Kategoriler: İslamTasavvuf

Tarık Velioğlu – Halk İçre Bir Ayine (Allah Dostlarından Mektuplar) ”Alıntılar”

Hz.Ali’nin Hz.Hasan’a Vasiyetinden

Bilmediğin şey hakkında söz söyleme; gerekmediği zaman söze girişme. Sa’pkınlık olduğundan korktuğun yola gitme; çünkü sapkınlık şaşkınlığı zamanında o yoldan dönmek, korkulara çatmaktan yeğdir. İyiliği buyur da sen de iyilerden ol. Kötülüğü elinle, dilinle men et de bu çabanla kötülüğü edene karşı dur. Allah yolunda hakkıyla cihad et, bu yolda seni hiçbir kınayanın kınaması alıkoymasın. Nerede olursa olsun, gerçek için çetinliklerin en çetinlerine dayan. Din bilgilerini derinliğine öğren. Bütün işlerde Allah’a sığın; böyle yaparsan tam koruyan bir koruyucuya, tam üstün bir men edene dayanmış, sığınmış olursun…..Her işin büyüğünü, en güzelini sunuyorum sana, bilinmezini atıyorum, söylemiyorum. Esirgeyen bir baba olarak seni düşündüğümdendir ki söyleyeceğim edeblerle muttasıf olmam istiyorum. Daha gençsin, ömrün uzun; iyi ve esen bir niyete, tertemiz bir rüha sahip olmanı diliyorum. Öncelikle yüce Allah’ın kitabını öğrenmeni, te’vilini bilmeni, İslâm şeriatını ve hükümlerini, helâlini, haramını iyice anlamanı vasiyet ediyorum. Vasiyetime bununla başlıyorum, bunlardan başka bir şeyle değil.

Sonra, insanların, hevâlarına ve kendi görüşlerine uyup şüphelere düştükleri, ayrılığa uğradıkları şeylere düşmenden korkuyorum. Bu gibi hususların sana tembih edilmesinden hoşlanmadığını biliyorum, ama böyle meseleler hakkında tekrar tekrar ve sağlam bir uyarıda bulunmak, seni helakete götürmesinden endişe ettiğim bir şeyin içine sürüklenmenden daha sevimli geliyor bana. Dilerim ki Allah doğru yolu bulmanda, dilediğin gerçeğe ermende sana başarı verir, bu vasiyeti yarmayı sana bırakıyorum…..Dini dileyen kişinin bilmeden adım atması, hakla bâtılı birbirine karıştırması caiz olamaz. Bu çeşit şeyden el çekmek daha doğrudur. Oğulcuğum, vasiyetimi iyi anla.

Bir de bil ki ölümün sahibi, yaşayışın da sahibidir; yaratan, öldürendir; yok eden, tekrar diriltendir; dert veren, derdi giderendir. Dünya, Allah’ın nimetler verdiği, fakat sınamalara da uğrattığı, yaptıklarımıza âhirette karşılık olarak mükâfat ve mücâzat takdir ettiği bir yurttur, bir hâlde kalmaz; daha da senin bilmediğin, onun dilediği şeyler vardır ki anlatılamaz. Bu işlerden biri, seni işkı’le düşürünce bunu, onu bilmediğine ver; çünkü sen önce bilgisiz yaratıldın, sonra bilgi sahibi oldun. Nice şeyler vardır ki bilmezsin; o işlerde ne yapacağını şaşırırsın; gözün görmez olur da sonra görür, anlarsın. Seni yaratana, sana rızık verene, senin yaratılışını düzgün bir hâle getirene yapış, kulluğun O’na olsun; rağbetin O’na yönelsin, korkun O’ndan olsun……Oğulcağızım! Nefsini, kendinle başkaları arasında bir tartı hâline getir; kendine yapılmasını, başına gelmesini sevdiğin, dilediğin şeyi başkaları için de sev, dile; sana yapılmasını, başına gelmesini istemediğin şeyi onlar için de isteme. Nasıl zulme uğramayı istemezsen sen de öylece kimseye zulmetme. Nasıl sana iyilik etmelerini istiyorsan sen de başkalarına öylece iyilik et. Başkasında görüp, duyup çirkin bulduğun şeyi, kendin için de çirkin bul. Sana yapılınca razı olacağın şeyi insanlara da yap. Bildiğin az bile olsa zararı yok, fakat bilmediğini söyleme. Sana söylenmesini istemediğin şeyi sen de söyleme başkalarına. Bil ki kendini görmek, beğenmek, gerçeğin zıddıdır, akıllıların âfeti…..Bil ki göklerin, yeryüzünün hazîneleri elinde olan, sana duâ etmek için izin vermiş, icâbet edeceğini de vaad etmiştir. Dilemeni emretmiştir, dilediğini vermek için; acımasını istemeni emretmiştir, sana acımak için. Seninle arasına bir perde çekmemiştir; seni, onun katında şefâat edecek birisine muhtaç etmemiştir. Kötü bir iş işlersen tövbe etmekten men etmemiştir seni; azâbını hemencecik göndererek ukubete salmamıştır seni; tövbeyle ona yüz tutarsan reddetmez; azâba uğramaya lâyık olduğun suç yüzünden de seni rüsva eylemez. Suç yüzünden tövbeni kabûl etmezlikte bulunmaz; cürmünü yüzüne vurmaz; rahmetinden seni meyûs etmez. Hattâ suçundan geçmeni de bir sevap sayar; yaptığın kötülüğe karşı bir günah yazar; işlediğin iyiliğe karşı on sevap verir.

