Tarihselcilik
Usul-i Fıkıh’a Karşı Tarihselcilik ve Selefiyecilik
Tek katmanlı düşünce son asırda İslam düşüncesine iki kanaldan nüfuz etmeye çalışmıştır: Tarihselcilik ve Selefiyecilik. Bu iki yaklaşım ile daha önce sözünü ettiğimiz pozitivizm arasında tekdüze hakikat anlayışı açısından büyük bir benzerlik vardır.
Tarihsecilikten maksadımız, İslam’ın modernizmin yaygın norm ve modalarına uymayan yönlerini, günümüzde artık geçerliliği kalmamış, tarihe ait hususlar gibi göstermeye çalışan akımdır. Bu akım, usul-i fıkıh yerine tarihselcilik olarak isimlendirilen ve felsefi kökenini tarihi materyalizmden alan bir metod benimser. Tarihselcilik bazen kendini modernistlik olarakda isimlendirir.
Selefiyecilikten maksat ise, usul-i fıkhı reddederek doğrudan Kur’an ve Hadislerden hüküm çıkarma iddiasında olan,sistemli bir metodolojiden yoksun bir akımdır. Selefin yolunu tutmak aslında son derece önemli bir ilkedir. Ancak selefiyeciler, bu ismi suistimal ederek kendilerine mal etmeye çalışmaktadırlar. Gerçek selefiler, Ehl-i Sünnet imamlarıdır çünkü onlar selefin yolunu muhafaza ve müdafaa etmişlerdir. Ancak, günümüzde kendini selefi olarak adlandıran kişiler, mezheplere ve onların imamlarına karşı çıkmaktadırlar. Aslında böylece farkına varmadan yeni bir mezhep oluşturmuş olmaktadırlar.
Bu iki akım, birbirinden farklı gibi görünse de işlevleri ve tutumları açısından şaşırtıcı benzerlikler gösterirler. Selefiyecilik ve tarihselcilik arasındaki benzerlikleri şöyle sıralayabiliriz:
a-Her iki akım da usul-i fıkhı reddeder. Ancak bunu farklı gerekçelerle yaparlar. Tarihselcilik usul-i fıkıh yerine, tarihselci yöntemi ikame etmeye çalışırken, Selefiyecilik yöntemsiz bir şekilde rastgele Kuran ve Hadislerden hüküm çıkarma yolunu tutar.
b-Her iki akım da İslam düşüncesindeki çok katmanlı varlık, bilgi ve yöntem anlayışını reddederek, her şeyi tek seviyeye indirgemeye çalışır.
c-Her iki akım da İslam medeniyetini tasfiye aracı gibi işlev görür. Çünkü Kurian ve Hadis’deki “gerçek İslam”a ve “Kuran İslamı”na dönüş çağrısı adı altında İslam medeniyetinin tarihi kazanımlarını ve ürünlerini reddederler.
Selefiyecilik medeniyet ürünlerini “bidat” diye, tarihselcilik de “çağdışı” diye etiketleyerek dışlar. Mesela tasavvuf ve tarikatlar selefiyecilere göre bidatdır, tarihselci modernistlere göre aslında İslam’da olmayan, tarih içinde İslam a mal edilmiş ve artık zamanı geçmiş düşünce ve kurumlardır. Dolayısıyla her iki akım da tasavvuf kül-
türünün tasfiyesi için çaba sarf eder. Aynı yaklaşım daha birçok kültür ve sanat ürünü için de geçerlidir.
d-Bu iki akımın bir başka ortak özelliği de, mezhepleri reddetmeleridir. Mezheplerin reddedilmesi, yukarıda bah settiğimiz ilk iki ortak özelliğin bir sonucudur. Çünkü mezheplerin varlığı sosyal ve fikri düzeyde Çoğulculuğu ve farklı düşünceleri içselleştirmeyi gösterir. Mezhepleri reddetmek ise, hakikati teke düşürmeyi ve çok sesliliği ortadan kaldırmayı amaçlar. Mezheplerin birleştirilmesi çabası da bu bağlamda değerlendirilmelidir.
e-Her iki akım da “içten dünyevileştirme” aracı işlevi olarak görür. İslam’ın düşünce tarzının, medeniyet birikimin, fıkıh mezheplerinin, tasavvuf ve tarikatların reddedilmesi ve tasfiye edilmesi Müslümanların Batı düşüncesine daha fazla bağımlı hale gelmesine ve laik düşünce tarzının söz konusu alanları doldurmasına zemin hazırlar. Böylece selefiyecilik ve tarihselcilik farkına varmadan dünyevileşmeye veya laikleşmeye hizmet eder.
Şimdi kısaca tarihselciliğin Kuran, Hadis ve Fıkıh alanlarında usul-i fıkhın yerine nasıl ikame edilmeye çalışıldığına kısaca bakabiliriz.
