Kategoriler: Selçuklu Tarihi

Türkiye Selçukluları -İzzeddin Keykavus’un Saltanatı Dönemi-

 

İzzeddîn Keykâvus’un Saltanatı

Sultan I. Gıyâseddîn Keyhusrev şehit düştüğü zaman geride üç oğlu kalmıştı, bunlar büyüklük sırasıyla İzzeddîn Keykâvus, Alâeddîn Keykûbâd ve Celâleddîn (îbrâhim) Keyferîdun idi. Bu sırada devlet ileri gelenleri top­lanarak hangi şehzadeyi tahta çıkaracaklarını tartışmışlar, neticede Malatya meliki İzzeddîn Keykâvus üzerinde karar kılarak onu kendilerinin bulunduğu Kayseri’ye davet etmişlerdi. Nitekim I, İzzeddîn Keykâvus Kayseri’ye gelerek Selçuklu tahtına oturdu (6 Safer 608/20 Temmuz 1211). Ancak çok geçme­den sultanlığı ele geçirmek isteyen bir şehzade daha olduğu anlaşıldı. Bu da Tokat meliki olan Alâeddîn Keykûbâd idi. O iyi bir hazırlık yapmış, Erzurum meliki olan amcası Tuğrul-şâh’ı, uç beyi Danişmendli Zahireddîn İli ve Erme­ni prensi II. Leon’u da kendi tarafına çekerek İzzeddîn Keykâvus’u Kayseri’de kuşatmıştı. İzzeddîn Keykâvus’un durumu hiç de parlak değildi ve kuşatma uzadıkça halkın hoşnutsuzluğu durumu gittikçe kötüleştiriyordu. Nihayet sultanı bu güç durumdan Kayseri valisi Celâleddîn Kayser kurtardı. Onun müttefikleri birbirinden ayırmak yolundaki teklifi uygun görülmüş ve karşı cepheden verilen vaatler ile ilk olarak Ermeni prensi uzaklaştırılmıştı. Daha sonra Tuğrul-şâh’m da ülkesine dönmesi Alâeddîn Keykûbâd’ın kuşatmayı bırakarak Ankara’ya çekilmesine sebep oldu. I. İzzeddîn Keykâvus bundan sonra Konya’ya geldi ve Abbâsî halifesi en-Nâsır Lidinillâh dahil cülûsunu bil­dirmek üzere civar hükümdarlara mektuplar gönderildi. Ayrıca sultanı teb­rik için de birçok elçiler geldi. Bunlar arasında İznik imparatoru Theodoros Laskaris’in elçisi de vardı, o 20.000 dinar ve birçok hediyeler göndererek barış teklif ediyor, bu teklifin uygun görülmesi ile iki taraf arasında hudutlara hür­met edilmesi şartıyla bir antlaşma yapılıyordu.

Sultan I. İzzeddîn Keykâvus’un tabii olarak ilgileneceği ilk iş, kardeşi Alâeddîn’in durumu idi. O Ankara’da oturdukça Selçuklu tahtı için bir engel teşkil edecek ve sultan hiçbir iş yapamayacaktı. Nihayet sultan Konya’da or­dusunu topladıktan sonra Ankara üzerine yürüyerek şehri muhasara etti. Bu muhasaranın kışın da devam etmesi şehir halkını güç durumda bıraktı. Ne­ticede Alâeddîn Keykûbâd kendi hayatına ve şehir halkına dokunulmaması şartıyla teslim olmayı kabul etti. Sultan bu isteği uygun görerek Ankara’ya gir­di (609/1212-1213), Alâeddîn Keykûbâd ise Malatya yakınındaki Minşar (veya Masara) Kalesi’ne hapsedildi.

