Sultan 2.Abdülhamid ve 1.Dünya Savaşı

Abdulhamid Sultan 2.Abdülhamid ve 1.Dünya Savaşı

SULTAN II. ABDÜLHAMİD I. DÜNYA SAVAŞI’NIN ÇIKACAĞINI BİLİYOR MUYDU?

Dr.Ahmet Uçar
Tarihçi Yazar

14 Temmuz 1893’te Sultan II. Abdülhamid’e isimsiz olarak ve muhtemelen Sultan’ın yakın çevresinden bir uzman tarafından sunulan bir raporda, hem daha sonra yaşanan dünya savaşları, hem de günümüz açısından bir devletin kendisini müdafaa ve dünya sahnesinde var olma kavgasında barış zamanlarında yapacağı teknolojik hazırlık ve birikimlerin ne derece önemli olduğu ortaya konulmaktadır. Raporda dünya savaşının çıkmasının muhtemel ve kesin olduğu tesbiti yapıldıktan sonra milletlerarası böyle bir mücadelede Osmanlı’nın ayakta kalabilmesi için gerekli askerî ve teknik hazırlıklara işaret edilmiş, özellikle tersane ve fabrikalar üzerinde durulmuştu.Mânâ bütünlüğünü bozmadan sa deleştirdiğimiz bu ilginç raporda şöyle deniliyordu:

“Bu (19.) asrın şu son çeyreğinde meydana gelen muharebelerden dolayı sadece eski Avrupa’nın haritası değişmekle kalmamış, milletlerarası büyük bir güvensizlik de ortaya çıkmıştır. Bunun neticesi olarak er ya da geç şüphesiz yeni bir buhranın çıkması ve savaşın yaşanması kaçınılmazdır. Bu takdirde ülkelerini tam mânâsıyla müdafaa etme yanında bu savaş sırasında gerek devletlerin tertip ve tasnifinde bir tarafta (blokta) yer alma konusunda, gerekse devletin muhafazası için elzem görülerek alınacak tarafsızlık kararı sonrasında güçlü bir savunma aleti bulabilmek için diğer birçok devlet sulh zamanının müsait vakitlerinden istifade etmektedirler.

Devlet-i Aliyye-i Osmaniye gibi iktidar ve kuvvete mâlik bir devlet ileride meydana gelecek olan bir savaşta gerek insanî duyguları ile sulh teklifinde bulunmak, gerekse zafer kazanmış olan devletlerin diğer orduları yok ederek ilerlemesini ve Avrupa haritasını tamamen değiştirmesini önleme (bu konuda devreye girme) durumu ile karşı karşıya kalabilir. Ayrıca bundan farklı bir konumda muzaffer bir güç olarak Avrupa devletlerinin taksimat yapacakları masada yer alarak, yıllar önce herkes tarafından takdir edilen bir kahramanlık ve cesaret göstermesine rağmen yine de mağlup olduğu için kaybettiği toprakları tekrar ele geçirmek ve ülke sınırlarına katmak için uygun bir zamanda hâkimane tarzda müdahale ve serbestçe hareket etmek için güç ve nüfuzunu kullanabilir.

Eski yıllarda askerlerin silah olarak süngülü eski tüfekler ile bir de ağzından dolar eski top kullanması, bunun yanında sıradan bir kumandanın dikkati ve askerlerin şecaati o ordunun galip gelmesi konusunda kâfi ve yeterli idi. Ancak günümüzde askerlik sanatı,geometrik hesaplarla yapılan bir ilim haline gelmiştir. Artık askerlik deyince, insanlığın tamamen yok olmasına mahsus birtakım mükemmel alet ve edevatın öğretilmesi ve kullanılması ile başka yerlere nakledilmesi mümkün olan çok hareketli güç ve ateşli silahların kullanılması anlaşılmaktadır.

Bu sebepledir ki her ülkenin uzun mesafeli tüfeklere sahip, eksikleri giderilmiş çok sayıda farklı ordusu vardır. Yer altında mahfuz ve zuhur edecek silahlı ve zararlı düşmanın hakkından gelmeğe her dem hazır ve âmâde birtakım demir kalelerle güçlendirilmiş bir çeşit tabya ile siperlenmiş bir ordugâh oluşturuyorlar. Ayrıca her memleket dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı korku ve dehşet hissi veren birtakım büyük ve geniş çelik ve demirden kalelerle yani kendisine mahsus donanmalarla denizlerde dolaşarak kendi liman ve sahillerini muhafaza ediyor.

