Sömürgeciliğin Karşısında Bir Devlet Olarak Osmanlı

  Balkanlar, Osmanlı’nın sömürgeci bir devlet olmadığının açık göstergesidir. “Osmanlı Devleti’nin, Balkanlar’daki hâkimiyeti yaklaşık beş yüz yıl sürmüştür. Bu uzun dönem boyunca Müslüman-Türk kültürüne ait önemli eserler inşa edil­miş, bölgenin gayrimüslim halkları da bu zengin kültürden faydalanmıştır. Os­manlı Devleti imar çalışmalarına büyük önem vermiş; yollar, köprüler, camiler, medreseler inşa etmiş, ardında sayısız eser bırakmıştır. Ancak […]

Daha fazla oku
Oryantalizm: Yeni Yolun Sahibi

Batılıların Doğu’yla ilk karşılaşması hayranlık ve kıskançlık düalizmi çerçeve­sinde oluştu. Bu ilk görüşün Batı insanının zihninde oluşturduğu düşünce -temel ba­zı konular haricinde ve Batı’nın bir kısmı hariç tutulacak olursa- zamanla değişmiş ve gelişme göstermiştir. Tarihin ve zamanın Doğu’da güçlü bir devlet çıkarması, Batılıların bu yeni devlet karşısında pozisyonlarını farklılaştırmasına sebep oldu. Kimlik konusunda çeşitli enstrümanlar […]

Daha fazla oku
Tasavvufun Kaynağı Gerçekten Hind, Yunan veya Zerdüşt lük mü?

Bu bapta biraz da çağdaş sûfîlere bakalım. Görebildiğimiz kadarıyla tasavvu­fun menşei konusuyla ilgilenmiş ve bu hususta daha tatmin edici şeyler söylemiş bir XX. yüzyıl sûfîsi -üstelik Hind ve diğer Doğu mistisizmlerinin çok iyi tanıyan- Rene Guenon’dur. Bir eserinde yer alan İslâm tasavvufu konulu makalesinde; İs­lâm’ı içinde sahih geleneği barındıran bir din olarak gördüğünü belirterek önemli […]

Daha fazla oku
İslam’ın Akdeniz’e Çıkmasının Etkileri

İslâm Tarihinin ilk yüzyyıllarını, “İslâm’ın Yayılış Tarihi” saymak mümkün­dür. Nitekim Peygamberimizin vefatından yüzyıl sonra Çin’den Fransa içlerine kadar uzanan topraklar Halifenin hükmettiği, hükümet ettiği topraklardı. Daha Hazreti Ebu Bekir ile Ömer zamanında Doğu Akdeniz’e kıyısı olan Su­riye, Filistin ve Mısır fethedilmişti. Sonra sırasıyla Trablusgarp, Kıbrıs, Rodos Adası’nın fethi, Sicilya çıkarması, Kuzeybatı Afrika’nın fethi gerçekleştirilmiş­tir. 711’de […]

Daha fazla oku
Müslümanların Medeniyet İthali

Kavramların gelişimiyle modernitenin ya da Batı düşüncesinin gelişimi ve metodolojisi arasında sıkı bir ilişki vardır. Tüm medeniyetlerde olduğu gibi Ba­tı medeniyeti de kendi ürettiği değerleri, alet edevatı, ahlakı yani kültür ve me­deni değerleri mutlak, değişmez, reddedilmez görür. Buna uymak ya da karşı­sında durmak, kesin bir düşmanlık belirtisidir. Müslümanların Medeniyet İthali Erken dönem İslâmcılarının bu gerçeği […]

Daha fazla oku
Hz Peygamber Dönemi İçtimai/Siyasi Dönem

Medine Dönemi: İlkeden Eyleme İçtimaî Yapı Cami: Cemiyetin Kalbi Mekke’de ilk Müslüman cemaatinin hususi bir ibadet yeri yoktu. Namazlar münferit veya cemaat hâlinde evlerde kılınmaktaydı. Secdeye varmak her yerde mümkün ve “yeryüzü Hz. Peygamber’e, dolayısıyla ümmetine temiz bir mescit” kılınmışken, Allah’ın huzuruna, tıpkı oluşma ve tesanüd sürecindeki toplumun bir yansıması olarak “cemaat” hâlinde çıkma arzusu, […]

Daha fazla oku
Dünyayı Dönüştürücek Bir Tebliğ İçin Karineler

Kur’an, “Şüphesiz, Allah katında idin İslâm’dır”Al-i İmran: 19) ve “Bunlar (iman edenler) işte felaha  erenlerdir” (Bakara: 5) ayetleri çerçe­vesinde, insanın/insanlığın kurtuluşunu iman etme ve İslâm’a tabii olma şartına bağlamıştır. Din ve iman hakikatleri, burada İslâm düşüncesinin içerdiği za­aflardan bağımsız şekilde doğrudan ki­şilerin Allah’a teslimiyetiyle ilgili bir mesele olarak mütalaa edilmeyi gerek­tirir. Nitekim toplum ve siyaset […]

Daha fazla oku
Bir ahlaki tavır ve dış politika

Artık biliyoruz, Batı uygarlığı (Avrupalı ve Amerikalı insanın hayat tarzı) yapısal olarak çifte standartlıdır. Bu demektir ki, kendi nefsi için istediğini komşusu için istemez, zararı kendisine dokunmayan bir hatanın düzeltilmesi cihetine de yönelmez. Batı hayat tarzı sadece adaletsiz değil, aynı zamanda ikiyüzlüdür. Hz. İsa’ya atfen bir yanağına tokat atılınca öteki yanağının çevrilmesi öğüdünde bulunan Hıristiyan, […]

Daha fazla oku
İnsanın Şerefi Ne İle Ortaya Çıkar?

İnsanın şerefi kendisi için çizilmiş sınırları aşabileceği halde bunu yaratılmış olan her şeyin selâmeti uğruna yapmayışıdır. Kâinatın ahengini bozma gücü yaratıklar arasında yalnızca insandadır. Ademoğlu bu gücü şuurlu bir tutumla kullanmayarak kâinatın ahengine katılır. Kâfirler, münkirler şöyle düşünür: İnsan madem nizam harici olabiliyor, kâinatta kurulmuş düzene menfî yönde tesirlerde bulunabiliyor, yani yasakları çiğneyebiliyor; öyleyse kendi mantık […]

Daha fazla oku
Hayatın Anlamı Kulluktadır

Hayatın anlamının kullukta bulunduğunu söylediğimiz zaman böyle bir kavramla ilk karşılaşanlar neyi açıkladığımızı bilemiyorlar. Çünkü modern toplum içinde aldığımız resmî ve gayr-i resmî eğitim insanın özüne yönelmeyi değil, kabuğunu korumayı gözetiyor. Bir bakıma böyle sağlam kabuklu insanlar “hayatın anlamı” gibi bir meseleyi kulak arkası ederek yaşamanın mümkün, giderek kaçınılmaz olduğu görüşündeler. Biz Müslümanlar kâinatta bulunan […]

Daha fazla oku