Kuran ve Tefsir Alanında Tarihselcilik: Usul-i Fıkıh ve Usul-i Tefsir Yerine Tarihselcilik
Sayıları çok az olsa da sesleri çok çıkan bu grup, Kuran’ın tarihsel bir metin olduğunu iddia ederler. Şu hususlar Kuran’ın tarihselliğinin delilleridir: Arapçadır, Tanrı-merkezlidir, antro-pomorfisttir, açıklayıcı olmaktan ziyade anlam-vericidir. Kuran’ın objektif bir yorumlanması, ancak ayetlerinin fiziki ve tarihi alana tercüme edilmesiyle mümkündür.
Kuran’a bir edebi metin olarak yaklaşıp, edebi yorum metotlarını ona uygulayanlar geleneksel tefsir usulünü ve Kur’an ilimlerini bir kenara bırakarak tarihselci yaklaşımla Kur’an’ı yeniden yorumlama girişiminde bulunmuştur.
Tarihselcilere göre, Kur’anın, tarihselci yorumla tespit edilebilecek asli bir manası bulunmaktadır. Onlar, Kur’an’ın sadece Hz.Muhammed’in (s.a.v.) zamanında yaşayan muhataplarına mı, yoksa gelecek nesillere ve tüm insanlığa mı hitab ettiği sorusunu sorarlar. Bu soruya verdikleri cevap, Kur’an’ın tarihin üstünde olmadığıdır. Bunun mantıki sonucu, Kur’an’ın, sadece peygamberin çağındaki Araplara hitab ettiğidir. Bu, İslam dünyasındaki, Kur’an’ı tarihin üstünde ve evrensel kabul eden hâkim inanca aykırıdır.
Tarihselcilik yaklaşımı, usul-i fıkıh yerine ikame edilerek Kur’an’da çağımızın moda fikir ve normlarına, global kapitalizmin hakimiyetine, üretim ve tüketim tarzına uygun olmayan hükümler tarihsel oldukları iddiasıyla dışlanılmaya çalışılmaktadır. Halbuki günümüzde geçerli olan normlar da tarihseldir ve geçicidir. Eğer Kur’an’ı her devrin normlarına uyduracak şekilde yeniden yorumlarsak, o zaman her çağda farklı bir İslam ortaya çıkar. İslam’da değişmeye açık hükümler vardır ama nas ile sabit olan değişmez hükümler de vardır.
Bazı akademisyenler, tarihselci yaklaşıma mensup olmakla beraber, tarihselciliği, geleneksel yorumlama metotlarıyla uzlaştıracak şekilde tekrar tanımlamaya çalışmaktadırlar. Bunlar, tefsirin ve fıkhın iki farklı uğraş olduğunu vurgulayarak ve tefsirin, fıkıhta bir değişiklik meydana getirmek için kullanılmasına karşı çıkarlar. Bir tefsir aliminin görevinin, ahlâki ve hukuki kuralları Kur’an’dan çıkarmak olmadığını, bu işin İslam hukuku uzmanlarına bırakılması gerektiğini savunurlar. Başka bir deyişle, tefsirin rolüne ve böylece onun tarihselci yorumuna bir sınır çizerler ve bu sınır, fıkhın meselelerini içerisine almaz. Böylesi bir sınırlama, tarihselciliği usul-i fıkıh yerine ikame etmeye çalışan tarihselcileri rahatsız edecektir çünkü onlar, bu metodolojiyi kullanarak ve şartların değiştiği noktasından hareket ederek, mevcut hükümlerin değiştirilmesini istemektedirler.
Hadis Alanında Tarihselcilik:Usul-i Fıkıh ve Usul-i Hadis Yerine Tarihselcilik
Tarihselci hadisçiler, isnad analizi ile birlikte, içerik eleştirisini de tarihsel yöntem ile yaparak, tarihselciliği usul-i hadis ve usul-i fıkıh yerine ikame etmeye çalışmaktadırlar. Başka bir deyişle, tarihselci yöntemi kullanarak, hadislerin sıhhatini (doğruluğunu) tespit etmeye çalışmakta ve hadislerden ona göre hüküm çıkarmaktadırlar.
Günümüzün hâkim anlayışları ve hayat tarzıyla çelişen hadisler bu yolla uydurma olarak etiketlenerek dışlanılmaktadır. Böylece, seküler modem bilimin kuramlarına, insan haklarına ve kadın haklarına aykırı görülen hadisler ayıklanabilecektir. Bu sayede, İslam’da reform konusunda büyük merhale kat edilmiş olacaktır. Ancak bu çabanın sının nasıl belirlenecektir? Hem modem bilim, hem insan ve kadın hakları değişken söylemlerdir. Bu söylemleri mutlak ve değişmez hakikatler olarak görüp hadisleri ona göre kabul veya reddetmek ne derece doğru olur?
