Üç insan tipolojisi
Çok genç yaşta üç karakterde insan tipolojisi nazarlarıma takılmaya başladı. Sonraki yıllarda farklı karakterler de dikkatimi çekti ama bahsedeceğim bu üç insan tipolojinin evrensel tipolojiler olduğuna bulunduğum uluslararası ortamlarda da şahitlik ettim. Buradaki evrensellik değer atfetme manasında değil, tüm farklı ırklarda da mevcut olduğuna vurgu yapmak içindir.
Birincisi. Eleştirmeyi mizaç hâline getirmiş ve insanda sanki eleştirmek için yaşayan varlık hissi uyandıran insan tipi. Çevrelerinde pek sevilmeyen, girdikleri her ortamda niza çıkaracak konu bulmakta zorluk çekmeyen cinsten “Bay Muhalefet” kişiler.
İlk tanıştığınız insanlarla ortak noktaları keşfetmek ve müşterekler üzerinden muhatabınızı anlamaya çalışmak daha sürdürülebilir bir ilişki için önemlidir.
Bunlar ise ihtilaflı konuları tesbitle işe başlarlar. Muhataplarını zora sokmak, rencide etmek bunlara özel bir haz verir. Tartışma çıkartıp yenme psikolojisi hâkimdir. Yendik dedikleri kişileri ballandıra ballandıra anlatmayı çok severler.
Her şeye muhalefet ederek farklı ve üstün olduklarını düşünürler. Etraflarındakileri aşağılamayı bir marifet bilirler. Kendileri allame, muarızları ise bilgi ve hikmet fukarası!
Genelde indirgemeci, genellemeci ve de subjektiftirler. İnsanlar çoğu zaman bunların yaralayıcı dilinden kurtulmak için karşılarında susmayı tercih ederler. Bunlar ise yeni bir zafer kazanmanın hazzına gark olurlar.
İkincisi. Bu sınıfa giren insan karakteri ise, ortada durmayı bir değer sanan neme lazımcı tipler. Kendisini hep sağlama almaya çalışan, riskin olduğu yerde durmayan, dünyevî maslahatlarını her daim önde tutan kendilerince çok akıllı insanlar.
Doğruluğuna inandıkları bir meselede risk varsa objektif olma bahanesiyle tarafsız kalmayı tercih ederler. Bu tarafsızlık bir kanaate ulaşamamanın sonucu değil, vardığı kanaatin bedelini ödeyememenin bir gereğidir.
Bunların sabit fikirleri yoktur. Siyasi ve ideolojik olarak durdukları yeri değiştirmekte zorlanmazlar.
Reel politik, dünyanın kahrolası gerçekleri ve indi maslahat yorumları meşrulaştırılamazları meşrulaştırabilir. Hayatı ideallere göre yorumlamak ve ideallerle buluşturarak yaşamak yerine idealleri reele feda etmeyi gerçekçi olmak diye tanımlarlar.
Bunların sık kurdukları cümlelerden birisi de; “Siz hâlâ orada mısınız?”dır. Bedeli ödenmiş, muhakemesi ve muhasebesi yapılmış bir fikri dönüşüm değildir bu cümlede anlatılmak istenen. Reel olana teslim olmamanın üstünü örtme çabasıdır.
Üçüncüsü. Bu kesim insanlar ise, bal arısı gibidirler. Her biri kendi kapasitesine göre farklı çiçeklere konarak yapacakları bala öz toplarlar. Zorlukları iş yapmamaya gerekçe göstermek yerine zorluklara rağmen iş üretmeyi beceren kişilerdir bunlar. Çevrelerine güven vermeyi ve bulundukları ortamlarda sinerji üretmeyi bilirler.
Gerektiğinde eleştiren ama eleştirmeyi daha iyisini bulup amele dökmek için yapan insanlardır bunlar. Bunların sayısı azdır. Hasbidirler. Amatör ruhla profesyonel iş yaparlar. Bunlara iş verdiğinizde arkanıza dönüp bakma gereği hissetmezsiniz.
Merhum Necip Fazıl üstadın “Gençliğe Hitabe”sinde dillendirdiği bir kıvamdır bu üçüncü karakter: “Kim var!”diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert “ben varım!” cevabını verici, her ferdi “benim olmadığım yerde kimse yoktur!” duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik…
Eleştirmek kolay, tarafsız kalmak mümkün ama yol göstermek zordur. Yıkmak kolay, işten kaçmak bir tercih ve fakat inşa etmek ise zordur. Zoru başaranların kıymetini bilmek gerek..
Türkiye 16 Nisan halk oylamasıyla yeni bir merhaleye geçti. Bunun etkilerini yakında daha net göreceğiz. Sistem ne kadar iyi olursa olsun nihayetinde insan faktörüne dayanır. İnsan iyi olunca sistem çok daha iyi sonuç verir. Siyasette, eğitim ve bürokraside emanet âdil ve liyakat sahibi, kök değerlere bağlı insanlara teslim edilmelidir.
Prof.Dr.Serdar Demirel