Kategoriler: Tasavvuf

Selamet Evine Girmek

“Yüce Allah buyurdu: ‘Allah selamet evine çağırır.’ (Yunus, 25). Allah, kullarını sıfatlar ve zat tevhidine davet eder. Bunların tevhidi, bütün afetlerden selamet evidir. O, fiiller tevhidine Kelime-i Tevhid, namaz, zekât, oruç, hac gibi emredilen; şirk, adam öldürme, zina, haram yemek ve bunun gibi yasak kılınan şeylerden men etmek gibi çeşitli ibadetler ve nehiylerle davet eder. Çünkü kul, emirlerini tutmak, nehiylerden kaçmak ile selamet evine girer. Yani hiç kimse yaptığı bu ibadet fiilleri için ‘Bunlar caiz değildir’ diye itiraz edemez, bu suretle zahirde bir müdahalecinin sataşmasına uğramaz.
Göğüslerindeki aldatma, tecavüz, kin, hased, kibir, kendini beğenme, işittirme, riya gibi kötü duyguları kalblerinden çıkaran sıfatlar tevhidine de çeşitli güç riyazetlerle nefs-i emmarenin arzusunu öldürmek, nefsin dediğini yapmamak, alışkanlık haline getirdiği şeyleri terk etmek gibi şeyleri yapmayı emrederek davet eder. Bu suretle nefis itminana ulaşır. Nefis itminana kavuştuğu takdirde güzel huylardan ibaret bulunan sıfatların selamet evine girer. Kötü ahlak zindanında, kalblere sıçrayan kötülük ateşinden kurtulmuş olur. Ve bu kötü huyların azabından daima rahat içerisinde olur.
İnsanlardan ve her şeyden vücudu (varlığı) kaldıran zati tevhide de, ‘Allah’ı çok zikrediniz’ (Ahzab, 41) ayetiyle zikri, ‘Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünürler’ (Al-i İmran, 191) ayetiyle de düşünceyi emrederek çağırmaktadır. Ta ki bu suretle zikir ve fikir çakmağından doğan ateşin nuru çıksın, benlik perdelerini yaksın, kalb âlemlerini aydınlatsın, onlara Allah’tan başka varlık olmadığını göstersin ve onları varlık azabından ve günahından kurtarsın. ‘Varlığın öyle bir günahtır ki onunla hiçbir günah mukayese edilemez.’ (Hadis). Keza varlık azabıyla da hiçbir azap mukayese edilemez. Çünkü kendine varlık tanımak, yüklendiği emanete hıyanet demektir. İnsan, vücudu emanet olarak almıştır. Kim emaneti öderse kendisinden daha lezzetli, daha rahat ve daha zevkli bir selamet olmayan ebedi, zati selamete girer. Zira bu, bütün selametlerin ruhudur. Bu selametin ebedi olması şu demektir: Yani bir kimse oraya bir an içerisinde girerse artık bütün anlarda orada kalır, çıkmaz. Zira ezeli istidad bunu gerektirir.

Niyazi Mısri,İrfan Sofraları

Muhammed Ali

Son Yazılar

Tecelli Türleri

  Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…

2 ay önce

Allah’ı Bilmenin İmkânı ve Bunun Yöntemi

  Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…

2 ay önce

Varlık Mertebeleri ve Te’vil

  Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…

2 ay önce

Dilin Kabuğu

Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağır­lıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…

2 ay önce

Çözüm Aldatmacası

İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…

2 ay önce

Anda Olmak -Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Yer

İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygu­larımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…

2 ay önce