Haris el-Muhâsibiye muhabbetullaha ulaşmanın yolu suâl edildiğinde o şöyle demiştir: “Allah’a iman eden her mü’min muhakkak O’nu sever ve onun muhabbeti de imam kadardır.” Yine ona: “Mü’minler muhabbeti ne ile artırırlar ve öncelikleri nedir?” denildiğinde o şöyle söylemiştir: “Kalbin; Allah’ın nimetlerini, lütfunu, İyiliğini, yardımlarını, fazlını, O’nun ayıpları örten olduğunu ve başlangıçta (bidayetinde) amelsiz mukaddes nimetlerini zikretmesidir ki, işte o zaman muhabbeti hak etmiş oluruz. Görmez misin Hz. Peygamber (s.a.) ne buyuruyor “Kalpler kendisine iyilik yapana karşı sevgi duymak üzere yaratılmıştır. Allah’ın size hibe ettiği sevgi nimetiyle Onu seviniz’’
İşte bunlar muhabbetin öncelikleri ve başlangıcıdır. Sonra kalbe Allah’ı zikir tâlimi ve iman ve kalb bilgisini ihtiyarla muhabbet artar. Bundan Allah için muhabbet doğar ve kalpler Allah’ın emirlerini yerine getirmeye, O’na tâate yol bulur, yol gösterir, çağırır.
“Allah için sevenlerin muhabbette farklılıkları nasıl olur?” denildiğinde el-Muhâsibî şöyle cevap vermiştir: “Allah için sevenlerin muhabbeti O’nu önemsemeleri miktarınca, Allah’a olan mârifetin çokluğuna ve (muhabbeti) isteklerdeki sıdk, rağbet ettirdiği şeylerdeki rağbetin kuvvetine göredir.Böylece her türlü mahbûba karşı muhabbetullah tercih edilir, isteklere ve temennilere karşı sabredilir.”
Bazı kimselere muhabbetin hakikatinden sorulduğunda onlar şöyle demişlerdir: “Muhabbetin hakikati şaşkın bir kalp ile devamlı meyildir”
Bazı kimseler şöyle demiştir: “Muhabbetin hakikati; kişinin, sahip olduğu her şey pahasına sevgiliyi tercih etmesidir.
Bazı kimseler şöyle demiştir: Muhabbetin hakikati gerek huzurunda, gerekse gıyâbında sevgiliye muvafakat etmektir.
Başkaları da şöyle demiştir: “Muhabbet sevenin kendi sıfatlarım yok edip sevgilinin zâtını tercih etmesidir. ”
Bazıları, muhabbet, onu tamamlayan iffet çıkıp uzaklaştığı zaman tüketmektir, demişlerdir
Başka kimseler ise, muhabbet, mahbûba olan kalplerdeki halâvettir, demişlerdir.
Bazıları şöyle demişlerdir: “Muhabbet, sevenin sevdiklerini bırakarak mahbûbunun sevdiği şeyleri tercih etmektir.”
Bazı kimselere hubbdan (sevgiden) suâl edildiğinde şöyle demişlerdin “Gizlidir görülmez, zâhirdir gizlenmez, karanlık bir odada gizlenen ateş gibidir. Eğer ateşi yakarsan ateş yanar, terk ettiğinde ise ateş gizlenir.”
Cüneyd e muhabbetin hakikatinden suâl ettiklerinde o şöyle demiştir: “Allah’ın dışındakilere (mâsivâ) karşı tercihin doğruluğudur.”
Bazıları ise şöyle demiştir: “Muhabbetin hakikati, arzulara karşı Hakk ı tercih etmektir.”
Hâris el-Muhâsibî’ye muhabbetten suâl ettiklerinde, O: “Muhabbet Rabbin muradına kalbin muvafakat etmesidir.” demiştir. Kalbin muvafakat etmesinin ne olduğu sorulmuş, O ise şöyle cevap vermiştir: “(Amellerin) Allah’ın (iradesine) muvafık olmasıdır. Bu durumda o Allah Teâlanın sevdiği şeyleri sever, çirkin gördüklerini de çirkin görür.” Tekrar Ona: “Allah için seven kimsenin muamelelerinde kalbinde galip olan şey nedir?” diye sorulmuş, O şöyle cevaplamıştır: “Allah dışında Allah’a karşı hiçbir şeyi tercih etmez. O’na olan münacatına, zikirden almış olduğu lezzetine ve dinlenmeden çokça uykusuz kalmaya devam eder.”
Havvâs’a muhabbettin hakikatinden suâl edildiğinde o şöyle demiştin “Muhabbet, iradelerin yok olması, ihtiyaçların ve bütün beşerî sıfatların yanmasıdır.”’.
