Türk Savaş Usulünün 10 Önemli Özelliği
Türkler kazandıkları büyük savaşların çoğunda üstün fizikî güçlerinin yanında müthiş bir iç teşkilatlanma ve disiplin gerektiren savaş taktikleri uygulamışlardı. Batılı ve Doğululara “düzensiz ve telaşlı” gibi görünen bu akıcılık, Türk ordusunun en büyük kabiliyetiydi. İşte bozkır savaş usulünün 10 önemli özelliği.
Selçuklular tarih sahnesine çıktıkları ilk andan itibaren savaşçı özellikleriyle dikkatleri üzerlerine topladılar. Hatta onları, iktidarları için tehlikeli bulan Karahanlı kağanları ve Gazneli sultanları adım adım izleyerek bölgelerinden uzaklaştırmaya çalışmışlardı. Bizans imparatorları da Anadolu yarımadasına gelen Selçuk Bey’in torunlarını tehlikeli görmüş, İran’ın doğusuna sürmek istemişlerdi. Ancak atları üzerinde hafif silâhlarla düşmana, “çok kısa yağıp büyük tahribata neden olan dolu yağışı” gibi saldıran Anadolu’nun bu yeni sakinlerine karşı hiçbir varlık gösteremediler.
Bizans İmparatorluğu’nun Türkiye Selçuklu Devleti’ni Anadolu’dan atmak üzere tertip ettiği Akşehir (1116) ve Konya (1146) kuşatmalarıyla Myriokephalon Savaşı (1176) başarısızlıkla sonuçlandı. Bizans’ın âciz kaldığı yıllarda devreye giren Haçlılar karşısında da son derece başarılı savaşlar çıkaran Selçuklular Anadolu’nun işgaline fırsat tanımadılar. Selçuklular savaş sanatıyla o kadar bütünleşmişlerdi ki, darp ettikleri sikkelerden avlarına, spor ve eğlencelerinden devlet idaresine, haberleşmeden imar faaliyetlerine her yerde bu savaşçı ruhun izlerini görmek mümkün.
Atları mükemmel şekilde eğiterek bir savaş aracı olarak kullanıyor, at sırtında ok ve yay ile savaşıyor, kement atıyor, mızrak ve kılıcı mahirane kullanıyorlardı. Engebeli ve dik arazide, dağlık bölgelerde ve en zor arazi şartlarında dahi ustaca savaşırlardı. Eğer Selçuklular savaş sanatında bu kadar mahir olmasalardı, dönemin süper gücü olan devletler karşısında tutunamazlardı. En müşkül şartlarda bile uygulayacakları pratik savaş planları vardı. Bu bakımdan onları yenmek hiç de kolay olmuyordu. İşte bu büyük devletin Ortadoğu ve Anadolu’da yaklaşık 3 asır boyunca ayakta kalmasında etkili olan, zeka, tecrübe ve cesaret mahsulü 10 savaş taktiği:
1-Sahte ric’at (Kaçıyormuş gibi yapmak)
Türklerin en çok kullandıkları savaş taktiği “sahte ri-cat”tir. Önceden bir kısım kuvvetler düz ve geniş ovala-rın etrafındaki yüksek tepelere gizleniyor, düşmana az sayıdaki birlikle saldırıp bozguna uğranmış havası veri-liyordu. Aniden kaçan Türk ordusu, kendisini takip eden düşmanı merkezinden ve ağırlıklarından uzaklaştırarak gizlenen kuvvetlerin yanına çekiliyordu. Böylece düşman pusuya düşürülüyor, çember içine alınarak yok ediliyor-du.
