmetli bir derstir, bir imtihandır. O imtihandan başardı çıkmadır ki sonunda Mekke’nin fethi yatar.
Başarıyı da başarısızlığı da Allah’tan bilir Müslüman. İnsansa ancak kendisine düşeni yerine getirmekle yükümlüdür. “Devesini sımsıkı bağlamak”tan sorumludur insan ancak. Sonunda takdir ne ise gelir bulur yerini. Takdire razı olandır Müslüman.
Bir başarısızlığa uğrayınca Müslüman, Allah’ın bu takdirine baş eğerek, kendi kendini sorguya çeker. İnsan olarak yaratılmasından gelen eksiklerle düştüğü yanlışlıkları bulmaya çalışır. Ve bulur da. Yanılgılarını, hesabındaki aldanmaları yakalar hemen Müslüman. Çünkü “Bir mümin iki defa aldanmaz.” Çünkü “Müminin basiretinden sakınınız.” buyruluyor.
Ümitsizliğe düşmez Müslüman. En büyük günahı işlese de ümitsizliğe düşmeye izin yoktur. Ve aslolansa bir daha günah işlememektir.
Sürekli bir ümit çağlayanıdır Müslüman. Sürekli bir “müjdeci”dir Müslüman. “Rahmetim, gazabımı geçmiştir.” buyurmuyor mu Allah? O’nun gazabını da düşünerek rahmetine layık işlere koyulmalıdır Müslüman.
Bir temkin makamındadır Müslüman. Dengelidir. Mübalağası yoktur Müslüman m. “Müjdelemek” ayrıdır; azı çok, çoğu az göstermek ayrıdır. Sözünde de, işinde de ifratı, tefriti yoktur Müslümanın. “Sizden önceki kavimler ifrat ve tefrit yüzünden helak oldular.” hikmetini bilir Müslüman. Sevinçte de, üzüntüde de şarttır denge. Ama sürekli sevinç ve mutluluk gösterisi içinde olmak yoktur. Toplumun derdini yüklenmiş kişi, nasıl mutluluk şarkıları söyler? Komşusu açken nasıl rahat uyur? Başkasının derdiyle dertlenmeyen Müslüman olur mu? Önderimiz “Ben hüzün peygamberiyim.” buyurmadı mı? Görüldü mü hiç, ömründe kahkahayla güldüğü Peygamberimizin?
Önderi, peygamberdir her alanda Müslümanın. Peygamber’in de görevi “tebliğ”din inancının yayılması yolunda yürüyecektir Müslüman. Baş iş, inancı insanlara ulaştırmaktır. İnanç yayıcılarını, yani tebliğcileri çoğaltmaktır. Halk, tebliğcilerin çabasıyla inanca bağlanır çünkü. İslâm aydınını çoğaltmaktır işi Müslümanın. Aydın olmayınca halk da olmaz. Neden “iki Ömer’den birini” istedi Peygamberimiz. Şu veya bu kabileyi değil de iki Ömer’den birini. Çünkü iki Ömer de toplumun aydını, ileri geleni idiler de ondan. Ömer’le tamamlanacaktı kadro.
Müslüman yenilmez, dedik. Yenilgi gibi görülen olaylar aslında onun için, kendi kendini bir yeniden gözden geçirmesi yolunda bir imtihandır, mühlettir. Yavuz Selim’in babasına karşı kaybettiği savaştan sonra, hemen hükümdarlığa davet edildiğini düşünelim. İne- bahtı Savaşı’ndan sonra, bir yılda yapılarak denize indirilen büyük Osmanlı Donanması’nı düşünelim. Başarısızlık, liyakati gölgelemez. Yeter ki liyakat bulunsun. Müslüman liyakat sahibidir. Osmanlı, bir kaleyi terk etmek zorunda kalınca, düşmanla yaptığı protokole şu ifadeleri koyardı: “İşbû kaleyi şimdilik size emanet bırakıyoruz, ona iyi bakın. Bir gün gelip sizden onu geri alacağız, yerli yerinde bulmazsak cezanız büyük olur.”
Alınır bu ülke bir gün,, eğer İmtihandan muvaffak çıkarsak.
Yeni Devir, 10 Haziran 1977
Mehmet Akif İnan’ın Eserleri,cild:3