Vaktiyle nakliyat işinde sürat ve kolaylık mevcut olmadığından savaşların senelerce devam etmesinden istifade eden devletler bir aksaklık olduğunda hemen o beldeyi müdafaa etmek üzere icap eden tedbirleri almaya muvaffak olabilirlerdi. Şimdi savaşlar hesap ilmi üzere yapıldığından mesela Fransa ile Almanya devletlerinin birbirlerine karşı beş milyon kişilik silahlı bir gücü hazır etmeleri için onlara 15 günlük bir süre yetebilir. Rusya Devleti hakkında ne deniyorsa densin, Rusya iki ay içinde çok geniş olan Rus ülkesinin Avrupa sınırlarından birine üç milyon asker sevk edebilir, bunun yanında Karadeniz ve Baltık Denizi’nde kırkar gemiden oluşan güçlü iki ayrı donanma bulundurabilir.

İnceleyin:  Yavuz Sultan Selim Alevi Katliamı Yaptımı ?

İleride olabilecek savaşların haiz olacağı ehemmiyeti ve bunların olağanüstü bir sürat ile icra olunacağını nazar-ı itibara alarak; her millet birtakım büyük ordularla donanmaları her daim seferber halinde tutmak, dahası bu ordu ve donamalar için gerekli malzemeleri hazır etmek üzere her zaman birtakım büyük fabrikalar ve tersaneler kurmak mecburiyetindedir. Bu fabrika ve tersaneler için de bir devlet her zaman külliyetli bir masraf ve büyük bir bütçeye ihtiyaç duyacaktır. Bu sebeple bazı Avrupa devletleri savaş sırasında çok büyük
faydaları görülen bu gibi fabrika ve tersanelerin özel şirketlerce yapılmasını devletin menfaatine çok daha uygun görmüşler ve bunu teşvik etmişlerdir.

Hatta bütün devletler bu fabrika ve tersanelerin sürekli olarak çalışmasının kesinlikle şart olduğuna o derece kanaat getirmişlerdir ki bugün küçük ya da büyük her ne ehemmiyete sahip olursa olsun her limanda birer tersane kurulup,bu tersaneye mensup olduğu devletten tahsisat verilmekte, ordular ve bilhassa savaş gemileri gerekli tamiratlarını orada yaptırabilmekte ve eksikliklerini orada tamamlayabilmektedirler. Mesela yakınımızda bulunan Rusya Devleti çok geniş ve büyük bir deniz olmamasına rağmen- Karadeniz’de istikbâli gözeterek bu küçük denizde üç büyük ve birçok küçük tersaneler tesis etmiştir.

Bunlar gayet mükemmel olduğundan Rusya’nın Karadeniz’de savaş alanına göndereceği büyük donanmaya da çok büyük yardımları olabilir.Günbegün büyümekte ve donanmasını daima ikmale çalışmakta olan küçük Yunan Devleti bile bir tersane kurmanın kendisine ne derece büyük bir faydası ve yardımı olacağını anlayarak Pire’de çok mühim bir tersane kurmuş ve bunun neticesi olarak İstanbul’a gelmekte olan gemiler tamirat yaptırmak ve eksikliklerini tamamlamak için İstanbul Tersanesi’nde nöbet bekleyecekleri yerde Pire Tersanesi’ne gitmeyi tercih etmektedirler.

Niçin sadece cihan sultanının ve Memalik-i Osmaniye’nin en büyük beldesi olan ve istikbalde Anadolu ve Avrupa arasındaki ticaretin umumi ambarı olacak olan İstanbul şehri gemilerin ve donanmaların tamiratına elzem bütün vasıtalardan mahrum kalıyor?

Şüphesiz burada çok mühim bir tersane varsa da Osmanlı ülkesinde bir tanecik olduğundan devletin ihtiyacına bile kâfi gelmemektedir.

Vaktiyle Donanma-yı Hümâyûn dünyanın en birinci donanmalarından biri ve hatta İngiltere gibi deniz kuvvetleri çok güçlü devletlerin korku ve endişesine sebep olacak güçteydi. Bunun sebebi o yıllarda gemilerin ahşaptan yapılması,Devlet-i Aliyye’nin de bunlara mahsus bütün malzemeleri kendi memleketinden tedarik etmesi ve bu konuda dilediği şekilde imal ve hareket edebilmesidir.Karadeniz ve Marmara Denizi’nde Sinop, İzmit ve diğer limanlarda o zaman mevcûd bulunmuş olan çok büyük imalathane ve tersaneler buna delildir.