İzzeddîn Keykâvus Selçuklu ülkesinde duruma hâkim olduktan sonra, babasının siyasetine yani ticari yönden Anadolu’nun kalkınmasına önem verdi. Nitekim ilk olarak Kıbrıs kralı Hugue ile bir ticaret anlaşması imzaladı (1214). Daha sonra Venedikliler ile de bir ticari anlaşma yapıldı. Akdeniz’deki ticaretin güven ve emniyetinin sağlanmasına mukabil, Karadeniz’de durum bu şekilde değildi. Anadolu’daki iki Bizans devleti Karadeniz’e hâkim olmak üzere idiler. Bu bakımdan Sultan İzzeddîn Keykâvus Karadeniz’de bir ticaret limanı kazanmak gayesiyle Sinop üzerine yürüdü. Ayrıca Trabzon Komnenos Devleti imparatoru Aleksios da bu şehri almak istiyordu. Sultan daha sefere çıkmadan önce Sinop hakkında bilgi almış ve şehrin ancak uzun bir muhasa­radan sonra ele geçirebileceğini anlamıştı. Îzzeddîn Keykâvus Sinop’a doğru ilerler iken bu sırada yakınlarda bulunan Aleksios da yanında beş yüz kişi ile ava çıkmış ve Türklere esir düşmüştü. Sultan beraberinde Aleksios olduğu halde Sinop önüne gelerek burayı muhasaraya başladı. Daha sonra Behram adındaki bir kumandanın bin kişi ile şehrin deniz bağlantısını keserek ge­mileri yakması halkı güç durumda bırakmıştı. Neticede Aleksios’un serbest bırakılması ve sultanın vassali olması, halktan da isteyenlerin şehirden ay­rılmasına müsaade edilmesi şartıyla bir antlaşma yapıldı. Böylece Selçuklu ordusu 3 Kasım 1214’te Sinop’a girdi. Ertesi gün de sultanın şehre girdiğini görüyoruz. O bir süre burada kalmış, şehrin imarı, iskânı ve ticaretin gelişme­si için çalışmalarda bulunmuştur. Ayrıca İzzeddîn Keykâvus Sinop’un fethi sebebiyle “Sultânü’l-gâlib” unvanını aldı.

Öte taraftan Ermeniler, muhtemelen Selçuklu sultanlığı için iki kardeş arasındaki mücadeleden yararlanarak Lü’lü’e (Ulu-Kışla), Ereğli ve Larende kalelerini ele geçirmişlerdi. Sultan Sinop’u fethettikten sonra tertiplediği bir seferle (612/1215-1216), adı geçen kalelere tekrar hâkim olmuş ve Ermenileri Torosların güneyine atmıştı. Selçuklu tahtı için yapılan mücadele sırasında bir şehir daha Türklerin elinden çıkmıştı. Antalya’nın Hristiyan halkı bir gece isyan ederek Selçuklu muhafızlarını öldürdüler ve şehre hâkim oldular. Sul­tan Sinop’u aldıktan ve Ermenileri geriye püskürttükten sonra Antalya üze­rine sefere çıktı. Neticede bir ay süren muhasaradan sonra Antalya Türkler tarafından tekrar fetholundu (30 Ramazan 612/22 Ocak 1216). Diğer taraftan Ermeni Leon Haçlıların elindeki Antakya’yı işgal ederek onlar ile anlaşmazlı­ğa düşmüştü (1216). Bu Sultan’ın Ermenileri itaat altına almak için beklediği bir fırsattı. Nitekim İzzeddîn Keykâvus 1216 baharında Maraş’a hareket ede­rek Yabanlu Ovası’nda ordugâh kurdu, ayrıca Halep hükümdarı Melik Zâhir’e haber göndererek ordusu ile onun da Ermeniler üzerine yürümesini istedi. Ancak Melik Zâhir tereddüt göstermiş ve bu konuda amcası Mısır hüküm­darı Melik Âdil’e danışmıştı. Melik Âdil’den müspet bir cevap gelmediği gibi, İzzeddîn Keykavus’un Halep’i almak istediği öne sürülmüştü. Ermeni Leon da hediyeler ile Melik Zâhir’i bu seferden vazgeçirmeye çalışıyordu. Niha­yet Ekim 1216’da Melik Zâhir öldü, yerine geçen oğlu Melik Azîz küçük yaşta olduğundan Halep beyleri anlaşmazlığa düştüler. Bir kısım beyler Selçuklu Sultan’nın yardımına gittiler. İzzeddîn Keykâvus bundan sonra Maraş emîri Nusreteddîn ile beraber Ermeni topraklarına girdi. Selçuklu ordusu Ceyhan vâdisindeki Çınçın ve Haçin (Saimbeyli) gibi kaleleri zapt etti. Nihayet iki taraf ordusu Keban Kalesi önünde karşılaştı, yapılan savaşı Selçuklu ordusu kazanırken Ermeni ordusu savaş meydanında ağır kayıplar vermiş ve içlerin­de mühim kumandanların da bulunduğu esirler bırakmıştı. Ermeni Leon ise bu yenilgiden sonra Sultan ile anlaşma yollarını aradı, neticede birçok hedi­yeler göndererek 1218 yılında Sultan ile barış yapmaya muvaffak oldu. Buna göre Ermeniler Selçuklulara tabi olacak, ihtiyaç halinde beş yüz asker ve yıllık 20.000 dinar haraç gönderecek ve bazı hudut kalelerini iade edecekti. Sultanda Sis (Kozan) hâkimiyetini bir fermanla Leon’a veriyordu. Ayrıca bu anlaşma Anadolu-Suriye arasındaki ticaret yolunun güvenliğini de sağlıyordu.