Bu taktik Türklere has bir savaş hilesi olup dünya tarihinde bunu Türklerden daha iyi uygulayan bir millet olmamıştır. Bir Bizans kaynağı bu taktiği şöyle anlatır: “Bir defasında İmparator Manuel yemeğe oturmaya hazırlanır ve bıçağıyla bir meyveyi soyarken, yiyecek maddesi aramak üzere kaleden çıkan askerlere Türklerin baskın yaptıkları haber verildi. İmparator derhal meyveyi yere fırlatarak eğri kılıcını kuşanıp zırhlarını üstüne geçirdi ve atına binerek kaleden dışarı fırladı. Türkler sıkı bir sa-vaş düzeninde durmaktaydılar; fakat imparatoru görür görmez dağılarak kaçmaya başladılar. Ancak bu kaçış görünüşteydi. Çünkü hemen geri döndüler ve kendilerini takip edenleri ok yağmuruna tuttular. Bir Selçuklu süvarisi şöyle yapar: Atını uçar gibi koşmasını sağlamak için şiddetle mahmuzlar, kendisi iki eliyle yayını kavrayarak geriye doğru ok atar. Arkasından onu geçmek üzere gelen ise onu geçer ama sadece ölmekte. Onu yakalamak iste-yen kendisi yakalanır ve birdenbire izlenen izleyen olur.”
2-Dağ ve tepelerin üzerinden düşmanı izlemek
Selçuklular düşman ordularını yüksek dağ ve tepelerden, bazen gizlice, bazen de kendilerini düşmana göstererek takip ederlerdi. Myriokephalon Savaşı öncesinde Sultan II. Kılıç Arslan da yüksek bir dağa çıkmış, sürekli yer değiştirerek düşma-nı tepelerden takip etmişti.
3-Su kaynaklarını kullanılamaz hale getirmek;
tarla, mera ve ekinleri yakmak1101’de Akitanyalı Fransızlar ve Bavyeralı Almanlardan olu-şan 3. Haçlı Ordusu, I. Kılıç Arslan’ın Nevers Kontu ile savaş-tığı sırada, Akşehir yakınlarında Selçuklu topraklarına girdi. Sayıları yüz binleri bulan bu ordunun gelişinden, henüz ülke topraklarına girmeden haberdar olan Kılıç Arslan, onları yürüyüşleri sırasında yıpratacaktı. Geçecekleri bölgedeki ku-yu, sarnıç ve kaynakları kullanılmaz hale getirdi. Yol boyunca uzanan tarlalardaki olgun tahılı yaktırdı. Ayrıca, ordunun yolu üzerindeki yerleşim yerlerini boşalttırdı. Halk her türlü yi-yecek maddesini yanına alarak dağlara çekildi.
Sultan II. Kılıç Arslan ise bu taktiği Myriokephalon Savaşı öncesinde uygula-yacaktı. Bizans ordusunun geçeceği yerlerdeki yenebilecek her şeyi yaktırdı. Sultanın su kuyuları ve membalara insan ve hayvan leşi attırarak kullanılamaz hale getirdiğini II. Kılıç Arslan’ın muasırı Süryani Patrik Mikhail’in yazdıklarından bili-yoruz. Selçuklular bazen de düşman ordusunun geçeceği yerlerde-ki ekin ve otları hayvan sürülerine yedirterek veya yakarak tahrip ederler, böylece düşman ordusunun ve hayvanlarının aç kalarak güçsüz düşmelerini sağlarlardı.
1116’da Bizans İmpara-toru Aleksios’un gerçekleştirdiği Akşehir seferinde Eskişehir’e gelen imparator, Kamytzes adlı bir kumandanını Bolvadin ve Asar Kümbet Kale’yi (Kedrea) ele geçirmek üzere görevlendir-mişti. Stypeiotes adlı kumandanı da Afyon’daki Emirdağ ta-rafında bulunan Türk kuvvetleri üzerine göndermişti. Ancak Bizans ordusundaki iki ücretli Türk (İskit) askeri ordugâhların-dan gizlice kaçarak, Bizans birliklerinin saldırı düzenleyeceği bölgenin Türk kumandanı Poukheas’ın (Boğaç) yanına gelmiş, ona Kamytzes’in yapacağı saldırı hakkında bilgi vermiştir. Bu haberleri alan Türk beyi, gece yarısı Bolvadin ve Asar Kümbet Kale hisarlarını boşaltacak, soy-daşlarıyla birlikte buradan uzaklaşacaktı. İm-parator, Bolvadin’e ulaşmak, oradan da Konya üzerine yürümek niyetindeydi. Ancak tam bu sırada Selçukluların, Anadolu’nun bütün tarla ve ovalarını ateşe verdiklerini, asker ve atlar için büyük bir yiyecek kıtlığının söz konusu olduğunu öğrendi. Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud da 2. Haçlı Se-feri sırasında (1147-48) bu taktiği uygulamış, Anadolu’ya giren Fransız Haçlı ordusu aç kalmıştı.
