Tabiî, gelecek zamanın bu vaktinden önce gelişi, getirilişi, bu olağan dışı ziyaret, bir nevi sembolik bir tören havası taşır. Şifre gibi, suret gibi, ibaret gibi. Toplum düşleri de böyle. Toplumun kafası ve ruhu ne kadar karışıksa, o kadar çok kâbus cinsinden, hezeyan türünden doktrinler, sistemler ortaya atılır, yıkıcı ve yıpratıcı tesirleriyle bu kurtarıcılık iddiasındaki teklifler, yalancı yanlarıyla bir vakit topluluğu oyalarlar; fakat gerçek hiçbir zaman aldanmaz ve aldatılamaz. Gün gelince o teklifler gerçeğin yüksek fırınında yanar, kül olur, ama hakikat özlü teklifler pırıl pırıl kalır. Veli üç rahibin cübbelerini birbirine dolayıp ateşe atmalarındaki sonuç gibi…
Ermiş kişilerin gördükleri düşlerin tıpı tıpına gerçek olması gibi, zaman zaman, Allah’ın bir lûtfu olarak, hakikata susamış insanlığa, baştan sona son hakikat düşü olan vahiy sistemleri bağışlanmıyor. Hakikat kahramanları olan peygamberlerin kalbine indirilen vahiy, mucize olarak, ilerde gerçekleşecek ilahi düzenin eksiksiz fazlasız ifadesidir. İlkin peygambere gerçek *düş halinde gelen vahiy, sonra bu başlangıç kaydından da sıyrılıp güneş gibi doğrudan doğruya geliyor.
Yani ilkin «gerçek fecir gibi «gerçek düş», sonra da güneşin doğuşu gibi, vahyin «Mutlak» söz ödevlisi olan melekten doğrudan doğruya alınışı, Şeytanın veya dehasını şeytana döndürmüş kâhinlerin, büyücülerin ve ruhunu şeytana satmış şairlerin sözleri, büyüleri ve işleri ise ne gerçek düş, ne vahiy etki ve gücündedir. Sahte bir benzerlik söz konusudur, o kadar. Yalancı fecir ve yalancı düş gibi.
İkiyüz yıldır ülkemiz ve İslâm dünyası, yalancı düşlerle gerçek düşün, yalancı fecirlerle gerçek fecrin, yalancı sistem ve doktrinlerle vahiy hakikatleri ve medeniyetinin, sahte ütopyalar, göz kamaştırıcı hayallerle boğulmak istenen hakikat ve idealin savaşını yaşıyor. Ruhumuz, kafamız ve kalbimiz bu savaşın kanlı alanı. Sınırlı da olsa alın yazımızın tanıdığı seçme özgürlüğü, bizde hangi tarafa bir meyil doğurursa o tarafın ağırlık kazanması çok mümkündür.
Kendimizi aldatmayarak, hakikata kavuşmanın çetinliğini bilerek ve bu çileyi göze alarak, yalancı vaat ve umutlara kapılmayarak, ruhumuzu, kafamızı ve kalbimizi yalancı medeniyet istilâsından sıyırıp hakikate döndürmek için olanca gücümüzü sarf ederek içinde bulunduğumuz bataklıktan sıyrılmanın ilk şartına erebiliriz. O zaman yalancı düşler ve yalana fecirler biter. Kalbimizde gerçek fecrin ışıklan belirir. Sonra da güneş doğar. Kalbimizin gerçek güneşi doğar.
Sezai Karakoç,Sur Yazıları (3)
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…