Sana tövbe kapısını açmış, özrünü kabûl etmeyi vaad etmiştir. Onu çağırdın mı sesini duyar; gizli yalvardın mı gönlündekini bilir. İhtiyacını ona söylersin; gönlündekini ona açarsın; dertlerini ona şikâyet edersin, sıkıntılarının giderilmesini ondan istersin; işlerinde ondan yardım dilersin; ömür çokluğu, beden sıhhati, rızık bolluğu gibi ondan başkasının veremeyeceği şeyleri ondan beklersin. Sonra hazînelerinin anahtarlarını da, ondan dilemeye izin vererek senin ellerine teslîm etmiştir; ne vakit dilersen, duâ ile nimetlerinin kapılarını açarsın, çorak dilek yerlerini sulamak için rahmetini istersin.

İcâbeti gecikirse de ümidini kesmemelisin; çünkü vergi ve ihsan, niyetle yeksandır.q Nice kere, isteyenin ecri çoğalsın, umana daha da fazla ihsan edilsin diye icâbet gecikir. Nice kere bir şey istersin, verilmez; fakat hemencecik, yahut bir zaman sonra ondan daha hayırlısı verilir, ondan daha hayırlısı verilmek için o verilmez, geciktirilir. Nice şeyler vardır ki sen istersin onu; fakat verilse o yüzden dinin helâk olur. Şu halde güzelliği sana kalacak, vebâli senden gidecek şey istemelisin. Mal sana kalmaz; sen de ebedi olarak mala sâhip olamazsın….Şerle elde edilen hayra hayır denmez; güçlükle ulaşılan kolaylığa kolaylık adı verilmez. Sakın tamah bineğinden; o seni helâk suyunun başına götürür. Gücün yettikçe Allah’la arana bir nimet sâhibi sokma, çünkü sen, ancak payını alacaksın, nasibine ulaşacaksın. Hepsi de ondan olmakla beraber, noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’tan gelen az, halktan gelen çoktan daha üstündür. Elinden çıkanı, sükûtunla elde etmek, söze dalıp elde etmenden daha kolaydır. Kaptakini korumak, kapağını sıkı kapamakla mümkündür. Elinde bulunanı koruman, başkasının elinde bulunanı istemenden daha iyidir, hoştur bence. Ümitsizliğin acısı, insanlardan bir şey istemekten hayırlıdır; yüzsuyu dökmeden yoksulluğa dayanmak, kötülüklere bulanıp zengin olmaktan hayırlıdır.

Herkes, kendi sırrını en iyi ve sağlam korur. Nice çalışan vardır ki bu çalışma ona zarar verir. Kim çok söz söylerse hezeyan eder; kim düşünürse basirete erer. Hayırlılarla eş-dost ol, onlardan biri olmaya bak; şerlilerden çekin, onlardan ırak ol. Ne kötüdür haram şey yemek; zulmün en kötüsüyse zayıfa zulmetmek. Yumuşaklığın sertlik sayıldığı yerde sertlik yumuşaklıktan sayılır; çok zaman ilâç, dert olur, hastalık olur; dert de ilâç kesilir, derman verir. Olur ki öğüt veren, öğüt vermez, öğüt isteyeni kandırır. Dileklere kapılıp dayanmaktan sakın; onlara kapılmak, dayanmak, ahmakların sermâyesidir; akılsa, tecrübeleri bellemek, onları unutmamaktır. En hayırlı tecrübe, sana öğüt veren tecrübedir…..Ehline karşı kötü kişi olma; sana rağbet etmeyene rağbet etme. Sen kardeşine iyilik ettikçe o senden ayrılmaz; sen ona ihsanda bulundukça o sana kötülük edemez. Sana zulmedenin zulmü, gözünde büyümesin. O
kendi zararına, senin faydana çalışmaktadır. Seni sevindirene kötülük etmen, yerinde bir iş değildir.

