İnsanlar çoğunlukla değerlendirişlerini ilk izle­nimlerine göre temellendirirler. İlk etkiye dayanır değer yargılan çoğu kez. Çok az insan kritik yetisine sahiptir. Ancak, bu azın azı kişiler, değer yargılarını kritik ede ede düzeltirler. Hatta kimi zaman bu dü­zeltmeyi temelden değiştirme biçiminde gerçekleş­tirmesini bilirler bu farklı yetenekler. Ama, çoğun­luk, kitle, ilk gördüğüyle kalır.

İlk izlenim ise, “izafet çerçevesi”yle oluşur. Baş­kasına göre değerlendirilir çoğu kez bir insan, bir eser, bir eylem. Orijinalliği görülmez, ya da nice za­man sonra, o azın azı kişilerin değerlendirişleri hâ­kim olmaya başladıktan sonra asıl özellik ortaya çı­kar. İnsanlar da o güne kadar bunu nasıl olup da gö­remediklerine şaşar kalırlar.

Konunun nabzını yoklamaksızın, onu şahdamarından yakalamadan, “başka” konulara göre, benze­tişler veya ayrılıklara dayanarak değerlendiriş hâkimdir ne yazık ki çağımızda. Bu değerlendirirce bir objektivite şansına sahiptir ama, eninde sonunda “dış” değerlendiriş, dıştan değerlendirmedir. Öz* bakışın, içten değerlendirişin ihmal edildiği bir bakış ve değerlendiriş türüdür bu. Bu sebeple de yüzeysel ve sınırlı olmaya mahkûmdur.

Peşin yargılardan arınmış olarak bakma gelene­ği, kaybolmuş gibi. Doküman enflâsyonu içinde in­san, hemeninden, ilk karşılaştığı olay veya olguyu, bir şeye irca ediveriyor. Oysa, yeni diye bir şey var­dır. Bu değerlendiriş ve şuna buna indirgemede kay­bolan en değerli şey veya yan.

Acele indirgemeler çağının sıkıntılarıyla boğulu­yor insan. Bu yüzden, neşesini yitiriyor, umutsuzla- şıyor, mutsuzlaşıyor. Giderek, yeniyi arama ateşi içinde kavrulurken hep “eski!” diye bağırdığı çerçe­velere sıkışıp kalıyor. Ondan kurtulmak için can atı­yor her seferinde, kurtulur kurtulmaz da aynı arayı­şın kısır döngüsüne yeniden düşmekten alıkoyamı­yor kendini.

Oysa, “yeni” her zaman vardır, gözler önünde­dir. Ama onu görecek göz, ilk izlenim ve etkilerinin çerçevesinden, izafet çerçevesi yanılgılarından sıyrıl­mayı bilen insanın gözüdür. Yeni yorumlama ve an­lamlandırmalarla dünyayı tazeleyen gözlerin işi. Bu ise, sistem ve ideoloji tutsağı olmayla bağdaştırılamaz bir psikoloji istiyor. Elbet, düşüncelere ve sanat ibdalarına lâkayt kalmamayı da.

Dış görünüşleri aşma çabası içinde olanlar, gele­cek zamanı gerçekleştirecek asıl bunlardır. Ondan ötesi, günün adamları.

İnsanlığı yenileyecek erler, sürekli olarak yanılgı hafakanını yaşarlar. Değerlendirmelerini gözden ge­çirirler. Bu yönde en ileri ve en derine ulaşmaya ça­lışırlar. Her kanıtı tartarlar, ölçüp biçerler. Her tanı­ğı sükûnetle dinlerler. Çelişkiler, onlara ışık tutar, olayın öbür yüzünü görmek için. Böyle böyle sağlam görüşe ererler.

“Sağlam görüş”, evet, insanın en muhtaç olduğu nîmet, ilâhı nîmet. Kimi insanlar bir seziyle kazanır­lar onu. Ama, öyle de olsa, sonradan o “sezilen”i her cepheden yoklamak gerektir. Sağlam bir temele oturtmak borcunu beraberinde getirmeyen sezgiler, yeni sezilerle çarçabuk silinirler.

Peygamberleri, düşünce ve sanat öncülerini de­ğerlendirememişlerdir çok defa çağdaşları. Onları hep eskiye irca ederek asıl yeni taraflarını göreme­mişlerdir. Ancak, sağduyu ve gerçek sezgi sahipleri ve uzun uzun araştırarak onların hakikatine varan­lar, önlerindeki peşin veya acele yargı ve değerlendi­riş engel ve uçurumlarını atlayabilmişler, arkaların­da bırakabilmişlerdir.

Günümüzde ise durum daha trajiktir. Peşin hü­küm ve değerlendirişler standart hale getirilmekte ve teknik imkânla âdeta salgın halinde insanlığa sü­rekli olarak enjekte edilmekte. Bulaşıcı hastalık gibi; ya da veba gibi. Bundan kendini kurtaran insan öy­lesine az ki.
Yeni bir kuşak beklese, yerden göğe kadar haklı olur insanlık. Bir kuşak ki, bir el itişiyle, peşin yargılar er ramını karton kutular gibi devirip, altından, sağ salim, gün ışığına çıksın. Geçmişi, aktüeli ve ge­lecek zamanı yeni bir perspektife çeksin. İncelenecek olanı yeniden incelesin, inşa edilecek olanı yeniden inşa etsin.

“Diriliş Kuşağı” diye adlandıralım gelin bu ku­şağı. İnsanlığın Dirilişi Kuşağı. İlk izlenim ve etkile­ri hesaba çeken kuşak. İzafet çerçevelerinin muhase­besini nefsiyle birlikte kritik etmesini bilen nesil. Sü­rekli değerlendirme,melekesini, omuzundaki melek­lerle aşina kılmış bir nesil.

Sezai Karakoç-Gündönümü,syf:99-102

 

Muhammed Ali

Paylaş
Paylaşan
Muhammed Ali

Son Yazılar

Tecelli Türleri

  Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…

2 ay önce

Allah’ı Bilmenin İmkânı ve Bunun Yöntemi

  Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…

2 ay önce

Varlık Mertebeleri ve Te’vil

  Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…

2 ay önce

Dilin Kabuğu

Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağır­lıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…

2 ay önce

Çözüm Aldatmacası

İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…

2 ay önce

Anda Olmak -Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Yer

İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygu­larımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…

2 ay önce