Sultan Vahidüddin’in Vatanından Ayrılışı Hakkında
Sultan Vahideddin’in vatan-ı azizinden müfâra- katını (ayrılışını) mâkul ve kalıp mücâdele ederek yeni bir ihtilâfa sebep olmaya nazaran ehven gören bütün ciddî, tarafsız tarihçilere tercüman olmak üzere yazdığı bir yazıda Nizameddin Nazif Tepedelenlioğlu şöyle demektedir:
“Vahidüddin Han’ın siyâsî cephesi ne olursa olsun, kendisine şu iki hakkı tanımamak insafsızlık olur.
- Anadolu’ya karşı İngiltere’den silâh ve askeri yardım aramamıştır.
- Tahttan ayrıldıktan sonra, memleket dışında Türkiye’ye karşı hiçbir komplo yapmamıştır.
Tarihçi, ileride yapacağı bir tahlilde, Vahideddin Han’ın 1922 şartlan içinde memleketten gidişini haksız bulmayacaktır.
Siyâsî şartlar işâret ettiği anda firar, bir politika faktörüdür. On altıncı Lui, Franszı Ihtilâli’ne kafa tutmak kahramanlığını gösterdiği için mi kellesinden olmuştur?
Hayır, kaçarken enayice yakalandığı için… Rusya’nın ikinci Nikola’sı da kaçamadığı için yok olmuştur.
Fakat Almanya’nın mağrur Kay zeri İkinci Vilhelm, Hollanda’ya kaçmış ve kurtulmuştur.
Avusturya-Macaristan genç imparatoru Şarl, kaçmış ve kurtulmuştur.
İspanya kralı Onüçüncü Alfons, kaçmış ve kurtulmuştur.
Yunanistan Kralı Birinci Kostantin kaçmış ve kurtulmuştur.
Afganistan Kralı Emanullah Han kaçmış ve kurtulmuştur.
Romanya Kralı İkinci Karol kaçmış ve kurtulmuştur.
İran Şehinşâhı Alâhazret-i Hümâyun Muhammed Rıza Han Pehlevî kaçmış ve kurtulmuştur.”
Sultan Vahideddin, İstanbul’da oturmayarak Anadolu’daki millî harekâtın başma geçseydi, hiç şüphesiz müstevliler, İstanbul’a bir daha çıkmamak üzere tamamen yerleşirlerdi. Onlann tahammül edilmez basküanna rağmen cephelerden son zafer müjdeleri gelinceye ve Refet Paşa kumandasında bir kısım millî kuvvet vaziyete hâkim oluncaya kadar İstanbul’da acı ve elemli günleri, gözyaşlarını içine akıtarak geçirmek süreriyle İstanbul’un elimizde kalmasını temin etmiştir. Anadolu’dan zafer müjdeleri gelmeye başlayınca “Selâtin Câmileri”nde mevlüdler okutarak Rabbine hamd ü senalar eden Sultan Vahideddin, içinde bulunduğu şartlan görmemezlikten gelerek O’nu vatan hâini ilân
Etmek insafla bağdaşır mı?
Yoksa vatanı bir İngiliz gemisiyle terk etmiş olmak mı “hainlik” teşkil ediyor?!.. Sultan Vahideddin’in yurtdışına çıkarken bir türk gemisini almasına ne engel vardı ki?!.. Böyle yapmış olsa, bu sefer de milletin bir gemisini gasbetmiş olmakla itham olunmayacak mıydı? İngilizler’in müsâadesine gelince, o müsâade alınmadan İstanbul’da bir kuş dahî uçamazdı. Bunu anlamak için M. Kemal’in Anadolu’ya geçerken yirmi üçü subay/ kırk sekiz kişi (üç at ve bir otomobil ile birlikte) İngiliz vizesi almadan mı İstanbul’dan çıkabilmişlerdir? Ne gezer? Sadece M. Kemal Paşa değil, İstanbul’dan Anadolu’ya giden herkesin İngilizler’den vize aldığına dâir saymakla bitmez misâl mevcuddur.
Değerli okuyucu!.. Bu sûretle Sultan Vahideddin merhûmun ithâmına medâr olan her husûsun asılsızlığı tebeyyün etmiş bulunuyor. Tüm bunların rejim kay- gusuyla ortaya atılmış palavra’ar olduğu zamanımız tarihçilerinden Prof. Dr. Mete Tuncay’ın şu sözleriyle sabittir ve bu sözler, bütün ciddî tarihçilerin müşterek kanaatidir:
“Öteden beri «Hâin Padişah Vahdeddin» sözünün,dönemin şartları içinde söylenmiş haksız bir şey olduğunu ‘üşündüm. Bu, Cumhuriyet’in kuruluş dönemi koşulları öyle gerektirdiği için dolaşıma sokulan bir söyleyiştir.
—–
Kadir Mısıroğlu – Sultan Vahideddin