Tartışma ve Münakaşa’nın Yerilmesi Hakkında
Allah muhasamayı, münakaşayı şöyle yermiştir. “… pek azılı düş-man iken… ve Kureyş için de : “Hayır onlar çok mu muhsama eden bîr kavimdir’’buyurmuştur.
Öyleyse: Mümin. nefsine dönsün ve ona: Hevasına uyanları sünnete uymağa çağırıyorsun; oysa senin bunu, tartışma ve münakaşayı yapman da sünnet aykırıdır. Zira Nebi (a.s) , tartışma ve münakaşadan nehyetmiştır, ashabını münakaşa halinde gördüğü zaman, çok kızar, hatta . kızgınlığından, yüzü, nar tanesi serpıimışçesıne kızarırdı Oysa onlar, îmanların, delilleri anlamağa en ehil olanları idiler. Buna rağmen onları cedel halinde gördüğü zaman:” Ben bununla mı gönderildim yoksa siz bununla mı emredildiniz ? Allah ın Kitabının bir kısmını diğer kısmıyla vuruşturasınız diye mi? Ne ile emredildiğinize bakın ve onu yapın ! neden nehyedildiğinize ve ondan sakının !’’ buyururlardı.
Sonra. Nebi (a.s), hadd-i zatında bütün dinlere gönderilmişti. Ama onlarla, ancak Kur an ‘dan okuduğu ayetlerle tartışma yaptı. Oysa isteseydi, mukayese ve ince kelamla da tartışabilirdi. Eğer işin doğrusu bu olsaydı, bunu yapmağa en ehil ve en kuvvetli olan O olurdu. Ama O, sadece Kur an ı delil getirdi ve böylece, tartışması, diğer tartışmalara göre birtakım farklı incelikler taşıdı. Ve Allahın rıza ve muhabbetinin burada olduğunu, tartışma ve münakaşayı terketmenin sünnetinden olduğunu öğretti.
İnsan, nefsine yine şunu hatırlatmalıdır: “ Ben kurtulduktan sonra, yeryüzündeki bütün ehl-i hevanın, canının istediğinin peşine gidenlerin helak olması bana zarar vermez. Ben helak olsam da onlar kurtulsa, bunun da bana faydası yoktur. Onlara bir takım deliller getirip Rabbimin hana emrettiği şeyleri yapmayarak ve kendime, bu emirleri yerine getirmeme» yasakladığı şeylerden kaçarak ömrümü , kendisine muhtaç olacağım gün (hesab günü) için bir takım ameller için kâr bilmeme yardım edecek olan deliller getirmeği terketmem doğru değildir. Onlarla uğraşmam, kurtuluşum için çalışmama engel oluyor. Üstelik , benim “doğru” zannederek delil getirdiğim bazı yorum ve kıyasların, Allah katında dalalet ve O’nun (dini hakkında) yalan olup olmadığından da emin değilim Ömrüm boyunca, bir çok kere, bir sözü söyleyip sonra hata ettiğime ve dolayısı ile fikrimden vazgeçtiğime şahid oldum Bu halim üzere kaldığım sürece Rabbimin indinde halim nice olur?! Aynı şekilde, (benim görüşüm gibi doğru olması muhtemel) bir şeye inanmayıp, hatamı öğrenmeden evvel ölürsem ne olacak?! Başkasını kurtarmağa çalışırken kendim helak olmayacak mıyım?!
Ancak, sünnet için mücadele ediyor ve bu mücadelem beni ahiretim için uğraşmaktan alıkoymuyorsa ve münakaşalarımda hatalı olabileceğime de inanıyorsam, onlarla konuşmam (münakaşa etmem), benim ahiretime engel olmaz. (Onlarla fazla uğraşmağa da gerek yok) zira, onların hiçbirinin sözünden döndüğüne, tevbe ettiğine şahid olmadım. Zaten böyle (bir şeyi başarabilseydim, (bunu) kendim için yapardım (başkasını dediğinden vazgeçirmeğe çalışacağıma kendimi vazgeçirmeğe çalışırdım) : Münakaşadan nehyedildiğim halde, cedel beni kendi kurtuluşum için uğraşmaktan alıkoyduğu halde, bu beni, Allah’a karşı hata ve dininde O’nun adına yalan uydurma uydurma tehlikesi ile karşıya getirdiği halde .kendimi münakaşadan alamıyor, bu fikri sabitinden vazgeçemiyorum.
Nefsine bu fikirlerle dönerse,aldandığını anlar,nefsini görüp gözetir,fikrinin aldatması ve süsüne kapıldığını,ömrünün büyük bir kısmının yapması daha uygun olan şeyleri terk etmekle geçtiğini anlar ve işte o zaman amele koşar,kendi kusurlarını araştırır.Rabbiyle karşılaşmadan önce kusurları için tevbe eder.
Haris el Muhasibi,Er-Riaye