Bu dünyada günahın da bir ödevi vardır; sevabı toy bir sevap olmaktan kurtarır. Sevap denene denene sağlamlaşır. İslam toplumu, Kuranın kurduğu bir ruh ve şuur dünyası, birliğidir. Bu dünyanın ayakta durması için içgüdü dünyasından kan alıp onu süte çevirmesi lazımdır. Sütle kan aynı kaynaktan geliyor ama ne kadar farklıdır. Birini içmek şiarımızdır, birini içmekse haram…İşte Kuran, bir toplumda, ruhlardan öyle bir örgü örmektedir ki, o toplum, kan toplumu olmaktan çıkıp süt toplumu oluverir.
Fecir, seher ve secde toplumu oluverir. Süte kan karışmaya başladımı sütün özü, sütün kıvamıda bozulmaya başlamış demektir. Ve sütü kıvamına, kendine döndürecek olan da tövbedir. Zaten, bu dünyada, bütün iş, bir kıvam işi değil midir? Hristiyanların günah çıkartması, tövbe kıvamını sağlamaz. Çünkü, günah çıkartma, günahı yok etme niyetini söze, çevirmektedir. Sözde fiilde birbirinin alternatifi olduğundan, söze çevrilen niyet, içten dışa koymakta, böylece fiilde gerçekleşme şansını yarı yarıya, hatta daha çok kaybetmektedir. Halbuki tenhalarda işlediğimiz günahları tenhalarda tövbe yoluyla çıkarmalıyız.
Topluluklarda işlediğimiz günahları da (suçlarıda) ceza yoluyla yine topluluklarda ödemeliyiz.
Tövbe bizi, günah işlemek kuvvetini de ondan dönmek kudretini de veren Allah karşısına çıkartır. Yüreğimizin en samimi titreyişiyle ününde titrediğimiz ve secdeye kapandığımız Allah, günahı bizden rüzgarın tozu toprağı süpürmesi gibi uzaklaştırır. Papazın günahı var etme gücü olmadığı gibi yok etme gücü ve yetkiside yoktur. Allahın tövbeleri kabul etmek için bir aracıya ihtiyacı mı vardır? Yoksa günahları kendi yerine bağışlaması için bir vekile mi?
Günahların öyle bir özü, cevheri vardır ki, onlar ancak asıl kaynaktan gelen tepkiler ve direnişlerle yok edilebilir, değiştirilebilir. Kalbinin bütün samimiliğiyle Allahın önünde yere kapanmış bir müslümanın günahı, ansızın gelen bir şimşeğin yıktığı ağaç gibi devrilir, yanar tövbe zamanı. Müslüman da bu kül yığının içinden taptaze ve yemyeşil bir bahar sürgünü gibi çıkar ve gider.
İşte dönüşsüz tövbe…
Evet, insanların olduğu gibi toplumların da tövbeleri vardır. Toplum, tövbesi, üstelik, kişilerin gelecekte ki durumlarını da sağlama bağlayan bir tövbedir. Böylece tövbe, psikolojik bir vaka olmaktan daha da ileriye gidip tarihi ve sosyolojik bir mucize özelliği kazanıyor.
Evet, her zaman diri bir mucize olan Kuran, gerek insanı, gerek toplumları, ruhunda taşıdığı tövbe ettirici mucize taşlarıyla, mermeriyle yeniden örer, yeniler. İçimize yerleşen ve kadim (eski) mezarlar gibi katmerleşen kirlilik duygusunu bir kağıt gibi yıkar. Günü geçmiş ve geçerliliği kalmamış evraklar gibi yakar. Tövbe ruh için işte böyle bir ülkedir…
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…