Selçuklu sultam bundan sonra Erzincan Mengücüklü beyi Fahreddîn Behram-şâh’ın kızı Selçuk Hâtûn ile evlendi. Yukarıda belirttiğimiz üzere Ha­lep hükümdarı Melik Azîz’in yaşının küçük olması bu şehri ele geçirmek is­teyen civar beylerin hevesini artırıyordu, öte taraftan bir kısım Halep beyleri de îzzeddîn Keykâvus’u şehre davet ediyorlardı. Nihayet İzzeddîn Keykâvus Eyyûbîlerden Sumeysat hükümdarı Melik Efdal ile şehri ona bırakmak, buna mukabil sultana tabi olmak şartıyla bir anlaşma yaptı. Daha sonra bu iki müttefik Halep’e doğru ilerledi. Yol üzerindeki Merzuban, Ra’ban ve Telibâşir kaleleri alındı (Haziran 1218). Fakat bu sonuncu kalenin Maraş emîri Nusreteddîn’e teslim edilmesi, Melik Efdâl’i Sultan’m Halep’i ona vermeye­ceği hususunda tereddüte sevk etti. Sultanı istemeyenler de aleyhte propa­gandaya başlamışlardı. Ayrıca Melik Azîz’in atabeği Şıhâbeddîn Tuğrul da Diyarbekir’de hüküm süren Melik Eşrefe durumu yazarak yardım istiyordu. Melik Eşref Mardin Artuklu hükümdarı Artuk Arslan ile birleşerek Halep’e doğru yürüdü. Selçuklu ordusundan Mübârizeddîn Behrâm-şâh idaresinde bin kişilik bir öncü birliğinin Melik Eşref tarafından mağlup ve esir edilmesi, Melik Efdal’ın Melik Eşref tarafına geçmesi, büyük ölçüde casusluk ve kar­şı propaganda hareketi (sultanın Haçlılar ile anlaştığı gibi hususlar), İzzeddîn Keykâvus’un bir ihanete uğradığı düşüncesiyle Menbic’den geri dönmesine sebep oldu. Melik Eşref bir süre sultanı takip etmiş ve onun ele geçirdiği kale­leri geri almıştı (Ağustos 1218).

Sultan bu mağlubiyete çok üzülmüş, bu sefere taraftar olmayan bey­lerden dahi şüphelenmiş ve bazılarını bir eve kapatarak yaktırmıştı. Nihayet bir intikam seferi için hazırlıklara başladı, Artuklulardan Diyarbekir hâkimi Nâsıreddîn Mahmûd ve Erbil hâkimi Muzaffereddîn Gök Böri gibi bazı hü­kümdar ve beyler ile anlaştı. Adı geçen bu hükümdarlar Selçuklu Sultanına tabi oldular. Sultan Îzzeddîn Keykâvus ordusu ile harekete geçip Malatya’ya ulaştı ise de, hastalığının (verem) şiddetlenmesi daha ileri gitmesine engel oldu ve Viranşehir’de öldü (616 Şevvâl/10 Aralık 1219-7 Ocak 1220).

Kaynak:

Erdoğan Merçil-Müslüman Türk Devletleri Tarihi

Harun Selçuk

Son Yazılar

Tecelli Türleri

  Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…

2 ay önce

Allah’ı Bilmenin İmkânı ve Bunun Yöntemi

  Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…

2 ay önce

Varlık Mertebeleri ve Te’vil

  Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…

2 ay önce

Dilin Kabuğu

Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağır­lıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…

2 ay önce

Çözüm Aldatmacası

İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…

2 ay önce

Anda Olmak -Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Yer

İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygu­larımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…

2 ay önce