Kelam Alanında Tarihselcilik: Usul’ud-Din Yerine Tarihselcilik
İslam inançlarının tarihsel olduğunu savunan bu yaklaşım, akaid ve kelamın günümüzde hâkim olan inançlara uygun olacak şekilde değiştirilmesini hedefler. Günümüzün hâkim inançlarıyla çelişen inanç esaslarının ortaya çıktıkları dönemin kültür unsurları olduğunu savunurlar.
Tarihselci yaklaşım, İslam akidesini oluşturan inançların ortaya çıktıkları dönemin anlayışlarını yansıttığım ve o dönemin sosyo-kültürel şartlarının ürünü olduğunu ileri sürerek günümüzde- değişen sosyo-kültürel şartlar sebebiyle- İslam akaidinin yeniden üretilmesi gerektiğini savunur.Bu yaklaşım, vöntem olarak Usul’ud-din’i bir kenara bırakıp onun yerine tarihselciliği koyma çabası göstermektedir. Bu yolla İslam düşüncesinde bir yenileşme sağlayacaklarını iddia etmektedirler.
Ancak bu tutum, tarihselciliği kendi içinde bir akide haline getirmektedir ve onu İslam akaid esaslarının doğruluk ve geçerliliğinin ölçütü olarak kullanmak istemektedir. Sanki tarihselcilik zaman üstü bir hakikat gibi kullanılarak, bizzat tarihselci yaklaşımla çelişkiye düşen bir tutum sergilenmektedir. Halbuki tarihselcilik de tarihseldir. Daha açık bir ifadeyle, tarihselcilik de diğer teorik yaklaşımlar gibi belli bir tarihsel dönemin düşüncesini yansıtmaktadır. Bu yüzden dinin evrensel hakikatlerinin doğruluğunun veya hâlâ geçerli olup olmadığının ölçütü olarak kullanılması bizzat tarihselciliğin amacını aşmaktadır.
İslam Hukuku Alanında Tarihselcilik: Usul-i Fıkıh Yerine Tarihselcilik
Reformist düşünürler, şimdiye kadar sadece, kendi görüş ve düşüncelerini haklı çıkaracak bir metodoloji geliştirmekle meşgul oldular. Bunların yarımda, bir de teorik veya metodolojik sorulara ilgi duymayan bir başka grup daha var. Bu sorular yerine onlar, kadınların başlarını örtmemesınin kabul edilebilirliği, faiz almak veya hayvanları geleneksel olarak buyrulan-dan farklı kesmek gibi pratik meselelere eğilmekteler.
Onların metodolojiye ve teoriye ilgi göstermemeleri, siyasi hırslarının bulunmasıyla alakalı olabilir. Bu akımı benimseyenler, Fıkıh’ı devre dışı bırakıp, “Kuran’daki İslam” çağrısında bulunur. Bu daha çok, şeriatsız İslam anlamındadır. O şeriatın, tarihin bir ürünü olduğunu savunur. Çağdaş Müslümanlar doğrudan Kur’an’ı okumalı, ve daha önceki tefsirleri boş verip, onu kendi başlarına yorumlamalıdırlar. Tarihselci yöntemi kullanan İslam hukukçuları hadis külliyatını keyfi bir şekilde reddeder veya kullanır ve büyük kısmını da güvenilmez olarak yaftalar.
Bu alimler, reform projeleri için sofistike bir metot inşa etmekle ilgilenmemiş olsalar da; temelde üzerinde durdukları nokta, modem düsturlarla çelişen tüm geleneksel dini düsturları yürürlükten kaldırmaktır. Bu düsturlar, İslam dininin bir parçası değil, Arap geleneklerinin yansıması olarak sınıflandırılırlar. Mesela başörtüsü konusunda, Kur’an’ın emrinin, o zamanki Arap geleneklerinin bir yansıması olduğunu iddia eder. Çizimlerle, köle kadınların ibadetleri esnasında vücutlarının önemli bir kısmını nasıl açıkta bıraktıklarını gösterir.
Tarihselci İslam hukukçuları, İslam’ın bir ahlâk dini olduğunu, bir hukuk dini olmadığını savunurlar. Onlara göre İslam hukukunun kuralları sadece ortaya çıktıkları döneme aittir ve başka çağlara hitap etmez. Dolayısıyla bizler bugün İslam’ın ahlâkla ilgili kurallarım uygularsak yeterlidir derler.
Usul-i fıkha bir alternatif olarak sunulan tarihselciliğe kısaca bir göz atmış olduk. Tarihselci modernizmin İslam düşüncesini ve medeniyetini ihya aracı olarak değil, İslam medeniyetini tasfiye ve İslam’ı içten dünyevileştirme aracı işlevi gördüğünün bir kere daha altım çizerek bu tartışmaya son vermek istiyorum.
Prof.Dr.Recep Şentürk – Açık Medeniyet (iz yay.)