Sünnetin Korunmuşluğu
Denebilir ki ’’Yüce Allah (c.c) Kur’an’ı korumayı bizzat üstlenmiştir. Ama hadisler için aynı durum söz konusu değildir.”
Buna cevaben deriz ki: Yüce Allah (c.c)’ın korumayı üstlendiğini belirttiği şeyin, Kur’an değil, ’’Zikir” olduğu ve buradaki ”Zikir”in, Sünnet’i de kapsadığı yolunda kuvvetli beyanlar bulunması bir yana, Kur’an’m korunması olgusunun nasıl gerçekleştiği sorusu da önemlidir. Yüce Allah (c.c) Kur’an’ı, Ümmet’in hafızlan aracılığıyla korumuş, ve Sahabe neslinden itibaren ezbere alınmış bulunan Kur’an ayetleri, tevatürün en yüksek seviyesinde nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaşmıştır; kıyamete kadar da böyle devam edecektir.
Şimdi bir de dönüp yine Sahabe neslinden itibaren günümüze kadar aktarılagelen ve adına “amelî tevatür” dediğimiz şeye bakalım. Gusül ve namaz abdesti, 5 vakit namazın vakitleri, rek’at adetleri ve kılmış şekli, orucun tutuluş şekli, zekâtın miktarları, kimlerden ne miktar alınıp kimlere verileceği hususu, haccın yapılış şekli, cuma ve bayram namazları, kurban ibadetinin eda ediliş tarzı, nikâh ve talâkla ilgili hükümler… bütün bunlar ve saymadığımız daha nice ibadet ve muameleler bugün Sünnetle tespit edilmiş çerçeve içinde gerçekleştirilmiyor mu? Bu durum Sünnet’in muhafaza edildiğini göstermezse neyi gösterir?
Yine burada, “icra tarzı; Sünnet’le belirlenmiş olmakla birlikte bunların “ameli tevatür” kapsamına girdiği, ancak elimizdeki Hadis malzemesinin aynı tarzda bize kadar gelmediği” söylenebilir.
Ebubekir Sifil, Modern Düşüncenin Tenkidi 1.cild