İnceleyin:  Üst Aklın Değişmeyen Oyunu: Böl, Parçala, Yut...

Günümüzde askerî açıdan bahriye ilmi tamamen değişmiş ve başka bir hal almış olduğundan bir gemi inşası konusu geniş bir ilim dalı ve çok önemli bir iş olup,denizlerde yüzerken âmirinin sedasını işitince itaat eden çocuklar gibi olan; fakat kendisine taarruz eden düşmanları karşısında deniz üzerinde korkutucu ve yok edici güce sahip ve deniz kıyısındaki beldelerin güvenliği için demirden bir gemi yapmak şarttır. Bu konuda başarılı olmak için maden işletmeler, demir, çelik ve bakır işlemek, onları dökmek ve eritmek için dökümhane, fabrika, fırınlar ve makine yapımına yönelik fabrika, imalathane ve saire tesisler lâzımdır.

Coğrafi, askeri ve ticari konumu sebebiyle yakın çevresinin hasedine hedef olmakta olan İstanbul şehrinin dünyanın bir nokta-i yektası olduğu şüphesizdir. İstanbul, Şark ülkeleri ile garp beldelerini birbirinden ayıran kapının anahtarı olduğu gibi burada tabiatın şiddetli tesirinden muhafazalı, Çanakkale ve Boğaziçi gibi feth ve zaptı muhal iki boğazı ile müdafaa olunan ve bu sebeple düşmanın her türlü saldırısından salim bir limana sahiptir. Bu liman çok büyük gemilerin rıhtımsız olarak hemen karaya yanaşabilmelerine müsait ve hülâsa dünyanın en geniş ve en güzel limanıdır. Ve bu liman yıllık altı binden fazla vapur ve bunun dört misli miktarı yelkenli geminin uğradığı bir yerdir.

Eğer bu gemiler çok uzun müddet burada kalsalar ve gerekli tamiratı bu limanda yaptırma fırsatı elde etseler bırakacakları meblağ milyon liralara baliğ olacaktır. Bu da Osmanlı’nın başkentinin ticaretini çok fazla ve böylece Memâlik-i Osmaniye’de bulunan çok çalışkan işçi sınıfının refaha ermesine ave hâlini ıslaha sebep olacaktır.

Tersane-i Âmire’de sadece üç küçük havuz bulunduğu için sadece Devlet-i Osmaniye gemilerinin tamirine kifâyet etmektedir. Tersane-i Âmire Nâzırı Devletlü Paşa hazretlerinin sahip olduğu büyük dirayet, gösterdiği iyi niyet ve gayrete rağmen ticari gemilerin onda dokuzdan fazlası söz konusu Tersanenin havuzlarında yer bulamadıkları ve yahut aylarca kendi nöbetlerini bekleyecekleri cihetiyle gerekli tamiratı yaptırmak üzere Sivastopol,Nikolayef, Odesa ve Pire, hatta Malta, Napoli, Triyeste ve Marsilya tersanelerine gitmek mecburiyetinde bulunmaktadırlar.

İstanbul’da ikmâl edilecek bir noksan vardır. Umum ahalinin şu andaki refah ve saadeti hakkında bu âna değin ortaya konan bunca güzel ve faydalı eserler gibi ticaret ve sanayi konusunda da bu asırdaki benzer gelişmeler gibi gelişme-ler kaydetmek, Memâlik-i Muazzama-i
Osmaniye’nin şu ana kadar Hz. Padişah’ın inayet ve gayreti ile başarılanların genişlemesine vesile olacaktır.”

Raporun son bölümünde, rapor sahibi bir yıl önce Nafia Nezareti’ne bu konuda yaptığı bir başvurudan söz ederek, İstanbul civarında çelik, demir ve bakır işlemek, dökmek ve eritmek üzere kurmak istediği fabrika, dökümhane ve fırınlar ile içerisinde makine imalatına mahsus imalathaneler yanında tamirat ve inşaat icrasına mahsus mahaller bulunan bir büyük fabrika için Nafia Nezareti’nin 20 milyon Frank ayırdığını, bu fabrikada yeni tersane yapımı için gerekli malzemelerin üretileceğini, böylece devletin yurt dışından fahiş fiyatla
malzeme satın alınmaktan kurtulmuş olunacağını vurgulamakta idi. (BOA. Y. PRK. AZJ. 26/93).

Derin Tarih Dergisi,Haziran 2019 sayısı,syf.18,21

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir