Gerek tarih içinde gerekse günümüzde Tasavvuf pek çok çevre tarafından tenkit ve hücum konusu yapılmıştır. Ancak bunların Tasavvuf ve ehli üzerinde yıkıcı bir etki yapmadığı müsellem bir hakikattir. Özellikle günümüzde Tasavvufa asıl büyük zararın,”içeriden”geldiğini üzülerek müşahede ediyoruz.
Bilhassa uydurma hadisler konusunda, İlm-i Hadis’te behresi olan Tasavvuf büyüklerinin ikazlarını hiçe sayarak, hatta “Kim benim üzerimden bilerek yalan uydurursa cehennemdeki yerine hazır olsun”tarzındaki ikaz-ı Nebevi’yi kulak ardı ederek kitaplarında, sohbetlerinde, va’zu nasihatlerinde bol bol uydurma hadis nakleden insanların bu tavrının Tasavvuf ehlinden beklenen yüksek hassasiyetle örtüştürülmesi mümkün değildir.
Birçok Tasavvuf büyüğünün, aslı bulunamamış veya senedinde hadis uydurmakla itham edilmiş yalancı ravilerin bulunduğu rivayetlere eserlerinde yer verdiği bilinen bir husustur. Onların bu hadislerin uydurma olduğunu bile bile böyle bir tasarrufta bulunduğunu söylemek kesinlikle doğru değildir. Bunun sebebi, onların, Hadis sahasına bu sahanın otoritesi olmalarını sağlayacak kadar mesai sarf etmemiş olmasıdır, özellikle kendilerinden önceki Tasavvuf büyüklerinin eserlerinden istifadeyle kitap yazanlar, o müelliflere olan hüsn-ü zanları sebebiyle, bu eserlerdeki rivayetleri ayrıca araştırmaya gerek duymaksızın eserlerine almışlardır. Tıpkı İmam el-Gazzâlî’nin EbûTâlib el-Mekkî’nin Kûtu’l-Kulûb’undaki rivayetler hakkında yaptığı gibi… Burada, “İmam el-Gazzâlî, eserine o rivayetleri uydurma olduklarını bile bile almıştır” demek mümkün değildir. Dolayısıyla İmam el-Gazzâlî bu noktada mazurdur. Ama o rivayetlerin uydurma olduğu bugün ayan-beyan ortaya çıkmışken, onları eserlerinde, sohbetlerinde “Efendimiz (s.a.v) buyur- muştur ki…”diyerek -sahih hadismiş gibi- nakletmek kesinlikle caiz değildir.
Ancak ne yazık kİ günümüzde bazı erbab-ı tasavvuf’tan bu tarz fiiller sadır olabilmektedir.
Şurası açık ki, o rivayetleri “hadis” diye nakletmek Tasavvuf’a herhangi bir fayda sağlamıyor. Tam tersine. Tasavvuf ve ehli hakkında olumsuz kanaatlerin giderek daha geniş halk kitlelerine yayılmasına ve hâkim olmasına sebebiyet veriyor.
Keza rabıtanın, “İlahî ve zatî sıfatlarla muttasıf (…) bir şeyhe kalbi bağlamak…’’,olarak ifade edilmesi de bu çerçevede zikre değer bir diğer arızadır. Eğer buradaki “İlahî ve zatî sıfatlar” ifadesiyle, Yüce Allah (c.c)’a mahsus İlahî ve zatî sıfatlar kast ediliyorsa, bunun Tevhid’e aykırı olduğu açıktır. Tevhidin 5 esasını anlatırken, bunlardan birisinin “sıfatlarda vahdaniyet” olduğunu vurgulayan büyük mutasavvıf Abdülganî en-Nâblusî şöyle der: “Bundan murad, (…) Yüce Allah’ın, sıfatlarından her birinde mislinin, nazirinin ve benzerinin olmamasıdır. (…) Yüce Allah’ın sıfatlarından herhangi birisinin kendisinin veya mislinin bir başkasında bulunması imkânsızdır…”
ez-Zehebî, ed-Dimyâtî, el-Hekkâri, el-Alâî, Ebû Hayyân, Alâuddîn Moğoltay, İbnu’l-Muhakkın, el-lrâkî, el-Enbâsî, Burhânuddîn el-Halebî, Ibn Nâsıriddîn, es-Sehâvî… gibi -aralarında Hadis âlimlerinin de bulunduğu- zahir ulemasına hırka giydiren mürşidlerin ve onların elinden hırka giyen mezkûr ekâbir-i ulemanın ve burada isimlerini zikredemediğimiz sayısız alimin dünyasında bu tarz amaların bulunmadığını söylemek hakikatin ifadesi olacaktır.
Rihle Dergisi,Tasavvuf Sayısı
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…