Sözün Amacı ve Hakikati
Bilesin ki, gerçekte insanın cevheri, akleden, düşünen, algılayan, eyleyen nefistir. Tüm düşünülür biçimler, onda bilkuvve vardır. O, kendinden daha yetkin, daha akıllı ve daha bilgili birinden öğrendiği ve istifâde ettiği vakit, bilkuvve bulunan biçimler ortaya çıkar ve nefis, bilfiil akıl olur ve duyulurları tetkike ve cisimli şeylerin tadını tatmaya ihtiyaç duymaz. Düşünen nefisler saf, datif ve aydınlıktır. Hiç bir örtü ve hiç bir engel onlara engel olmaz. Topraktan yapılma bu kalıplarla beraber oldukları, beden gömleğini giydikleri ve beşeriyet mekanıyla çevrildikleri vakit duyu perdeleriyle perdelenir, yoğun ve kalın örtülerle örtülür, anlamlan aktarmak ve onları madde ve aletlerden arınmış salt duruluk ve letâfetiyle almak, onlar için imkansızlaşır.
Kendilerinde düşünülür anlamlar varken nefisler, dışardan hiç birşeye muhtaç olmayacak şekilde özü bakımından tam ve yetkindir. Fakat alan nefis, veren nefisten birşey öğrenmek istediği zaman, her ikisi de beden kalesi içindeyken, öğrenme yalnız dışardan dinlemekle mümkün olur ve işitme, nidâ için hazırlanır. Dinleme ancak açıklama ve ifâdeden sonra olur. Dolayısıyla bedendeki dil ve ses telleri hazırlanır ki, veren âlim, nefsinde varolan anlamlan diliyle ifâde etsin ve onları açıklayarak kulaklarıyla dinleyen alıcıya ulaştırsın. Nefislerin asıllarından bilgi maddeleri eksik olmasın diye ilahi hikmet, anlamların sebeplerini hazırlayarak, kurallarını yayarak ve aletlerini düzelterek bunu yarattı. Nefis konuşmanın anlamını, ifâde edilenin faydasını gösterir bir ifâdeyle bir başkasına ifâde ettiği vakit ona söz denir; her ne kadar bazı dinleyenler, bir afet, bir kusur, bir taksir nedeniyle onu anlamasa da.
Şu halde, nefsin anlamı ifâdesi iki yoldan biriyle, yani ya sözle veya yazıyla olur. Söz, latifdir ve rûhânîdir. Ne var ki söz, cismani kesif birşeyle, yani ses, hava, harflerin çıkış yerleri ve şekilleriyle karışıktır. Ses ve harflerin şekilleri, salt rûhânî anlama oranla kesiftir. Fakat onlar yazıya oranla latiftir. Yazılan, defterlerdeki iz ve nakışlardır. Söz ise nefiste sabit duran izler ve dinlenebilir şeylerdir, onl ra ilave ve fazla birşey değildir.
Söz, konuşanın dilinden çıktığı ve ifâdesi düzene konduğu vakit hava onu harf kutuları içinde ses aracılığıyla taşır; onu boğazdan, ses tellerinden ve harflerin çıkış yerlerinden alır -ki onlar, konuşma aletleridir, tıpkı mezmurların ses aletleri olması gibi- ve dizili, bileşik ve giysili anlamları dinleyicilerdi kulaklarına ulaştırır. Nakışlar, hayalde durur; harf şekilleriyle birlikte kulaklara gelen sesler, onların sicil ve düzeni, müfekkireye ulaşır; biçimleri (Suver) de hâfızaya gider; madde ve unsurlardan uzak duru anlamlan da akıllı nefisle bitişir, onun süsü ve takısı, yetkinliğinin aleti, biçiminin heyeti, mutluluğunun sebebi ve onu başkalarından ayıran ayırıcı vasfı budur.İnsanların sözünün hakikati işte budur.
İmam Gazali,Düşünme,Konuşma ve Söz Üzerine