Sünnete Muhalefet,Önemli bir Uyumsuzluk Göstergesidir

Sünnete Muhalefet

Sünnete muhalefet, önemli bir uyumsuzluk göstergesidir.  ”Eğer Rabbin dileseydi elbette bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Halbuki yine de ihtilaf edip duracaklardı.”(Hud,118) ve “Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu’ dediler. Bunu sana ancak tartışmak için söylediler. Doğrusu onlar kavgacı bir toplumdur” âyetleri,(Zuhruf,58) ihtilâfın insan tabiatından kaynaklandığını haber vermektedir. Ancak üzerinde ihtilafın ve muhalefetin yasak olduğu kişi ve kavramlar bulunmaktadır. Bunların önde gelenlerinden biri Hz. Muhammed ve sünnetidir. “Peygamber’in emrine muhalefet edenler başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok elemli azap isâbet etmesinden çekinsinler”(Nur,63) âyeti, Hz. Peygamber’in emirlerine muhalefet etmeyi kesinlikle yasaklamak­tadır. “Ey iman edenler, Allah’ın ve Resûlü’nün önüne geçmeyin”(Hucurat,1) âyeti de Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine muhâlefet etmenin câiz olmadığının kinâyeli bir ifâdesidir.(1)

Sünnete muhalefetin uhrevî sonucu da “Bilmiyorlar mı ki Allah ile Peygamber’ine muhalafet edene, içinde daima kalacağı cehennem ateşi vardır ki en büyük rezillik budur”(Tevbe,63) âyetinde ve “Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber’e karşı çıkar ve mü’minlerin yolundan başka yola giderse, onu o yönde bırakırız ve ce­henneme sokarız; o ne kötü bir yerdir” (Nisa,115)âyetinde ortaya konulmuştur. Bu ikinci âyetteki “mü’minlerin yolundan başka yol” kaydı Resûlullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) muhalefetin, mü’minler yolundan gitmemek olduğunu gösterir.(2) Ayrıca muhâlefetin, imanla, mü’min olmakla ilgili olması, konunun ciddiye­tinin ve tabiî vehâmetinin de göstergesidir.

“İnkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra Peygamber’e kar­şı gelenler, Allah’a hiçbir zarar veremezler. Allah onların yaptıklarını boşa çıkaracaktır”(Muhammed,32)âyetinde geçen ve “karşı gelmek” diye tercüme edilen “şakk” kelimesi düşmanlık yapmak, muhalefet etmek demektir. Gayet açıktır ki Al­lah Teâlâ, kendi emirlerine ve Resûl’ünün sünnetine itaati emretmektedir.(3) Ömer b. Abdülazîz (v. 101/719) de âyetlerden hareketle sünnete muhalefet edenin mü’minlerin yolundan başka bir yola sapmış olacağını belirtmiş ve “Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra kim Peygamber’e karşı çıkarsa ve mü’minlerin yolundan başka bir yola girerse onu o yönde bırakırız ve ce­henneme sokarız”(Nisa,115)âyetini okumuştur.(4)

“Zillet ve aşağılık, emrime muhalefet edenleredir. Kim bir kavme benzerse onlardandır”(5) hadîsinde, muhalefetin ne olduğunu tesbite yarayacak bir ifâde mevcuttur. Başka toplumlara benzemek de sünnete muhalefettir.

”Kim bizim dinimizden olmayan bir iş işlerse o merduddur”(6) sünnete aykırılığın kesinlikle kabul görmeyeceğini belirtir. Alimler, bu hadisi İslâm’ın üçte biri saymışlardır. Çünkü hadîs, Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) emrine muhalefet türlerini toplamıştır. Bu, bid’at olsun, masiyet olsa eşittir.(7) Yani sünnete muhalefet olma noktasından ikisi de eşittir. Bu hadîsten hareket ederek İbn Battal, sünnete aykırı hükmedenin sünnete dönmesi gereğini söylemiş ve sünnete muhalefeti terketmenin Allah Teâlâ’nın Resûlü’ne itaat emrinin kapsamına girdiğini belirterek sünnete muhalefet etmemeyi i’tisâmının ta  kendisi saymıştır.(8)

