Rönesansı Hazırlayan Asıl Sebep

Batının küfründe de, inancında da, Yunan felsesinden etkiler vardır ve eski Yunan’dan ta günümüze kadar batının geçirdiği bütün inanç ve istihalelerinin özünde de bir Doğu düşmanlığı mevcuttur.Batının bu Doğu düşmanlığı, sonraları da doğrudan doğruya İslam düşmanlığına dönüşmüştür. Skolastik dönem İslam düşmanlığının korkunç fikri sabitlerle donatıldığı bir dönemdir. Düşmanlık fanatik bir hüviyete büründü bu dönemde Haçlı […]

Daha fazla oku
Osmanlı Bilfiil Çöktü Ama Bilkuvve Yaşıyor!

Önümüzdeki süreçte, öncelikli olarak konuşmak zorunda kalacağımız iki temel sorun olacak: Birincisi, sömürgecilik tarihi ve Batı hâkimiyetinin tüyler ürperten hikâyesi… İkincisi de, Osmanlı’nın dün gördüğü tarihî rolün, yarın da zorunlu olarak yeniden hatırlanmak ve hayata geçirilmek zorunda kalınması… OSMANLI’NIN BİTİRİLEMEMESİ GERÇEĞİ Elbette ki, Osmanlı bilfiil çöktü; ama bilkuvve yaşıyor. Batı uygarlığı, -özellikle de Amerikan tecrübesi […]

Daha fazla oku
Kendini Allaha Teslim Etmeyen Zeka Korkunçtur

Kendini Allah’a teslim etmeyen zekâ gerçekten korkunçtur. Kendini ebedî, hür, bir, sonsuz ve mutlak olan Allah’a adamayan zekânın açlığı korkunç bir ihtiras halindedir. İnsan zekâsını, fânî, esir parçacıkları kemmiyeti ile doyurmak mümkün değildir. Bizce bütün mesele, insan zekâsını Allah’a teslim etmenin çaresini bulmaktır, istismarın en korkunç vasıtası Allah’a teslim olmayan yüksek zekâdır. Bu zekâ, insanlığı […]

Daha fazla oku
İnsan’ın Kendi Nizamını Bulması

Her “nizamın” insan anlayışı başkadır. Yahut, her “nizam” insanı başka türlü tanımlamaya çalışır. İnsan, kendini bulamadıkça, “nizamını” da bulamayacaktır. İşte, bunun için, problemlerin problemi “kendini bilmektir”. İnsan, kendinin ve kendi iradesi ile ilgili çilesinin etrafında dolaşan bin bir düğümlü soru yumağını tek tek çözümlemek durumundadır. İnsan neyin ıstırabını çekmekte ve nelerden şikâyet etmektedir? İnsan, insanca […]

Daha fazla oku
Mükemmelleşmek İhtiyacı

Etrafımızdaki varlıkları idrak etmekle kalmayıp onların da en az bizim kadar âciz ve zavallı durumda olduklarını görürüz. Güneşler ve yıldızlar bile sınırlı ve esir birer parçacık durumundadırlar, işin garibi,imandan başkası da bu sınırlılığın, esirliliğin, fâniliğin, eksikliğin farkında da değil. Pırıl pırıl yanan güneş bile, insan şuurundaki bu aydınlıktan mahrumdur. Ancak, insandır ki, sonsuzluğun,hürriyetin,ebediyetin, mükemmelliğin özlemini […]

Daha fazla oku
İslam Sanatında Tevhid Şuuru Hakimdir

Çağdaş Batı sanatı, İslâm sanatından çok önemli farklar göstermektedir. Gerçi, Islâm sanatı, abstre, nonfigüratit sübjektif olmak, irreele kaçmak bakımından Batı sanatına öncülük etmiş ise de İslâm sanatında, Batı sanatında gördüğümüz, bunalım, huzursuzluk yoktur. Islâm sanatı modern olduğu kadar, dengeli ve huzurludur. Kaos yerine “tevhid” şuuru hâkimdir. Batılı sanatkâr, yaratma hamlesine teslim olmak, bu hamle içinde […]

Daha fazla oku
Kanun ve Kader

Kadere gelince o, insanın kanunudur. Tabiatın kanunu gibi o da İlâhî emirdir. Onu da evvelki gibi değiştirmek yok, ancak dos­doğru okumak vardır. Kaderi kalple karşılamak veya ona garaz bağlamak, iman ile küfrün karşılaşmalarıdır. İnsanların kaderi karşılayışı çok farklı şekillerdedir. Bunu, birbirlerini çepeçev­re kuşatan birçok çemberlerden herhangi biri üzerinde durmak şeklinde anlatabiliriz. Onu az veya çok […]

Daha fazla oku
Manevi Kayıplarımız

Anadolu’da dokuz yüzyıl gelişen güzel Türkçemizi elli yılda kısır ve cılız bir kabile dili haline koyan suikastin, hem millet kalbine batırılmış hançer, hem de edebiyat kapısına vurulmuş kilit olduğunu görmiyenler, Türk milletini sevmemiş olanlardır. Onlar Türk milliyetçiliğini bin yıl geriye götürdüler. Bu gidişle şimdi Fuzulî’yi anlamayan gençliğin arkasından yakın gelecekte Ömer Seyfettin’i ve Yunus’u da […]

Daha fazla oku
İlkel İnsan Kavramı Üzerine

Asla unutulmamalıdır ki, “İlkel insan” terimi ile kastedi­len ne ilk insandır, ne de ilk insanlardır. İlk insan ve O’na ina­nanlar “Cennet”te İlâhi terbiyeden geçen Hz. Adem, Hz. Hav­va ve çocukları “medenî” idiler. İnsanlık, onların tebliğlerin­den uzaklaştıkça, “somut”a tapınan bir idrâke mahkûm ol­dukça ilkelleşti. “İlkel” kafaya, idrâke sahip insanlar, her de­virde mevcuttur. 20. yüzyılda, ilk feza […]

Daha fazla oku
Bunalım ve İnsan

Kitabımızın başından beri savunageldiğimiz üzere, tekrar edelim ki, organizmamız ve duyularımız sınırlılığı, esirliği, fâniliği, izafiliği telkin ettiği halde; iç idrâkimizi teşkil eden şuurumuzda, bunların zıddı özlemler buluyoruz. Şuurumuz sınırlı,fani,esir ve izafi bir organizmanın içine hapsedilmiş ebedîlik, sonsuzluk, hürriyet ve mutlaklık gibi durmaktadır. Bizim organizmamızda sanki sonsuzluk sınırlılığa,hürriyet esarete, ebediyet fâniliğe, mutlaklık izafîliğe teslim edilmiş gibidir. […]

Daha fazla oku