Yarın, “üç aylar” başlıyor.
Halkımız arasında Receb, Şaban ve Ramazan ayları “üç aylar” olarak isimlendirilerek bu aylara, diğer kamerî aylara göre daha fazla önem verilir. Bu ayların “kutsal”, “mübârek”, “faziletli” olduğuna inanılır. Dahası bu aylarda yer alan kimi gecelerin (Reğâib, Mirac, Berat, Kadir ) özel bir takım ibadetlerle ihyâ edilmeye çalışıldığı görülür. Örfte bu şekilde genişçe yer bulan inanç ve uygulamaların dinin ana kaynaklarında ve ilim geleneğimizdeki yeri nedir? Bu yazıda “kısaca” buna temas edeceğim.
1. Yüce Allah’ın değişmez kanunlarından (sünnetullah) birisi de yarattığı varlıklar içinden bazılarını diğerlerine –kendi bildiği bir takım hikmetlere binaen- üstün kılmasıdır. Allah bazı mekânları, bazı zamanları, bazı şahısları diğerlerine üstün kılmıştır. Bu üstün kılma ve seçme konusunda –hâşâ- hiç kimsenin Allah’ı sorgulama hakkı yoktur:
“Senin Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçim hakkı yoktur.” (Kasas, 68)
“Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.” (Enbiyâ, 23)
2. Yüce Allah beldelerden Mekke’yi, ibadethaneler arasında Kâbe’yi, cennetler içinde Firdevs’i, melekler içinde Cebrail’i, Peygamberler içinde Hz. Muhammed Mustafa’yı (s.a.v.), indirdiği kitaplar içinde Kur’an’ı, ümmet içinde ashab-ı kiramı, günler içinde Cuma’yı, aylar içinde Ramazan’ı kendi cinslerine üstün kılmıştır.
3. Her meselede olduğu gibi bu meselede de “ifrat”, “tefrit” ve “itidal” söz konusudur. Allah’ın üstün kıldığını üstün kabul etmeyenler tefrite düşmüşlerdir. Allah’ın üstün kılmadığını kendi kafalarından üstün, faziletli, mübarek ve mukaddes belirleyenler ifrata düşmüştür. Allah’ın üstün kıldığını üstün kabul eden, bundan başka kendi heva ve arzusuna göre üstünlük ölçüsü ortaya koymayanlar itidal ehlidir.
4. Bu kriterlere göre “üç aylar”ı değerlendirelim.
“Üç aylar” ifadesi Kur’an ve Sünnet’te yer almaz. Kur’an’da Araplar arasında bir örf olarak savaşmanın haram kabul edildiği dört aya (Zilkade, Zilhicce, Muharrem , Receb) gönderme yapılır. Bu dört haram aydan bir tanesi de [halkımızın üç aylar olarak isimlendirdiği ayların ilki olan] Receb ayıdır. Receb ayında özel olarak oruç tutma ile ilgili herhangi bir sahih hadis mevcut değildir.
Hadis konusunda otorite olan İbn Hacer el-Askalanî, Receb ayına ilişkin halk arasında bulunan söylentilerin ne derece doğru olduğuna ilişkin yazdığı müstakil eserinde şöyle der:
“Receb ayının fazileti ile ilgili veya bu ayda tutulacak orucun, o ayın belirli bir zamanında tutulacak orucun, belirli bir gecede yapılacak ibadetin fazileti ile ilgili olarak hüccet olmaya elverişli hiçbir sahih hadis bulunmamaktadır.” (İbn Hacer, Tebyînü’l-aceb bimâ verede fî şehri Receb, s. 23)
Bununla birlikte Receb ayının ilk gecesinde yapılan duanın reddolunmayacağı yönündeki kanaat ilk dönemden itibaren mevcuttur..