Cüneyd e muhabbet sorulduğunda o şöyle demiştir: “Sevenin sıfatlarının yerine sevilenin sıfatlarının geçmesidir. Bununla şu kudsi hadise işaret etmişlerdir: “Bir kere de sevdim mi artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutup yakalayan eli oluruz.’’
Bazıları der ki: “Muhabbet ve hubb kelimeleri bir mânada iki isimdirler.
Hubb da habîb de birdir.”
Bazı kimseler şöyle demişlerdir: “Hubb, meveddet (sevme) sıfatlarından bir isimdir. Çünkü Araplar, dişlerdeki beyazlığın saflığını ve dişlerin tazeliğini ifade etmek için “habebu’l-esnân” (dişlerin parlaklığı) Hubâb ise, şiddetli yağmur sebebiyle su yüzeyinde görünen kabarcıklara, hibâb ise temiz, beyaz bir tanedir.”
Bazıları şöyle demiştir:’’Hubb’kelimesi(Hubâb) kelimesinden alınmıştır. (Yani muhabbet, “suyun büyük kısmı” mânasına gelen “hubâbül-mâ‘” kökünden türemiştir.) Çünkü su tanecikleri suyun büyük kısmını oluşturur. Araplar “Hebâbuke en tef alekezâ” ‘şöyle yapman senin gayendir’ derler. Sanki bu söz sevenin sevgisi için denilmiştir. Çünkü muhabbet, kalpte olan lüzumlu şeylerin büyük kısmının gayesidir.
Bazı kimselere göre ‘’hub” kelimesinin kökü lüzum ve kendisiyle sabit olan sebat anlamına gelir. Nitekim sabit hâlde deve çöküp kalkmadığı zaman “ahabbe’l-ba’îrihbâben” tabiri kullanılır.
Ebû Muhammed “Ben dedi, o hayır sevgisini Rabbimin zikrinden sevdim” âyetinin tevilinde şöyle der: “Hayır sevgisi yüzünden yere bağlandım kaldım da namazımı kaçırdım.”
Bazıları şöyle demektedir:’hubb’kelimesi hareket etmek mânasındaolan “gurt’ kelimesinden türetilmiştir. Çünkü Araplar küpeye (el-Gurt) ‘hub’ diye de isim verirler.
Nitekim şair, “yılan dahî sevgili gibi dinler fısıltısını kulağına küpe gibi mülâzemet eder de” demiştin
Küpeye, hubb isminin verilmesi ya kulağa lâzım olup kulaktan ayrılmadığı için veya kulakta devamlı hareket ettiği içindir.
Bazıları şöyle der: “Muhabbet “habbe” kelimesinin çoğulu “hıbb” kelimesinden alınmıştır. Kalbin direği ve ayakta tutan şeye “habbetu’l-kaib” denir. Bundan dolayı kalb, diğer azalara göre sevgi mahallinin yeri olduğu için bu adla isimlendirilmiştir.
Bazıları demişlerdir ki: “Hubb”, “hıbbe” kökünden alınmıştır. Hibbe çölde bütün tohumlara denir. Tohum bitkilerin özü olduğu gibi sevgi de hayatın özü olduğu için muhabbete hibb denilmiştir. “Habb” ve “hubb” kelimeleri aynı mânada (Fetha ile de ötre ile de kullanılan) Amr ve Ömer ve Şedde ve Südde kelimeleri gibidir.
Bazıları da şöyle demişlerdir: “Üzerine su testisi konan dört ağaca da “hubb” denir. Şu hâlde muhabbete “hubb” denilmesinin sebebi sevgiliden gelen her çeşit izzete, zillete, engele ve lütfa katlandığı içindir. Çünkü kendisi için sevgilisinin (mahbûbunun) rızâ gösterdiği şeylerin haricinde başka şeylere rızâ göstermez.”
Bazıları ise şöyle demişlerdir: “Muhabbet, su kabı anlamına gelen “hubb”dan alınmıştır. Su kabı içinde olan suyu koruyup kendisini dolduran sudan başkası oraya sığmaz. Aynı biçimde kalp de sevgi ile dolunca sevgilisinden başkası ona sığmaz. Bundan dolayı şöyle denmiştir: Bir kalpte iki sevgi bir araya gelmez. Mahbûbunmurâdı yerine getirildiğinde ona (bunu yapan kimseye) seven denilir.
Bir kısım kimseler şöyle demişlerdir: Mârifet ile muhabbet arasındaki farktan suâl edilince biri şöyle demiştir: “Mârifet, seveni mahbûbuna ulaştıran, mahbûba itaat ve onun rızâsınamüvafakatta gayret ve azme sevk eden bir nurdur.’’
İbn Furek – Tasavvuf Istılahları
(Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı)
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…