Sırat, Mizan, Hesap, Kitapların Okunması, Havuz ve Organların Şahitliği
Dinin bildirdiği sırat, mizan, hesap, kitapların okunması, havuz ve organların şahitliği, bütün bunlar, ümmetin çoğunluğuna göre tevilsiz gerçektir. Bunları ispat ederken dayanağımız kendiliklerinde mümkün olmalarıdır. Çünkü bunların gerçekleştiğini varsaymak, zâtı gereği herhangi bir imkânsızlığı gerektirmez. Yanı sıra doğru sözlü Peygamber (s.a.) bunları haber vermiştir. Muhalifler çıkmadan önce Müslümanlar bu hususta icma etmişti. Kur’ân da bunları dile getirmiştir. Mesela şu âyetler: “Onları cehennem yoluna götürün ve durdurun; sorguya çekileceklerdir”(Saffat,24), “O gün tartı haktır”(Araf,8), “Kıyamet günü adalet terazilerini kurarız”(Enbiya,47) âyetleriyle sırat ve mizan sabit olmuştur. Hatta hesaba yakın sorgu da sabit olmuştur. “Kolay bir hesaba çekilecek”(İnşikak,48) Ayrıca kıyamet gününe hesap günü adı verildiğinde icma vardır. Bu icma, hesabın varlığına delalet eden âyeti destekler. “Kitabı sağından verilenlere gelince”(Vakıa,8), “Kitabını oku”(İsra,14) âyetleriyle kitapların okunması sübut bulmuştur. “O gün onların dilleri, elleri ve ayakları yaptıklarına şahitlik eder”(Nur,24) âyetiyle organların şahitliği tahakkuk etmiştir. “Sana kevseri verdik”(Kevser,1) âyeti havuza delalet etmektedir.
Ayrıca Kur’ân’da dile getirilen hususlar Hz. Peygamber (s.a.) tarafından da ashaba söylenmiştir. Ashap “Seni mahşer günü nerede arayacağız’ dediğinde Hz. Peygamber (s.a.) “sıratta” veya “mizanda” yahut “havuzda” demiştir. Hadis kitapları gerçekliğini iddia ettiğimiz bu hadislerle doludur, öyle ki ortak payda tevatür yoluyla gelmiştir ve insaflı bir kimsenin bu hususta şüphesi kalmaz.
Bil ki sırat cehennemin üstüne uzanmış bir köprüdür; mümin oku olmasın bütün insanlar bu köprüden geçecektir. Mu’tezile’nin çoğu sıratı inkar etmiştir. Ebû Ali el-Cübbai bu hususta mütereddit bir görüşe sahiptir, bazıları kabul etmiş ve bazen de reddetmiştir. Ebü’l-Hüzeyl el-Allâf ve Bişr Mutemir sıratın varlığını kesinlemeden onu mümkün görmüştür. Sırat inkar edenler demiştir ki sözü edilen anlamda sıratı kabul edenler onu kıldan ince kılıçtan keskin şeklinde nitelemektedir. Nitekim hadiste de böyle denilmektedir. Böyle olduğu takdirde onun üstünden geçmek aklen mümkün değildir Üstünden geçmek mümkün olsa bile büyük bir zahmetle olur. Bunda ise müminlere azap söz konusudur. Oysa onlara kıyamet günü azap yoktur. Bu takdirde “Onları cehennem köprüsüne götürün”285 âyeti cehenneme giden yola götürün demektir.
Cevap: Kâdir-i Muhtâr olan Allah müminlere geçişi mümkün ve kolay hale getirir. Öyle ki müminlere herhangi bir yorgunluluk ve bitkinlik ilişmez. Nitekim hadiste köprüden geçenlerin sıfatları hakkında şöyle denir: Onların kimisi bir anda yanıp sönen şimşek gibidir, kimisi esen rüzgar gibidir, kimisi koşu atları gibidir, kimisinin ayaklan geçer ama elleri asılı kalır, kimisi yüzüstü sürünür.