4-Düşman ordusundaki soydaşlarını kendi taraflarına çağırmak
Hava karardığı için savaşa ara verildiği zaman-larda, Bizans ordusunda paralı asker olarak görev yapan ve çoğu Hıristiyan olan Türklere yüksek sesle bağırarak onları kendi taraflarına geçmele-ri konusunda uyarıyorlardı. Mesela Myriokepha-lon Savaşı’nda böyle bir durumun yaşandığından, devrin muasırlarından Niketas Khoniates eserin-de söz eder.
5-Öldürülen düşmanın kellesini sırık ucuna asıp dolaştırmak
Öldürdükleri önemli kumandan ve şahsiyetlerin kellesini bir sırık ucuna geçirerek düşman ordusunun göreceği bir yükseklikte havaya doğru kaldırarak onların kazanma azimlerini ve dirençlerini kırmaya çalışırlardı. Mesela Myriokephalon Savaşı sürerken Selçukluların ön-ceden öldürdükleri Bizans İmparatoru Manuel’in yeğeni Andronikos Vatatzes’in kellesinin bir mızrağın ucunda takılı olarak Bizans ordusuna gösterildiğini ve bu manzara karşı-sında Bizans askerinin büyük bir hayal kırıklığına uğradığını biliyoruz. Sırık ucuna geçirilen kelleler, düşmanı ne kadar infiale uğra-tıyorsa Selçuklu ordusunda da tam aksine büyük bir motivasyon sağlı-yordu. Myriokephalon zaferi son-rasında Bağdat’taki Abbasî halifesine köleler, silahlar ve Rumların mızrak uçla-rına geçirilmiş başları za-fer alameti olarak gönde-rilmişti. Bu kelleler sevinç içinde Bağdat sokaklarında ve çarşılarında dolaştırıldı.
6-Sahte mektup yazmak
Bazen düşmanın ağzından yazılmış sahte mektuplarla karşı tarafı yanlış bilgilendirerek avantaj elde etmeye çalışırlardı. Myriokephalon zaferi öncesinde İmparator Manuel tarafından 30.000 kişilik bir kuv-vetle Niksar’a gönderilen eski Dânişmendli Meliki Zünnûn’u bertaraf etmek için Hıristiyanların ağzından sahte bir mektup yazmışlardı. Bir okun ucunda kaleye fırlatılan mektupta “Zünnûn’a inanmayınız. Size ihanet edecek” deniliyordu. Bu sözler içeridekilerin şüpheye düşerek Zün-nûn’a güvenmeyip onu kaleye alma-malarına, böylece hem Zünnûn’un, hem de Bizans ordusunun başarısız-lığına neden olmuştu.