Neyin sünnete muhalefet olduğunu sahâbîlerin ve tabiîlerin sözlerinden, tutumlarından da tesbit etmek mümkündür. İbn Ömer’e sefer namazı sorulduğunda o, “İki rekât, iki rekâttır. Kim sünnete muhalefet ederse kâfir olmuştur.(9) cevabını vermiş, yolculukta namazı iki rek’at kılmamayı sünnete muhalefet ola­rak nitelemiştir. Sahâbîlerin sünnete muhâlefeti -nankörlük veya gerçeği örtüp gizlemek anlamında yorumlasak dahi- küfür saymaları, onların sünneti nasıl algıladıklarının göstergesidir. İmrân b. Husayn’a (v. 52/672), hanımım boşayıp sonra dönen ve ne boşadığım ne de döndüğünü şâhitlendirmeyen bir kimsenin durumu sorulduğunda İmrân: “Sen sünnete aykırı olarak boşamışsın ve sün­nete aykırı olarak dönmüşsün. Onun boşandığını da, kendisine dönüldüğünü de şâhitlendir ve (böyle birşeyi bir daha) yapma” diye cevap vermiştir.(10)

Yu­karıda Mervân’ın cevabı sebebiyle sünneti terke örnek gösterdiğimiz, bayram namazında, hutbeyi namazdan önceye alma meselesine orada bulunan bir kişi itiraz etmiş ve “Sünnete muhalefet ettin” demiştir. Ebû Saîd (v. 74/693), uyaran kişi hakkında “O, görevini yaptı. Resûlullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyu­rurken işittim: ‘Kim bir münker görürse eliyle düzeltmeye gücü yeterse yapsın, yapamazsa diliyle değiştirsin, diliyle de yapamazsa kalbiyle buğzetsin. Bu so­nuncusu imarım en zayıfıdır’ demiştir.”(11) Ebû Saîd el-Hudrî’nin uyaran kişiyi haklı bulması, bayramlarda hutbeyi namazdan önce okumayı sünnete muhalefet saydığım göstermektedir. Ayrıca Ebû Saîd’in sünnete aykırılığın düzeltilmesi gerektiğine yine sünnetten delil getirmesi de oldukça mânidardır.

Abdullah b. Mes’ûd, ağırlığını iki ayağına birden vererek namaz kılan bir adam görünce, “Sünnete muhalefet etti. Ayaklarını sırayla dinlendirerek kılsaydı, daha iyi olurdu” demiştir.(12) Ebû Eyyûb el-Ensârî (v. 52/672) de Medine valisi Mervân b. el-Hakem’e namazları sünnet olan vakitlerinden geç kıldırdığı için muhalefet etmekteydi. Bunun sebebini bilmeyen Mervân, bu tutumunun sebebini sorunca Ebu Eyyûb “Ben Nebı’yi (sallallahu aleyhi ve sellem) namaz kılarken gördüm. Sen ona uyarsan ben de sana uyarım, sen ona muhalefet edersen ben de evime dönerim” demiş,(13) bir ibadeti her yönüyle Hz. Peygamber gibi yap­mamayı sünnete muhalefet saymıştır.

İbnu’l-Müseyyeb (v. 94/713), güneş doğduktan sonra namaz kılan birini görmüş ve onu nehyetmiş. O şahıs, ibadetin azaba sebep olmayacağını dü­şünerek “Allah, namaz yüzünden beni azaplandırır mı?” diye sormuş. Ibnu’l- Müseyyeb, ‘’Hayır ama sünnete muhalefet yüzünden azap eder” cevabını vermiştir.(14) Böylece yapılan işin niteliği kadar, usûle yâni sünnete uygun olup olmadığına da bakmak gerektiğine dikkat çekerek sünnete muhalefetin cezası­nın azap olduğunu açıkça belirtmiştir. İbadetin azapla cezalandırılmasının asıl sebebi, dinde olmayan bir şeyi dine ilâve etmektir. Mâlik b. Enes’e bir kimse “nereden ihrama gireyim?” diye sorunca İmam Mâlik, sünnet olan mahalli tavsiye etmiş ve Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ihrama girdiği yer olan Zulhuleyfe’den ihrama girmesini söylemiş. Ancak o kimse ‘ Ben mescidden ihrama girmek istiyorum” deyince Mâlik bunu yapmamasını söylemiş, o kimse “Kabrin yarımdan mescidden girmek istiyorum” diye ısrar edince İmam Mâlik, ‘Tapma, senin fitneye düşmenden korkarım” demiştir. Soru soran “Fitne bu­nun neresinde? Ben daha uzak mesâfe ekliyorum” deyince Mâlik, “Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) eksik bıraktığı bir fazilete ulaştığını düşünmenden daha büyük fitne mi olur? Allah Teâlâ, ‘Onun emrine aykırı davrananlar başlarma bir belâ gelmesinden veya çok elemli bir azap isâbet etmesinden sakınsınlar.’’(Nur,63) buyurdu” demiştir.(15)