Nitekim, Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ın şöyle dediği rivayet edilir:
“Şu beş gecede yapılan dua reddedilmez: [Perşembeyi Cumaya bağlayan] Cuma gecesi, Receb ayının ilk gecesi, Şaban ayının ortasındaki [Berat] gece[si] ve iki bayram [öncesindeki arefe] gecesi.” (Abdürrezzak, Musannef, IV, 317 (7927 no’lu rivayet)
İmam Şâfiî de el-Ümm adlı eserinde bu rivayete yer vererek şöyle söylemiştir:
“Bize gelen haberlere göre şu beş gecede yapılan duaya icabet edilir: Cuma gecesi, Kurban bayramı [arefesi] gecesi, Ramazan bayramı [arefesi] gecesi, Receb ayının ilk gecesi, Şaban ayının ortasındaki gece.” (el-Ümm, I, 264)
Buna göre Receb ayının ilk gecesinde dua etmeye özen ve önem göstermenin selef arasında bir aslının bulunduğu görülmektedir.
Genel olarak haram aylarla ilgili olarak Ebû Davud’da yer alan –ve kimilerince zayıf kabul edilen- bir rivayette şöyle buyrulmaktadır:
“Haram aylarda bazen oruç tut, bazen terk et!” (Ebu Davud, Sıyam, 54)
Yine Ahmed bin Hanbel’in Müsnedinde peygamberimizin genel olarak haram aylarda oruç tutmayı tavsiye ettiği belirtilmektedir.
Receb ayı da haram aylardan birisi olması hasebiyle bu ayda oruç tutmanın, tıpkı diğer haram aylarda olduğu gibi faziletli olduğu söylenebilir. Yine bu ayın ilk gecesinde dua etmenin kabule vesile olduğu inancıyla dua edilebilir.
5. Sahih rivayetlerde Peygamberimizin Ramazan ayı dışında hiçbir ayı tam olarak oruçlu geçirmediği, en çok Şaban ayında oruç tuttuğu belirtilir. (Buharî, Savm, 51; Müslim, Sıyam, 175)
Dolayısıyla bir Müslümanın, Ramazan ayı dışında peygamberimizin diğer hadislerindeki tavsiyeleri de göz önünde bulundurularak “Muharrem” ve “Şaban” aylarında diğer aylara göre daha çok oruç tutması sünnete en uygun davranıştır. Ancak Ramazan ayına dinç bir şekilde girebilmek için Şaban’ın ikinci yarısından sonra oruç tutmak tavsiye edilmemiştir.
6. Halkımız arasında kandil geceleri olarak bilinen zaman dilimleri ile ilgili olarak genel bir ifadeyle şunu belirtmek gerekir:
Bizzat Kur’an’da adı geçen Kadir gecesi de dâhil olmak üzere bu gecelerin hiçbirine dair özel bir ibadet şekli söz konusu değildir. Sahih kaynakların “hiçbirinde” özel bir namaz şeklinden söz edilmemiştir. Muhakkik âlimler bu tür “özel ibadet” tarzı uygulamaların, reddedilmesi gereken bid’atlar kapsamında yer aldığını özel olarak ifade etmişlerdir.
7. “Reğâib” gecesi adı verilen gecede kimileri tarafından kılınan ve “reğâib namazı” adı verilen namazla ile ilgili hadislerin “tamamı” dört mezhebe mensup muhakkik hadis ve fıkıh âlimleri tarafından “uydurma” ve “bid’at” olarak kabul edilmiştir. (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtar, II, 26)
8. Peygamberimizin Mekke’den Mescid-i Aksa’ya gece yolculuğuna götürüldüğü âyetle sabittir. Oradan miraca çıkarıldığı âyetlerde saraheten yer almamakla birlikte sahih rivayetlerde yer almaktadır. Miracın ne zaman gerçekleştiği konusunda net bir tarih mevcut değildir. Ne Allah Resûlü, ne sahabe ne de müctehid imamlar “miraç kandili” kutlamışlardır. Bu, hicrî beşinci asırda Kudüs ve Bağdat’ta sonradan ortaya çıkmış bir uygulamadır. Diğerlerine göre daha kuvvetli bir takım rivayetlerde miracın Receb ayının 27. gecesi olduğu belirtilmektedir. Buna binaen, söz konusu gecede miracın öneminden bahsedilmesinde, bundan çıkaracağımız derslerden söz edilmesinde bir sakınca yoktur.
