Suçlu Bulundu:Fıkıh İlmi ve Fukaha
Fıkıh ilmi ve bu ilmin kurucu aktörleri olan fukaha, gerek tarihte gerekse günümüzde kimi çevrelerce farklı sebep ve sâiklerle eleştirilmiş / eleştirilmektedir.
Klasik dönemlerde kimi tasavvuf çevreleri fıkhı ve fukahayı “dinin kabuğunda kalmak”, “zâhire önem verdiği halde bâtına önem vermemek”, “Allah’a kulluğu bir takım şekil şartlarına endekslemek” gibi gerekçelerle eleştirmişlerdi. Bu eleştirilerin bir noktaya kadar makul ve anlaşılabilir bir yönü vardı. Zira gerçekten de dindarlığı yalnızca fıkıh ilminin ortaya koyduğu ahkâm-ı şer’iyyeye eşitlemek, dinin asıl zemini olan ahlakı ıskalama gibi bir sonuca müncer olabilirdi.
Bununla birlikte bu eleştirileri yönelten çevreler de biliyordu ki rıza-i ilahî doğrultusunda meşrû bir yaşam sürmek sadece ahlakî öğütlerle kotarılabilecek bir şey değildi. Zira kırmızı çizgileri olmayan, sınırları konulmamış bir dindarlığın varacağı son nokta ya ilhada ya da şirke gitmekten başka bir şey değildi. İşte bu sebeple klasik dönemlerde tüm eleştirilere rağmen fıkıh ilmi, müslümanların pratik ihtiyaçlarını gidermede başat rolü oynayan ilim olma hüviyetini her şeye rağmen sürdürdü.
Klasik dönemde zâhir ilmi olan fıkıh ile bâtın ilmi olan tasavvufu bir potada eritme, “fıkha ruh tasavvufa beden kazandırma” yönünde en ciddi ve etkili projeyi İmam Gazalî “İhyâu ulûmiddin” adlı eserinde ortaya koymuştu.
Fıkhın hukukî yönünün yaptırımdan yoksun kaldığı ve gerek ibadetlerde gerekse muamelata ilişkin konularda “diyanî alan” ile sınırlandırıldığı son iki asırlık zaman dilimine geldiğimizde bu defa başta Batılı çevrelerle muhatap olan bir grup müslüman düşünür ve sonrasında modernist ve tarihselci kimi şahıs ve gruplar, fıkıh ilmini “aşırı kuralcı”, “şekilci”, “ahlakı ıskalayan” bir ilim olarak lanse etmeye, fukahayı da gerek tarihte gerekse günümüzde “toplum mühendisliği” yapmaya çalışan kimseler olarak lanse etmeye başladılar. Bu görüşte olanlara göre fıkıh ilmi ve bu ilmin kendisine dayandığı usul düşüncesi, sadece şimdiki şartlar muvacehesinde değil geçmişte de müslümanların derdine çare sunamamış, dini hep bir tarafından ve eksik anlamıştı. Müslümanların gerilemesinde (!) suçlulardan biri ve belki de birincisi fıkıh zihniyeti idi!
Modern dönemde fıkha ve fukahaya eleştiri yöneltenlerin usulü bertaraf edip fıkhı bir kenara öteledikten sonra yerine neyi koyduklarına baktığımızda hiç de sürpriz olmayan bir manzara ile karşılaşırız:
Bir grup, “semantik”, “hermenötik” vb. Batı kaynaklı anlama yöntemlerine şapka çıkarırken usulü fıkha burun kıvırdı. Ama sonuçta gelip durduğu nokta Batılı yaşam tarzına selam durmaktan başka bir şey olmadı.Fıkıh ilmini, Batı’dan devşirilen “mevcut kazanımları” bertaraf edecek bir tehdit gibi gördü.
Bir başka grup âyetler arasında kendince bir takım ilişkiler ağı kurarak on dört asrın icmaını dinamitleyen ictihatlar (!) ortaya koydu. Klasik fıkhı ise günümüzdeki kimi terör gruplarına ve örgütlerine ilmî alt yapı tedarik eden bir ilim hüviyetinde lanse ve teşhir etti.
Bir başkası retorik yüklü söylemler, dün ak dediğine bugün kara demeler dışında somut hiçbir şey ortaya koymadı.
Fıkhı “toplum mühendisliği” olarak niteleyenler, içinde bulundukları Batı mühendisliğinin ürünü toplum yapısından nedense hiç yüksünmediler. Neticede köklü bir geleneği reddedenlerin köksüz bir geleceğe mahkûm olmaları kaçınılmazdı.
Bize gelince;
Gerçek şu ki fıkıh usulü ve fıkıh ilmi beşer mahsulü bir çabanın ürünü olmaları hasebiyle masum / eleştirilemez değildir. Nitekim kimi pek çok yazımızda fıkhın içinde yer alarak kimi eleştirilerimizi serd ettik / ediyoruz / bundan sonra da edeceğiz. Ancak bizim, fukahamızın kimi tavırlarına yönelik eleştirilerimiz “sistem içi” eleştiridir. Fıkhın daha ileri gitmesi, daha iyi hale gelmesi içindir. Onların fıkha yönelik eleştirisi ise bir “sistem karşıtı” eleştiridir. Fıkhı, kendi kafalarındaki dünya tasarımlarına engel gördüklerinden bu eleştirileri yöneltiyorlar.
Fıkıh ilminden utanan, fukahadan gocunan varsa bilsin ki biz fıkhı da fukahayı da -her türlü eksik, eleştiriye açık, ikmali mümkün yönlerine rağmen- seviyoruz. Biz, yeni çağda müslümanca bir yaşamın fıkhı iptal değil ikmâl etmekle, fukahayı tenkîs değil itmam etmekle sağlanacağını düşünüyoruz. Eğer gelecekte biz olarak var olacaksak bu işin omurgasını fıkıh ilmi teşkil edecektir. Vallahu a’lem.
(Soner Duman /3.Safer.1439/Pazartesi)