 


Hasan-ı Basri

Ehline karşı kötü kişi olma; sana rağbet etmeyene rağbet etme. Sen kardeşine iyilik ettikçe o senden ayrılmaz; sen ona ihsanda bulundukça o sana kötülük edemez. Sana zulmedenin zulmü, gözünde büyümesin. O kendi zararına, senin faydana çalışmaktadır. Seni sevindirene kötülük etmen, yerinde bir iş değildir…..Dünya dediğin üç gündür. Dün, bugün, yarın. Dünü geçtin, yaydan fırlayan oktan ne hayır umulur? Bugün ise her şeyindir. Kazanmak, faydalanmak, kaybetmek ve tüm işlerin bugün de gizlidir. Yarın ise sadece amellerin ve kuruntularından ibarettir.O halde guzel ve doğru işlere yapış…..Kulu mahveden, kuruntu ve emel deryasında amel etmektir.


İbn Sina

Nefs, kîlükâle, münakaşa ve cidâle iltifat ettikçe, kavil ve fiilden, ahvâlden herhangi bir hâl ile münfail ve müteessir oldukça hiçbir zaman bedenden halâs bulamaz ve kurtulamaz. Şunu da bilmelidir ki harekâtın efdali namaz, sekenâtın efdali ise oruçtur. İyiliklerin en menfaatlisi sadaka, gidişlerin en temizi insanların eziyetlerine tahammül, gayretlerin en bâtıl ve yanlışı ise riyakârlıktır. Amellerin en iyisi sâdık niyetten hâsıl olan, niyetin hayırlısı da ilmin kalbinden açılandır. Hikmet faziletlerin anasıdır. Marifetullah evvellerin evvelidir. Güzel kelime Allah’a yükselir, iyi amel de onu yüceltir.


Gazzali

Kâinat, kâinatın aynasıdır ve Allah’ı bilirseniz insanın kalbi kâinatın aynasıdır, öyleyse kendi kalbinize bakmalisınız. Orada sizi “kötülükten sakınmaya ve doğruyu seçmeye davet eden ve size yol gösterecek rehber “küçük bir sestir.” Acele karar vermekten sakınmaya, insanları sevmeye, Allah’a itaat etmeye söz veren kalptir. O sizi kesinlikle ebedî saadete götürecektir. Kendi nefsinizin en derinindeki şuurunuza yöneldiğiniz zaman, yüreğinizde Allah’a nüfuz etme idrakine sahip olursunuz…..İnsanlar canlı göründükleri hâlde, hakikatte ölüdürler. Çünkü Allah’ın kitabı ile hiçbir ilgileri kalmamıştır. Şüphesiz Kur’ân’ı dilleriyle okurlar, ancak hakikatte dilsizdirler. O’nun kendilerine okunduğunu da duyarlar, ancak hakikatte sağırdırlar. Kur’ân’ı pahalı ipek kumaşlara sarılı muhafaza içinde görürler, fakat onun mânasına ve esrarına karşı kördürler. Allah’ın Kitabı’nı kendilerine göre tefsir ederler. Halbuki Kur’ân-ı Kerim’in emirlerini yerine getirmedikleri için çok cahildirler. Şeytanın kendilerine düşman olduğunu bilirler, ancak onunla yeteri kadar mücadele etmezler. Doğru yoldan sapmış ve dinî vecibelerini yerine getirmeyen bu insanların grubuna dahil olup aldanmamanız için sizi ikaz ediyorum.Nefislerinin bayağı arzuları ve ihtirasları onlara galebe çalmış ve onlara Allah’ın yardımı kesilmiştir. Tevbe etmeden Ölüm onlara ulaşırsa, hüsrana uğrayanlardan olacaklardır. Kur’ân-ı Kerim’de mübarek insanlara hakiki bir ışık ve rehber olan bir âyet-i kerime vardır: “Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.” (Münâfıkün. 9)