9. Şaban ayının ortasında yer alan gece (Berat gecesi) ile ilgili sahih olmasa da hasen seviyesinde rivayetler vardır. Hadislerde o gecenin gündüzünün oruçla, gecesinin kıyamla geçirilmesi tavsiye edilmiş, ancak o geceye özel bir namaz türü vb. belirlenmemiştir.
10. Receb ayı girdiğinde Allah Resûlü’nün (s.a.v.) “Allah’ım Receb ve Şaban’ı bize mübârek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır” şeklinde dua ettği söylenir.
(Bezzar, Müsned, XIII, 117 (6496 no’lu rivayet); Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat; IV, 189 (3939 no’lu rivayet); İbnü’s-Sünnî, Amelü’l-yevm ve’l-leyle, s. 610 (659 no’lu rivayet); Beyhakî, Şuabu’l-îman, V, 348 (3534 no’lu rivayet)
Bu rivayet her ne kadar sahih ya da hasen derecesinde sağlam olmasa da ilgili olduğu konu “amellerin fazileti” meselesi olduğundan ve âlimlerin geneline göre bu gibi meselelerde zayıf hadislerle de amel etmekte bir sakınca bulunmadığından bu şekilde dua edilmesinde bir beis yoktur. Dahası bu fazileti elde etmek için bu şekilde dua etmek iyi bir davranıştır. Nitekim bu uygulama halkımız arasında da bir örf haline gelmiştir.
11. “Kandil kutlaması” dinin özünde değil halkın örfünde bulunmaktadır. Dinde örf bir delildir ancak örfün meşru olması, naslarla çatışmamasına bağlıdır. Buna göre; insanlar bunu dinin aslından görmemek, sırf bir örf olarak kabul etmek, Ramazan ayına hazırlığa vesile saymak, bu konuda bir bilincin uyanmasına vasıta yapmak istiyorlarsa bid’atlara bulaşmadan, dinde olmayan ibadetleri icat ve icrâ etmeden, sosyolojik bir realite olarak yapmalı, bugünleri bir ayrılık ve ötekileştirme değil kardeşliğe vesile kılmalıdır.
12. Bir müslümanın üç ayları en güzel değerlendirme yol ve yöntemi, din konusunda “sahih ilim” ve “sâlih amel”dir. Sahih ilim için bu mübârek zaman dilimlerinde Kur’an’ ve sünnet ile içli dışlı olmalı, bilgimizi ve amelimizi arttırmak için gayret göstermeliyiz. Bu sebeple Kur’an’ın, mümkünse bir tefsirden, eğer bu mümkün değilse açıklamalı bir mealden baştan sona okumaya gayret göstermeli, Allah Resûlü’nün hayatını anlatan bir eseri baştan sona okumalı, yine onun sünnetini en güzel bir biçimde ortaya koyan Riyâzü’s-sâlihîn adlı eseri baştan sona okumalı, öğrendiklerimizi hayatımıza da yansıtmalıyız.
Rabbimiz, gerek üç aylar gerekse diğer zaman dilimlerimizi hayırlı, bereketli, rızasına ve elçisinin sünnetine uygun bir şekilde değerlendirmeyi bizlere nasip eylesin.
(Bu yazı, Günümüz Fıkıh Problemleri adlı kitabımda yer alan yazıdan üretilmiştir. İleride inşaallah her bir gün ve gece ile ilgili yine bu kitabımdan yeri geldikçe ayrıntılı bilgi vermeye çalışacağım.)
Soner Duman/30.Cemâziyelâhir.1439/Pazar
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…