Mizana gelince bütün Mu‘tezile bunu inkar etmiştir. Fakat kimileri mizanı aklen imkânsız görmüştür. Ebü’l-Hüzeyl el-Allâf ve Bişr b. Mu‘temir gibi kimisi aklen mümkün görmüş ama sübutuna hükmetmemiştir. Bunlar şöyle demiştir: Kur’ân’da geçen tartı ve terazi gibi kelimeleri, gerçek tartı aracı olarak değil, adalet ve insafı gözetmek ve bunlarda hiçbir şekilde farklılık bulunmaması olarak yorumlamak gerekir. Çünkü ameller yok olmuş ve de tekrar var olması mümkün olmayan arazlardır. Tekrar var edilmeleri mümkün olsa tartılmaları mümkün değildir. Zira arazlar, hafiflik ve ağırlıkla nitelenmez aksine hafiflik ve ağırlık cevherlere özgüdür. Yine tartı, amellerin miktarını bilmek içindir. Ameller ise yüce Allah tarafından tartısız bilinmektedir. Dolayısıyla tartının herhangi bir faydası yoktur. Bu sebeple de çirkindir ve yüce Rab ondan münezzehtir.
Cevap: Hadiste Hz. Peygamber’e (s.a.) ameller nasıl tartılacak diye sorulduğunda “amellerin yazıldığı şeyler ve sayfalar tartılacaktır” buyrulmuştur. Tartının gayesinden ve fayda bulunmayan şeydeki aklî çirkinlikten daha önce defalarca bahsetmiştik.
Şöyle denemez: “Müminlerin çocuklarının tasdiki yoktur, dolayısıyla onların mümin değil kafir olması gerekir. Oysa bu yanlıştır.” Çünkü biz şöyle diyoruz: Onlar hükmen tasdik etmektedirler. Zira dinden zorunlu olarak bilindiği üzere Hz. Peygamber (s.a.) ebeveynden birinin imanını çocukların imanı sayıyordu.
Küfür, her taifeye göre iman açıklamasının mukâbilidir. Nitekim bize göre de böyle olup yaptığımız iman açıklamasının mukâbilidir. iman Allah’ı bilmektir diyen, küfrün Allah’ı bilmemek olduğunu söyledi. Bunun
yanlışlığı açıktır. Hâricîler ve bir kısım Mu‘tezile gibi iman taatlerdir diyenler küfrün masiyet olduğunu söyledi fakat bunlar ihtilaf ettiler. Hâricîler her masiyet küfürdür dedi. Biz bunu çürütmüştük. Mu‘tezile ise şöyle dedi: Masiyet- ler üç kısımdır. Bir kısmı, Allah’ı, O’nun birliğini, O’na mümkün olan ve olmayan durumları bilmemek ile O’nun peygamberinin peygamberliğini bilmemektir. Buna örnek, mushafı pislik içine atmak, söz konusu cehalete delalet eden sözler söylemek, peygambere sövmek ve onu hafife almaktır. Bu küfürdür.
Bir kısmı da söz konusu cehalete delalet etmez ve iki kısma ayrılır. Birincisi, yapanın iki menzil arasındaki bir menzile yani küfür ve iman arasına çıktığı kısımdır. Şöyle ki bu kimsenin nitelendiği diğer sâlih ameller nedeniyle küfrüne hükmedilmediği gibi tasdik etmediği vehmini uyandırdığı için imanına da hükmedilmez. Aksine onun fâsık olduğuna hükmedilir. Bu menzile çıkaran masiyetlere büyük günahlar adı verilir. Bunlar, kasten ve düşmanlıkla öldürmek, zina, şarap içmek vb.dir. Bu görüşü ileri süren ilk kimse Vasıl b. Atâ ve Amr b. Ubeyd’dir. İkincisi ise kişiyi söz konusu menzile çıkarmayan masi- yetlerdir. Buna örnek, avret mahallinin açılması ve sefihlik yapmaktır. Bunlara küçük günahlar adı verilir. Bunları işleyen kimse ne küfürle ne de fasıklıkla nitelenir, tersine imanla nitelenir. Bu maksatta söylediğimiz Haricîler ve Mutezile’nin görüşünü bir sonraki maksatta daha fazla açıklayacağız.
Mevâkıf Şerhi (3)
Müellif:Seyyid Şerîf Cürcânî (Eş’ari)
Çeviren:Ömer Türker
Türkiye Yazma Eserler.