Abdulkadir-i Geylani

Ey azîz! “Allah nüruyla dilediği kimseleri hidayet eder” (Nur, 35) feyzinin bulutlarından şuhüd şimşekleri çaktığı zaman, ve “Allah rahmetini dilediğine tahsis eder” (Al-i İmrân, 74) kelâm-ı şerifinin inayeti sayesinde vuslat rüzgârları estiğinde, kalplerin gülistanında ünsiyet reyhanları çiçeklenir; “Ey Yusuf’ a olan hasretim!” (Yusuf, 84) nağmelerinin bostanlarında, şevk bülbülleri terennüm eder, iştiyak ateşleri sırlı bölgelerde alevlenir. Fikir kuşlarının kanatları, azamet fezasında uçarken hayran ve şaşkın kalakalır. Marifet sahralarında en parlak, en âteşîn akıllar yolunu şaşırır. Anlayışların temelleri, heybet darbesiyle sarsılır da sarsılır. Azimet gemileri, “Allah”ı hakkıyla takdir edemediler” (En“âm, 91) ummanlarının derinliklerinde; “Dağlar gibi bir dalga içinde onlarla beraber gidiyordu” (Had, 42) rüzgârları sayesinde yol alır. “Allah onları, onlar da Allah’ı sever” (Mâide, 54) ayetinin aşk denizinin dalgaları çarpıştığında, herbiri lisan-ı hâl ile şöyle nida ederler: “Ya Rabbi beni mübarek bir menzile indir; menzil sahiplerinin en hayırlısı ancak Sensin.” (Mü‘mınun, 29)


İbn Arabi’nin Fahruddin er Razi’ye Mektubundan

Bilmiş ol ki dostum, Allah seni muvaffak etsin, her varlığın bir sebebi vardır ki 0 şey o sebeple vücuda gelir. Her şeyin de iki ciheti bulunur, birisi sebebine, diğeri kendisini vücuda getirene -ki 0 Allah Teâlâ’dır-yöneliktir. Bütün insanlar, hukemâ ve filozoflar, yani muhakkiklerin dışındaki herkes, varlıkların sebeplerine yönelik cihetlerine nazar ederler. Muhakkikler -ehlullah arasında olan peygamberler, veliler ve melekler-ise, sebebi bilmekle birlikte, başka bir cihetten onu var edene nazar ederler.

Kimileri vardır ki Rabbine, onun cihetiyle değil de sebebi cihetiyle nazar eder ve der ki: “Kalbim Rabbimden bana haber verdi.” Diğer bazıları da -ki bunlar kâmildir“Bana Rabbim haber verdi” der; ki buna sahibimiz, ârif zat [Ebu Yezid Bistâmî] şu sözüyle işaret eder: “Siz ilminizi ölülerden aldınız, biz ise ilmimizi hiç ölmeyen Diri’den (Hayy lâyemut) aldık.” Varlığı başkasından alınmış olanın hükmü, bizim nazarımızda hiçbir şeyin hükmüdür. Arif asla Allah’tan başkasına dayanmaz.


Akşemseddinden Fatih Sultan Mehmete Mektubundan

Dünyevî rahat, uhrevî rahatlığa nispetle yok hükmündedir, Cismânî lezzet, rühânî lezzete nisbeten hiçbir şeydir. Hiçbir şey olan şeye iltifat etmeyesiniz. En şiddetli imtihan/belâ peygamberlere, sonra evliyalara ve sonra da halifeleredir. Peygamberler ve veliler silkinde yol tutmuş olduğunuzu büyük nimet bilip hiçbir belâdan üzüntü duymayasınız, bilakis mütelezziz olasınız ki, Allah’ın kelamında bir zorluk, iki kolaylık arasında zikredilmiştir.


Ahmet Edirnevi

Mehmedim, ehl-i sünnet ve’l-cemaat yolu üzere ol. Fıkıh ve hadisi iyice öğren ve câhil sufilerden olma. Meşhur olmamaya bak, zira şöhret afettir. Fânî makamlara sarılma. Bu makam sahiplerinin dünyevî istekleri için aracı olma. İdareciler ve onların etrafında bulunanlarla iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, insanların haklarını korumak, Allah’in hadlerini ikame etmek gibi bir amaç dışında sohbet etme. Hankah kurup orada oturma. Zira bazı cüz’i menfaatler sülüke mani olur. Çok semâ etme ki, semâ kalbe nifak getirir. Semâ’ı inkar yoluna da gitme. Zira onun ehli ve ashabı vardır. Semâ’ın yüzbin lezzetinden yalnız bir lezzeti, bin yıllık marifete hükmeder. Sakın semâ’ı, halk arasında cereyan eden eğlence gibi görme.