Başka bir rivâyette ise İmâm Mâlik, Medine’de mîkatın ötesinden ihrama giren kişi hakkında “Bu, Allah’a ve Resûlü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) muhalefettir. Onun dünyada fitneye, âhirette elim azaba uğrayacağından korkarım. Allah Teâlâ’nın şu kavlini duymadı mı? deyip aynı âyeti okumuş ve ‘‘Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) mîkadardan ihrama girmeyi emretmişti” demişti.(16) İmâm Mâlik’in, bu rivâyette, sünnet olan mîkat yerlerine muhâlefeti, Allaha muhâlefet sayması son derece önemlidir. O, bu sözüyle Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetinin kaynağına işaret etmiş olmakta, sünnete aykırı davranmanın sonunun nereye varacağına açık açık dikkat çekmektedir.

Netice olarak İmâm Şâfiî’nin (v. 204/819) de dediği gibi Allah Teâlâ Resûlü’ne tâbi olmayı ve ona itaati farz kılınca muhalefet etme hakkı ortadan kalkar. Hiç kimsenin ona muhalefet hakkı yoktur. Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine uyması farz olan kimse aksi davranışta bulunamaz.(17)

Dipnotlar:

(1)- İbnü’l-Kayyim, İlam I, 58.

 

(2)- Elmalılı, Hak Dini III, 1466.

 

(3)-Kurtubî, Câmi IX, 6074.

 

(4)-Şâtibî, itisam 1,65; Suyûtî, Miftahu’l-cenne s. 40

 

(5)-İ.Hanbel,2,50,92;Ebu Davud,Libas 4..

 

(6)- Ahmed b. Hanbel VI, 146; Buhârî, Buyu’ 60; Sulh 5; İtisâm 20; Müslim, Akdiye 17,18; İbn Mâce, Mukaddime 2; Ebû Dâvûd, Sünne 5.

 

(7)-Şâtıbî, İtisam I, 52.

 

(8)- İbn Hacer, Fethu’l-bâri XV, 256.

 

(9)- Abdurrezzâk, Musannef,ll, 520; İbn Abdilber, Cami II, 195.

 

(10)- İbn Mâce, Talâk 5; Ebû Dâvûd, Talâk 5.

 

(11)-Abdurrezzâk, Musannef,3, 285; Tirmizî, Fiten 11.

 

(12)-Nesai,İftitah 13.Aynı babtaki başka bir rivayette ”muhalefet”kelimesi yerine ”hata etti”kelimesi kullanılmıştır.

 

(13)-Taberani,el-Mücemul Kebir,3,52;Darimi,Mukaddime 39

 

(14)-Abdurrezzak,el Musannef,3,52;Darimi,Mukaddime 39

 

(15)-Şatibi,İtisam,1,97

 

(16)-Beğavî, Şerhu’s-sünne I, 216; Şâtibî, itisâm 1,97.

 

(17)-Bk. Risale, s. 57.

 

Aynur Uraler-Sahabe Uygulaması Olarak Sünnete Bağlılık

Muhammed Ali

Son Yazılar

Tecelli Türleri

  Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…

2 ay önce

Allah’ı Bilmenin İmkânı ve Bunun Yöntemi

  Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…

2 ay önce

Varlık Mertebeleri ve Te’vil

  Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…

2 ay önce

Dilin Kabuğu

Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağır­lıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…

2 ay önce

Çözüm Aldatmacası

İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…

2 ay önce

Anda Olmak -Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Yer

İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygu­larımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…

2 ay önce