Kapitalist toplum bir yandan politik özgürlük ilkesi, diğer yandan tüm ekonomik ve toplumsal ilişkileri pazarın düzenlediği bir temel üzerinde yükselmektedir. Meta pazarı malların hangi koşullarda alınıp satılabileceğini belirler, emek pazarı İse emeğin alınıp satılmasını düzenler. Yararlı şeyler ve yararlı insan enerjisi ve hüneri beraberce zora başvurmaksızın dolandırıcılık yapılmadan pazar koşulları altında alınıp satılacak mallara dönüşürler» Ayakkabılar yararlı ve gerekli olabilirler, ama pazarda talep edilmiyorlarsa hiçbir ekonomik (değişim değeri yoktur.
İnsan göç ve hünerinin de eğer var olan piyasa koşulları altında bir talebi yoksa değişim değeri de yoktur, Sermaye sahipleri iş gücünü satın alıp ona yatırdıkları sermayenin kârlılığı için çalışmasını buyurabilirler. Emek sahipleri ise güç ve hünerlerini var olan piyasa koşulları altında sermaye sahibine satmak durumundadırlar, aksi halde açlıktan ölürler, Bu ekonomik yapı değerlerin hiyerarşisini yansıtır. Sermaye emeğe buyurur,, sonunda cansız., ruhsuz şeyler, yaşayan emekten, insanoğlunun gücünden daha değerli hale gelir.
Bu olgu kapitalizmin başlangıcından buyana temel yapısını oluşturmuştur. Bu durum her ne kadar çağdaş kapitalizm için de geçerliliğini korumaktaysa da bir dolu değişime uğrayarak çağdaş kapitalizme bugünkü özgün niteliğini kazandırmış ve bu etmenler çağdaş insanın karakterinin belirlenmesinde önemli etkilerde bulunmuşlardır. Kapitalizmin gelişmesinin sonucu olarak sürekli bir şekilde sermayenin merkezileşip, yoğunlaştığına tanık olmaktayız. Büyük işletmeler boyutlarını sürekli olarak büyütüp geliştirirken küçükler arada ezilip yitiyorlar. Bu dev işletmelere yatırılan sermayenin sahipleri yönetimden her geçen gün biraz daha uzaklaşıyorlar.
Yüzbinlerce hisse senedi sahibi işletmeyi elinde tutuyor, yönetim ise iyi para alan, ama işletmenin mülkiyetine sahip olmayan’ bir gurup yönetecinin elinde. Bu yöneticiler işletmenin en yüksek kâra erişmesini istemekten’çok işletmenin, dolayısıyla kendi güçlerinin büyümesine önem vermektedirler. Sermayenin merkezileşmesi ve güçlü bir yöneticiler katmanının oluşması işçi hareketinin gelişmesiyle at başı gitmektedir, İşçinin sendikalaşmasıyla, tek isçinin iş gücü pazarında tek başına pazarlığa girmesinin önü alınmıştır. Artık işçide büyük işçi sendikalarında birleşmiş, onu sanayi devlerine karşı koruyacak güçlü bir önder kadroya sahip olmuştur. Sermaye alanında olduğu gibi işçiler arasında da, ister iyi olsun ister kötü, ağırlık bireyden yöneticilerin eline geçmiştir. Böylece çok büyük sayılarda insan bağımsızlıklarını yitirerek, dev ekonomik imparatorlukların yöneticilerine bağımlı hale gelmişlerdir.
Sermayenin merkezileşmesinin bir başka önemli sonucu da isin özgün bir biçimde düzenlenmesidir. Geniş Ölçüde merkezileşmiş işletmelerde yer alan katı iş bölümü, bireyin birey olma niteliğini yitirmesine neden olmakta onu makinanın bir parçası haline getirmektedir. Çağdaş kapitalizmde insan, sorunu şöyle formüle edilebilinir:
Çağdaş –kapitalizm büyük sayılarla, uysallık içinde bir araya gelecek insanlara gereksinim duyar. Bunlar giderek artan bir şekilde tüketime yönelmeli» beğenileri kalıplaşmalı ve kolayca etkilenip yönlendirilmelidirler, Çağdaş kapitalizm kendini özgür ve bağımsız hisseden, hiçbir otoriteye ilkeye ya da özduyuya kul olmamış insanlara gereksinim duyar ama bunların, buyruk almaya, kendilerinden isteneni yapmaya, toplumsal mekanizmayla sürtüşmeden yaşamaya yatkın olmalarım ister, Öyle ki zor kullanmadan yönlendirilmeli, öndersiz yönetilmeli ve iyi ya da kötü bir amaca. sahip olmadan çalıştırılmalıdırlar.
Bundan ne sonuç çıkar? Çağdaş insan kendisinden, çevresindeki insanlardan ve doğadan yabancılaştırılmıştır. O İnsan bir meta haline dönüştürülmüş, yaşam göçlerini var olan pazar koşullan altında kendisine en. fazla kan getirecek alana yatırması sağlanmıştır, insan ilişkileri, kendi güvenliklerini sürüye bağlı olmakta, düşünce, duygu, ve eylem yönünden diğerlerinden ayrı olmamakta gören, birbirine yabancılaşmış otomatların ilişkileri haline getirilmiştir.
Herkes birbirine olduğunca yakın olmaya çaba harcarken diğer yandan kendini tümüyle yalnız hisseder, tekbaşınalığın her zamanki sonucu olan derin bir güvensizlik, huzursuzluk, ve suçluluk duygusuna gömülür. Uygarlığımız kişinin bu tekbaşınalığı bilince çıkartmasını engelleyecek birçok oyalayıcı şeye sahiptir: her şeyden önce sıkıca düzenlenmiş ve makineleştirilmiş çalışma düzeni inşam en temel insanca isteklerinden» kendini aşma ve bir – olmadan habersiz kılar.
Bu tek düzelik insanda bir doyum yaratmadığı için insan bu bilince çıkartamadığı sıkıntıdan eğlenceyle, eğlence sanayinin ona sunduğu müzik ve filmlerle kurtulmayı dener, bundan başka eski eşyalarım değiştirip durmadan yeni birşeyler alarak kendini avutur. Çağdaş insan Huxîey’in Kahraman Yeni Dünyada çizdiği tipe çok benzemektedir: karnı tok sırtı pek, cinsel yönden doygun kişiliği gelişmemiş, çevresindeki insanlarla son derece düzeyde ilişkiler kuran, Huxley’in sıraladığı «Birey hissederse toplum sendeler» ya da «Bugün sahip olabileceği eğlenceyi yarma bırakma» bir de hepsini bastıran., «Bu günlerde herkes mutlu» sloganlarıyla yönlendirilen bir kişidir o, Günümüzde insanların mutluluğu «eğlenmeye» dayanmakta, eğlenmenin altındaysa «almanın», tüketmenin doygunluğu yatmaktadır.
Dünya bizim açlığımızı giderecek büyük bir nesne ,bir elma, bir şişe, bir memedir, biz durmadan emer, birşeyler bekler ve umarız « ve sürekli düş kırıklıklarına uğrarız. Karakterimiz değiştokuş etmek, almak, tüketmek, değiştirmek üzerine kurulmuştur. İster ruhsal olsun ister nesnel ne varsa herşey tüketimin ve değiş tokuşun nesneleri haline gelmişlerdir. ..
Erich Fromm – Sevme Sanatı,say yay.syf.85-88