Aziz Mahmud Hüdayi’den Belgratli Müniri Efendiye Mektub

Kur’ân-ı Azîm, kerem sahibi insanın mertebeleri üzerinedir. İnsan, beden ve kalb ve ruh ve sır cümlesidir. Sırrın sırrı Sübhan’dır. Sırr-ı Sübhânî, insanın sırrını muhafaza eder. İnsanın sırrını ruhun duası himaye eder ve hatta kalbi kaplar ve hıfzeder. Kalbi beden ve ten besler ve terbiye tekmil eder. Tıpkı meyveleri yaprakların, yaprakları dalların, dalları ağaçların, ağaçları da kabukların korumasi gibi. Mesela ağacın kabuğu soyulsa, tamamen bozulup çürür. Ne ağaç, ne dal, yaprak, ne de meyve kalmaz, cümlesi kurur. İnsanın cismi ile kainatın cismi zarf ve kap gibidir ve kabuk ise koruyucudur….Nefsi ıslah etmek en önemli husustur. Kişinin kendi nefsini ıslah etmeden başkasının ıslahına yönelmesi gafletin ta kendisidir .


Muhammed Nasuhi
Benim oğlum,

İnsanın yaratılış sebebi marifetullahtır. Ubudiyet kalıbında “Vema halaktül inse ve’l-cinne illa liya’budün [Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etmeleri için yarattım] (Zâriyât, 56) bu makam i’tisam billah ile olur.

İki cihan saadetinin alâmeti Allah’ın gayrisinden kaçınmak, gafletten uzak durmak ve günahlardan sakınmaktır. Bu takvaya nail olmayan padişah dahi olursa nikmettir; imtihan için kendisine süre verilmiş, geçici zaman için salıverilmiş demektir. Bu yoksa keramet ve âfıyet değildir. Takvanın alâmeti namazda huşüdur. Huşünun alâmeti, tadil-i erkâna riayettir. Allah indinde namazın makbul olduğunun, kalbin Allah Teâlâ’ya teveccühünün alâmetleri şevk ü aşk, niyaz ve tazarrü’dur. Kim Allah’a ait olursa, Allah da ona ait olur.

—————————–
Hasan Sezai
Şeriat, tarikat bağının hısn-i hasînidir.Şeriata muhalif zındıkane kelâm mahza küfürdür.O makule kişilerden şeytandan ziyade firar etmek lazımdır.

Mehmed Emin Tokadi

Bir nefeste iki nimet bulunur, bunun için iki şükür gerekir. Yirmi dört saatte, her saatte bin nefes, her nefese iki şükürden yirmi dört saatte kırk sekiz bin şükür eder. Bir insan her işini terk etse de “şükür şükür” diye dergâh-ı Hudâ’ya hamd ü şükr eylese yine kırk sekiz bin defa şükür diyemez. İmdi acziyet zâhir oldu. Malum oldu ki Hakk’ın (celle ve alâ) şükrünün binde birini eda edemeyiz. Hakkıyla şükrü edaya kim kâdirdir? “Ey Davud ailesi! Allah’ın nimetlerine şükretmek için çalışm. Kullarımdan hakkıyla şükredenler azdır.” (Sebe, 13)


Musa Topbaş
Allah Teala ve Tekaddes Hazretlerinin bir kula en büyük nimeti, aczini bildirmesidir.Her şeyin Cenab-i Hak’tan olduğunu bilen kul, olmayacak şeylerle zihnini bulandirmaz,kulluğuna devam eder ve yol alır…..Son derece âcizim, kusurlarla doluyum. Yegâne tesellim şudur ki, Allah’ın sevgililerini canımdan, varlığımdan, her şeyden daha fazla seviyorum. Öyle bir sevgi ki, sevdiğimi de bilemez haldeyim ki lisan ile yazı ile ifade edilemez. Allah Teâlâ Hazretleri’nden niyazımız ihlâslı, teslimiyet sahibi ve kulluğunda sabitkadem olan sizin gibi pek kıymetli yavrularımızı kendisinde ibkâ eylesin. Amin.87
Muhammed Ali

Son Yazılar

Tecelli Türleri

  Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…

2 ay önce

Allah’ı Bilmenin İmkânı ve Bunun Yöntemi

  Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…

2 ay önce

Varlık Mertebeleri ve Te’vil

  Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…

2 ay önce

Dilin Kabuğu

Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağır­lıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…

2 ay önce

Çözüm Aldatmacası

İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…

2 ay önce

Anda Olmak -Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Yer

İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygu­larımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…

2 ay önce