Hemen belirtelim ki, bu mesele ulema arasında ihtilaflıdır. Özellikle Hanefî Usûl alimleri Mütevatir Sünnet’in Kur’an ayetlerini neshedebileceğini söylemişlerdir. Diğer bir kısım ulema ise Kuran ile Sünnet arasındaki bu türlü bir ilişkinin nesh değil, tahsis olacağını söylemişlerdir. Meselenin tafsilatını Usûl kitaplarına havale ederek diyoruz ki:
Kuran’da ”Birinize ölüm geldiği zaman eğer bir hayır [mal] bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara münasip şekilde vasiyette bulunmak Allahtan korkanlar üzerine bir borçtur”buyurulmaktadır. Bu ayette ana, baba ve yakınlara vasiyet meşru kılındığı halde Yüce Allah (c.c), Hz. Peygamber (s.a.v)’in diliyle böyle bir vasiyeti neshetmiştir. Bu konudaki hadis şudur: “Bilin ki Allah her hak sahibine hakkını vermiştir. Artık mirasçı lehine vasiyet yoktur.’’
Keza Kuran’da, ‘’Ey iman edenleri Namaza kalktığınız zaman…’’ buyurularak namaza kalkıldığı zaman abdest alınması emir buyurulmuş ve abdestin nasıl alıncağı ayrıntılı olarak zikredilmiştir.Bir kısım ulemaya göre bu ayetin zahir ifadesi, namaza her kal- kıldığında abdest alınması gerektiğini göstermektedir. Ancak Hz, Peygamber (s.a.v)’in Sünneti ile bu huküm neshedilmiş ve bir tek abdest ile birkaç namazın kılınabileceği gösterilmiştir. Hatta Hz. Peygamber (s.a.v)’in kendisinin bir tek abdest ile 5 vakit namazı kıldığı sabittir.(İbn Abdilberr,et Temhid,XVII,238)
Sünnet’in, Kur’an’da Yer Almayan Birtakım Konularda Hüküm Koyucu Özelliği.
ÖZTÜRK’un(Yaşar Nuri) ve onun gibi düşünenlerin takıldığı asıl nokta burasıdır. Kanaatimize göre bu noktada yazarımız, Ümmet-i Muhammed’in, Hz. Peygamber (s.a.v)’in hüküm koymada kendi arzu, heva ve isteğine göre hareket ettiğine inandığını düşünmektedir. Bu mantığın varacağı nokta da tabii olarak yazarın vardığı sonuç olacaktır. Oysa Hz. Peygamber (s.a.v)’i böyle bir konumda bulunmaktan tenzih ederiz. Zira Mü’minler, Hz. Peygamber (s.a.v)’in teşri alanı dahil dinin tebliği bağlamındaki her hareket ve sözünün ilahı kontrol altında bulunduğuna inanır. Hatta Hz. Peygamber (s.a.v)’e itaat ve O’nun söylediklerinin bağlayıcı kabul edilmesi bizzat Yüce Allah (e.c)ın emridir.
“Ey iman edenler! Allaha itaat edin, Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz onun çözümünü Allah’a ve Resulü’ne havale edin…’, ‘Kim Resule itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur’, “De ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın’ gibi ayetlerde ve çok sayıdaki benzerlerinde Hz. Peygamber (s.a.v)’e itaat vurgulanmışken, “Bizler hadis adıyla önümüze getirilen malzemeyi cihetteki kaldırıp atacak değiliz. Onların çok azının da olsa Hz. Peygambere ait olma ihtimali vardır. Ama bu sadece bir ihtimaldir” ve hadisler hakkında “Peygamber de olsa neticede bir insanın sözüdür” yaklaşımını benimseyenler işaret edilen ayetlerdeki “Peygambere itaat” unsurunu hükümden düşürmüş olmuyorlar mı?
Kur’an’da nesh bulunduğu vakıasına şiddetle muhalefet edip, birtakım Kur’an ayetlerinin ne başka Kur’an ayetleri, ne de Sünnet tarafından neshedilebileceğini -hem de aksi görüşte olanları ağır bir dille itham ederek- söyleyenler, bu tavırlarıyla pek çok Kur’an ayetini fiilen amel edilemez ilan edip neshetmiş olduklarının farkında değil midirler? Yoksa Peygamber’e itaat emri sadece Sahabeyi bağlayıcı bir emir midir ve Yüce Allah (c.c), teklif noktasında kulları arasında —haşa— çifte standart mı uygulamaktadır? Yahut Sahabe Allah’ın hükümlerini öğrenmek için Hz. Peygamber (s.a.v)’in varlığına muhtaç iken XX. asrın son çeyreğindeki Müslümanlar böyle bir ihtiyaçtan müstağni midirler?..
Kur’an’da yer almayan konularda Sünnet’in teşri fonksiyonu bulunmadığını -birtakım Haricî ve Mutezilîler gibi hareket ederek- söyleyenlerin burada şu sorulara cevap vermesini istiyoruz:
Yazarımızın yukarıya aldığımız ifadelerini hatırlayacak olursak, yazara göre Hz. Peygamber (s.a.v)’in Kur’an dışında hüküm koyduğunu söylemek şirktir. O halde yukarıda zikrettiğimiz hususlarda Hz. Peygamber (s.a,v)’in Sünneti ile amel eden bütün Ümmet’in müşrik olması gerekir. Böyle bir iddia ise matemdeki insanları bile güldürecek mahiyettedir.
Burada tebarüz ettirilmesi gereken daha önemli bir nokta var: Yukarıda da bir nebze işaret ettiğimiz gibi, ÖZTÜRK ün bu konudaki ifadelerinden anlaşılan odur kî, kendisi -her ne kadar açıkça dile getirmese de- Hz. Peygamber (s.a.v)’i, hüküm koymada Yüce Allah (c.c)dan şu veya bu şekilde vahiy almaksızın sırf kendi istek ve arzularına göre davranan birisi konumunda düşünmekte ve meseleye böyle baktığı için O’nun hüküm koymadaki fonksiyonunu kabul etmenin şirk olacağını söylemektedir.
Oysa Ümmet-i Muhammed, Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu noktadaki tasarrufunun da yine bizzat vahye dayandığına inanır. Bu, vahiy konusunda, yine bizzat vahiy tarafından yapılan bir tasarrufun ifadesidir. Bir diğer deyişle Yüce Allah (c.c), Hz. Peygamber [(s.a.v)’e vahiy yoluyla ilettiği Kur’an’da yer alan bazı hükümler dışında, yine Hz. Peygamber (s.a.v)e vahiy yoluyla -Kur’an dışında- ilettiği Sünnet vasıtasıyla da birtakım hükümler vaz etmiştir. Yani Sünnet’in Kur’an’da yer almayan bazı konularda müstakil teşri kaynağı olduğunu söyleyenler, bunu vahiyden soyutlayarak yapmamakta, Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu noktalardaki uygulamalarının da yine vahiy kaynaklı tasarruflar olduğunu söylemektedirler.
Burada Hz. Peygamber (s.a.v)in tasarruflarından kastımız, özellikle dinin tebliği ile ilgili Sünnetlerdir. Yoksa biz, Hz. Peygamber (s.a.v)’in davranış ve sözlerinin “tümünün” vahiy kaynaklı olduğunu iddia etmiyoruz.
Ebubekir Sifil, Modern Düşüncenin Tenkidi 1.cild
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…