7-İnsandan arındırılmış bir kaleyi kullanarak düşmanı pusuya düşürmek
Sultan I. Kılıç Arslan’ın saltanatı devrinde, 1101’de Anadolu’ya gelen üç Haçlı ordusundan ilki Ankara üzerinden Merzifon’a yönelmişti. 2 Ağustos 1101’de Türk ordusunun saldırısına uğrayan Haçlı ordusu Merzifon yakının-da kamp kurmak zorunda kalacaktı. Ertesi gün, 3 Ağustos Cumartesi sabahı Haçlı kampından yiyecek bulmak için ayrılan Alman Marşalı Konrad 3.000 kişilik bir kuvvetle Merzifon’a doğru ilerledi. Almanlar, Haçlı kampından 4-5 km uzakta, Türklere ait içi her türlü yiyecek ve eşya ile dolu bir kaleye rastladılar. Kalenin içinde buldukları gıda maddeleri ve eşyayı hayvanla-rına yükleyip kaleden ayrıldılar. Taktik gereği savunmasız bırakılan kaleden ayrılan Haçlılar yolda Türklerin pususuna düşüp saldı-rıya uğradılar ve yapılan savaş sonucunda Haçlılar ele geçir-dikleri malların tamamını ve 700 kadar askerlerini kaybetti-ler. Saldırıdan kurtulanlar perişan halde kampa dönebildiler.
8-Soylu bir esiri kullanarak kuşatılmış kale ve şehri teslim olmaya zorlamak
Sultan I. İzzeddîn Keykâvus, 1214’deki Sinop kuşatması sırasında şehrin teslimini çabuklaştırmak için daha önce tutsak edilen Trabzon Rum Devleti hükümdarı III. Aleksios’u koz olarak kullanmaya çalıştı. Eğer şehir teslim edilmezse hükümdarı öldüreceğini bildirerek şehirdekileri tehdit etti. Şüphesiz Sinop’un muhasarası sırasında uygulanan bu taktik şehrin fethinde etkili olacaktı.
9-Düşmanın dilini konuşarak alay edip aşağılamak
Bizanslılarla yapılan savaşlarda onların dilini bilen Türklerin Bizans askerleri ile alay ettiğini ve morallerini bozmaya çalıştıklarını İmparator Aleksios Komnenos’un kızı Anna Komnena’nın yazdıklarından biliyoruz. Özellikle Bizans İmparatoru Aleksios’un bir seferinde, rahatsızlığı bahanesiyle Türklerle savaşmaktan vazgeçerek ülkesine dönmeye çalışması Selçuklu askerleri arasında tam bir alay konusu olmuş, bu durum adeta bir tiyatro oyunu gibi askerler tarafından sahnelenmiştir. Aleksios’un Türk ordusu içinde espri konusu olduğu Bizans imparatorunun kulağına kadar gitmişti.
10-Rakip ordudaki emirleri tehdit ederek ya da kendilerine hediye vererek etkisiz hale getirmek
Türkiye Selçukluları iç mücadelelerinde ya da Müslüman devletlere karşı giriştikleri mücadelelerde düşman tarafın kumandan ve beyleriyle gizlice temasa geçerdi. Onları bazen tehdit ederler, bazen de çeşitli vaat ve hediyelerle tarafsız hale getirmeye veya kendi taraflarına çekmeye çalışırlardı. Türkiye Selçuklularının ilk hükümdarı Süleymanşâh’ın Aynü Seylem Savaşı’nda (1086) kendi adamlarının ihanetine uğradığını biliyoruz.
Meşhur Selçuklu tarihi yazarı Aksarayî’nin bir kaydına göre, Süleymanşâh’ın yanında yer alan adamların gizlice Suriye Selçuklu Meliki Tutuş tarafından tehdit edildiği anlaşılır. Benzer şekilde Sultan I. Kılıç Arslan da Habur Nehri kenarında Büyük Selçuklularla giriştiği savaşta (1107) adamlarının ihanetine uğrayarak savaşı ve hayatını kaybetmiştir. Yine Aksarayî’nin eseri Müsâmeretü’l-Ahbâr’da, Büyük Selçuklu Emiri ve Musul Vâlisi Emîr Çavlı’nın I. Kılıç Arslan’ın yanındaki emirlerin bazılarını tehdit edip bazılarını da çeşitli vaatlerle kandırarak kendi tarafına çektiğine dair bilgi verilir.
Sultan I. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in vefatından sonra devlet ileri gelenleri onun oğulları arasından İzzeddîn’i saltanat tahtına oturmaya daha lâyık bularak toplandıkları Kayseri şehrine davet ederek 20 Temmuz 1211 günü törenle sultanlığını ilân ettiler. Ancak İzzeddîn’in sultanlığını kabul etmeyen ve Türkiye Selçuklu tahtında hak iddia eden kardeşi Alâeddîn, Erzurum Meliki olan amcası Mugîseddîn Tuğrulşâh, Selçuklu Devleti’nin uc beylerinden Zahîrüddîn İli ve Ermeni Prensi II. Leon ile ittifak oluşturarak Kayseri’de bulunan genç sultanın üzerine yürüyüp şehri muhasara altına aldı. Kuşatma ve savaş uzun sürdü. İki tarafın süvarilerinden ve meşhur beylerinden çok sayıda insan hayatını kaybetti.
Sultan buna çok üzüldü ve kardeşi Alâeddîn’in safında yer alan meşhur kumandan Pervâne Zahîrüddîn İli’ye “Ben vücudu kalbine kadar eriyen bir mumum. Daha önce gülen yüzümün ağlamayan bir gecesi kalmadı. ‘Senin samimi dostun benim’ diyen Pervâne de boynumun vurulmasına razı oldu” diyerek bir kâğıda yazdığı şiiri yolladı ve onu vefasızlıkla itham ederek etki altında bırakıp kendi tarafına geçmeye veya Alâeddîn’i terke zorladı. Kuşatma uzadıkça şehir halkının hoşnutsuzluğu artıyordu. Adamlarını toplayan sultan bu durumdan kurtulmanın çarelerini sordu.
Sonunda Kay9 Düşmanın dilini konuşarak alay edip aşağılamak Bizanslılarla yapılan savaşlarda onların dilini bilen Türklerin Bizans askerleri ile alay ettiğini ve morallerini bozmaya çalıştıklarını İmparator Aleksios Komnenos’un kızı Anna Komnena’nın yazdıklarından biliyoruz. Özellikle Bizans İmparatoru Aleksios’un bir seferinde, rahatsızlığı bahanesiyle Türklerle savaşmaktan vazgeçerek ülkesine dönmeye çalışması Selçuklu askerleri arasında tam bir alay konusu olmuş, bu durum adeta bir tiyatro oyunu gibi askerler tarafından sahnelenmiştir. Aleksios’un Türk ordusu içinde espri konusu olduğu Bizans imparatorunun kulağına kadar gitmişti.
İllüstrasyon: Christa Hook seri Vâlisi Celâleddîn Kayser’in teklifi uygun bulunarak Alâeddîn’in yanında bulunup ona destek olanlardan Ermeni prensi Leon’a çok değerli bir hediye vererek onu ittifaktan ayırmaya karar verdi. Sultanın kız kardeşine ait 12.000 dinar değerindeki kıymetli bir sarık Celâleddîn Kayser’e teslim edildi. O da gece karanlığında gizlice kaleden çıkarak eskiden mektuplaştığı ve dostluk kurduğu II. Leon’un karargâhına gitti. 12.000 Mısır dinarı değerindeki mücevherlerle işlenmiş baş sargısını II. Leon’a teslim ederek, “Bunu sefer akçası (nalbaha) olarak kabul edin.
Eğer yarın buradan gider de ülke Sultan I. İzzeddîn’e kalırsa, o, 12.000 mud tahılı (72.5-135 litre arasında) ülkenize yollarız” dedi. Ermeni Prensi II. Leon Sultan İzzeddîn’den bu konuda bir ahitnâme alarak gece karanlıkta Melik Alâeddîn’i terk ederek ülkesine döndü. Onun ardından da Erzurum Meliki ayrılınca Melik Alâeddîn, adamlarının azalması nedeniyle güç kaybına uğrayarak, kuşatmaya son verip Zahîrüddîn İli ile birlikte geri çekilecekti.
Muharrem Kesik Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.
Derin Tarih Dergisi,sayı.71,syf.38,41